Kerem önünde duran CV'ye bakarak alaycı bir gülüş sergiledi. Ardından bakışlarını çalışma masasının önünde duran genç kıza dikti. Tavrını sürdürerek konuşmaya başladı.
“Çok ünlü Finans müdürünün kızı dadılık yapıyor, öyle mi?” dedi. “Hem de önüme konan bin tane CV arasında en başarılısı olarak…” dediğinde önündeki kâğıda dikkatle bakıyordu.
"Üç dil biliniyor, yurt dışında okunmuş, alanla ilgili tüm bilgiler alınmış ve yurt dışı çocuk gelişim etkinliklerine katılınıp sertifikalar alınmış," dediğinde kaşları hafifçe havalanmıştı.
Gözlerini Serin’e dikti.
“Kariyer yapmak için dadılıktan başka bir meslek bulamadın mı?” dedi alay ederek ve koltuğuna yayıldı.
Serin’in bakışları ister istemez öfkelendi. Bunca sene kendisini tebrik eden insanların yanı sıra ilk defa aşağılayıcı bakışlara maruz kalıyordu.
“İnsan sevdiği işin peşinden gitmeli, ideallerinin peşinden gitmeli,” dedi.
“Baban koskoca Bankanın Finans müdürü. Sende onun kızısın, doğuştan milyonersin sen. Böyle bir adamın kızının idealleri dadılık yapmak mı?” dedi küçümseyerek.
“Herkesin idealleri farklıdır," dedi genç kadın kollarını bağlayarak. "Sizin ki nasıl adam öldürmekse, benim ki de bir çocuğun hayatına dokunmak olabilir," dedi basit biçimde. Küçümser ve aşağılayıcı tavrı sergileme sırası genç kadına geçmişti.
“Tamam tamam Milyoner dadı. Söyle bakalım oğluma dadılık yapmak için ayda ne kadar meblağ istiyorsun? Yalnız burada kalırsın, asla evine gitmek yok. Hafta sonu sadece bir gün dışarı çıkış iznin var, dedi.
Serin uzun süre bakışlarını sabit bir noktaya dikti ve düşündü çalışma şartları oldukça ağırdı.
“Gece de çocuğunuzla ben mi ilgileneceğim?" dedi.
“Evet, tüm bakımından sen sorumlusun!” dedi sert bir biçimde Kerem. “Bir nevi ona annelik yapacaksın. Kendini böyle hazırla!”
“İyi de bu çocuğun annesi nerede? Annesiz çocuk büyümez ki, sadece biz dadılar bakım ve terbiye verebiliriz,” dedi Serin ve ardından ekledi.
“Bu sağlıklı değil, oğlunuz henüz dört yaşında.”
Kerem, kehribar rengi gözlerini uzun süre karşısındaki kadının gözlerine dikti. Bakışları oldukça ciddiydi.
“Annesi yok, öldü,” dediğinde Serin donup kaldı. Buraya gelmeden önce kimse çocuğun annesinin öldüğünden bahsetmemişti.
“Telefonda çalışma şartlarından bahsetmiştim. Benim de bir hayatım var çalışma şartları çok ağır.”
“Ne istiyorsan iki katını veririm işte… Uzatma güzelim. Benim için oğlum önemli. Kağıtta gıdalarla ilgili aldığınız eğitimler de yazıyor. Ne yiyip içtiği de benim için önemli... Oğlum elim ellerde olmalı. Bazen iki gün hiç eve dönemediğim oluyor. Aklımın onda kalmaması şart. İyi bir eğitim gördüğünü bilmem lazım. Gönlümün hoş ve rahat olması lazım, bu hayatta önemsediğim tek şey oğlum; Kıraç,” dediğinde gözleri Serin’in üzerindeydi.
Serin uzun süre düşündü.
“Aylık beş yüz bin,” dediğinde Kerem’in gözleri yerinden çıkacak gibi oldu ve birden kahkaha atmaya başladı.
“Beş yüz bin ne kadar büyük bir para haberin var mı senin?” dedi kaşlarını çatarak.
“Evet haberim var. O kadar para vermek istemiyorsan tüm gün çalışma işinden vaz geçebilirsin,” dedi.
Kız inatçının tekiydi. Kerem kıza baktıkça sinirleniyordu. Gözlerini kısarak Serin’e baktı. Uzun süre baştan aşağı süzdü. Genç kadın oldukça güzel, alımlıydı. Kumral uzun saçları vardı. Beyaz tenliydi.
Hafifçe Yutkunurken gözlerini kıstı.
“Bir teklifim daha var.”
“Dinliyorum,” dedi Serin.
Kerem oturduğu deri çalışma koltuğuna keyifle yayılırken alaycı ve üstten bakan gözlerini kadına dikti.
“Haftada bir kere benimle birlikte olursan fiyatı bir milyona çıkartırız,” dediğinde tavırları oldukça dalgıcıydı ama gözlerinin içindeki ateş parıltısı o kadar netti. Söylediklerinde ciddiydi.
Serin donup kaldı. Kendisine karşı yapılan ahlaksız teklif karşısında ne yapacağını bilemedi. Derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı.
“Ayağa kalkar mısınız?” diye rica ettiğinde Kerem sorgulamadan ayağa kalktı. Elini sıkmak istediğini ve anlaşmayı kabul edeceğini düşündüğü için yüzünde keyifli bir ifade vardı.
Serin sağ elini havaya kaldırarak karşısında duran mafyanın yüzüne sert bir tokat attı. Kerem’in yanağı kıpkırmızı oldu. Neye uğradığını şaşırmıştı.
İlk defa kendisine birinin vurmasının getirdiği afallamışlıkla dondu.
“Bu ahlaksız teklifinizi yapmadınız varsayıyorum Kerem Bey!” dediğinde gülümsemeye çalıştı. Gözlerinde çok büyük bir öfke vardı.
Şu an buradan koşarak kaçmak istiyordu ama buna mecburdu. Babası öldükten sonra iflasın eşiğine gelmişlerdi. Babasının aldığı borsa kağıtları tepe taklak olmuş, ailenin giderleri ödenemez hale geçmişti. En son yalıya haciz gelmiş, tüm eşyalar alınmıştı. Diğer küçük villanın ise kredi borçları vardı.
Onları kapatıp sadece küçük bir villayı kurtarmak istiyordu. Çünkü annesi ve kardeşi de hayattaydı. Onlara karşı bir sorumluluğu vardı. yoksa karşısında duran mafya kılıklı paragöz adama haddini bildirirdi.
Atmış olduğu okkalı tokatla yetinmek zorundaydı.
Kerem kızarmış ve öfkeli suratıyla Serin’e elini uzattı.
“Pazar günleri de burada kalın. Meblağı yedi yüz bin yapalım,” dediğimde uzun süre düşündü.
“İhtiyaçlarımı nasıl karşılayacağım? Haftada bir gün izin istemem çok normal. Gece de ayrılamıyorum.”
“Kıraç uyuduktan sonra şoför sizi çıkartır. Almak istediklerinizi beraber alabilirsiniz, evde ki hizmetçiler sizi idare eder,” dediğinde Serin teklifi durup düşündü.
“Tamam olur. Anlaştık,” dediğinde Serin Kerem’in kendisine uzattığı eli tutarak sıktı ve hızlı bir şekilde elini kaçırdı.
“Siz diğer teklifi de düşünün," dedi Kerem net bir ifadeyle. Koltuğa rahatça yayılıyordu.
“Ben orospu değilim Kerem Bey, dadıyım,” dedi kaşlarını çatarak.
Karşısındaki adamın hadsizliği sinirden köpürmesine sebep oluyordu.
“Sizin aradığınız şey anlaşmalı eş, dadı değil. Ahlaksız teklifinizi bir daha yaparsanız bu iş yatar,” dedim.
Serin apartman topuklu olan siyah botlarımın üzerinde hırsla yürüyerek, çalışma odasından ayrıldı ve kapıyı sertçe kapattı. Büyük yalanın orta alanına çıkmıştı. Öfkesinden derin nefesler alıp veriyordu.
Bu adam kim oluyordu da kendisinde bu hakkı görüyordu?
Eğer buna muhtaç olmasaydı, ona haddini bildirirdi. Yoksa kim olduğu umurunda bile değildi.