14

2037 Words
Dağhan bir duş alıp kendine geldikten sonra rahat kıyafetler giyerek ofisine geçti. Nisan bu gece kalacak mıydı bilmiyordu ancak henüz okumadığı birkaç evrak vardı ve onları okumadan uyursa büyük ihtimalle huzursuz olacaktı. Elindeki işi bitirmeden günü kapatmaktan pek hoşlanmıyordu. Ailesinin desteği olmasaydı, şirketi bu kadar kısa bir süre içerisinde büyütebilir miydi bilmese de iş yükü gittikçe artarken durumdan şikayetçi olmak yerine memnundu. Bir ortak bulabildiğinde hayallerine bir adım daha yaklaşacağını düşünüyordu. Tabii tüm bu çalışma isteğinin son zamanlarda ani bir şekilde artması durumu onu hâlâ düşündürüyordu. Nisan ile ilişkisi konusunda sahiden de çıkmazdaydı. Kadın son günlerde daha sakindi. Onu bunaltmıyor, rahatsız etmiyor, asistanını ya da Erna’yı rahatsız etmiyordu. Ofis sekreterini bile hiç aramamıştı. Bu başlı başına bir adım sayılabilirdi ama niyeyse yetersizdi. Dağhan bunu irdelemeyi hiç istemiyor olsa da Nisan’ın kendi kendine düğün planları yaptığından şüpheleniyordu. Onun görebileceği yerlerde ünlü markaların gelinliklerini inceliyor, bazen Dağhan’a sosyeteye ait düğün konseptlerinden resimler sunuyor ve böyle ufak tefek çağrışımlarla sanki onu beklentisiyle ilgili bilgilendiriyordu. Mantıklı düşünecek olursa bu olağandı. Nisan’a evlenme teklif etmişti. Belki bu biraz da onun ısrarı yüzünden olmuştu ama Dağhan bunu yaptığı sürece sebeplerin bir önemi yoktu. Aileler arasında da olsa nişan yapılmış, yüzükler takılmış ve Dağhan başta bunu gerçekten de bir rahatsızlık olarak görmemişti. Nisan ile bir ilişkisi vardı, her insanın hayatında bir aile kurmaya ihtiyacı olduğuna inanıyordu ve bazı olumsuz özelliklerine rağmen Nisan o kadar da kötü değildi. Sonuçta yıllardır sevgililerdi ve eninde sonunda evleneceklerdi, değil mi? Şimdiyse insanlara üstten bakan, maddiyata gereğinden fazla önem veren ve ona şahsi mülküymüş gibi davranan tavırları Dağhan’ı yoruyordu. Sabırlı biriydi. Buna gönülden inanıyordu. Doğuhan gibi birine katlanarak bir ömür geçirmişken kim ona aksini söyleyebilirdi? Ama bir şeyler son zamanlarda onu rahatsız ediyor, tahammül sınırlarına ulaştığını hissediyordu. Yine aynı konular üzerinde dönüp durduğunu fark ederek kaşlarını çattı. Bunu sesli olarak dile getirmek istemiyordu ama galiba korkaklık ediyordu. Nisan’ın tepkisinden, olay çıkarmasından, ailesinin de durumdan ötürü rahatsız edilmesinden ve böyle olumsuz bir çatışmanın kaynağı olmaktan çekiniyordu. Dağhan sahiden de böyle şeyleri sevmezdi. Eğer Nisan onunla ilgili şüpheleri olduğunu ve mesela bir süre ayrı kalmak istediğini söyleseydi, büyük ihtimalle sadece “Anlıyorum, öyleyse biraz yalnız vakit geçirelim,” derdi. Bu esnada kendi kalbini de yoklar ve Nisan’ın yokluğuna nasıl tepki verdiğini anlamaya çalışırdı. Oysa bunu Dağhan söylerse Nisan ortalığı ayağa kaldırırdı. Şimdiden gözünün önüne devrilen masalar, fırlatılan eşyalar, başka kadınların hayalî varlığı sebebiyle yapılan suçlamalar ve gürültülü hıçkırıklar eşliğinde dökülen gözyaşları geliyordu. Gerilerek ofisten çıktı. Şu an bunun için acele etmesine gerek yoktu. Belki Nisan evlilik fikrini açıkça konuşmak isterse aklındakileri o zaman belirtirdi. Şimdi tek ihtiyacı olan bir şeyler yemekti. “Erna,” diye seslenerek mutfağa girdiğinde içerisinin loş ışıklarla aydınlatıldığını fark etti. Nisan masayı düzenlemiş, hiç sevmediğini bilmesine rağmen kokulu mumlar yakmış, hâlinden memnun bir şekilde masanın önüne geçerek gülümsemişti. “Neler oluyor?” diye sordu şaşırarak. “Erna nerede?” Kadın ona doğru yürüyerek gülümsedi. “Kıza izin verdim. Bir süredir baş başa vakit geçiremiyorduk. Doğuhan da burada olmadığına göre kendimize vakit ayırabiliriz diye düşündüm.” “Ah,” dedi şaşkın bir hâlde kaşlarını çatarak. “Doğuhan geri de gelebilir,” derken rahatsızlığı yüzüne yansıdı. “Ona gelmemesi için mesaj gönderdim.” “Peki ya Erna?” “Dışarıda,” dedi gözlerini devirerek. “Sonuçta o bir çocuk değil. Kendi başının çaresine bakabilir.” “Gidecek bir yeri yok ki?” Dağhan bunu söylerken kendini endişeli hissetmişti. Erna elbette başının çaresine bakabilirdi ama gerçekten de gidebileceği bir yeri yoktu ki? “Merak etme hayatım, ona biraz harçlık da verdim. Bir gece idare eder.” Nisan iki elini göğsüne yerleştirerek omzuna doğru kaydırırken masum masum gülümsedi. “Sürprizim hoşuna gitmedi mi?” Tek istediği “Hayır,” demek olmasına rağmen gözlerini kaçırarak iç çekti. Kavga etmek istememesi onu gerçek bir korkak mı yapıyordu? Müvekkilleri söz konusu olduğunda saatlerce usanmadan konuşabilirdi ama neden kendine aynı özeni gösteremiyordu? “Nisan,” dedi ılımlı olmaya gayret ederek. “Mumların kokusu beni rahatsız ediyor.” “Ama bunlar en hafif olanlar!” Kadın dudak bükerek ona yaslandı. Güzeldi, değil mi? Dağhan objektif bir şekilde onun güzel olduğunu düşünüyordu. Üstelik bu güzelliğe saçlarını boyatmadan ve lens takmadan da sahipti. Dağhan’ı seviyordu. Bu belki dışarıdan çok şımarıkça görünebilen bir aşktı ama Nisan’ın anne ve babası dışında sevgi bağı kurabildiği tek insan olduğunun farkındaydı. Ne gerçek bir dostu vardı ne de akrabalarıyla herhangi bir yakınlığı… İnsanlardan pek hoşlanmaz, çıkarlarının örtüştüğü durumlar harici onların varlığına aldırmazdı. “Dağhan…” Nisan uzanıp onu hafifçe öptü. Parfümü burnuna dolarak duyularını köreltirken Dağhan dudaklarını kapalı tuttu. Onu öpmek istemiyordu. Şu an yanında olmak bile rahatsızlık veriyordu ve böyle korkaklık etmeyi sürdürürse kadına haksızlık edeceğinin farkındaydı. O öylece dururken Nisan geri çekilerek omzunu hafifçe sıktı. Ardından ağlamaklı bir sesle adını fısıldadı. “Dağhan?” “Nisan, üzgünüm ama-” “Yorgun olmalısın!” Birden kadın sesini yükselterek geri çekildi. “Tamam, özür dilerim. Sen yerine otur ben de mumları söndüreyim.” Sonra konuşmasına izin vermeden mutfağın içinde koşturmaya başladı. Işıkları açtı, mumları söndürdü, havalandırmayı çalıştırdı ve yemekleri servis etmek için harekete geçti. Dağhan ile göz teması kurmaktan itinayla kaçınıyordu. Adam öylece mutfağın ortasında beklediği saniyelerin ardından iç çekerek kendini bir sandalyenin üzerine bıraktı. Korkağın tekiydi! Şu an kendinden nefret ediyordu. Doğuhan’ın aksine Dağhan insanların daha çok saygı duyduğu biri olabilirdi ama böyle zamanlarda adam kendini ikizinden oldukça aşağıda görüyordu. Bazen hadsizleşmesine, küfredebilecek kadar ağzını bozmasına rağmen Doğuhan insanlara karşı dürüst olmaya özen gösterir, fikirlerini hiç çekinmeden dile getirirdi. O ise yine Nisan’ı ağlatma fikrinden rahatsız olduğu için susmayı tercih etmişti. Yemeğe başladıklarında kadın ona pek bakmasa da neşeli bir sesle yaptığı alışverişten ve kış tatili için ailesiyle gidecekleri Avrupa seyahatinden bahsetmeye başladı. Aslında Nisan tatile onunla gitmek istemişti ancak Dağhan ortada hiçbir sebep yokken şirketi on beş günlüğüne kendi hâline bırakamazdı. İşle ilgili meselelerde kararı net olurdu. Sadece istemediğini söylemiş ve konuyu tekrarlamasına izin vermemişti. Nisan da mecburen planlarını değiştirmek zorunda kalmıştı. Bu konu hakkında en ufak bir şikâyette bile bulunmamıştı. Bunu bazen çok tuhaf buluyordu. Söz konusu bir kadın olduğunda Nisan kendini kaybediyor, kabalaşıyor hatta bazen çirkinleşiyordu ki Dağhan bu kelimeyi düşünmekten bile nefret ediyordu. Oysa ona göre gerçekten Dağhan’ın sebep olduğu sorunlara tepki vermiyor, anlayış gösteriyordu. Bir keresinde doğum gününü unutmuştu ve Nisan sahiden buna çok kırılmış gibi görünse de gülümseyerek konuyu geçiştirmişti. Bazen Dağhan sırf spor salonuna gitmek için onun yapmak istediği planları reddederdi ve o günlerde Nisan olumsuz tek bir söz etmezdi. Belki en çok bunlar sebebiyle onunla iyi bir ilişkileri olduğunu düşünmüştü. Evlenebileceklerini ve daha iyiye gidebileceklerini ummuştu. Sonra nişanın ardından kıskançlık krizleri başlamıştı. Sanki nişanlanmaları Nisan’ın gözünde olayı resmiyete dökmek değil de Dağhan’ın kaçış şekliydi. Aklından bunu geçirirken bir an hayretle elindeki kaşığı masaya bıraktı, Nisan’a doğru döndü. Öyle miydi? Nisan böyle mi hissediyordu? Yahut Dağhan bunu yeni mi anlıyordu? Kendi kalbini? “Dağhan?” Kadın elinin üstüne dokunurken kaşlarını çattı. “Efendim?” “İyi misin? Bu akşam çok düşünceli görünüyorsun canım.” “İyiyim,” dedi güçlükle. Elini farkında olmadan geri çekip tabağına baktı. “Sanırım.” Nisan’ın bunu sorgulamasını, detay istemesini beklese de istediği olmadı. Belki yalnızca Dağhan değil o da korkaktı? Eğer Dağhan’ın kaçmak istediğini ondan önce Nisan fark ettiyse bu normal olmalıydı. Yine de Nisan’ın nasıl hâlâ onu sevebildiğini anlayamıyordu. Dağhan sahiden de bu sevgiyi hak etmiyordu, değil mi? Her zamankinden daha az yiyerek tabağını lavaboya bırakmak için ayağa kalktı. Erna evde olmadığına göre bulaşıklar uzun bir süre bekleyecekti ve olur da kız sabaha kadar dönmemiş olursa Dağhan’ın rutini yine değişecekti. Oysa her sabah Erna tarafından özenle hazırlanan kahvaltılar ederek şirkete gitmeyi sevmeye başlamıştı. Kız yaptığı omlet ya da krepleri yemesini beklentiyle seyrediyor, Dağhan beğendiğini söylediğinde de çok mutlu görünüyordu. Belki hâlâ onu kovmasından endişeleniyordu ama yaptığı yemekler bu denli lezzetli olmasaydı bile bir süre evinde kalmasına izin verirdi. Burada kaldığı birkaç günün ardından Erna ona sicilinin temiz olduğunu ispatlamak istemiş ve tüm belgelerini incelemesi için ısrarcı olmuştu. Dağhan bunu yapmayı zaten istediğini inkâr edemezdi ama kızın ondan önce böyle bir şey teklif etmesi komik gelmişti. Yine de iznini aldığı için sabıkasını kontrol etti. Bunu yapmasının en büyük sebebi Erna ile ilgili hislerinin doğruluğunu görmek istemesiydi. Dürüst, biraz tuhaf ama iyi kalpli birine benziyordu ve Dağhan ona acımasının bir hataya dönüşmesini istemiyordu. Erna’nın ona yalan söylediğini öğrenirse büyük ihtimalle aklında ciddi bir ön yargı oluşacaktı. Neyse ki şimdilik ortada korkmasını gerektiren bir durum yoktu. “Doydun mu Dağhan?” Nisan da onun peşinden tabağını getirip lavaboya bıraktı. Şefkatle gülümseyerek nişanlısının koluna dokundu. “Evet.” “Daha iyi misin peki?” “İyiyim,” dedi iç çekerek. “Senin için sorun olmazsa ofiste yapmam gereken birkaç iş var.” “Ah…” Nisan elini geri çekerek gözlerini kırpıştırdı. Onun aklında Dağhan ile güzel bir gece geçirme planı olmalıydı. Dağhan kendisinin de öyle olması gerektiğinin farkındaydı. Nişanlı çiftler birbirinin yanında eskisinden bile daha heyecanlı ve sevgi dolu olmaz mıydı? “Çalışacağını bilmiyordum,” diye fısıldadı gözlerini yere çevirerek. Dağhan sol elini alnına yerleştirip başını sertçe ovdu. “Özür dilerim.” “S-Sorun değil, ben eve döneyim öyleyse.” “Arabanı getirmemiştin.” “Taksi çağırabilirim.” Nisan hiç gerçekçi görünmeyen bir tebessümle ona bir an baktıktan sonra Dağhan’ı mutfakta yalnız bıraktı. Sadece on saniye boyunca gözlerini kapatıp onun evin içinde çınlayan topuk seslerini ve eşyalarını alırken çıkan gürültüyü dinledi. Böyle olmazdı. Dağhan onunla ilişkisine ara verecekse bile böyle şeyler yapamazdı. Bu, ailesinden öğrendiği her nezaket kuralına aykırıydı. “Nisan,” diyerek peşinden gitti. Kadın deri ceketini giymiş, saçlarını düzeltiyordu. “Efendim?” “Bekle de anahtarlarımı alayım. Seni ben bırakacağım.” “Ama-” “Bu saatte tek başına gitmeni istemiyorum,” diyerek gülümsemeye çalıştı. “Sahi mi?” Nisan şimdi daha az üzgün görünüyordu. “Evet, bekle lütfen, hemen geliyorum.” Dağhan rahatsızlık hissiyle gözlerini kaçırıp odasına geçti. Anahtarlarını ve ceketini aldıktan sonra ikizine mesaj attı. Dağhan: Nisan bu gece kalmayacak. İstiyorsan gelebilirsin. Erna’ya da mesaj atmalı mıydı? Bir an tereddütle ekrana baktıktan sonra telefonunu cebine attı. Büyük ihtimalle Doğuhan bu görevi seve seve üstlenirdi. Beş dakika bile geçmeden nişanlısının yanına dönmüştü. Nisan şimdi tamamen hazırlanmış bir şekilde onu bekliyor, bir yandan da aynadaki yansımasına bakıyordu. “Gidelim mi?” Kapıyı açıp geçmesi için beklerken hissettiği suçluluk boğazını düğümledi. Korkaklık rahatsız edici bir düşünceydi. Dağhan böyle biri olmak istediğini sanmıyordu. Eleştirilmekten bu denli korkmak bir insanın kişiliğine ve prensiplerine zarar verebilirdi. Birlikte önce asansöre, ardından arabaya bindiler. Nisan’ın ailesiyle yaşadığı siteye ulaşana dek ikisi de hiç konuşmadı. Esas konuşulması gerekenler aralarında öylece duruyordu ve Nisan bile belli ki bunları gevezelik ederek halının altına süpürmek istemiyordu. Birkaç gün içinde Dağhan onunla ciddi olarak konuşmak zorundaydı. Bu hoşuna gitse de gitmese de yapılmalıydı ama en azından annesinin fikrini almadan bir şey yapmak istemediği için beklemeye karar verdi. Yarın onunla konuşup düşüncelerini netleştirecekti. “Yarın için bir planımız var mı?” diye soran Nisan ona doğru hafifçe dönmüştü. Dağhan kontağı kapatmadığı için inmeyeceğini anlamış olmalıydı. “Spora gideceğim,” dedi yutkunarak. “Hım… Başka?” “Belki annemlerle konuşuruz.” “Öyleyse ben de arkadaşlarımla buluşayım.” Bunu öyle zoraki bir şekilde söylemişti ki Dağhan onun için üzüldüğünü fark etti. Yine de sırf kalbini yatıştırmak için ona sarılmaya yeltenmeyecekti. Bu sefer değil. “Tamam, o zaman sonra görüşürüz Nisan.” “Seni sonra ararım.” Nisan uzanıp yanağını hafifçe öptü. Dağhan da aynı şekilde karşılık verdi. “Ailene selamlarımı ilet lütfen.” “Sen de Dağhan, iyi geceler.” O arabadan inip yürürken bir süre bekledi. Kadın gözden kaybolunca da yola koyuldu. Ne yaptığını sanıyordu böyle? Sahiden de kendine çok kızmıştı. Eve döndüğünde telefonu bir mesaj sesiyle titredi. Doğuhan mesajını yeni mi görmüştü? Doğuhan: Bir sorun mu var? Doğruyu mu söylemeliydi? Acaba ikizi şu an ciddi modunda mıydı yoksa onunla alay etmek için mi bunu soruyordu? Cevabı kestirmek her zaman kolay olmuyordu. Hele de yüz yüze değillerse… Dağhan: Bunu sonra konuşuruz. Gelecek misin? Doğuhan: Evet. Erna’yı da getiririm, merak etme. Dağhan: Ben ofisimde olacağım, lütfen gürültü yapma. Başka bir şey söylemeden telefonunu sessize aldı ve ofisine geçti. Bir süre okuma ışıkları altında karanlığa boğulan odadan şehrin manzarasını seyretti. Gecenin kendine has bir cazibesi vardı. Saat ilerledikçe insanlar uykuya dalıyor, ışıklar azalıyor ve şehir sessizleşerek onu sakinleştiriyordu. Bazen sırf buna her an sahip olabilmek için az nüfuslu, küçük bir yere yerleşmeyi hayal ederdi ama kariyerine duyduğu sevgi bundan daha baskındı. Bu yüzden Ankara’daydı. Bir koşturmaca ve telaşın içinde huzur arayan binlerce insandan sadece biriydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD