Selammm! Üçüncü bölüme geldik. Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler? Beğendiniz mi? Gerçi daha konuya giremedik ama aklımdaki şekliyle ilerletebilirsem baya karışacak ortalık.
Yorum yapmayı ve arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın.
Keyifli okumalar.
-__________________________
Seher’in evine gitmeden önce markete girdim. Bugün Pazar olduğundan herkes evdeydi muhtemelen. Marketten çikolatalı birkaç aburcubur ve cips, çekirdek aldım. Kasaya gitmeden de bir cam şişede su aldım. Lükse kaçıyorum biraz, param erken bitecek. Gerçi ablam bir iş önermişti, Ilgaz Holding’te mi ne? Akşam bir CV güncelleyip yarın sabah göndereyim en iyisi.
Kasiyer aldıklarımı geçirirken suyumu alıp içtim.
“Sekiz yüz altmış üç tele yirmi elli kuruş.” Şaka mı? İçtiğim su genzime kaçtı ölüyordum az daha. Ben ağzımdan burnumdan sular fışkırırken bir peçete açıp verdi ardından. Bir de peçete masrafına girdim bu yüzden.
“Taksit oluyor mu?”
“Hangi kart?”
“İs Bankası.” Benim cips çikolatalar önümüzdeki dört ay boyunca keseme bindiler. Hadi bakalım. Elimde poşet çıktım marketten ve eve yürüyüp apartmana geldim. Aaa Seher’lere gidecektim ben. Ay Seher gelsin ya, ben temizlik yapacağım. Eve çıktım ve aldıklarımı odama bırakıp temizlik malzemelerini hazırladım.
Geri zekalı Kartal. Seni seven kalbime sıçayım. Bir de bize yakışmaz falan diyo namussuz. Size yakışmayan bize yakışıyor yani. Eski bir tişört ve tayt giydim. Önce vileda suyunu, toz bezini falan hazırladım. Bizim tospağa süpürgenin fişini prize taktım ardımdan sürükleye sürükleye başladım süpürmeye. Alamadık ki bir Dyson.
Bir de gelmiş milletin lafıyla hesap soruyor şerefsiz. Bana soracaksın bana!!! Hem sen ne demek istiyorsun? Resmen güvenilmez, hoppa kız sıfatı yakıştırdı bana. Kız değil, kişi sıfatı. Dilini düzelt Umay. Süpürgeyle halıyı kazıya kazıya süpürdüm. Sanki dibindeki kirler çıkmıyormuş gibi geliyordu.
Yerleri silmeye geçtiğimde Kartal’a mesaj atmaya karar verdim ve vileda sopasını koluma kıstırıp taytımın beline soktuğum telefonumu çıkarttım.
@Umay: Sen nasıl bana böyle bir yakıştırma yaparsın? Sanki ben aldatmaya meyilli, sadakatsiz bir insanmışım gibi konuşamazsın. Ben nerede ne yapacağımı bilmiyor muyum? Beş sene oldu biz birlikte olalı birine yan bakmışlığım var mı benim? Nasıl kapıma kadar gelip bana hesap sorarsın? Hem de başkalarının lafıyla? Hadi desen ki böyle bir şey duydum, doğru mu merak ettim, ama biliyorum senin yanlışın olmaz vardır bir açıklaması. Hemen karara varılmış, yargı yapılmış ve ben suçlu ilan edilmişim. Ayıp ya! İlişkimizin yıllarına, Emeğime yazık. Çok teesüf ederim gerçekten. (11,39)
@Umay: Ha bu arada o arkadaşların benim adımı ağzına alırken sen neden sustun? Neden beni savunmadın? Beni milletin ağzına sakız edemezsin, ben şamaroğlanı değilim. (11:40)
@Umay: Geri zekalısın tamam mı? Bir daha beni öpme. İzin vermiyorum. (11:40)
Yazdığım mesajları tekrar tekrar okumuş, öyle göndermiştim. İyi bari en azından yazım yanlışı falan yapmamışım. Sinirimi daha çok bozarsa Türkçe’sine laf eder, ezerim.
Ben mesajlarımı belki yetmiş beşinciye okurken bildirim düştü.
@Kartal: reglmisin (11:42)
Derin bir nefes aldım. Reglim alınganım, söyledikleri çok normal yani öyle mi? Orospu Çocuğu. Hem de orul orul orospu çocuğu. Ama babadan gelen bir oelik.
@Umay: Benim sadece reglken mi bir şeylere alınma hakkım var? Sen kendi sözlerini bir düşün, bi bak bakalım sorun bende mi? Ben sana aynılarını desem hoşuna gider mi? Sokak ortasında kıstırıp ithamlarda bulunsam ne hissedersin? Ayrıca cümleye büyük harfle başlanır, bir de ‘misin’ ayrı yazılır. (11: 43)
@Kartal: Peki ben gecenin bir körü kadının birinin arabasından insem hoşuna gidermi(11:44)
@Umay: Aynı şey değil. Taaa şehrin öbür ucunda neredeyse bir düğün var ve ben o düğünün sahibiyim, adı belli sonunu getirmem lazım. Babam ortada yok, biliyorsun sen de bunu. Ama beni orada bıraktın ve evine döndün. İnsan kalır düğünün sonuna kadar, beraber dönerdik o zaman. Erkenden gitmeseydin ben başkasının arabasıyla eve dönmek zorunda kalmayacaktım. Taksiye mi binseydim bir başıma? Otobüse mi? (11:46) Allah’a şükür hepsine de aslanlar gibi binerdim, eniştem bindirmedi. Gerçi bu ona da laf ederdi. Otoboso mo bondon omoy? Toksoyo mo bondon omoy?
@Kartal: Sen git eve dedin bana. Sen kal desen kalırdın. (11:46) Ben git dedim diye hemen gitmesi mi lazım? Ne vardı kalsaydı biraz? İlla ben mi diycem her şeyi?
@Umay: Her şeyi benim demem lazım zaten. Sen hiç kendiliğinden düşünme asla tamam mı?
Yazıp gönderdim ve telefonumu sessize alıp büfenin üzerine bıraktım. Yüzünü de ters çevirdim ki bildirimi görmeyeyim. Son sözü söyledim ve muhattaplığımı kestim. Oh içimde kalmadı hiçbir şey. Her şeyi de söyledim. Gece beni beklemesi, hatta bir arkadaşından araba ayarlayıp beraber dönmemiz gerekiyordu. Ama onu da düşünmemiş. Ben o elbiseyle otobüse mi binecektim? İnce düşünce desen yok. İlgisiz, sevgisiz salağın teki.
Kendimi doldurdukça temizlikte de hırslandım. Yerleri sildikten sonra tozları aldım, halının birkaç yerine leke olmuş onları temizledim. Kapılar, petekler, prizler, masanın bacakları mutfağın dolap kapakları derken iyice yoruldum. Camları silip de en son banyoyu, tuvaleti ovduğumda tükenmiştim. İmdat!
Bayılmış gibi attığım yatağa kendimi. Tam dinlenme modumu açmıştım ki kapı açıldı ve babam girdi eve.
“Umay!” diye bağırdı bir de. Oflaya poflaya kalktım koltuktan. Koridora dikildim karşısına. “Bir hoş geldin yok mu kız?” Sanki işten geliyor akşam vakti.
“Nereden geldiğine bağlı. Dün beni bırakıp niye gittin orada bir başıma?” O beni bırakıp gitmese beraber dönebilirdik. Hayatımdaki bütün sorunların kaynağı erkekler.
“Halanlarla dönseydin işte. Benle ne işin var?”
“Halamlar erken kalktı baba. Düğünü bırakıp eve mi gelseydim?”
“Aman halan da az orospu değil, adı belli ananız yok işte. Bir analık yapmamış,” dedi babam söylene söylene. “Gerçi teyzeniz gelmedi bile.” Annemin cenazesinde kadını evden kovduğun için olabilir mi? Amam o babamla olan sorunu, bize niye yansıtıyor?
“Ya milletten bana ne? Benim annem yoksa babam var!” Bu ağır bir cümle işte. Annem yok ama babam da yok maalesef.
“Bırak şimdi bunu, az yemek ısıt da yiyeyim.” Elini yüzünü yıkamak için olsa gerek koridorda yürüdü, peşinden gittim.
“Halam yemeklerin hepsini alıp gitmiş.”
“Sebebi neymiş?” diye sordu bana dönüp.
“Aradım sordum, dün yemeklerin hepsini ben pişirdim, ücretine sayın dedi.”
“Tam orospu,” dedi ve söylene söylene banyoya gitti. “Patates kızart o zaman.”
“Bitmiş.”
“MAkarna haşla.”
“Salça yok.”
“İki yumurta kır.”
“Yumurta iki tane sadece. Ekmek de yok ayrıca.”
“Hay ben böyle betsiz bereketsiz evin. Ne yemek var, ne sıcak bir lokma bir şey. Evleneceğim göreceksiniz, o olacak.” Bu da babamın şaşmayan tehtidi. Paçalarına yapışmamızı, etrafında kul köle olmamızı bekliyor herhalde? Banyodan elinden yüzünden sular akarak çıktı. Sular üstüne ve yere damlıyordu ama o yere damlayan sular benim yüzüme kezzap olup damlıyordu sanki. Temizlik bitip de oturamadan geri batmaya başladı her yer.
“Bütün gün oturup duracağına çıkıp da bir markete gitseydin ya? Bir koli yumurta, ekmek, peynir, zeytin alaydın ya?”
“Param yoktu.”
“Bir işe de giremedin. Ne işe yararsın sen bu evde? Boş beleş yaşayıp gidiyorsun şu evin içinde. Bir kişiye faydan yok. Ancak o zibidiyle sürt.” Kartal’ın zibidi olduğu konusunda hem fikirim babam.
Kapıyı çarpıp çıkana kadar söylenmeye devam etti. Erkekler kapatılsın.
Babamın su damlattığı yerleri tekrar sildim ve çay demlemek için mutfağa geçtim. Yatmak bana haram. Aldığım abucuburları tüketeyim bari. Kartal geri zekalısı ne yazdı acaba?
Çay suyunu koyup elimde telefon ve sigara paketiyle balkona çıktım. Bir sigara yakıp mesajlara girdim. Ama hiç mesaj yoktu. Acaba görüldü falan mı işaretledim yanlışlıkla? Ekrana girip baktım. Yoo son mesajı ben atmışım. Ve mavi tik. Siktim belanı Kartal. Umarım tam mesajı yazarken üstüne uçak falan düşmüştür de o yüzden mavi tikin cevapsız kalmıştır. Ben de senin şarap çanağına saçmazsam bana da Umay demesinler.
Seher’i aradım.
“Alo kanka,” diye açtı telefonu, sakız çiğniyordu.
“Alo Seheeer, bize gel çay çekirdek yapalım.”
“Tamam kanka geliyorum.” İyi bari. Ben melankoliğe bağlamış, dertli dertli çayı demledim. Çayın yanına aldığım atıştırmalıkları büyük, yayman bir çinko tabağa döktüm. Kenarında siyah bir şerit ve ortasında boynu bükük siyah bir gül vardı. Anneanneminmiş zamanında, set bu tabaklar. Ablam aldı gitti yarısını hatıra diye.
Ben tepsiyi hazırladığım sıra zil çaldı. Seher gelmişti, gelirken de yanında Gamze’yi getirmiş. Hiç de sevmem şu dedikoducu kızı. Bok mu vardı aldın geldin yanında?
“Selam,” dedi keyifli keyifli, sarıldık.
“Hoş geldin Gamze.”
“Hoş bulduk Umay’cığım. Düğüne gelemedik ama havadisleri kaçırmam vallahi.” Düğüne çağırmadığımız için gelemediniz Gamze.
“Geçin buyurun.” Gamze de olunca mecbur salona aldım gelenlerimi.
“Oooo düğün ertesi temizliği yapılmış bile. Hep derim Umay ablasından hamarattır diye.” Neden ablamla kıyaslandım durduk yere?
“Yok aslında ablam daha hamarattır. Yıllarca bu evi o çekip çevirdi.” Gamze, hııı dedi ama cevap vermedi. Koltuklara geçti. “Seher sen gelip bana yardım etsene mutfağa. Ben iki kişilik hazırlamıştım.”
Seher malı anlamadı. “Acelesi yok aşkım. Çay demlensin hem.”
“Demlendi çay. Gel sen.” dedim gözlerimi belerterek.
“Ben geleyim,” diye atladı Gamze.
“A yok canım, estağfurullah.” dedim ve Seher’i kaş gözle mufağa çektim.
“Noluyor kız kaşın gözün ayrı oynuyor?”
“Sana gel gel yapıyorum neden anlamıyorsun hemen? Hem niye getirdin bunu? Ben seni çağırdım seni istedim.”
“Laf arasında söyleyince sen de gel demiş bulundum, gelecekti o zaten.”
“Tamam gelir de, şimdi sırası mı? Haberim olmadan ayrıca. Düğün ertesi bu dedikoducuyu alıp geliyorsun. Aşk olsun yani.” Seher bozuldu.
“Kusura bakma kanka ya, bir daha olmaz.” Bir de alınıyor. Dolaptan porselen misafirlik tabaklardan çıkarttım. Üzerine bisküvilerden bir karışık hazırladım gerisini de kaldırdım. Hem görmemiş gibi olmasın diye hem de bu kıza değmez o kadar abur cubur. Çay bardağı çıkarttığım sıra Seher tabakları alıp içeri gitti. Salona gireceğim sıra kapı çaldı. Üf kim geldi şimdi?
Elimdeki tepsiyi salonun girişindeki büfenin üzerine bıraktım ve kapıya gittim. Bir kurye gelmiş. Ben bir şey sipariş etmedim ama.
“Umay Türkkan?”
“Evet benim.”
“Buyur abla paketin var.” Ay nerden ablan oluyorum ben senin?
“Teşekkürler,” dedim ve paketi alıp teslim kağıdını imzaladım. Kapıyı kapatıp salona girdiğimde kızlar bana bakıyordu. Merakla açtım kargoyu. İçinden paketli bir hediye çıktı. Üzerindeki nota bakınca için bir hoş oldu.
Özür dilerim. Kartal.