İnsanın ihtiyacı olan tek şey, ardında doğruları görebileceği, baktıkça huzur bulacağı bir penceredir. Pencerenin açıldığı manzara her ne olursa olsun; aslolan bakan kişinin gördüğüdür.
İlk etapta basit bir kuruntu olarak değerlendirmiştim fakat, gittikçe yaklaşan ayak sesleri ve aralıksız çakan şimşeklerin aydınlattığı pencerede beliren gölge ile durumun kuruntudan daha ciddi olduğunun farkına vardım. Usulca uyku tulumunun içinden çıkıp, sobanın yanındaki demiri kavradım ve oldukça sessiz adımlarla, yönünü giriş kapısına doğru çeviren gölgeyi takip etmeye başladım. Gittikçe hızlanan kalp atışlarıma inat sakinliğimi korumaya çalışıyordum. Gölge kapıya yaklaşınca, kenara yığdığım odunlara takılarak, sessiz geceye bir gürültü bıraktı. Kim olduğunu deli gibi merak ediyordum. Daha fazla sabredemeyerek kapının sürgüsünü indirdim ve hızla kapıyı açtım. O kadar hızlı hareket etmişti ki; sadece ayağındaki lastik çizmeleri ve sırtındaki koyu renk yağmurluğu fark edebilmiştim. Hızlı adımlarla çay yolu boyunca yürüdü ve ilerideki sık ağaçlıkta birden gözden kayboldu. Kapıyı tekrar sürgüleyip derin nefesler almaya başladım. Bu durum hiç hoşuma gitmemişti. Kim gece vakti yalnız yaşayan bir kadının evinin etrafında dolaşırdı ki? Mutlaka art niyet barındıran bir nedeni olmalıydı. Parmaklıksız pencereler ve dayanıksız gözüken kapıya en kısa zamanda bir çözüm bulmalıydım. Yarın sabah ilk işim muhtara ulaşıp bu meseleyi halletmek ve bu gece karşılaştığım durumdan bahsetmek olacaktı.
Tekinsiz bir uykuya hazırlanırken sobanın demirini de yanıma almış ve kendimce bir koruma mekanizması geliştirmiştim. Ancak tahmin ettiğim gibi uykuya yeniden dalmam o kadar da kolay olmadı. Sabah ezanını hayal meyal hatırlıyordum. Bir kaç saat süren huzursuz bir uykudan sonra yeni güne uyanmış ve ilk işim; sönen sobayı yeniden tutuşturmak olmuştu. Sobanın üzerinde kaynayan su ile kendime bir kaç bardaklık çay demleyip basit bir kahvaltı hazırladım. Yağmur şiddetini azaltmıştı fakat ağır ağır yağmaya devam ediyordu. Eşyalarımı getirecek olan nakliye aracının bugün yola çıkıp çıkmayacağını öğrenmek için dün beni arayan numarayı tekrar çevirdim. Bir kaç çalıştan sonra yanıt bulan aramam neticesinde, yaklaşık bir saat sonra köye varacaklarını öğrenmiştim. Etrafta dağınık duran her şeyi toplayıp, yerleştirilecek eşyaların yerini tekrar sildim.
Söyledikleri gibi bir saat sonra kapıdalardı. Oturma odası için aldığım bir üçlü, iki tekli koltuk, ufak bir kütüphane ve iki kişilik masa, halı, buzdolabı ve çamaşır makinesi yerlerini almış, sadece yatak odası olarak düşündüğüm ufak odadaki dört kapılı elbise dolabının kurulumu kalmıştı. Onlar kurulumu hallederken ben de mutfak için aldığım tabak çanağı yerleştiriyordum. Dışarıda yaklaşan araba seslerini duyduğumda ilerleyip perdeyi araladım. En önde kamuflajlı bir askeri araç, arkasında da iki tane büyükçe kamyon vardı. Neler olduğuna anlam veremediğim için, araçlar lojmanın önünde durana kadar yerimden ayrılamamıştım. Nihayet kapıyı aralayıp dışarı çıktığımda, üzerinde kamuflaj yağmurluğu ile erlere bir yerleri işaret edip talimatlar veren Fatih yüzbaşıyı gördüm. Çok geçmeden muhtar da lojmanın yakınlarına gelmiş ve olan biten hakkında beni aydınlatmayı akıl edebilmişti. Dün yaptığımız konuşmayı dinlemiyormuş gibi gözüken yüzbaşının, göründüğünün aksine iyi bir dinleyici olduğunu da bu vesileyle anlamıştım.
Lojmanı da bir yay içine alan dere yatağının kenarına saatler içinde dikilen istinat duvarına hayretle bakıyordum şimdi. Askerlere sıcak çay ikram etmek istemiş fakat bardaklarım yeterli olmadığı için mahcup olmuştum. Çok geçmeden muhtarın eşi ve oğlu, ellerinde büyükçe bir tepsi ve kalabalık için ideal olan boyutlardaki çaydanlıkla gelince minnetle gülümsedim. Orta yaşlı kadın, sırtındaki sepetten art arda iki çıkın çıkarınca minnetim daha da artmıştı. Erlerin acıkmış olduğunu düşünüp, iki koca tepsi börek yapmıştı. Bu duruma özellikle teşekkür etmeyi aklımın bir köşesine yazıp, üşüdüğüm için üzerime bir şeyler almak üzere eve doğru yürümeye başladım. Bütün eşyaların kurulumu saatler önce bitmiş, sadece yerleştirilmeleri kalmıştı. Valizlerin birinden uzun ve kalın bir hırka çıkarıp giydim ve geldiğim yere, bahçeye geri döndüm. Muhtar ve yüz başı kafa kafaya vermiş, mimiklerinden mühim bir konu olduğunu tahmin ettiğim konu hakkında konuşuyordu. Hazır yüz başı da buradayken dün akşamki olaydan bahsetmem daha doğru olur diye düşünüp adımlarımı onların olduğu tarafa yönlendirdim. Geldiğimi görünce konuştukları her neyse bırakıp bana döndüler.
"Kusura bakmayın, konuşmanızı bölüyorum ama bir maruzatım olacaktı."
"Buyur Hayat öğretmen, hayrolsun inşallah. Bir kusurumuz mi oldi?"
"Estağfirullah muhtar bey, ne kusuru? Dün gece yeniden elektrikler kesildi biliyorsunuz. Ben de yapacak bir şey olmadığı için yatmaya hazırlandım fakat dışarıda adım sesleri duydum. İlk başta bana öyle geldiğini düşünmüştüm ama pencerenin dışında bir gölge görünce oldukça tedirgin oldum. Yönünü evin kapısına doğru çevirince ben de soba demirini alarak kapıyı açmak için yavaşça ilerledim. Fakat uyumadan önce kolaylık olsun diye kapı ağzına yığdığım odunlara takılarak onları büyük bir gürültüyle devirdi. Çıkan sesten tedirgin olmuş olacak ki; şu ilerideki ağaçlık alana doğru hızlı adımlarla ilerlediğini gördüm. Yüzünü göremedim ne yazık ki. Hatırladığım sadece üzerindeki koyu renk yağmurluk ve ayağındaki sarı lastik çizmelerdi. Kimdir, nedir bir bilginiz var mı? Ya da saçma bir tesadüf mü pek anlayamadım."
"Allah Allah hanum kiz! Hayir kim ne ister senden anlamadum ki. Komitan, konuştuğumuz meseleyle bir alakasi olabilir mi?"
Bütün konuşmam boyunca sabit bir noktaya bakıp, bakışlarını asla bana çevirmeyen yüzbaşı, muhtarın seslenişine karşılık vermiş ve kısa cümlelerle konuşmayı tercih etmişti.
"Emin değilim muhtar. Bana kalırsa lojmanın hala boş olduğunu düşünüp, yağmurda sığınmak isteyen kaçak bir avcı olabilir. Elektrikler kesikti demiştiniz değil mi? Muhtemelen evdeki yaşam belirtisini net seçemedi fakat, içeriden bir ses duymuş olmalı ki görünmeden uzaklaşmayı tercih etti."
"Yani böyük ihtimal. Yoksa it uğursuz gezamaz ha buralarda. İçin rahat etsun kizum. Zaten ben kaymakamluğa da yazi yazdum, okulun bir da ha buranun tepesine güneş işiği toplayan sokak lambasi asacaklar. Bugün yarun gelurlar asmaya, eli kulağunda. Heç tasa etmiyasin. Evel Allah'a sonra da bize emanetsin."
"Sağ olun, Allah razı olsun. İçim daha da rahat şimdi. "
Biz muhtarla bunları konuşurken, Fatih yüzbaşı araçların yanına gitmiş ve erlerini etrafına toplamıştı. Çok geçmeden araçlar bir bir dolmaya başladı. Ancak kamuflajlı jip, bir erbaş ve Fatih yüzbaşı henüz gitmek için bir girişimde bulunmamıştı. Muhtar ve karısı da lojmanın önünden ayrıldığında ise ben, askeri aracın yanında bir yerleri işaret ederek konuşan ikiliye dikkat kesilmiştim. Konuşmaları bitince Fatih yüzbaşı yönünü bana çevirerek yürümeye başladı. Duruşumu dikleştirip aramızdaki mesafeyi kapatmasını bekledim. Nihayet yanıma geldiğinde ise, önce gözlerini etrafta dolandırdı sonra da direk gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.
"Ben ve araçtaki jandarma bu gece buralarda olacağız. Nispeten lojmana daha yakın bölgelerde dolaşırız. Dün sizi rahatsız eden kişinin her hangi bir tehlike arz edip etmediğinden emin olmak zorundayız. Hava kararmak üzere. Daha fazla dışarıda durmayıp içeri girin lütfen."
"Ama siz, bir avcı olabileceğini ve evi boş sandığını söylemiştiniz. Nasıl bir tehlike olabilir ki?"
"Tehlikeli birisi olup olmadığından emin değiliz. Sadece önlem alıyoruz. Biz buradayız içiniz rahat olsun."
"Peki, anladım. Bir de size ve askerlerinize duvar için tekrar teşekkür ederim. İsteğimin bu kadar hızlı karşılık bulabileceğini düşünememiştim. Malum bürokrasi ve onun uzun kolları."
"Teşekkür etmenize gerek yok. Daha önce burada kimse yaşamadığı için ertelenmiş bir eylem bu. Ama dün kaymakamla bizzat görüşme fırsatı bulunca isteğinizi dile getirdim. O da ivedilikle bir an önce halledilmesini buyurdu."
"Yine de her ikinize de müteşekkirim. Tekrar kendisiyle görüşme fırsatınız olursa teşekkürlerimi iletin lütfen. Ve ayrıca herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa kapımı çalabilirsiniz."
"İletmeye çalışırım. Bir şeye ihtiyacımız olacağını düşünmüyorum ama yine de nazik teklifiniz için teşekkürler. İçeri girince pencereleri ve kapıyı iyi kilitleyin lütfen."
Sadece baş onayı ile onu yanıtlamış ve arkasını dönünce de içeri girip dediğini yapmıştım. Gün boyunca dışarıda olduğum için eşyaların tozunu alıp yerleştirememiştim. Henüz saat erkendi ve eğer elektrik yeniden aynı saatte kesilecekse önümde 4 saat kadar bir vakit vardı. İlk önce yarım bırakmak zorunda kaldığım mutfağa giriştim ve hepi topu 4 raf, üç kapaklı dolap ve aynı ölçüdeki tezgah altı dolaplarından oluşan mutfağı kısa sürede kullanışlı hale getirdim. Masayı mutfak ve oturma alanını birbirinden ayıracak şekilde konumlandırmış ve ortama hoş bir düzen vermiştim. Tüller biraz kırıştığı için onları ütülemem zaman aldı. Elektriklerin kesilebilme ihtimaline o kadar odaklanmıştım ki, elektrikli aletler ile yapacağım bütün işleri hızla yapıyordum. Üstelik hiçbir acelem yoktu. Sadece bir an önce tam anlamıyla yerleşmek ve asıl işime odaklanmak istiyordum.
En sonunda elbise dolabını yerleştirip, nevresimleri de yatağa geçirince bütün işim bitmişti. Saatin kaç olduğunu merak edip telefona baktığımda neredeyse gece yarısı olduğunu fark etmiştim. Bu gece beklediğimin aksine hiçbir kesinti olmamıştı fakat ben oldukça yorgun hissediyordum. Etrafa son bir kez daha göz gezdirip artık rahat yatağıma geçecektim. Ancak lavabodaki bir kaç bulaşık gözüme takılınca sıkıntılı bir nefes aldım. Onları halletmeden uyuyamayacağımı çok iyi biliyordum.
Tezgahta kalan son su bardağını da kurulayıp yerine kaldırdığımda dün gece duyduklarıma benzer adım sesleri duymaya başladım. Fakat bu gece evin ışıkları yandığı için tedirginliğim daha azdı. Çok geçmeden kapı çalmaya başladı ve ardından aşinası olduğum ses; "Hayat öğretmen benim, yüz başı Fatih. Kapıyı açar mısınız, sizden bir ricam olacaktı." demişti. Ancak sesinde bir gariplik vardı. Sık nefesler alıyor ve arada öksürüyordu. Bekletmeden kapıyı açtığımda, sol elinden süzülen kan dikkatimi çekmişti.
"Yüzbaşı ne oldu size böyle?"
"İyim, sadece ilk yardım malzemesi var mı diye soracaktım. Bu saatte rahatsız ettim kusura bakm..."
Koca cüsseli adam, son kelimesini de söyleyip kapının önüne yığıldığında neye uğradığımı şaşırdım. Nasıl davranacağımı bir süre kestirememiştim. İlk önce kendisine gelmesi için seslenmeye ve sarsmaya başladım fakat hiçbir tepki vermiyordu. Etrafı taradığımda ise bu gece onunla birlikte kalacağını düşündüğüm eri görememiş ve iyice endişelenmiştim. Omuzundaki yara oldukça keskin bir aletin işi gibi duruyordu. Hava soğuktu ama yüzü neredeyse buz tutmuş gibi solgun ve ürkütücüydü. Ağır bedeni güçlükle evin içine sokmayı başardığımda ben de nefes nefese kalmıştım.
Evin girişinde sere serpe yatan baygın bedenle ne yapacağımı kestiremiyordum...