-2-

1481 Words
Bu gezegen, yani Teron, insan ırkının ortaya çıktığı andan beri bir karmaşa içerisindedir. Çünkü insan ırkı Teron’u, deyim yerindeyse başka bir topluluğun elinden almıştır. Bizlerin beş duyumuz ile algılayamadığımız ama kendileri isterlerse bize görünebilen başka bir ırk. Bizden nefret eden ve sonumuzu getirmeye yeminli bir ırk; E’hinler. İnsanlar ortaya çıkmadan önce Teron’un akıllı sakinleri ve gezegen üzerinde mutlak söz sahibiydiler. Oysa varlığımızla gezegeni istila ettiğimizde tahtlarını ve söz haklarını onlardan aldık ve bu fetih E’hinlerin unutulmayacak ve azalmayacak bir kinle dolmalarına sebep oldu. İnsan nüfusu Teron'da arttıkça bize karşı daha tahammülsüz oluyor, daha da nefretle bileniyorlardı. Ve insanlarla temas kurdukça iki şeyi fark ettiler. İlki; istemedikleri sürece insanoğluna görünmedikleri gibi onlara fısıldayıp kalplerini ve zihinlerini de etkileyebiliyorlardı. Bu her zaman işe yaramasa da çok iyi sonuçlar getirme ihtimali hiç de az değildi. Çünkü bir E’hin bir insana fısıldıyorsa bu hiç de hayra alamet bir şey için olmuyordu. İnsanlar E’hinleri göremiyorlardı ama onlar insanları görebiliyordu. Bu nedenle herhangi bir insana sokulup fısıldadıklarında insanlar bunu kendi akıllarından geçen bir düşünce zannediyorlardı. E’hinlerle iç içe yaşıyor ama çoğu bunu bilmeden doğuyor, öğrenemeden ölüp gidiyordu. E'hinler siyah ateşten yaratılmıştı, insanların hammaddesi ise topraktı. Toprağın ateşi söndürme özelliğine karşın ateş de toprağı verimsizleştirirdi. E’hinler, insanların onlara ait her şeyi yok edeceğini düşündüler ve onlar da buna karşın insanları yoldan çıkarmaya yemin ettiler. İnsanlar arasında kaos çıkarmak veya kişinin bizzat delirmesi için azimle çalışan bu varlıklar yaptıkları şeyi eski günlerine dönebilmek için gerekli görüyorlardı. İnsanın tartışılmaz üstünlüğü son bulmadıkça gezegende onlara rahat olmayacaktı. Gezegene yayılan insan nüfusu yüzünden yerleşim alanları değişiyor veya aynı yerleri paylaştıklarında eskisi gibi özgür hareket edemiyorlardı. Görünür olmamak hissedilmemek anlamına veya zarar görmemek anlamına gelmiyordu nitekim. O yüzden insanları fısıldayarak manipüle etmeyi sevdiler ve denemekten hiç vazgeçmediler. Bununla da yetinmediler; ayrıca daha nitelikli olanları form değiştirebiliyorlardı. Kendi aralarında onların da bir hiyerarşisi ve yetenek piramidi vardı. Bu piramitte yetenekleriyle yükselenler insanların ve hayvanların görüntüsüne bürünebiliyor ve aldatıcı olabiliyorlardı. İnsanlar da E’hinleri tanıdıkça ve onların yapabildiklerine vakıf oldukça ya onlardan korkup çeşitli yollarla onları uzak tutmayı denediler ya da onlarla iş birliği yaptılar. Bunu neden mi anlatıyorum? Çünkü E’hinler eski hakimiyetlerine kavuşmak için insanları kullanırken, para, şöhret, intikam, birinin aşkı veya güç isteyen birçok insan da umutsuzca onlara sarıldı ve aralarında anlaşmalar yaparak ortak oldular birçok günaha. Günümüzde de değişmeden devam ediyor bu ahlaksız ortaklık. Tıpkı biz insanların yöneticileri, din adamları ve ordu komutanları olduğu gibi aynı durum E'hinler için de geçerlidir. Onlar da bizler gibi doğar, aşık olur, eş bulur, evlenir, yemek yer, çalışır ve de ölürler. Fakat bizden farklı olarak çok daha uzun yaşar ve bizim aklımızın alamayacağı hızda yer değiştirebilirler. Bazı E’hinlerin yaşları üç bini bulur. Lakin çoğunluğu ortalama bin yaşına kadar yaşar. Bizler gibi sevinir, üzülür ya da bir dini inanca sahip olabilirler. Aslında düşündüğümde insanlar ve E'hinleri ayıran çok az nokta olduğuna karar veririm. Aynı hırs, aynı eksiklikler, benzer istekler… Elbette farklılıklarımız var. Ama bazen hangimiz daha vahşi, daha kana susamış bilemediğim anlar oluyor. Neden mi böyle düşünüyorum? Çünkü bana bunu düşündürecek kadar çok insan ve E'hin tanıdım. Ve inan bana insanların acımasızlık konusunda, E'hinleri geride bıraktığına defalarca gözlerimle şahit oldum. Birlikte yaşadığımız en tehlikeli yaratıklar bile vahşet konusunda elimize su dökemez. Sanırım katletmekten ve yok etmekten sapıkça zevk alan nadir varlıklardanız. E’hinler mi? Onlar da ellerine fırsat geçtiğinde bunu değerlendiriyor şüphesiz, ama biz insanlar bu noktada en öndeyiz… Birçok E'hin türü tanıdım. Dediğim gibi onlar da kendi aralarında çeşitli sınıflara ayrılıyorlar. Onların arasında da insanlardaki gibi bir hiyerarşi işliyor. Onlar da topluluklar halinde yaşadıkları için bir kast sistemine ihtiyaçları olması normal haliyle. Teron’un her yerinde, insanların olduğu her yerdeler. Birçok şeyi insanlarla birlikte kullanıyor; yaşamlarını kendi kuralları ve felsefeleriyle sürdürüyorlar. Dini inançları da insanların ki gibi çeşitlilik gösteriyor. Konuyu nereye getireceğimi düşünüyorsun değil mi Yabancı? Sana bunları neden anlattığımı anlamıyorsun. Merak etme, pek yakında anlayacaksın. Tabii anlamak istiyorsan. Neyse, nerede kalmıştık? Hah evet, insanlardan bir kısmı, daha akıllı ve ileri görüşlü olanları, binlerce yıl önce E’hinlerlin varlığından haberdar olduklarında onlarla anlaşmaya çalıştı. E’hinlerin insanları sevmediklerini ve intikam almak için hep tetikte olduklarını bilen bu insanlar durumdan faydalanmaya karar verdi. Nitekim E’hinler insanlardan farklı olarak çok hızlı hareket edebiliyor, uçabiliyor ve görünmeden her yere girip çıkabiliyorlardı. Tabii kendilerini engelleyen bir muska, dua veya büyü kalkanı yoksa. E’hinlerin bu yeteneklerini kullanmak isteyen insanlar bazı riskler alarak E’hinlerle anlaşma yapmaya başladılar. Karşılığında farklı şeyler sunsalar da genel olarak istedikleri şey bilgiydi. Çünkü bilgi insanlığın Teron’da ortaya çıkışından beri en kıymetli şeydi aslında. Diğer tüm hazinelere götüren, güçlü kılan ve özel yapan şeydi bilgi. Zamanla bu insanlar özel birer sınıf oluşturdular. Hemen hemen bütün toplumlarda böyle insanlara rastlanıyordu ve sıradan insanlar E’hinlerle anlaşma yapan insanlardan etkileniyor, onlara korkuyla karışık bir hayranlık besliyorlardı. Kimi toplumlarda büyücü, kimilerinde kahin, bazılarında şifacı, kam, cadı ve bazen de o toplumun din adamı oluyordu bu sınıfa mensup olanlar. Daha çok şey biliyor, geçmiş ve gelecekten haber veriyor, insanlara yarar veya zarar verebilecek büyüler, muskalar ya da tedaviler yapabiliyorlardı. Bu hem büyük bir güç, hem de bir dezavantajdı. Yöneticiler bile bu insanlardan çekindikleri için verecekleri kararlar konusunda baskı altında hissediyor, kimi zaman da engel olarak görüyorlardı muhataplarını. Buna rağmen birçoğu bu sınıfın E’hinlerden faydalandığı gibi, faydalanıyordu onlardan. Her şey karşılıklı çıkarlara dayanıyor, gizli düşmanlıkların gölgesinde elde edilen kazançlarla da maskeleniyordu… E’hinler yetenekleri ve insanlara karşı besledikleri nefret yüzünden genel olarak tehlikeliydiler. Fakat insanların asıl korkması gereken, daha gelişmiş bir tür olan yönetici sınıf E'hinlerdir. Çünkü bizim yaşantımızda nasıl ki emirleri verenler ve bizleri yönetenler sıradan insanların da kaderine karar verir, onları yönlendirir, bu E’hinler için de geçerlidir. Basit E’hinler yönetilir, elit E’hinler yönetir! Onların birçok ismi vardır. Işığın tarafında onlara nurani bir vasıf yükleyen Huril veya Şafağın Işığı anlamına gelen Lucasil denilir. Ama Karanlık onlara Kötülük Dağıtan anlamına gelen Nifril der. Ya da Akıl Karıştıran anlamına gelen Şerak! Hatta çok eski ve birçok toplumda bilinen isimleri arasında İblis ve Şeytan da vardır. Ne o, şeytan deyince gerildin. Çünkü sana göre Şeytan, İblis veya Şerak, ya da Nifril karanlığa hizmet eden yaratıklar. Işıkla bir alakaları olamaz değil mi? Ayrıca E'hin denilen yaratıklar da ışığa değil, karanlığa hizmet ediyorlar… Bu gerçekten çok karmaşık bir konu Yabancı. Çünkü her şey anlamını kaybetmiş, yeniden anlamlandırılmış ve iyilikle kötülük yer değiştirmiş durumda. Niye bön bön bakıyorsun suratıma? Evet eminim hiç böyle bir saçmalık duymamıştın daha önce. Ben nasıl bir akıl hastasıyım ki senin inandığın şeylerin aslında inandığın şeyler olmadığını iddia ediyorum? Hııım, belki de biraz daha dinlemelisin. Ne de olsa anlatacaklarım henüz yeni başladı. Önce kuyunun dibine düşmelisin ki kör karanlıkta seni kandıran gözlerin olmadan diğer duyularınla algılayabilesin çevrende olanları. Tıpkı benim gibi kuyunun en dibine düşmelisin. Çünkü ışıktan uzaklaştıkça karanlık daha aydınlık olur. Başlarda ben de senin gibi düşünüyordum. Yani en azından çalıştığım E'hinlerin karanlık taraftan, ışığın tarafına geçtiğini ve bize yardım ettiğini düşünüyordum. Çünkü onların arasında da dinsel yönden anlaşmazlıklar olduğunu az çok biliyordum. Bir katil olabilirim ama ben okuyan ve araştıran bir katildim kesinlikle. Bu yüzden E'hinlerle sadece iş gereği bir araya gelsek bile merak ettiklerimi sormak eğlenceli oluyordu. Sormak ve sorgulamak, gerçeğe ulaşmaya çalışmak oldum olası karakterimin bir parçasıydı. Bu huyuma şükrediyorum. Çünkü sorgulamak beni adım adım gerçeğe götürdü diyebilirim ve ne için yaratıldığımı anlamamı sağladı… Sana neden mi bu yaratıklardan bahsediyorum? Neden mi kafanı karıştırıyorum? Çünkü siz, ışığın gözünü kör ettiği kölelersiniz ve hiç bir şeyin farkında değilsiniz! Lanet olası dünyanızda işinize gidiyor, yemek yiyor, çiftleşip ürüyor ve tüm insani ihtiyaçlarınızın peşinde yuvarlanıp gidiyorsunuz. Sorgulamadan, yargılamadan, sadece size sunulan gerçeğe biat ediyorsunuz! Çok azınız düşünüyor ve çok fazlanız sadece tüketiyor bu dünyayı! Kaynaklar fütursuzca ve adaletten yoksun bir açgözlülükle tüketiliyor, nüfus çoğalıyor ve her geçen gün daha fazla insan bu yalan çukurunda debeleniyor! Sana bu yaratıklardan bahsediyorum çünkü onlar, insanın yaradılışından beri var olan bir savaşın taraflarından biri! İnsanların kökünü kazıyana, son insanı da cehenneme gönderene kadar durmayacaklar! Birileri onlara dur demezse, sizi kandırmaya ve sahte ışıkları ile gözünüzü boyamaya devam edecekler. Kafanı kaldır ve çevrene bak! Ne görüyorsun söylesene? Sokaklarda akan günah değil de ne? İnsanlar eski kitaplarda günah sayılan her şeyi şimdi mubahmış gibi rahatça yapıyor! Kadınlar ve erkekler insan olmanın ne demek olduğu düşüncesinden öylesine uzaklar ki! Aile hayatınız bitti. Sizin sandığınız çocuklarınızın babası bile değilsiniz birçoğunuz. Ya da beraber olduğunuz herhangi biri kardeşiniz bile çıkabilir! Ahlaki olarak çöktü medeniyetiniz! Ama siz teknolojinin ve o elinizde tuttuğunuz sözde kutsal kitabın arkasına saklanıp, sahte cennetinize kavuşmanın umuduyla çürümeye devam ediyorsunuz. Yo hayır! Kutsal kitabına hakaret etmiyorum! Yanılıyorsun. Çünkü o kutsal bir kitap değil! Şerak'ın imparatorluğunu resmileştiren bir küfür kaynağı o! Hah! Bana küfür ettiğini duyar gibiyim. Hatta ‘kafir’ dediğini. Ve ben buna hiç şaşırmadım Yabancı. Şerak aklınızı öyle bulandırmış ki kitaplarınız değiştirilirken hiç sesiniz çıkmamış! Şerak'ın ayetlerini emreden satırlar zihinlerinize kazınırken ölüm uykusuna dalmışsınız! Bundan nasıl mı bu kadar eminim? Çünkü gerçek ilahi kitabı gördüm. Bozulmamış, el sürülmemiş ve yalanlarla doldurulmamış olanı. Işığın her yerde aradığı ve bulmak uğruna uzun zamandır kan akıttığı kitabı… Ama öncesinde öğrenmen gereken başka bir hikaye var Yabancı. Benim kim olduğumu ve ne için yaratıldığımı öğrenmeden, gerçeği asla kavrayamazsın çünkü…  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD