ROZERİN

1464 Words
İKİ SAAT ÖNCE ROZERİN Ders çıkışı arkadaşlarla kafede otururken sosyal medya hesabımı açıp DM’e göz attım. Derse girmeden önce hikayemde paylaştığım fotoğrafa bir sürü mesaj gelmişti. Mesajları tek tek beğenerek kaydırırken onun mesajını gördüm, Altemur Dinçsoy’un. “Kırmızı sana çok yakışmış…” yazmıştı. Her zamanki iltifatlarından birisi olduğunu düşünerek mesajın üzerini tıkladım. Amacım teşekkür etmekti ancak mesajın devamını okurken gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yanlış mı görüyorum dedim. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Yazı değişmemişti “Memelerin bluzundan göründüğü kadar büyük mü? Bir kere avuçlamama izin veriri misin?” yazmıştı. Rengim attı. Sinirden yüzümün kızardığını, tenimin karıncalandığını hissettim. Arkadaşım Tuğçe ne olduğunu sordu. Telefonu ona uzattım. Mesajı okuyunca “Yuh! Sapık!” dedi. Kabul ediyorum, güzel sözler yazması, tanımadığım birisiyle günlerce telefonda geyik yapmak eğlenceli gelmişti. Ama bu mesaj… İşte bu mesaj sinirlerimi hoplatmaya yetmişti. Masada bizimle oturan arkadaşlarımızdan Eymen ne olduğunu sordu. Benden önce Tuğçe “Sapığın birisi Rozerin’e mesaj atıp duruyor” dedi. Eymen “Engellesene” dedi. Kadir de onunla aynı fikirdeydi. “Engellemezsen cesaret alır yazar tabii.” Tuğçe de Eymen ve Kadir’in sözlerini destekledi, kızdı bana. En başta engellemem gerektiğini, hatta profilimin herkese açık olmasını eleştirdi. Tuğçenin elinden telefonumu çekip alırken sapığın profilini açtım. “Bu her kimse belki de beni tanıyan birisi” dedim. “Zaten tuhaf bir hesap.” Kadir sapığın profilini görmek isteyince ekranı ona çevirdim. Yan yana oturduğu Kadirle birlikte biyografisini okurken “Diyarbakır’da bir ağa mı?” dediler gülerek. “Ağa olduğunu hiç düşünmedim. Dikkat çekmek için öyle yazmış olmalı dedim. Profil fotoğrafı bile gün batımı baksana” Ben konuşurken Eymen “Kimleri takip ediyormuş açsana” dedi. Takip ettiği kişiler çoğunlukla dünyaca ünlü genç şarkıcılar, oyunculardı. Çok fazla takipçisi yoktu. Birkaç gönderi paylaşmıştı. Hepsi de Diyarbakır’dan manzara fotoğraflarıydı. Bana mesaj göndermeye başlamadan önce, paylaştığım fotoğraflara yorum yapmıştı. Hepside saygı çerçevesinde yapılan yorumlar olduğundan aklı başında birisi sanmıştım. Sonra DM’den selam yazmıştı. Öyle başlamıştı yazışmamız. Masada bizimle oturan Kadir derin düşüncelere dalmış gibi görünürken aklına bir şey gelmiş gibi birden yüzüme şaşkınlıkla baktı. “Bu Altemur Dinçsoy kim, ben biliyorum.” dedi. “Gerçekten de ağa. Adamın fotoğraflarını koymaması çok normal çünkü yüzünde ürkütücü bir iz varmış” Kadir’e nereden tanıdığını sorduğumda bana abisinin çalıştığı maden fabrikasının sahibi olduğunu anlattı. “Abimin anlattığına göre herif nemrutun tekiymiş. Aksiymiş.” Dedi. “Ama bildiğim kadarıyla evli. Geçen sene abimler düğününde altın takmak için fabrikadan arkadaşlarıyla aralarında para toplamışlardı. Oradan biliyorum.” Evli bir adamın sosyal medya üzerinden genç kızlara yürümesi iğrenç geldi bana. Babamın annemin üzerine kuma getirmiş olmasından dolayı belki de bu konuda fazla hassastım. Dünyanın en yakışıklı adamı ya da en çirkini fark etmezdi. Benim gözümde alçaklıktı bu. Ben bana gelen mesaj yüzünden içimden bildiğim tüm küfürleri savurarak adamı engellerken Kadir “Onun gibi bir adamın senin gibi bir kızla uğraşması pek normal değil” dedi. Kadir’in ne demek istediğini anlamadım. “Ne varmış bende? Senin gibi birisiyle derken neyi kastediyorsun? Kadir Tuğçe, Eymen ve bana bakarak “Anla işte” dedi. “Herif çevresindekilere tepeden bakan biri. Kibirli. Aşiret ağası. Sense ona göre sıradan bir kız sayılırsın. Tam bu noktada Eymen devreye girdi. “Yani Rozerinciğim, Kadir diyor ki öyle bir adamın seninle ne işi olabilir” Kadir Eymen’e öyle söylemek istemediğini söylerken arkadaşlarımın çok fena gazına geldim. Bu Altemur her kimse ona yazdığı mesaj yüzünden haddini bildirmeli, her kuşun etinin yenmeyeceğini göstermeliydim. Kadir’e “Ben bu adamı nerede bulabilirim” diye sorunca masada sessizlik oluştu. Kadir “Delirdin mi Rozerin?” dedi. “Engelledin ya işte. Bulaşma” Beni ikna etme çabalarını dinlemedim. Çantamı alıp çapraz şekilde üzerime taktım. Kadir’e “Sen söylemezsen ben bir şekilde bulurum” dedim. “İnternet diye bir şey var” ALTEMUR Aşiret toplantısı… Üzerine bir de o kızın gelmesi…. Özetle berbat bir gündü. Hüsrev ağa ile işle ilgili kafasına takılan konuları konuşup, onu yolcu ettikten sonra odada üç kişi kalmıştık. Abime eve gideceğimi söyledim. “Yemekten önce gidip biraz dinlenmek istiyorum” dedim. İlyas “Zor bir gündü” dedi. “Hepsini anladım ama o kız neydi öyle abi. Fırtına gibi geldi ve gitti. Tanıyor muydun? Konuşamadık seninle” Kızı hatırlayınca sinirden yara izimin olduğu yanağım seğirdi. Dişlerimi sıkarak tanımadığımı söyledim. “Bende sizin gibi ilk defa gördüm. Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım” dedim. Abim yüzüme bakarak “Seni sapıklıkla suçlayınca şok oldum” dedi. “Akli dengesi yerinde değil herhalde” “Muhtemelen. Neyse boş verin şimdi kızı. Ben çıkıyorum” Yolda arabamda ilerlerken kırmızı ışıkta durdum. Aklıma o kızın odaya girdiği an geldi. Cam gibi parlak olan koyu mavi gözleri, beline kadar inen uzun kumral saçları, yüzündeki öfkesi, ufak tefek olmasına rağmen ortalığı yıkan sesi, özgüveni… ve deli cesareti. Benim gibi katı bir adamı bile afallatmıştı. Neden gelmişti? Gerçekten aklıyla ilgili sıkıntısı mı vardı? İlk kez gördüğüm birinin bana böyle suçlamalarda bulunmasının, yüzümdeki kusuru suratıma vurmasının sebebi neydi? Konağa ulaştığımda tek düşündüğüm gün içinde yaşadıklarımı unutup kafa dinlemekti. Ama avluya adımımı attığım an, sinirim yine tepeme çıktı. Gözlerime inanamadım. Annemle o herif avludaydılar. Bedirhan Ağa. Tekerlekli sandalyede öylece oturuyordu, bir bitki gibi… Kıpırtısız, ama o gözler… O gözleriyle beni delip geçiyordu. “Anne!!” diye haykırdım öfkem boğazımı yakarken. “Şunu gözümün önünden çekin diye daha kaç defa söylemem gerekecek?” Kendimi zor tuttum. “Zaten bir nefeslik canı kalmış. Gırtlağını mı sıkayım istiyorsun,!” Annem hemen önüme geçti. Ellerini göğsüme yerleştirdi. “Sakin ol oğlum. Hava alsın diye çıkarttım. Erken geleceğini bilemedim.” Dedi. Sözleriyle beni dizginlemeye çalışıyordu. Annem beni yatıştırmaya çabalarken o herif gözlerini kaçırmadı benden. Konuşamasa da, beni izliyordu. Yatağa mahkûm olalı iki yıl olmuştu. Parmağını bile kıpırdatamıyordu, ama gözleri… Onlar hâlâ zehir saçıyordu. Nefret ediyor benden. O nefretin nedenini biliyordum. Ferdenin ölümünden beni sorumlu tutuyordu. Aşiretin başına geçmemi, yerini almamı hazmedemiyordu. Annem “Hemen odasına götürürüm,” dedi. “Yeter ki sen sakin ol, oğlum” O an aklıma ölümüne nefret ettiğim öz babamın diğer aşiretlerle işbirliği yapma konusundaki düşüncesi geldi. O da masanın yaşlı üyeleri gibi ezelden beri karşıydı ortaklığa. Bedirhan ağanın gözünün içine bakarak “Akşam yemeğinde Kazvanoğullarından Tamer ağayla ortaklık meselesini konuşacağız” dedim. “Bugün aşiret toplantısında yeni kararlar aldık” Bedirhan ağanın gözlerindeki öfke daha da büyüdü. Tekerlekli sandalyeden kalkabilse üzerime yürüyeceğini tahmin ediyordum. Alev saçan gözleriyle anlamsız sesler çıkarttı. Küfür ettiğini duyar gibiydim. Güldüm. “Bence de iyi fikir Bedirhan ağa” dedim dalga geçerek. O an annemin sararan yüz ifadesini gördüm. Belli ki onun da hoşuna gitmemişti ortaklık girişimi. Bana, titreyen sesiyle “Kazvanoğullarıyla ticaret mi yapacaksın? Doğrumu duydum” dedi. “Doğru duydun. Eskiyi bırakıp yenilenmenin, büyümenin zamanı geldi” Annem ellerime yapıştı. “Bir bildiğin vardır muhakkak ama… Onlarla iş yapmak tehlikeli olabilir. İyi düşün.” Dedi. Anneme her şeyi düşündüğümü söyleyip onları geride bırakarak konağın giriş kapısından adımımı attım. Odamın olduğu koridorda ilerlerken arkamdan Yoncanın sesini duydum “Altemur!” Yüzümü ona döndüğümde odasının kapısındaydı. Yüz ifadesinden hiç de iyi şeyler duymayacağımın farkındaydım. Yanına giderek “İyi misin?” dedim. Dolan gözlerini sildi. “İki dakika gelir misin?” dedi. Başka birinin söyleyeceklerini duymasından endişelendiği için bunu istediğini anladım. Birlikte odaya girdik. Kapıyı kapattım. Ne olduğunu sordum. Başını önüne eğdi. “Olmadı” dedi. “Bu seferde hamile kalamadım. Doktor az önce arayıp haber verdi.” Bunu tamamen unutmuştum Gözlerimi kapattım. Bir gün için bu kadarı fazlaydı. Yine de canımın sıkıldığını Yoncaya belli etmek istemedim. Tekrar gözlerimi açtığımda elimi çenesinin altına yerleştirip başını kaldırmasını sağladım. “Bunda da vardır bir hayır” dedim. “Kısmetimizde yokmuş.” “Ama evleneli bir buçuk yıl oldu. Şimdiden dedikodusu başladı. Üstelik sana bir evlat vereceğime söz vermiştim” Feride’nin ölümünden altı ay sonra evlenmiştik Yonca ile. Soyumun devam edebilmesi için birisiyle evlenmek zorunda kalmıştım. Annem ve aşiretin isteğini akrabam olan Yonca ile yerine getirmiştim. Karıma “Sen kimin ne dediğini boş ver şimdi. Üzme kendini” Dedim. “Olmuyorsa olmuyor. Zorlamaya gerek yok. Her şeyi zamana bırakalım.” “Gerçekten böylemi düşünüyorsun” Soruyu sorarken içinin rahatladığını görebiliyordum. “Evet” dedim. “Bugün çok berbat bir gün geçirdim. Benim şimdi dinlenmem gerekiyor. Bunları daha sonra konuşuruz” Akşam saatlerinde yanıma çok güvendiğim iki adamı alarak Tamer ağa ile buluşacağımız restorana gittim. Tam vaktinde içeriye girdiğimde Tamer ağa benden önce gelmişti. Neredeyse babam yaşlarında olan adam beni görünce ayağa kalkıp selam verdi. “Hoş geldin Altemur ağa!” “Hoş buldum Tamer ağa” Masada karşılıklı oturduğumuzda bana babamı sordu. “Bedirhan ağa nasıl?” Yüzüm kasıldı. İçim sıkıldı. “Buraya iş konuşmak için geldim Tamer ağa. Aile mevzularına girmeyi tercih etmiyorum” dedim. Anladığını belirtmek için anlayışla afifçe başını salladı. Bu esnada siparişleri almak isteyen garson menüleri getirdi. Tamer ağa “O vakit önce yemekleri söyleyelim.” Dedi. “Madem acelen var, iş teklifini dinlemek için sabırsızlanıyorum” Göz ucuyla menüye bakarken masanın yakınındaki hareketlilik dikkatimi dağıttı. Başımı kaldırmadan sağ tarafıma baktığımda onu gördüm. Bugün ofisime gelip bana hakaretler eden o kızı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD