8. PRANGASI YÜREK

1735 Words
Emniyete geldiğinde daha önceden tanıştığı polis memurlarıyla konuşup haber değeri taşıyan olay olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Cebinden çıkardığı böğürtlenli mini şekeri ağzına attı. ‘’Sorup durma.’’ dedi Hacer. ‘’Sen de söyle.’’ diye diretti Arzu. ‘’Bir haber fazla istemiyorum.’’ ‘’Yarım saat sonra bir adam götürülecek iki kişiyi yakarak öldürmüş senin için yeterli olur.’’ ‘’Detay ver sadece bunu yazamam?’’ Hacer iç çekti. ‘’Kardeşleriyle yer davasından kavga etmiş sonra da yakarak öldürmüş.’’ ‘’Teşekkür ederim borçlandım.’’ Arzu gülerek uzaklaştı. Beklemeye devam ederken bahsi geçen katil götürülürken fotoğraflarını çekmeye başladı. ‘’Bunu neden yaptın?’’ dediğinde katil yüzüne baktı. ‘’Haberine büyük harflerle yaz pişman değilim.’’ Yanındaki polis memuru çekiştirdi. ‘’Yürü.’’ Arzu çektiği fotoğraflarla gazeteye geldi. Haberi yazacak kişiyle beraber çalışıp düzenlemeye başladılar. Selim gün içinde karargaha giderek son kurtardıkları muhbirin verdiği istihbarat arasında Hayalet’in yerinin olup olmadığını öğrenmek istemişti. ‘’Yoktu.’’ diye net bir cevap verdi Cengiz Yarbay. ‘’Bazen bu adamın gerçekten hayalet olduğunu düşünüyorum yarbayım.’’ dedi Selim hayal kırıklığıyla. ‘’Sabır evlat sabır elbet bir yerde açık verecek.’’ Selim selam verip odadan çıktı. Eve dönmeden önce kuyumcuya uğradı. Bir takı seti ile bir bilezik alıp torpido gözüne koydu. Eve döndüğünde saat geç oluyordu. Hızlıca duş alıp, takım elbisesini giydi. Evden kaçana kadar annesine yakalanmıştı. ‘’Damat gibi olmuşsun oğlum.’’ ‘’Arkadaşın sözü var anne ona gideceğim.’’ Saadet Hanım, oğlunun yüzüne tükürdü. ‘’Maşallah maşallah rabbim damat olduğun günleri de göstersin.’’ ‘’Amin anne amin.’’ Selim yüzünü silerek arabasına bindi. Yola çıkacakken gelen mesajı gördü. Arzu aynı pastanede buluşalım diye yazmıştı. Kolundaki saate bakıp gaza bastı. Çok vakti yoktu ama sabah tamam demişken şimdi geri çevirmek istemiyordu. Pastaneye geldiğinde aynı masaya oturup beklerken içmek için bir çay söyledi. Saat geçiyordu ama gelen giden yoktu. Arzu sıkışıp kaldığı trafiğin içinde cesaretini kaybetmemek için olduğu otobüsten inip bulduğu ilk boş taksiye bindi ama değişen bir şey olmamıştı. Arabalar ilerlemiyor olduğu yerde duruyordu. Selim çalan telefonuna cevap verdi. ‘’Söyle kardeşim.’’ dedi. ‘’Komutanım geleceksiniz değil mi? Gitmek için annemle sizi bekliyoruz.’’ ‘’Geliyorum.’’ Selim telefonu kapattığında cüzdanından çıkardığı parayı çay bardağının altına sıkıştırdı. Arzu belli bir mesafede gidemeyen taksiden inip hızlı adımlarla yürümeye başladı. Pastanenin olduğu yere geldiğinde nefes nefese içeri girecekken dışarı çıkana çarptı. ‘’Özür dilerim.’’ dediği anda Selim’i gördü. ‘’Geç kaldım biliyorum ama trafik sıkışmıştı. Gidiyor musun? Oturalım mı?’’ ‘’Geç kalmandan bağımsız olarak gitmem gerekiyor.’’ ‘’Sadece on dakika konuşalım.’’ dedi Arzu. Cesaretini kaybetmeden söylemesi gerekiyordu. Selim bir kez daha saatine baktı. ‘’Vaktim yok kusura bakma sonra konuşalım.’’ ‘’Lütfen.’’ Arzu yeşil bakışlarını kahverengi gözlere sabitledi. Selim istese de kalamayacağının farkındaydı. Bir saatine bir Arzu’ya bakıyordu. ‘’İstersen benimle gel yolda konuşalım.’’ dedi. Arzu’yu yanına almak ne kadar iyi bir fikirdi bilmiyordu ama yalvararak bakan yeşil bakışları geri çevirememişti kendisinin de oturacak vakti yoktu. Arzu konuştuktan sonra yolda kendisini indireceğinden emin bir halde, ‘’Tamam.’’ diyerek daha önce bindiği arabaya doğru yürüdü. Her şey buraya kadardı. Selim’e söyleyince bitecekti. Hoşlanmıştı bunu inkar edemezdi ve hayat bir kez daha hoşlandığı birini hastalığı yüzünden elinden alacaktı. Açılan kapıdan içeri arabaya oturduğunda Selim’e belli etmeden gözünde oluşan yaşı sildi. Hafıza kaybı yaşamaktan bıkmıştı. Hayatının en güzel anlarını elinden alıyordu. Stresin sebebi güzel de olsa asla mutlu olup olmamasını umursamıyordu. Selim yola çıktığında, ‘’Bu kadar önemli ne konuşacağız?’’ diye sordu. Arzu parmaklarıyla uğraşırken, ‘’Sen bu kadar acele nereye gidiyorsun?’’ diyerek lafı değiştirdi. Konuya girmek için cesaretini toparlamaya çalışıyordu. ‘’Arkadaşa kız istemeye gideceğiz.’’ ‘’Beni de yanına aldın?’’ Selim yanındakine bir bakış attı. ‘’Bırakayım mı?’’ Arzu, ‘’Bırakma.’’ demişti ama bunu neden dediğini de anlamamıştı. Selim’den tahmin ettiğinden daha fazla mı hoşlanmıştı? Yakışıklılığına bulacak kusuru yoktu ama daha çok konuşurken hal ve tavırları kendisini çekmişti. Yiyip, içerken konuşmalarını buna göre ayarlaması, saygılı hareketleri her kızın hoşuna giderdi. ‘’Ee konuşacağımız konuya girecek misin?’’ ‘’Sonra konuşuruz senin gittiğin yer daha önemli.’’ İçinden, ‘Kız istemeden sonra konuş.’ diyordu Arzu. Öncesinde kimsenin tadını kaçırmak istemiyordu. ‘’İneyim mi?’’ diye kendisi sordu bu defa. Konuşmayacağı için arabada kalmasına gerek yoktu. ‘’İnme.’’ diye karşılık verdi Selim. İstemeye gidecekleri kızın ailesi kendisini tanımıyordu yanında bir kişinin daha olması geceyi değiştirmezdi. Dursun’un evinin önünde durduğunda telefondan aradı. ‘’Evin önündeyim.’’ ‘’Geliyoruz komutanım.’’ Dursun, annesinin koluna girmiş yürümesine yardım ediyordu. Evin dış kapısından çıktıkları anda Selim arabadan indi. Arzu gelen yaşlı kadına ve yanındaki oğluna bakıyordu. Selim yanlarına gittiğinde kadının elini öpmüştü. ‘’Nasılsın annem?’’ ‘’İyiyim oğlum çok şükür.’’ dedi Rahime Hanım. ‘’Seni de yorduk bu gece için ama Dursun’a laf geçiremedim.’’ ‘’Olur mu annem aramasanız gönül koyardım ama ben size sormadan yanımda birini getirdim.’’ ‘’Kalabalık iyidir komutanım.’’ dedi Dursun gülerek. Selim, yaşlı kadının diğer koluna girip arabaya doğru ilerledi. ‘’Komutanım lafını unut sen de askeriyede değiliz.’’ ‘’Emredersiniz komutanım!’’ Selim, Dursun’a bir bakış attı. ‘’Ulan hatırlat sonra sana üç yüz şınav çektireceğim.’’ Dursun alışkanlıkla ‘’Emreder…’’ deyip sustu. Arabaya geldiklerinde önce Rahime Hanım’ı oturttular. Dursun, annesinin yanına oturduğunda Selim şoför koltuğuna geçip aldığı adresle tekrar yola çıktı. İsteyecekleri kızın evinin önünde durduklarında, ‘’İsmi neydi?’’ diye sordu Selim. ‘’Zeynep, komutanım.’’ ‘’İyi.’’ dedi Selim. Komutanım lafını silemeyeceğini anlamıştı. Arzu’ya doğru uzanıp torpido gözünü açtı. Takı setinin olduğu kutuyu arka tarafa uzattı. ‘’Annenin çantasına koy.’’ ‘’Olmaz komutanım aldım ben alınacakları.’’ diye itiraz etmeye başladı Dursun. ‘’Emrime karşı mı geliyorsun?’’ Selim’in sert sesiyle Dursun anında söyleneni yaparken Arzu bir anda değişen havayla Selim’e bakıyordu. Mesleğinin verdiği otoriter havayı hep fark etmişti ama bu sertliğini görmemişti. Ayrıca komutanım kelimesi de dikkatinden kaçmamıştı. Selim'in davranışları normaldi. Bileziğin olduğu kutuyu ceketinin cebine yerleştirdi. “Hadi bismillah.” diyerek arabadan dışarı adım attı. Arzu tamamen yabancısı olduğu ortamda ne yapacağını bilemez haldeydi. Selim kapısını açtığında, ‘’Gelmeyecek misin?’’ dedi. ‘’Emin değilim.’’ diyerek cevap verdi. ‘’Gel yenge gel de beni iyice sahipsiz sanmasınlar.’’ Dursun arabadan inip annesinin elini tutarak inmesine yardım etti. Çikolatasını, çiçeğini de eline aldı. Arzu, yenge sözüyle afallamıştı. Selim’e bakışları bir açıklama ister gibiydi. ‘’Davet damattan geri çevirmek ayıp olur.’’ Selim onun şaşkınlığına karşın oldukça rahattı. Arabadan indiğinde hep beraber önlerindeki apartmanın beşinci katına çıktılar. Selim kapı ziline basacakken, ‘’Komutanım durun.’’ diyen Dursun derin nefesler alıp vermeye başladı. ‘’Biraz sakinleşeyim yoksa bayılacağım.’’ ‘’Dik dur!’’ diyen Selim’in sesi emir verdiği zamanlarda çıkan tondaydı. Dursun gelen emirle dikleşti. ‘’Şimdi sakinleş yoksa o üç yüz şınav olur üç bin şınav derdini sen çekersin.’’ ‘’Sakinim komutanım.’’ Selim zile bastığında yüzü sertti. Açılan kapıyla genç bir kız göründü. Hemen yanında annesi vardı. Zeynep misafirlerini, ‘’Hoş geldiniz.’’ diyerek eve davet etti. İçeri girdiklerinde salonda bütün aile bir araya toplanmış kalabalık bir grup oluşturmuştu. Ayaküstü selamlaşmadan sonra gösterilen yere oturduklarında kız babasıyla Selim arasında bir muhabbet başlamıştı. Arzu ortamın yabancılığı arasında sessizdi. Kız babası Yener Bey, ‘’Oğlumuzun askerliği ne zaman bitiyor?’’ dediğinde Selim yüzünde gülümsemeyle cevap verdi. ‘’Müebbet yedi.’’ Yener Bey söyleneni başıyla onayladı. Kendisi de emekli askerdi. ‘’Firar eder mi?’’ ‘’Prangası yürek.’’ ‘’İyi, güzel.’’ ‘’Konuştuklarınızdan hiçbir şey anlamadım.’’ diye fısıldadı Arzu. Selim söylenene hafifçe güldü. ‘’Kendi dilimizde konuşuyoruz boşver önemli değil.’’ Zeynep kahvelerin olduğu tepsiyle geldiğinde misafirlerine birer birer ikram etti. Arzu kahvesini alırken Selim’e yine fısıldayarak konuştu. ‘’Nasıl olduğunu öğreneyim erkek kardeşime kız istemeye gittiğimizde işime yarar.’’ ‘’Zeynep’in yaptıklarına da iyi bak zamanı geldiğinde onlarda işine yarar.’’ Arzu içmeye çalıştığı kahve boğazına kaçınca öksürmeye başladı. ‘’Kızım bir su getir.’’ diyen Yener Bey ile Zeynep koşar adım su getirdi. ‘’Teşekkür ederim.’’ Arzu sudan birkaç yudum içti. Selim oluşturduğu gerginliği dağıtmak için, ‘’Ortam tatlı mı, acı mı?’’ diye sordu. ‘’Sadece senin tadın var.’’ Arzu kahvesinin son yudumunu içti. İçilen kahveler bittiğinde genç adam söze girdi. ‘’Yener Bey, Allah’ın emri peygamberin kavliyle evinize geldik sizin de rızanızla kızınızı oğlumuza istiyoruz.’’ Yener Bey oturduğu yerde dikleşti. ‘’Hayırlısı olsun.’’ dedi. Dursun gelen onayla rahat bir nefes almıştı. Eve geldikleri andan beridir sessizce bekliyordu. Rahime Hanım, titreyen elleriyle çantasından yüzüklerin olduğu kutuyu çıkarıp Zeynep’in ablasına verdi. Hazırlanan yüzüklerle sözleri kesilecek iki genç yan yana geçti. Yener Bey yüzüklerden birini kızının parmağına geçirdi diğerini Dursun’un, ‘’Rabbim mutlu etsin.’’ dedikten sonra kurdeleyi kesti. Arzu iş için kullandığı fotoğraf makinesini çıkarıp anların fotoğraflarını çekmeye başladı. Bu geceden hatıra olarak daha sonra kendilerine ulaştırırdı. İki genç aile büyüklerinin ellerini öptükten sonra Rahime Hanım kendi hazırladığı bilezikleri gelininin kollarına taktı. Selim’in aldığı takı setinin kutusunu oğluna verince onu da Dursun takmıştı. Selim kendi için ayırdığı bileziği de Zeynep’in ince bileğine geçirdi. ‘’Mutluluğunuz bozulmasın.’’ dedi. Yüzük takma merasimi bittiğinde hazırlanan yiyecekler ikram edildi. Arzu baklavasından bir ısırık aldığında yanına gelen iki çocuğa baktı. Zeynep’in yeğenleriydi. Beraber fotoğraf çekilmek istemişlerdi. İsteklerini geri çevirmeden birkaç poz çekip çektiklerini gösterdi. Telefonu sürekli cebinde titriyordu. Kimin aradığına baktığında annesinin birikmiş aramalarını gördü. Annesinin pek anlamadığını bildiği için kardeşine mesaj attı. ‘Anneme söyle Selim ile bir arkadaşının söz kesme merasimine geldim merak etmesin.’ ‘Elin adamlarıyla gece gece dolaşma eve dön.’ yazdı kardeşi. ‘Kes sesini sadece anneme söyle.’ Telefonunu tekrar cebine itti. Gece sonlandığında vedalaşıp evden ayrıldılar. Geldikleri zaman olduğu gibi giderken de Selim ilk önce Dursun ile Rahime Hanım’ı evine bıraktı. ‘’Sağolun komutanım yaptınız yine babalığınızı.’’ Selim, Dursun’un omzunu tutup sıktı. ‘’Kaç yaş büyüğüm senden de baba diyorsun çok istiyorsan ağabey de aramızda üç yaş var otuz yaş değil.’’ ‘’Olsun komutanım sizin yüreğinizin yaşı benden otuz yaş büyük.’’ ‘’Anladık aşık damat bağlama drama.’’ Selim, Rahime Hanım’ın elini öptü. ‘’Görüşürüz annem.’’ ‘’Allah’a emanet ol oğlum. Allah razı olsun geldin tek bırakmadın.’’ Arzu ilk gördüğünde merhabalaşmamıştı ama bu defa vedalaşmak için yanlarındaydı. ‘’Çektiğim fotoğrafları size Selim ile ulaştırırım.’’ ‘’Sağol yenge.’’ dedi Dursun. Anne oğuldan ayrılıp arabaya geri bindiler. Selim, Arzu’nun evine doğru yola çıktığında, ‘’Artık acelem yok ne konuşacaktık konuşalım.’’ diyerek sessizliği bozdu. Arzu soruyla duraksadı. Mantığı ile kalbi savaş halindeydi. Selim’in karakterini tanıdıkça daha çok çekiliyordu. ‘’Sen komutan mısın?’’ dedi yine konuyu değiştirerek. ‘’Aynı ekipteyiz.’’ diye cevapladı Selim. ‘’Askeriyede böyledir. Bir saat sonra bile gelmişsen çaylak sensindir.’’ ‘’Pekii.’’ ‘’Arzu ne konuşacağını söyleyecek misin?’’ ‘’Ben sadece…’’ Genç kız derin bir nefes aldı. ‘’Yani bu sinestezi olayının senin için sorun olup olmayacağını merak etmiştim. O gün gülerek konuştuk ama belki sonra bu şekilde istemezsin diye düşündüm.’’ Gerçeği yine söyleyememişti. Selim apartmanın önünde durdu. ‘’Çok yorulmuşsun belli git de uyuyup dinlen ki kapıldığın sanrılar kaybolsun.’’ ‘’Teşekkür ederim. İyi geceler.’’ ‘’İyi geceler.’’ diyen Selim, Arzu apartmana girene kadar bekledi sonra evine gitmek için gaza bastı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD