4

1378 Words
Erna yaşadığı sıra dışı gecenin ardından uyuyabileceğini düşünmemiş olsa da hastalığın ve ilaçların etkisiyle kapıldığı derin uykusundan telefonun alarm sesiyle uyandı. Gürültülü bir alarm sesiyle uyanmanın hoş olduğunu düşünmüyordu ama en azından yumuşacık bir yatakta, güzel bir uyku çekmişti. Bu da bir şeydi. Esneyerek yatakta doğruldu, kollarını gererek uyku sersemliğini üstünden atmaya çalıştı. Uyumak ona iyi gelmişti. Günler sonra ilk kez kendini dinlenmiş hissediyordu. Odaya dalgın dalgın bakınırken uykusu da açılmaya başladı. Bu yüzden istemese de dün geceyi hatırlamıştı ama bunun üzerinde durmasa daha iyiydi. Dün geceyi korkunç bir kâbus olarak düşünerek aklından tamamen uzaklaştırmak ve Dağhan’dan iyilik isteyerek yapabileceği en kötü tercihi yapmamış olmak istiyordu. Bir yanılgıyı daha düşünmeye ya da kabullenmeye sahiden gücü yoktu. En azından iyileşene kadar Dağhan’ın zararsız bir adam olduğuna inanmak istiyordu. Odadan çıkıp banyoya geçti. Evin içinde onun minik adımları dışında hiçbir ses yoktu. Yansımasına bakarken yüzünün bile uyuyabildiği için farklı göründüğünü düşünmeden edemedi. Bugün yeni bir gündü. Başını sokabileceği bir çatı bulmuş, karnını doyurup dinlenmiş ve rahat bir uyku çekmişti. Şimdi dün geceyi düşünmeyi bırakıp işe koyulmalı ve olumsuz fikirleri aklından uzaklaştırmalıydı. Şu an için tek yapabileceği şey buydu. Elini yüzünü yıkayıp vakit kaybetmeden mutfağa yöneldi. Patronu uyanmadan evvel kahvaltıyı hazırlamak istiyordu. Belki Dağhan ona sadece acıdığı için bile olsa bir fırsat vermişti ama Erna’nın bu işe sahiden de ihtiyacı vardı. Bu yüzden elinden geleni yapmak ve adamın yaptığı işten memnun kalmasını sağlamak istiyordu. Bir süre mutfağın raflarını karıştırarak evin düzenini öğrenmeye çalıştı. Bu sırada çekmecelerden birinde bulduğu bir önlüğü üzerine geçirmişti. Bir yandan da kısık sesle şarkı mırıldanıyordu. Kimsenin onu rahatsız etmediği dingin bir sabaha başlamak, zaten mutluluğa meyilli olan ruhunu anında canlandırmaya başlamıştı. Buzdolabını karıştırırken dolabın bir zenginin evine yakışmayan boş hâline dudak büktü. Bunun da evin sorunlu kardeşiyle bir alakası olduğundan neredeyse emindi. Bu şartlar altında istese de mükellef bir sofra kurmayı başaramazdı ama sonuçta bu onun suçu değildi. Sonunda yumurta ve peynirle bu işi halledebileceğine karar verdi. Omletinin lezzetli olduğu da bir gerçekti. Yumurtaları çırpmak için bir kap ararken aniden başka bir ses işitince çığlık atarak arkasını döndü. Şarkı söylemeye öylesine dalmıştı ki ses onu korkutmuştu. Patronunun sapık kardeşi -ki dün gecenin ardından Erna onları karıştırmanın imkânsız olduğuna karar vermişti- sırıtarak kızın mırıldandığı şarkının devamını söylüyordu. Dönüp ona baktığı an adamın dün söyledikleri aklına gelince canı sıkıldı ve yüzündeki tebessüm kaybolup gitti. Ters bir sesle konuşmadan edemedi. “Beni korkuttunuz.” Doğuhan omzunu silkerek ona yaklaştı. “Ne yapıyorsun?” “Olmayan malzemelerle omlet yapmaya çalışıyorum.” “Malzemeleri almamı ister misin?” Erna boş bulunup şaşkınlıkla Doğuhan’ın yüzüne baktı. Adam neden şimdi bu kadar kibar, sevimli ve sakin görünüyordu? Dünkü sapıkla kıyaslandığında farklı birine benziyordu. Yoksa bu tuhaf aile ikiz değil de üçüz falan mıydı? “Aslında alışverişe bugün çıkacaktım ama benim hiç param yok.” “Yani?” dedi Doğu, hâlâ sırıtıyordu. “Bu iyiliğe çok sevinirim.” “Bu bir iyilik değil, karnım aç.” “Peki, nedeni her neyse lütfen yapar mısınız? Hızlı bir şekilde? Dağhan Bey kahvaltının yedide hazır olmasını söylemişti.” Doğu kızın tavrını garip bulmuş fakat üzerinde durmamaya karar vermişti. Karnı açtı ve madem asılamayacağı bir hizmetçileri vardı, en azından kız onun için yemek yapabilirdi. Değil mi? Sonuçta o da bu evde yaşıyordu. Bir kâğıt ve kalem bulup kıza uzattı. “Lazım olan şeyleri kâğıda yaz.” Kız yazarken kapıcıyı çağırdı, neyse ki bu işleri onlar yapıyordu. Erna, o kapının dibinde beklerken yanına gelmişti. “Süt, ekmek, peynir, zeytin, domates, tereyağı, un...” Kızın söylediklerini başını sallayarak onaylıyordu. Aniden başını kaldırıp gözlerine bakmasıyla bir an şaşırıp kaldı. “Çay içer misiniz?” “Kahve,” dedi kaşlarını çatarak. “Biz çay içmeyiz.” Erna kahveyi de ekledikten sonra kâğıdı adama uzattı. “Şimdilik bu kadar…” Doğuhan kâğıdı alıp kulağını iyice kapıya yaklaştırdı. Asansörün sesini duyar duymaz da kapıyı açtı. Dağhan’ın uyanmasını istemiyordu. Abisi çok dakik bir adamdı ve onun tam olarak yedide kalkacağından emindi Doğu. Bir dakika bile önce kalkarsa kesin hırsını Doğu’dan çıkarırdı. Adama kâğıdı uzatırken gülümsüyordu. “Günaydın, lütfen acele edin, kurt gibi açım!” Kapıcı ona alışkın olduğundan gülümseyerek başını salladı, kâğıdı elinden aldı ve hızla gözden kayboldu. Onun yürüyüş hızı ve market mesafesini düşünerek 15 dakika içinde döneceğine karar verdi. Belki 20 de olabilirdi ama daha fazla değil. Erna ise kâğıdı adama verdikten sonra mutfağa geçmişti. Doğu oyalanmak için soluğu kızın yanında aldı. Etrafı toparlayışını izlerken kızın öksürmesi canını sıkmıştı. Fakat daha çok canını sıkan başına gelenlerdi, şüphesiz. Abisinin anlattığına göre kızın kimsesi yoktu ve elinde olan tek arkadaşı da onu evden kovmuştu. “Seni kovan kızın adı ne?” diye sordu. Doğuhan pek de insanların ne düşündüğünü umursayan biri sayılmazdı. O an aklına ne gelirse onu yapar ya da söylerdi. “Ahu,” dedi Erna şaşkınca. “Adından belli ne mal olduğu...” Elindekileri bırakarak Doğu’ya baktı. “Adından mı?” Erna ona hayretle bakarken Doğu sırıtıyordu. Bu kız sahiden de ilgi çekiciydi. Belki o hayatında bir aksiyon aramaya meyilli olduğundan kızın acıklı öyküsünden etkilenmiş de olabilirdi. Sağ elini uzatıp Erna’nın yüzündeki lekeye dokundu. “Pasaklı bir hizmetçi ha, bunu sevdim. Bu arada şehirdeki çoğu Ahu’yla yattım, hepsinin öyle olduğuna bahse girerim!” Erna utançla onun elini itti. Yüzüne dokunduğunda lekeyi hissetmişti. Yanağını hızla temizledikten sonra kaşlarını çattı. “Arkadaşımla yatmadığınızdan eminim. Ayrıca insanlar hakkında genelleme yapmanız çok yanlış, hele de ismini baz alarak.” “Hım…” Doğu hâlâ sırıtıyordu. Zaten adamın sırıtmadığı anlar daha sayılasıydı. Buna rağmen Erna onu hiç sevmemişti. Çok itici biriydi. Üstelik abisine o kadar benziyordu ki sürekli sırıtmasa ona Dağhan’mış gibi davranabilirdi. Birbirlerine nasıl bu kadar benziyor olabilirlerdi? İkiz olduklarını biliyordu fakat ilk kez böyle bir benzerlikle karşılaştığı için her seferinde kendini şaşkın hissediyordu. Karakterleri bu kadar farklı olmasaydı belki onları birbirinden ayırt etmekte zorlanırdı. “Sakın bana âşık olma küçük sonra başın yanar.” “Anlayamadım?” dedi şaşkınca. Doğu sırıtmasını küçük bir tebessümle değiştirdi. Yanağında bir çukur oluşmuştu. Acaba Dağhan’ın da gamzesi var mıydı? “Beni çok fazla inceliyorsun.” “Dağhan Bey’le ne kadar çok benzediğinizi düşünüyordum, bu kadar kendinizi beğenmiş olmayın lütfen. Tek derdim sizi ondan ayırabilmek. Gerçekten itici birisiniz.” “İtici mi?” Erna başını salladı. Doğu ise şaşkın görünüyordu. “Bütün kadınlar bir mıknatısmışım gibi bacağıma yapışıyor.” “Büyük bir ihtimalle sizinle tanışacak kadar şansız olan ‘o kadınlar’ sadece aptaldır. Yakışıklı olduğunuzu kabul edebilirim ama bu iticiliğinizin önüne geçmiyor. Sizi görünce aklıma örümcekler geliyor ki onlardan hep nefret etmişimdir.” Doğu bir kahkaha atıp Erna’nın omzunu sıvazladı. “Seni sevdim küçük. Kovulmanı engelleyeceğim ve sana asılmayacağım, söz veriyorum. Şimdi kapıyı açmalıyım.” “Kapı çalmadı.” “Evet ve çalmamalı. Dağhan’ın uyanması için daha yarım saat var.” Erna o giderken şaşkınca arkasından bakmakla yetindi. İki kardeşin bir farkını daha bulmuştu, Doğu çok anormaldi. Bir dakika içinde elinde poşetlerle mutfağa döndüğünde haklı olmasına rağmen hâlâ onun anormal olduğunu düşünüyordu. “Yemek hazır olunca beni kaldır, gözlerimi dinlendireceğim.” “Emredersiniz,” dedi kibarca ve poşetleri alıp gerçek bir omlet yapmak üzere işe koyuldu. Doğuhan onu rahat bıraktığı için memnundu. Adam sahiden de evin göz yorucu beyazlıktaki koltuklardan birine yerleşip gözlerini kapatmıştı. Erna kahvaltıyı hazırlarken birden yine onun kadifemsi sesini işitti. Doğu şarkı söylüyordu ve sesi gerçekten çok güzeldi. Farkında değildi ama o şarkı söylerken dinliyor ve sesine göre hafifçe ayaklarıyla ritim tutuyordu. Doğu da sırıtarak kızı inceliyordu. Bu kız küçük, sevimli bir çocuktan farksızdı. Onunla ilgili her şeyi öğrenmek istiyordu. Bu asılmak mıydı emin değildi ama onunla yatmak istemediğini biliyordu. Öyleyse bu asılmak sayılmazdı, değil mi? Belki sadece merak ve biraz da acımaydı. Acaba ailesi neden ve nasıl ölmüştü? Bunu sorması kabalık mı olurdu? Büyük bir ihtimalle öyle olacaktı, o yüzden sonra öğrenmeye karar verdi. Belki abisi biliyorsa ona söylerdi. Genç kız çalışırken onu hiç fark etmiyor, büyük bir dikkat ve gülümsemeyle yumurtaları çırpıyordu. O da kızın dikkatini dağıtmamak için başka bir şarkıya geçti. Onu hiç tanımamalarına rağmen birden evin bir ferdi gibi olması da tuhaftı. Hadi o herkese asılır ya da şakalar yapardı ama Erna nasıl onlara güvenip burada kalmak istemişti? Belki onun yerinde başka birisi olsaydı tüm çaresizliğine rağmen böyle bir şeyi aklından bile geçirmezdi. Bu kız aklında binlerce soru oluşturmasına rağmen sahiden de ilgisini çekmişti. Doğuhan ondan pek hoşlanmadığını söylemesine rağmen kızla arkadaş olmak ve kovulmaması için ona yardımcı olmak istiyordu. Madem Erna’nın gidecek bir yeri ve beş kuruş parası yoktu, onu öylece kapının önüne koyamazlardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD