17

1682 Words
Ellerinde alışveriş torbalarıyla Doğuhan’ın arabasını bıraktığı otoparka yürüdüler. Arada biraz mesafe olmasına rağmen Erna pek yorulmamıştı çünkü adam ona pek de ağır eşyalar vermemişti. Akşam ilerledikçe sokaklardaki insan sayısı azalmaya, dükkânların birçoğu kapanmaya başlamıştı. Nihayet ayrılma vakitlerinin gelmiş olduğunu düşünerek boğazını temizledi. “Doğu…” “Efendim?” “Bunu sormaya biraz utanıyorum ama bu gece için kalabileceğim nezih bir otel biliyor musun? Fiyatı da çok yüksek olmayan?” Birden adam kahkahalarla gülerek onu şaşırttı. Bunda gülünecek ne vardı ki? Somurtarak peşinden yürümeye devam etti. Arabanın bagajına tüm torbaları yerleştirip Doğu’nun yarın giymek için aldığı takım elbiseyi de arka koltuğa sabitlediler. O zamana dek adam ona cevap vermedi. “Bildiğim bazı yerler var,” diyen adam ona doğru dönüp imalı bir şekilde bakarken Erna gözlerini kaçırdı. “Ama senin otelde kalmaya ihtiyacın yok.” “Ne?” “Nisan bu gece bizde kalmayacak.” “Ah…” Hayretle ağzını açsa da bir şey diyemedi. Kaşlarını çatarak durumu anlamaya çalıştı. Kadın ona izin vermiş ve gece yarısından önce gelmemesini tembihlemişti. Erna da hiç gitmemesinin daha iyi olabileceğini varsaymıştı. Öyleyse Nisan neden kalmamıştı ki? Doğu onun oturması için ön koltuğun kapısını açarken sırıtıyordu. “Anlaşılan bu seni şaşırttı.” Yüzünde meraklı bir ifade vardı. Bazen onu anlamak zor olduğu için Erna nasıl bir cevap vermesi gerektiğini bilemedi. Aklından geçenleri ona söyleyecek değildi! “Şey… Nisan Hanım bana izin vermişti,” diye mırıldandı. Doğu cevap vermeden kapıyı kapatıp sürücü tarafına geçti. Arabayı çalıştırıp emniyet kemerini takarken Erna’nın bir cevap beklediğini düşünmüyormuş gibi umursamazdı. Onun kadar rahat birisi olmak nasıl olurdu acaba? Ne düşünüyorsa söylüyor, ne istiyorsa yapıyor, gerçekten kimseyi önemsemiyormuş gibi duruyordu. Belki, çok küçük bir ihtimal, bir tek Dağhan’ı önemsiyor olabilirdi. Onu da pek belli ettiği söylenemezdi. Sadece ikizi hakkında konuşurken sesinde gerçek bir sevgi izi oluyordu. Dağhan’a saygı duyduğu çok belliydi. Onu delirtmekten ne kadar hoşlanırsa hoşlansın, bunu onlarla kaldıkça daha iyi anlamaya başlamıştı. “Niye beni izliyorsun öyle?” “Pardon!” dedi irkilerek. Gözlerini üzerine diktiğini fark etmemişti. “Sorun değil, izleyebilirsin. Oldukça hoş göründüğümün farkındayım.” Önüne dönerek homurdandı. “Sadece sessizken…” “Seni duydum!” “Üzgünüm ama bu gerçek!” “Hiç de bile! İnsanlar bana bayılır.” Erna dudak bükerek ona yandan bir bakış attı. “Eminim öyledir.” “Ben ciddiyim.” “Hı hı…” Doğuhan sinir olmuş gibi kaşlarını çatıp yola çıktı. İkisi de sessizce önlerine bakarken saniyeler dakikalara karışıyordu. Evden çok uzak değillerdi ama yine de böylece konuşmadan durmak sıkıcı gelmeye başlamıştı. Erna tereddütle adama doğru dönüp boğazını temizledi. Doğu şimdi somurtmuyordu. “Sözlerimle seni kırdıysam özür dilerim.” Hafifçe gülümseyerek “Çok naziksin,” diyen adam ona doğru kısa bir an bakıp göz kırptı. “Ama hiç alınmadım.” “Hım…” “Tüm dünyanın beni sevmesini beklemiyorum. Yoksa sen bekliyor musun?” “Hayır tabii ki!” “Eh, o zaman sorun yok.” Başını hafifçe salladı. Sonra yine dayanamayıp konuştu. “Eve gitmemiz gerçekten de problem değil mi?” “Hayır. Nisan bizde değil.” “Hım…” “Belki de Dağhan ile kavga etmişlerdir.” Bunu söylerken sesi yine imalıydı ama Erna ne ima ettiğini anlayamadı. Kavga etmiş olabilirler miydi? Yine o mu bir hata yapıp kadını kızdırmıştı? Dağhan Bey ona kızacak mıydı? Boğazı kuruduğu için pencereyi biraz araladı. Her şeyi üzerine alınmaması gerekiyordu. Yeni hayatına alışamadığı, sürekli tuhaf davrandığı doğru olsa da Nisan Hanım’ı bile ona harçlık verecek kadar memnun etmeyi başarmıştı, değil mi? Hemen karamsar fikirlere kapılmanın anlamı yoktu. “Umarım öyle bir şey olmamıştır,” dedi kısık bir sesle. “Neden?” “Dağhan Bey’in üzülmesini istemem.” “Belki kavga etmek ona iyi gelir?” “Ha?” Tepkisi o kadar doğaldı ki Doğu gülerek onu hafifçe dürttü. “Sen bazen çok komik oluyorsun, bunu biliyor muydun?” “Hayır,” derken somurtmadan edemedi. Yine de söylemişti ki? “Neyse… Sebep ne olursa olsun eve gitmemizin bir sakıncası yok.” Doğu bunu söyledikten sonra bir şarkı açıp kendisi de eşlik etmeye başladı. Erna hayranlıkla onun güzel sesini dinlerken nihayet eve vardılar. Kapıdan girerken bile kendini tedirgin hissediyordu. Belki de Doğu ona şaka yapıyordu? Sırf Nisan’ı kızdırmak için bu kadar ileri gider miydi? Bir an hayretle olduğu yerde kaldı. Onları uygunsuz bir şekilde görürlerse ne olurdu? Bunu düşünmek bile gerilmesine yetmişti. Bu garipti ama Dağhan ve Nisan’ı aynı karede hayal etmekte zorlanıyordu. Ona göre Dağhan çok daha iyi biriyle birlikte olmalıydı. Kadın ne kadar güzel ve alımlı da olsa Erna onu patronuna yakıştıramıyordu. “Niye öyle kapının önünde bekliyorsun Erna?” Doğu bıkkınlıkla ona bakarken yutkundu. “Geliyorum.” İçeri girip elindeki torbaları girişe bıraktı. Evin içi mutlak bir sessizlikle bezenmişti. “Dağhan Bey de mi yok?” “Ofisinde olacağını söylemişti.” “Hım…” “Ben artık odama geçiyorum. Lütfen hediyeyi Dağhan’a söyleme.” “Tabii ki!” “Öyleyse yarın sabah görüşürüz, iyi geceler Erna!” “İyi geceler. İstersen torbaları getirebilirim.” Doğu hepsini eline alıp kıza göz kırptı. “Gerek yok, yardımların için teşekkürler.” Erna başını sallayarak adamın arkasından birkaç saniye öylece baktı. Demek ki onu kandırmamıştı. Derin bir nefes alıp önce banyoya girdi, ardından evin hâlini kontrol etmek üzere sessizce mutfağa yöneldi. Dağhan Bey çalışıyorsa gürültü etmemesi gerekirdi. Masa olduğu gibi duruyor, bulaşıklar da elbette onu bekliyordu. Her yerde mumlar görünce bir an şaşırsa da bunu düşünmek istemeyerek işe koyuldu. Etrafı toplayıp her şeyi temizlediğinde saat gece yarısını geçmişti. Kahvaltı için ne yapması gerektiğini planlarken Dağhan Bey’in banyosunu da kontrol etti. Adamın evi temiz gördüğünde mutlu olduğunu fark etmişti. Onu mutlu görmek Erna’nın da hoşuna gidiyordu. Bu sayede kendini işe yarar hissediyor, onlara yük olmadığını görebiliyordu. Tüm işlerin bittiğine kanaat getirince bir an ofisin kapısına doğru bakıp durdu. Nisan’ın ona verdiği paralar hâlâ çantasındaydı, Doğu bir şeye ödeme yapmasına izin vermemişti. Bu şekilde o paraları tutması doğru olur muydu? Belki bunu Dağhan’a sorabilirdi fakat böyle bir şey için onu rahatsız ederse adam sinirlenir miydi? Kararsızlıkla olduğu yerde sallandı, sonunda dayanamayarak gidip parayı geri getirdi. Sakince ofisin önüne geçip ne söyleyeceğini içinden geçirdi, kapıyı hafifçe çaldı ve birkaç saniye bekledikten sonra tereddütle açtı. Dağhan masasının başındaydı. Okuma lambaları önünü aydınlatsa da oda genel olarak loştu. Pencerenin aralık bırakılan üst kısmından hafif bir rüzgâr içeri sızıyor, Dağhan’ın göğsü sakince kalkıp iniyordu. Hayretle ona yaklaşırken uyuduğunu görerek duraksadı. Başını sandalyesinin boyunluğuna yaslamıştı, gözlükleri hâlâ yüzündeydi. Belki de gözlerini dinlendirirken uyuyakalmıştı? Ne yapacağını bilemeyerek masaya yaklaştı. Bir not kâğıdı ve kalem alıp aklındakileri kısaca yazdı. Bu parayı almak ona doğru gelmediği için bu düşünceyle uyumak istememişti. Zaten Nisan verirken de parayı istememişti. Kadın onu dinlemeye zahmet etseydi parasını geri verirdi. Notu ve parayı zımbanın altına yerleştirip geri çekildi. Tam o an gözü Dağhan’a takılınca bu, odadan çıkmasına engel oldu. Gözlükle uyumak pek de güvenli sayılmazdı, değil mi? Bir an başı öne düşüp gözlüğün kırılmasına ve camın yüzünü kesmesine sebep olabilirdi. Bunu görmezden gelmesi gözüne pek insancıl gelmemişti. Uzanıp çok dikkatli bir şekilde gözlüğün çerçevesini iki yanından tuttu ve nazikçe çekti. Dağhan kıpırdanırken nefesini tutarak gözlüğü masaya bıraktı ve pencereyi de üşümemesi için kapatıp adama arkasını döndü. “Erna?” Dağhan aniden ona seslenip kolunu sıkıca kavrarken korkuyla soluğu kesildi. “Affedersiniz,” diyerek ona doğru döndü. “Sizi uyandırmak istememiştim.” “Ne yapıyorsun?” Dağhan doğrulup gözlerini kırpıştırarak ona baktı. Kolunu hâlâ sıkıca tutuyordu. Bunu yaptığının farkında bile değil gibiydi. “Gözlükle uyumak tehlikeli olabilir diye düşündüm,” dedi sessizce. “Pencere de açıktı.” Bir an şaşkın şaşkın başını salladıktan sonra elini geri çekti. Vücudunu hareket ettirerek kendine gelmeye çalışıyordu. “Bir şey mi oldu?” diye sordu nihayet. “Ne?” “Ofisime gelme sebebin neydi?” “Ah…” Dudaklarını ısırarak adamın yüzüne baktı. Şimdi uykusu açılmış gibi görünüyordu. “Şey… Nisan Hanım bana para vermişti ama Doğu kullanmama izin vermedi.” Dağhan kaşlarını çatarak öne doğru eğildi. Boynu hafifçe sızladığı için bir eliyle orayı ovuyor, diğer yandan da dikkatini Erna’nın üzerinde tutmaya gayret ediyordu. Birden gözünü açıp odada karanlık bir figür görünce korkmuş ama elbette bu çok kısa sürmüştü. “Ve?” “Ben de onu size geri vermem gerekir diye düşündüm.” “Neden?” Masaya göz atıp bahsedilen parayı görünce kaşlarını çattı. Üzerindeki notta da aynı şeyler yazıyordu ve gece gece gülmeye mecali olduğunu düşünmese de kendini sesli bir şekilde gülerken buldu. “Bu bana doğru gelmedi.” “Nisan parayı sana koşullu olarak mı vermişti?” “Hayır ama… Harçlık almak istemedim.” İşte esas söylemek istediği buydu. Erna insanların ona acıdığının farkındaydı fakat yine de kendini bir dilenci ya da parazit olarak görmüyordu. Eğer maaşı ona yetmezse evden hiç çıkmayıp temizlik yapar ve idare ederdi. Şu an için bunu anlamalarından başka dileği yoktu. “Nisan verdiği için mi?” “Kendi kazancım olmadığı için…” Gözlerini bir an ciddiyetle adamın mavi gözlerine çevirdi. Dağhan şimdi gülmüyor ve ona dikkatle bakıyordu. “Ben gerçekten de dilenci değilim Dağhan Bey.” “Bunu biliyorum.” “Nisan Hanım öyle düşünmüyor olabilir.” “Ve sen de bu yüzden onun parasını istemiyorsun, öyle mi?” Omzunu hafifçe silkti. “Onun gibi bir şey…” “Üzgünüm ama öyleyse bu parayı bana değil ona vermen gerek.” “Ama-” “Senin adına böyle bir şey yapmamı istediğini duyarsa büyük ihtimalle çok sinirlenir.” Erna şaşkın şaşkın adama baktı. Parayı almasını istiyordu, değil mi? O yüzden onu reddediyordu. “Kullanmak istemiyorsan sen de başka birilerine verebilirsin.” Dağhan parayı Erna’nın avucuna tutuşturup ayağa kalktı. “Artık yatsam iyi olacak. Saatin bu kadar ilerlediğini fark etmemiştim.” “Ama Dağhan Bey-” “İyi geceler Erna,” diyerek kızı geçiştirdi. Ofisin kapısını açıp çıkması için bekledi ve kendisi de onun peşinden dışarı çıktı. “İyi geceler… Ama-” Dağhan esneyişini elinin tersiyle kapatırken kızı arkasına bıraktı ve yatak odasına geçip kapıyı kapattı. Erna elinde paralarla öylece durduğu saniyelerin ardından somurtarak odasının yolunu tuttu. Nisan’a bu paraları istemediğini söylerse herhâlde kadın ona çok sinir olurdu. Hem Dağhan bile almasını istiyorsa belki de bu harçlığı kabul edebilirdi? Kendine yeni kıyafetler ve başka şeyler alabilirdi. Ya da… Parayı yolda gördüğü bir dilenciye hediye edebilirdi? Bunu düşününce gülmeden edemedi. Hayatı sahiden de çok tuhaftı ama Dağhan ile konuşunca nedense vicdan azabı hafiflemişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD