“Sanırım evet. Yine de kardeşimle yatmayacağına dair bana bir söz vermek zorundasın. O tarz insanlarla çalışamam.”
Gözlerini kırpıştırarak adama öylece baktı. Resmen ağzı açık kalmıştı. Bunu nasıl bu kadar kolayca söyleyebilirdi?
“Kardeşinle yatmak mı? Arkadaşım, sen deli misin? Ben sadece para kazanma derdindeyim. Çalışmak zorundayım. Gidecek yerim bile yok.” Erna heyecanla sesini yükselttiğini fark edince durup bir anlığına soluklandı. Ardından yüzünü buruşturarak konuşmasına devam etti. “Ayrıca kusura bakma ama bahsettiğin ikizin pek de güvenilir bir tipe benzemiyor.”
Dağhan onun aşırı samimi görünen yüzüne ve abartılı tepkilerine bakarken rahatladığını hissetti. “Evet, değil,” diye ona onay verdi.
Kardeşi sahiden de güvenilir birisi sayılmazdı. En azından güzel kadınlar söz konusu olduğunda durum buydu.
“O hâlde söz verdiğime göre beni işe alacak mısın?”
“Söz vermedin,” dedi kaşlarını kaldırarak. Aslında alay ediyordu ama Erna elbette ki bunu ciddiye almıştı.
“Ah, pardon patron!” Tek elini tuhaf bir şekilde yemin eder gibi havaya kaldırıp ciddiyetle “Sana söz veriyorum, güvenilmez ikiz kardeşinle yatmayacağım,” diye bağırdı.
Dağhan gülüşünü güçlükle bastırırken başını iki yana salladı. Bu sırada çalan zil sesi büyük ihtimalle pizzalarının geldiğini haber veriyordu. “Peki öyleyse… Bugün yardım eden taraf ben olayım. Biraz toparlanınca işe başlarsın. Eğer senden memnun kalırsam da işi alırsın. Şimdi kapıyı açmalıyım.”
Adam oturduğu yerden kalkarken genç kız peşinden ayaklanmıştı bile. “Çok sağ ol patron, sen gerçekten iyi bir adamsın. Bu arada adın ne?”
“Dağhan.”
“Hım… Benim ismim de Erna. Memnun oldum!”
“İsmin Erna mı?”
“Evet.”
“İlginç. Neyse, ben de memnun oldum.”
Zil bir kez daha çaldı. Dağhan yürürken birden Erna koluna girince kaşlarını çatarak ona baktı. O da bunu görünce dudaklarını ısırıp geri çekildi. “Tamam, patrona minnettarlık yok.”
Bu samimiyeti ve rahatlığı Dağhan için fazla tuhaftı. “Bana minnettarlığını dokunarak mı göstereceksin?”
Amacı onu aşağılamak değildi ama Erna bu iğneleme üstüne dudaklarını büktü. “Dokunmaya çalışmıyordum. Sadece…” Tereddütle etrafına bakındı. Neden adamın koluna girdiğini kendisi de bilmiyordu. Sadece çok iyi birine benziyordu ve tuhaf bir şekilde o an ikisinin çok yakın olduğunu hissetmişti. “Bilmiyorum patron! Öyle bir şey işte! Neyse zil çalıyor.”
Dağhan kızın zili yeni duymasına sesini çıkarmamıştı. Başını iki yana sallayarak kapıyı açtı ve pizzaları alıp torbayı kıza uzattı. Parayı verdikten sonra mutfağa doğru hızla yürüyen Erna’nın peşinden gitti.
“Ne içersin?”
“Her şeyi ama varsa kola,” dedi Erna. Bulduğu bir ıslak mendille masayı temizlemiş ve kutuları açmaya başlamıştı. “Enfes kokuyor.” Aklına gelen fikirle başını kaldırıp Dağhan’a baktı. “Patron, bu arada ne kadar maaş alacağım?”
İçten içe iyi bir miktar olması için dua etmekteydi. Bir hizmetçi için gözü çok mu yüksekteydi acaba? Ama sonuçta paraya çok ihtiyacı vardı. Temel ihtiyaçları yanında okumak da istiyordu. Bunlar için çok para gerekmez miydi?
Dağhan kola ve bardakları masaya koyup kızın karşısına oturdu. Pizzasından bir ısırık alıp içini çektikten sonra kıza döndü. Son yardımcısının aldığı maaşı söylerken sesi oldukça umursamazdı.
Erna bu kez de boğazında kalan lokmanın etkisiyle öksürmeye başlamıştı. “Oha, harbi mi?”
“Ne mi?”
“Yani, gerçekten mi?”
Adam kaşlarını alayla kaldırdı. “Niye? Az mı buldun?”
Erna istemsizce sırıttı. Az önce ne düşündüğünü bilemezdi sonuçta. “Aslında az sayılır. Bunun kirası, faturası, yemeği, kıyafeti falan var. Yine de idare edebilirim.”
“Bu evde kalacaksın. Özel konuklarım geldiğinde yardımın gerekir. Bugüne kadar benimle çalışan tüm yardımcılarım yatılıydı.”
“Bu evde mi kalacağım?”
Erna kendini birazdan kalkıp adamı öpecekmiş gibi hissediyordu. Bu adam melek falan olmalıydı. Sahiden tüm bunlar yaşanıyor muydu? Yoksa açlıktan bayılıp rüya görmeye falan mı başlamıştı?
“Elbette. Yalnız eski hizmetçinin odasını temizlemen gerek ve oraya yatak alınması lazım. Kendi yatağını götürdü, öyle hatırlıyorum.”
Bunu biraz garip bulmuştu ama önemsemedi. “Olsun, yatak alana kadar yerde yatabilirim.” Yeter ki başını sokacağı bir çatı olsundu. Gerisi şu an umurunda bile değildi.
Onaylamayarak başını iki yana salladıktan sonra kolaları doldurdu Dağhan. “Kardeşimin bugün geleceğini sanmıyorum. Şimdilik onun yatağında yatabilirsin. Yarın da sana yatak alırız ve parasını maaşından keserim.”
“Ya gelirse? Ve… Şey taksitle kesersin, değil mi?”
Dağhan birden gülmeye başladı. Bu kız hiç normal birine benzemiyordu. Normalde asla tanımadığı biriyle bu kadar çok konuşabilecek ya da birini öylece evine alabilecek bir insan sayılmazdı. Hatta ikizine göre o oldukça soğuk ve olumsuz biriydi ama Erna bir şekilde ona her istediğini yaptırmayı başarıyordu. Üstelik durum onu rahatsız etmek yerine eğlendiriyordu.
“Eminim gelirse bir beyefendi gibi başka yere yatacaktır.” Erna yumruklarını keyifle sıkarken boğazını temizledi. “Ayrıca yatağın parasını taksitle kesebilirim, sorun değil.”
“Sen bir meleksin.”
“Hayır, ben mantıklı bir adamım,” dedi Dağhan. Omzunu şöyle bir silkti, ardından pizzasından bir parça ısırdı.
Omuz silkmek ona çok yakışıyordu ama bunu söylemese daha iyi gibiydi.
“Sen öyle diyorsan patron.”
Bir süre ikisi de yemeğiyle ilgilendi. Dağhan o kadar da aç değildi ama Erna’nın buna ihtiyacı olduğu belliydi.
Sonunda arkasına yaslanıp kıza ciddiyetle baktı ve yeniden konuşmaya başladı.
“Şimdi kurallara gelelim.”
Erna da bu kez toparlanıp başını hevesle salladı. “Sen nasıl istersen patron.”
“İlk olarak, eve erkek atmak yok. Arkadaş getirmek yok. Bana hiçbir şekilde asılmayacaksın. Hele de nişanlım varken bu samimiyetini sakın ama sakın gösterme. Çok kıskançtır, sen adımla hitap ettiğin için bile seni kovmamı isteyebilir. Ben de onunla kavga etmek istemem. Anlaştık mı?”
Şaşkın bir şekilde başını sallayıp dururken neredeyse uzun bir ıslık çalarak adamı alkışlayacaktı.
“Peki, Dağhan Bey, siz nasıl isterseniz,” dedi önce ciddi bir sesle. Dağhan memnun bir şekilde gülümseyince “Vay be, sen gerçekten hayatını kurmuşsun patron,” demeden edemedi.
“Dağhan Bey daha iyi...”
“Evet, efendim,” diyerek güldü Erna. Sonra pizzasından kocaman bir parçayı daha midesine indirdi. Adam daha iki dilim yemişti ama kendine baktığında pizzayı yarıladığını fark etti.
Utanarak kolasından bir yudum aldı. “Yemek için teşekkür ederim, iş için ve diğer iyiliklerin için. Bunları da maaşımdan kesmelisin.”
“Buna iyilik diyorsan karşılık almayacağımı bilmen gerekir.”
“Ama mantıklı bir adam olduğunu söylemiştin?”
Dağhan kıza şefkatle gülümsedi. Bu kız sahiden çok eğlenceliydi. “Mantıklı adamlar kötü mü olur?”
“Olmaz herhâlde,” dedi Erna. “En azından sen öyle değilsin.”
Sonra tekrar pizzasına gömüldü. Birkaç dakika sonra pizzadan geriye hiçbir şey kalmamıştı ve kolanın çoğunu o içmişti. Adam da ona şaşkınlıkla bakıyordu. Erna bir an hafifçe geğirdiğini fark etti ve utançla ağzını kapattı. “Özür dilerim!”
Dağhan onu izlerken gerçekten eğlendiğini hissediyordu. Kız utançla kızarırken bir kahkaha attı ve elindekileri bırakıp kalktı. “Ellerimizi yıkayalım ve sana bugünlük kalacağın odayı göstereyim.”
“Evet, efendim.”
“Nişanlım yokken kendini ciddi olmaya zorlamak zorunda değilsin.”
Normalde Dağhan hiçbir yardımcısıyla böyle bir samimiyet kurmazdı ama Erna oldukça komikti. Bu yüzden konuşmasının tuhaflığı onu rahatsız etmiyordu fakat Nisan asla böyle bir şeyi onaylamazdı. Bu yüzden onu uyarmak zorundaydı.
“Tamam patron!”
Erna neşeyle gülümseyerek adamı takip etti. Birlikte banyoya girdiler. Banyo o kadar dağınıktı ki utanma sırası Dağhan’a geçmişti. Adam bu düşünceyle kaşlarını çattı. “Buraya ne olmuş böyle?” diye inledi farkında olmadan.
Erna sırıtıyordu. “Sanırım ikizin üç yaşında?”
“Beyin yaşı bunu gösteriyor. Onu mahvedeceğim.”
Böyle söylerken bile asil görünmeyi nasıl başarıyordu acaba?
“Dağınıklık için üzgünüm, iyi bir ev sahibi olamıyorum.”
Dağhan samimi bir utançla etrafına bakınıyordu. İkizinin onu sık sık böyle durumlara düşürdüğünü anlamak zor değildi.
“Beni bu yüzden işe aldın,” diyerek lavaboya yaklaştı Erna. Ellerini yıkayıp saçlarını düzelttikten sonra hırkasının cebinden ilaçlarını çıkardı. “Önce bunları içebilir miyim?”
Dağhan başını sallayarak bu saçma soruyu geçiştirdi. Ardından o da ellerini yıkadı ve tam kurularken telefonu çalmaya başladı.
“Efendim canım?”
Nisan her zamanki gibi meraklı bir sesle konuşuyordu. “Neredesin aşkım? Bana gelecektin hani?”
Bunu tamamen unutmuştu. “Eve yeni bir yardımcı almakla meşguldüm, bu nedenle gelemem. Bu gecelik beni affetsen?”
“Ama film gecesi yapacaktık?”
Nisan’ın sesi kavga çıkarmak üzere olduğunun habercisiydi. Ama hayır, Dağhan hiç kavga çekecek havada değildi. Bazen, özellikle de böyle anlarda, kendini sorguluyordu. Nisan’la neden nişanlanmıştı? Ya da bu kadar zorsa neden ondan ayrılmıyordu?
Tabii iki soruya da verecek bir yanıtı yoktu.
Aralarının limoni olduğu dönemlerde bunu kendi kendine düşünüp dursa da nihayetinde Nisan’la yoluna devam ederdi. Sonuçta hiçbir çift sorunsuz bir ilişkiye sahip değildi.
“Sonra izleriz, film kaçmayacak hayatım. Eve yeni geldim, çok da yorgunum.”
“Tamam!” dedi Nisan öfkeli bir sesle. “Ben kendim izlerim. İyi geceler!”
Telefon suratına kapanınca istemsizce iç çekti. Gerçekten ona katlanamayacak kadar yorgundu. Bu sorunu daha sonra çözebilirdi.
Banyodan çıktığında Erna’yla burun buruna geldi. Elbette mecaziydi bu kavram, kız onun belinden biraz yukarı ancak yaklaşıyordu.
“Beni mi dinliyordun?”
Erna kaşları çatık patronuna masumca gülümsedi. “Hayır patron, seni bekliyordum. Odamı gösterecektin ya hani?”
“Odanı değil, bugünlük kalacağın yeri.”
Patronu sinirli gibi görünüyordu. Erna bunu sorgulayacak biri değildi. Anında geri adım atarak başını salladı. “Peki, efendim. Bugünlük nerede kalıyorum?”
Onun aşırı kibar hâli Dağhan’ı sakinleştirmeye yetmişti. Gülerek kızı omzundan itekledi ve önünden yürümeye başladı.
Banyonun sağ tarafında büyük bir kapı vardı. Bu kapı sanki evi iki ayrı daireye ayırıyor ve anlaşılan ev sahiplerine mahremiyet sağlıyordu. Kapının ardından başka bir salona geçiliyordu. Daha doğrusu girdikleri yer, koltuklarla döşenmiş kapalı bir balkon gibiydi. Duvarlara monte edilmiş akvaryumlar ve altlarına döşenmiş çiçekler vardı. Yerler taştı ve her yer beyaz değildi.
Erna burayı çok sevdiğine karar vererek adamı takip etti.
Balkonun diğer köşesinden bir hole geçtiler ve hemen iki kapıyı gördü. “Burada biz kalıyoruz. Senin odan normalde mutfağın yanındaki oda… Ama bu gece,” diyerek eliyle ilk kapıyı işaret etti. “Burada kalacaksın.”
Birlikte odaya girdiler. Oda da darmadağındı ve Erna pis bir koku hissetti. “Burası berbat kokuyor.”
Dağhan camları açarken yüzünü buruşturdu. “Fark ettim. Doğu’yu öldüreceğim.”
Erna onun ifadesini taklit etmiş, yatağa bakarak yüzünü buruşturmuştu. “Yerde yatabilirim.”
“Çarşafları da değiştirebilirsin.”
Dağhan’ın terslemesiyle birlikte dudaklarını büktü. Omzunu silkerek çarşafları yataktan uzaklaştırmaya başladı. “Patron sensin.”
İğrenerek yatağı boşalttıktan sonra banyoya yöneldi. Çarşafları makineye yerleştirip deterjan aramaya koyuldu. Sonunda evin tam takır kuru bakır olduğuna karar vererek ellerini yıkadı ve Dağhan’ın yanına döndü.
“Bu eve alışveriş gerek. Epeyce para gidebilir. Sen hiçbir şey almaz mısın?”
“Bu hizmetçimin işiydi ama sana söylediğim gibi bir süredir o yok. Hem kardeşim her geldiğinde nasıl oluyorsa ev boşalıyor.”
“Senin kardeşin dağ ayısı falan mı?”
Dağhan bu tabire kaşlarını kaldırarak karşılık verdi. “Bilmiyorum, görüntümüz yüzde yüz benzese de karakterlerimiz gece ve gündüz gibidir.”
Erna inleme isteğini güçlükle bastırdı. “Onun da her dediğini yapacak mıyım?”
“Makul isteklerini elbette ama sana elbiselerini çıkarmanı söylediğinde beni çağırmalısın.”
Erna bunu duyunca Dağhan’a dehşetle baktı. “Böyle bir şey ister mi?”
“Gördüğü her kadından istediğini biliyorum.”
“Öyle bir şey isterse onu dövebilir miyim?”
“Hayır, beni çağırmalısın.”
“Ya sen yoksan?”
Dağhan bir süre düşündükten sonra gülümsedi. “Ona kredi kartlarını iptal edeceğimi söylersin ve çenesini kapatır. Sen istemediğin sürece sana dokunmayacak kadar kendini beğenmiştir.” Bir an durup kızın gözlerine ciddiyetle baktı. “Elbette sarhoş değilse...”
“İçki de mi içiyor?”
Dağhan etrafını işaret etti. “Odadaki kokuyu alamıyor musun?”
“Of!” diyerek camların önündeki perdeleri çekti. “Yeni çarşafları nereden bulacağım?”
“Beni takip et.”
Patronunun peşinden onun odasına girdiler. Odası gerçekten çok güzeldi. Çok da büyüktü. Karşı duvarda dev bir yatak vardı, çift kişilikti. Herhâlde nişanlısı da burada kalıyordu. Bunu düşünmek istemeyerek renklere göz gezdirdi. Yatağı petrol mavisi çarşaflarla örtülüydü, odası çok düzenliydi. Duvara dayalı bir dolap, yerde de klasik bir halı vardı. Adam işini biliyor, diye düşündü Erna. Onda da bu kadar para olsaydı herhâlde daha güzel bir odası bile olabilirdi.
“Dolapları karıştır ve çarşafları bul. Burada yoksa diğer odalara bakarız.”
Erna başıyla onaylayarak ilk dolabın kapağını açtı. Burada bir sürü gömlek vardı. Üst tarafa baktığındaysa sadece kazaklar ve kot pantolonlar gördü. Sonra diğer kapağı açtı. Çarşafların özenli ve ütülü hâlini hayranlıkla izledi. Ne zamandır ütülenmiş şeyler kullanmıyordu. Üstelik bunlar oldukça kaliteli görünüyordu.
“İstediğim rengi alabilir miyim?”
Dağhan gelişigüzel bir el hareketiyle onay verdi.
Adamın cömertliği oldukça ilginçti. En azından Erna için… Yine de çok parası olsaydı belki kendisi de öyle olabilirdi? Sonuçta istediği an yenilerini alabileceği eşyaları neden kafasında büyütecekti ki?
İç çekerek siyah satenleri eline alıp yüzünü kumaşa bastırdı. “Mükemmel…”
“Onlar kardeşimin en sevdikleri, o yüzdendir.”
“Kardeşinin beyni arada çalışıyormuş herhâlde. Teşekkürler patron, seni tanıdığım için mutluyum.”
Dağhan ağzını açamadan telefonu tekrar çaldı. Derin bir iç çekip telefonu açtı. “Evet, Nisan?” dedi sakince. Aslında telefonu yüzüne kapattığı için biraz kızgındı ama bugün gerçekten kavga etmek istemiyordu. Hem planlarını unutarak hata ettiğini o da biliyordu. Sadece meseleyi uzatmak yerine gönlünü almasına izin vermesini tercih ederdi.
“Sevgilim…”
Bir şey söylemeden bekledi.
“Az önce konuşurken yeni bir hizmetçi aldığını söylemiştin, değil mi?”
Dağhan’ın sert sesi onu yumuşatmış olmalıydı. Şimdi oldukça nazik konuşuyordu. Kısaca cevapladı genç adam. “Evet.”
“Adı ne?”
“Erna.”
Erna adı geçince dönüp Dağhan’a doğru baktı. Genç adam kıza yüzüğünü göstermekle yetindi.
“Kaç yaşında?”
Telefonu eliyle kapatıp fısıldadı. “Kaç yaşındasın?”
“19,” dedi Erna şaşkınca.
Dağhan da telefona “19,” diye cevap verdi.
Bu kadın onu niye merak ediyordu ki? Belki de patronunun söylediği gibi gerçekten de kıskanç biriydi. Ama Dağhan gibi birinin nişanlısı onu neden kıskanacaktı ki?
“Güzel bir kız mı Dağhan? Lütfen doğruyu söyle.”
Dağhan eliyle alnına vurup yatağına oturdu. Nisan’ın sesi sanki ağlamak üzereymiş gibi titrekti.
“Nisan, hizmetçimin dış görünüşüyle ilgilenmiyorum. Ayrıca bu kadar küçük bir kıza, o gözle bakmayacağım ortada. Anlıyorsun, değil mi canım? Şimdi lütfen dinlenmeme izin ver.”
Sesi çok soğuk çıkıyordu, sözleri izin istemekten çok emir verir gibiydi. Erna adamın ona basit hizmetçi muamelesi yaptığını da fark etmişti. Hizmetçiliğin kötü bir meslek olmadığını savunmak istedi ama onu aşağılayan biriyle konuşmak istemediğine karar verdi. Belki bunu farkında olmadan yapmış olabilirdi ya da nişanlısının kıskançlığı yüzünden öyle söylemiş de olabilirdi ama nedense kendini biraz değersiz hissetmişti.
Odadan hızlıca çıkıp kendi odasına geçti ve yatağını hazırlamaya başladı.
“Keşke bu adama muhtaç olmasaydım,” diye mırıldandı yanağından bir damla yaş süzülürken. Erna çok duygusal ve alıngan bir kızdı. Ayrıca sulu gözün tekiydi. Elbette adam bunu bilmiyordu ve umursamadığı da açıktı.
Hizmetçi derken ses tonu öylesine aşağılayıcıydı ki bir an kendini rezil biri gibi hissetmişti. Bu, belki patronunun gözünde dilenci olmaktan bile daha aşağı bir şeydi?
Yine de onun düşüncelerini kabul etmek zorunda değildi. Belki mecbur kaldığı için ondan yardım istemiş, bir fırsat bulunca da hemen bulduğu işe atlamıştı fakat hizmetçi olmanın kötü olduğunu düşünmüyordu.
Gözlerini silerek ışığı söndürmek için dönünce adamla karşılaştı. Geldiğini bile duymamıştı, nevresimi sermekle meşguldü. Dağhan duvara yaslanmış onu izliyordu. Ne zamandır oradaydı acaba?
Birden adam kaşlarını hafifçe çatarak “Bana muhtaç değilsin,” dedi.
“Paranıza muhtacım efendim,” dedi mesafeli bir sesle, adama bakmadan. Bir de söylediklerini duymuş muydu? Utancından ölmese iyiydi. “Bir şey mi istemiştiniz?”
Dağhan kızın resmiyetini fark edince kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. “Kahvaltıyı yedide hazırlamanı istiyorum,” dedi sadece.
Aslında bu kadar sert konuşmak istememişti ama kızın tavrı bunu gerekli kılmıştı. Nisan yüzünden gergin olduğu için de olabilirdi tabii. Yine de Erna’nın aniden tüm neşesini yitirmesi onu da etkilemişti.
“Evet efendim,” dedi Erna. Hâlâ adama bakmıyordu, görebildiği sadece ayaklarıydı. Dağhan bir süre öylece durup ardından uzaklaştı. Sonra yan odanın kapısı yavaşça kapandı ve o da ışığı kapatmak için bir hamle yaptı. Ama aklına gelen düşünceyle birlikte yüzünü buruşturmadan edemedi.
Lanet olsun, giyecek hiçbir şeyi yoktu ve kıyafetleriyle yatmak istemiyordu. Zaten o kadar kirlilerdi ki bu güzelim saten nevresimi mahvederdi.
Işığı tekrar açıp odadan çıktı. Patronunun odasının önünde durdu ve kapıyı iki kez tıklatıp beklemeye başladı.
Birkaç saniye sonra kapı açılmıştı.
“Ben… Bir şey daha isteyebilir miyim?”
Dağhan ifadesiz bir yüzle kıza baktı. “Dinliyorum.”
“Giyecek hiçbir şeyim yok. Acaba bana gecelik verebilir misiniz? Bedeni önemli değil sadece bunlarla yatmak istemedim.”
Kısa bir an kızı şöyle bir süzdü. Üstünde bir gömlek, hırka ve kot pantolon vardı. Bu şekilde yatmak istememesi normaldi.
“Bir dakika bekle,” dedikten sonra gözden kayboldu.
Dolabından bir tişört ve eşofman altı alıp kızın yanına döndü.
“Bugün bunlarla idare et, yarın sana avans veririm. Alışveriş yaparken kendine bir şeyler alırsın.”
Yine o iyi adam olmuştu. Erna bir anda kendini çok savunmasız ve yalnız hissetti. Eğer bu adam ona acımasaydı şimdi nereye gidecekti sahi? Parkta falan mı yatacaktı? Ya da ne yiyecek veya giyecekti?
Başını eğerek gözyaşlarını gizledi ve uzatılan kıyafetleri sıkıca kucakladı. “Ben gerçekten minnettarım, teşekkür ederim.”
“Önemli değil,” dedi Dağhan, kızın ağladığını fark etmemişti. “İyi geceler,” dedikten sonra kapısını kapattı.
“Duygusuz,” diye mırıldandı Erna tüm minnettarlığına rağmen. Sonra da odasına geçip üzerini değiştirdi. Yatağa uzandığında kendini daha da savunmasız hissediyordu.
Günün bütün yorgunluğu sanki şimdi bedenini sarmıştı. İçini çekerek yorganına sarıldı ve gözlerini kapadığı gibi uykuya daldı.
Her şeye rağmen aslında adama sahiden de minnettardı.