Erna o gecenin ilerleyen saatlerinde öksürerek uyandığında yerinden doğrulamadığını fark etti. Hızla elini uzatıp gece lambasını yaktığındaysa şaşkınlıktan nefesi kesildi.
Patronu resmen üstünde duruyordu!
Bir çığlık atıp adamı ittirmeye çalıştı. O kadar ağırdı ki yerinden bile kıpırdamıyordu.
Hayret ve korku içinde bağırmaya başladı. “İnanamıyorum, adam sapık çıktı! Lanet olsun, üstümden kalk!”
Doğuhan gürültü üstüne gözlerini açmaya çalıştı. Bir eliyle de refleks olarak kızın ağzını kapatıp kaşlarını çatmıştı. Ne oluyordu böyle? Bu gürültü de neydi?
“Sessiz ol, uyumaya çalışıyorum. Tabii ben sızmadan sevişmek istersen anlayışlı olabilirim.”
Erna nefes alamadığını hissediyordu. Adam sarhoştu ve sapıktı. Az önce ne demişti sahi? Sevişmek sözcüğünü duyduğundan emindi. Korkuyla yerinde kıpırdandı, adamın elini itip tekrar çığlığı bastı.
“Seni adi herif! Bir de melek olduğunu düşünmüştüm. Daha işe alalı bir gün olmadı ama bana tecavüz mü edeceksin? Nişanlına her şeyi söylerim, yemin ederim!” diye bağırdı.
Adam sonunda yüzünü tamamen ona dönmüştü. Bir gözü kapalıydı ve pişmiş kelle misali sırıtıyordu. “Ben Dağhan değilim. Ayrıca bir nişanlım yok.”
Erna’nın nefesi bu kez gerçekten kesilmişti. Hem de korkudan! Kalbi öyle hızlı atıyordu ki sesini kulaklarında duyabiliyordu.
Bu adam patronunun kardeşi olmalıydı. Adam onun sarhoş olmadığı sürece kendisine dokunmayacağını söylemişti ancak besbelli sarhoştu ve şu an resmen üstündeydi. Eğer patronu durumu abartmıyorsa bu başına gelebilecek en kötü senaryoydu. Hem hani bu gece gelmezdi? Neden adam onu böyle bir durumun içine atmıştı ki?
Tekrar tüm gücüyle adamı itmeye çalıştı. “Üstümden kalkmazsan abin tüm kredi kartlarını iptal edecekmiş.”
“Canı cehenneme! Sen kimsin? Abim seni metresi olarak mı yanına aldı?”
Genç kız daha fazla dayanamamıştı. Bu adam hakikaten terbiyesizin tekiydi! Elini kurtarmasıyla adama sert bir tokat atması bir oldu. Birden adam hayretle yüzünü tutarak yana devrildi. Belli ki böyle bir şey yapmasını hiç beklemiyordu. Erna da onun şaşkınlığını fırsat bilerek yataktan fırladı ve odadan koşarak çıktı.
Dağhan’ın kapısını yumrukladığı sırada Doğuhan da savsak adımlarla ona yaklaşıyordu. Ne yapması gerektiğini bilemediği için kapıya daha sert vurdu.
Doğuhan ona yaklaştığında “Bana vurdun,” dedi kısık bir sesle. Sesi çok şaşkın çıkıyordu. Sanki kendi yaptığı ve söylediği sözler değil de Erna’nın ona vurması hayret vericiymiş gibi!
“Beni aşağıladın! Seni öldürmediğim için şanslısın.”
Doğuhan başını iki yana sallayarak kendini toparlamaya çalıştı. Bu kız da neyin nesiydi böyle?
“Demek beni öldürebilirsin?”
“Gerekirse evet!”
Kendini tutamayarak bir kahkaha atıp kızı duvara yapıştırdı. Gözleri yarı kaplı bir şekilde kızın çenesini tutmaya çalışıyordu. “Sen çok ufaksın, seni öpmek istemem.”
“Beni öpmeyeceksin zaten. Gidip soğuk suyla yıkan ve kendine gel dağ ayısı.”
Eliyle adamın çenesini kendinden uzaklaştırırken kapının kilidi döndü.
Dağhan odanın kapısını açtığında Erna yüzünü adama doğru çevirdi. Patronunun uykudan uyandığı belliydi, biraz dağınık görünüyordu. Kısa bir an kapısının önündeki manzaraya öylece baktı. Ardından neler olduğunu fark etmiş olmalıydı ki bir anda kaşlarını çattı ve uzanıp onu sapık kardeşinin kıskacından kurtardı. “Sana dokunmadı, değil mi?”
Doğuhan sırıtıyordu. “Üstüne çıktım.”
Dağhan bunu duyunca kardeşine şaşkın bir hâlde baktı. “Ona dokundun mu? Doğu, o daha 19 yaşında, sen kafayı mı yedin?”
Doğu kıkırdadı, bir çocuk gibi görünüyordu. “Ona dokunmadım abi, sakin ol. Sadece üstüne yattım. Orada olduğundan haberim bile yoktu. Yatağımda yatan oydu. Hem bu ufaklık kim bilmiyorum ama az önce bana vurdu.”
Dağhan bu kez de hızla Erna’ya döndü. “Kardeşime vurmamanı söylemiştim.”
“Kredi kartlarıyla da seninle de ilgilenmiyordu!” diye bağırdı Erna. “Ayrıca bana senin metresinmişim gibi davrandı. Ne yapmalıydım, söyler misin?”
Bu cevabın ardından ne söyleyebilirdi ki? Utanç içinde gözlerini kaçırdı. Erna korkmuş olmalıydı. Onun yerinde kim olsaydı korkardı.
İç çekerek alnını ovdu. Şimdi gözleri ikizinin üzerindeydi ve kardeşine öfkeyle bakıyordu. “Hemen bir duş alıyorsun, Erna da sana kahve yapıyor. Daha sonra yeni hizmetçimden özür dileyeceksin.”
“A-ha!” dedi Doğu. Çok mutlu görünüyordu. “Yeni hizmetçi he? Burada bekle güzelim, birazdan kıyafetlerini çıkarmana izin vereceğim.”
Yüzünde şımarık, çocuksu bir gülüşle, gözleri yarı kapalı bir hâlde sırıtıyordu.
Erna dehşetle Dağhan’a döndü. “Bu sapığı susturamaz mısın?”
Dağhan da fazlasıyla gergindi. Bir saniye gözlerini kapatıp derin nefes aldıktan sonra Doğuhan’ı banyoya sürüklemeye başladı. “Kahve yap,” diye emretti Erna’ya da aynı zamanda.
Erna onların ardından mutfağa geçti ve rafları karıştırmaya başladı. Aradığı malzemeleri bulunca titreyen ellerine aldırmayarak acı bir Türk kahvesi yapmaya koyuldu. Bu zehir gibi şeyi içerse belki kendine gelirdi ayyaş herif. Gelse iyi de olurdu çünkü Erna gerçekten korkmuştu. Bu evde nasıl kalacaktı? Ya Dağhan bir gün burada olmazsa ne yapardı?
Belki de iki adam da ortalıkta yokken kaçıp gitmeliydi ama nereye gidecekti? Henüz güneş bile doğmamıştı.
Elleri öyle çok titriyordu ki üşüdüğünü düşünmeye başladı. Hızlıca kollarını ovaladıktan sonra taşmak üzere olan cezveyi alıp kahveleri bardağa doldurdu. Belki patronu da içmek ister diye iki fincan hazırlamıştı. Aslında bilinçli davrandığı bile söylenemezdi, aklında onlarca korku dolu senaryo eşliğinde mutfakta gezinip duruyordu.
Birkaç dakika içinde Dağhan mutfağa girdi. Yanında saçları ıslak bir hâlde Doğuhan yürüyordu. Tek elinde havlu vardı. Üstünde bir tişört ve altında da şort…
Erna’ya bakmamıştı bile. Kahvesini alıp koltuklardan birine yerleşti. Evin mutfağı bile arkadaşının evinden büyük gibiydi. Mutfakta da bir plazma vardı ve tabii şu berbat beyaz koltuklar.
Erna koltukları kimin aldığını merak etmeye başlamıştı.
Bir süre sessizce onları izledi. Sonra Doğuhan’ın sesini duydu. “Sana saldırdığım için kusura bakma. Bana vurduğun için özür dilemene gerek yok ayrıca, ödeştik.”
Az önceki mide bulandırıcı hâlinin aksine bu kez sesi çok normal çıkıyordu ve gayet hoş bir tonla konuşuyordu. Abisinin aksine daha yumuşak konuştuğu da kesindi. Ve bir de ciddiyetle alakası yoktu.
“Özür dilemeyecektim,” dedi Erna. “Ayrıca size bana saldırdığınız için vurmadım. Beni aşağıladınız. Eğer bana saldırsaydınız sonucu ne olursa olsun sizi gerçekten öldürürdüm. Bu utançla ne kendim yaşarım ne de sizi yaşatırım. Anlıyorsunuzdur herhâlde?”
Erna tüm bedeni titremesine rağmen sesi titremediği için memnundu. Sesi oldukça ciddi bir şekilde aralarında yankılandı. Ardından Doğuhan ilk kez dönüp kıza gerçekten baktı. Yüzünde şaşkın bir ifade olsa da gözlerinde beğeni dolu parıltılar oynaşıyordu.
“Eğer seninle yatsaydım bundan utanmazdın. Ama Dağhan’a hak veriyorum. Gerçekten küçük duruyorsun ve ben bir sapık değilim.” Kahvesinden büyük bir yudum aldı ve sertçe yutkundu. “Her şeye rağmen bu gece odamda kalmana izin veriyorum. Az önce Dağhan olanları özetledi. Senin adına üzüldüm, bir sürtük konumuna düşmek kolay değildir.”
“Bana metres muamelesini gayet kolay yaptınız,” dedi Erna.
Öfkeli görünüyordu. Bu adamı hiç mi hiç sevmemişti. Özür dilerken bile onunla şakalaşır gibi samimiyetsiz bir tavrı vardı.
Onlar birbirine bakarken Dağhan iç çekerek araya girme ihtiyacı hissetti. “Erna, bu konuyu uzatma bu kadar. Rica ediyorum. Bir daha böyle bir şey olmayacak. Asla.” Bir an kardeşine sertçe bakıp ardından tekrar kıza döndü. “Şimdi uyumalısın, sabah erken kalkacaksın. İyi geceler.”
Herhâlde bu, onu başından savmaya çalıştığını gösteriyordu. Başıyla onay verdikten sonra mırıldandı. “Size de efendim.”
Ardından saate göz ucuyla bakıp mutfaktan çıktı. İkiyi geçmişti bile. Demek ki birkaç saat ancak uyuyabilecekti. Yarın bir sürü işi olduğundan emindi. Alışveriş ve temizlik ilk sıradaydı elbette.
Doğuhan onun ardından sırıtarak bakıyordu. “Sert kız, sevdim bunu.”
Şimdi kendine gelmeye başlamıştı. Aklı başına geldikçe biraz utandığını söyleyebilirdi ama pek de hatalarının üzerinde duran bir insan sayılmazdı. Hem her şey bir yana abisinin tanımadığı bir kızı eve alması oldukça dikkat çekiciydi. Dağhan referansı olmayan birinin onun odasında kalmasına izin mi vermişti yani? Hem de hiç tanımadığı biri olmasına rağmen?
“Sevme Doğu, o kızdan uzak duracaksın. Beni anladın mı?”
İkizi şimdi gerçekten de ciddileşmeye başlamıştı. Tek kaşını kaldırarak Dağhan’ın gözlerine baktı. “Niye koruyorsun onu? Sonuçta kızı tanımadığını söylemiştin. Yoksa-”
Kaşlarını daha fazla çatarken kardeşinin sözünü kesti. “Bunun korumakla alakası yok. O kızı kovmak istemiyorum çünkü paraya çok ihtiyacı var ve kalacak bir yeri yok. Ama sen ona asılmaya devam edersen onu kovacağım ve aç kalacak.” Alnı kırışmaya başlamıştı ki bu Doğuhan’ın geri adım atması gereken yerdi. “Beni anladın mı?” diye sordu bir kez daha.
“Tamam, tamam!” diyerek ellerini havaya kaldırdı. “Söyledim ya, sapık değilim. Madem bu kadar zor durumda, bir şans verebiliriz.”
“Umarım,” dedi Dağhan. “Şimdi lütfen uyu ve kendine gel. Ben yatıyorum, sabah erken kalkmalıyım.”
Başını uslu bir şekilde salladı. Abisi de sakinleşerek yerinden kalktı. Tam dönüp yürümeye başlayacakken Doğu kendini tutamayarak sırıttı. “Az önce kıza da erken kalk dedin. Yoksa seni yolcu etmesini mi istiyorsun?”
Dağhan dişlerini sıkıp derin bir nefes aldı. “Hayır, bana kahvaltı hazırlamasını emrediyorum!”
Abisi mutfaktan çıkarken koltuğa iyice yayıldı ve televizyonun kumandasını eline aldı. Kanallar arasında amaçsızca gezerken sırıtıyordu.
Dağhan’la uğraşmak onun en sevdiği aktiviteydi sonuçta!