ONU İSTİYORUM

2393 Words
ALTEMUR Feride'nin ismini duymak sinir sistemimi altüst ederken “O ne alaka?” dedim. “Onun öyle bir kardeşi yok ki. Olsa bilirdim.” Günay durumu açıkladı. “Ağam, Rozer'in Civanın nikahlı karısından olan kızıymış. Onu görmemeniz çok normal” Duyduklarımdan sonra aklıma kısa nişanlılık sürecimizde Feridenin anlattıkları geldi. Annesi babasının kumasıydı. Bana babasının resmi nikahlı karısından kardeşleri olduğunu, ama hiçbirisiyle görüşmediklerini, babasının iki karısının birbirinden nefret ettiklerini anlatmıştı. Demek Rozerin Civan’ın ilk eşinden olan kızıydı. Bu konu netleştiğinde kafam daha çok karıştı. “Sağ ol Günay” dedim. Telefonu kapattıktan sonra Rozerinin bana ettiği hakaretler düştü aklıma. Resmen beni kışkırtmak için uğraşmıştı. Peki neden? Onu babası göndermiş olabilir miydi? Civanı en son bizim konakta gördüğümde bana diğer kızlarından birisini vermeyi teklif etmişti. Bununla bir alakası olabilir miydi? O günden sonra onu hiç görmesem bile belki de Feride için ödediğimiz başlık parasını ve verdiğimiz arazileri geri alırım diye korkuyordu. Kızını dikkatimi çekmek için göndermişti. Böyle düşünüyordum ama restoranda kızın yanında gördüğüm adam neydi o zaman. O da belki Feride gibiydi. Babası bana yamamaya çalışırken başkasıyla düşüp kalkıyordu. Neden olmasındı. Sonuçta Civan gibi bir adamın tohumuydu. Kafamdaki deli sorularla gece yarısı konağa döndüm. Odama doğru ilerlerken Yoncanın ışığının yandığını gördüm. Kapısını tıklattım. Beni görünce şaşırdı. “Nasıl olduğunu merak ettim” dedim. “İyiyim ben. Beni merak etme” dedi ve sesini kısarak devam etti. “Teyzem bugün bana doktora gitmeyi teklif etti.” Dedi. “Ne doktoru?” “İki dakika gelsene içeri.” Dedi. İçeriye girdim. Kapıyı kapattı. “Neden hamile kalamadığımı sordu. Bana sende ya da bende sorun olabileceğini söyledi.” Annemin aceleci tavrı, Yoncayı sıkıştırması hiç hoşuma gitmedi. “Biz doktora gittik. Sorun Altemur’daymış deseydin ya” dedim. Canı sıkıldı. Bir suçlu gibi başını önüne eğdi. Kısık çıkan sesiyle “Ama değil.” dedi. “Sorunun bende olduğunu ikimizde biliyoruz, öyle değil mi?” “Ama ikimizden başka kimse bilmiyor” Verdiğim cevaptan sonra Yonca başını dahada eğdi. Konuşmuyordu. Sessizliğinden şüphelendim. Gözlerimi kısarak anneme ne cevap verdiğini sordum. “Sorun bende dedim” dedi. Şimdi hapı yutmuştum. Bir günde yeterince sorun yaşamamışım gibi üstüne bir de bu çıkmıştı. “Neden böyle bir şey söyledin Yonca” dedim. “Biz seninle ne konuşmuştuk. Oldu olacak evliliğimizin gerçek olmadığını, sana elimi bile sürmediğimi, hatta gizli saklı tüp bebek yöntemiyle hamile kalman için uğraştığımızı da anlatsaydın.” “Ne yapsaydım Altemur. Aylarca neden ayrı odalarda yattığımızı sorguladı. Tam senin birisiyle yatmaya alışamadığına ikna olmuşken şimdi bir de bebek yüzünden üzerime geldi. Ben teyzemi biliyorum. Bırakmazdı peşimi. Beni doktora götürmeden durmazdı. Sen anneni benden daha iyi tanıyorsun” Annem ve torun sevdası hiç bitmeyecekti. Ağalığın kendi ailesinde kalması, soyumuzun devamı için hepimize illaki bir düzine çocuk yaptıracaktı. Asil abimin oğlu olması yetmemişti ona. “Ben ona diyeceği biliyorum” dedim. Çıkmak için kapıya döndüm. Yonca önüme geçti. “Lütfen!” dedi. “Geç oldu. Şimdi gidip konuşamazsın. Hem daha anlatacaklarım bitmedi” Dişlerimi sıkarak “Dahası da mı var” dedim. Başını salladı. Akşam yemeğinden sonra Sarya yengeyle ikisini salonda konuşurlarken duydum. Teyzem “Madem kusur Yoncadadır, o vakit en kısa zamanda münasip bir kuma bulmalı” dedi. Son kurduğu cümle ile birlikte tepemden aşağı kaynar sular döküldü. Öfke içimde an be an büyürken “Ne kuması, delirdi mi bunlar!” dedim. Yonca kolumu tuttu. Beni sakinleştirmek için “Yapma böyle Altemur” dedi. “Haklılar. Sana canımın karşılığında bir evlat vermek için söz verdim ama yerine getiremedim. Bu soyun devamı için sana çocuklar doğuracak bir kadına ihtiyacın var.” Yonca hiçbir zaman aynı yatağa giremeyeceğim resmi nikahlı karımdı. Aynı zamanda kuzenimdi. Aklımız erdi ereli birbirimizi tanırdık. Düşüncelerimi, duygularımı bilmezmiş gibi böyle konuşması öfkemi daha çok körükledi. “Ne saçmalıyorsun sen! Kafayı mı yedin Yonca!” Ellerini belinin iki yanına yerleştirerek gözlerini gözüme dikti. “Sen bu aşiretin ağasısın, Altemur. Vakti geldiğinde senin yerini alacak kişi senin kanından biri olmalı. O nedenle mecbursun” “S*kmişim ağalını. Kimse bana istemediğim bir şeyi zorla yaptıramaz.” Deyip kapıyı açtım ve Yoncanın durdurma çabalarına aldırmadan dışarı çıktım. Kapıyı çekip kapattığımda niyetim annemin yanına gitmekti ama son anda vazgeçtim. Yoncanın dediği gibi vakit iyice ilerlemişti. Her gün yatsı namazından sonra yatan annem Allah bilir kaçıncı uykudaydı. Odama gittiğimde yerimde duramıyordum. Sıkışmışlık hissi beni tüketiyordu. Aşiret ağalarının yenilik karşıtlığı, annemin kuma planları, Rozerin denen kızın küçümsemeleri hakaretleri… Tanıdığım tanımadığım herkes üzerime geliyordu. Düşündükçe boğulduğumu hissediyordum. Yatağımın üzerine oturdum. Sakinleşmek için derin derin nefesler alıp verdim. Mantıklı düşünmeliydim. Kimse beni köşeye sıkıştıramazdı. O an bir karar verdim. Aşiret ağalarından, bana hakaret eden Rozerin’e kadar herkes haddini bilecekti. Kimse bir daha benim kararlarımı sorgulayamayacak, bana tepeden bakamayacaktı. Alttan aldıkça, sessiz kaldıkça daha çok tepeme biniyorlardı. Bundan sonra izin veremezdim. Aldığım kararlar sonrasında kendimi banyoya, buz gibi akan suyun altına bıraktım. Çocukluğumdan beri soğuk suyla duş alırdım. Bu beni rahatlatıyordu çünkü. Duş başlığının altında başımı duvara yaslayınca kulaklarımda o kızın söylediği sözler yankılandı. Dünyada tek erkek canlı ben kalsam bile bakmazmış yüzüme. Ruhumun çirkinliği suratıma yansımış. Ne kadarda acımasız sözlerdi. Bir insanı kusurundan vurmak ne kadar da iğrençti. Üstelik bunları söyleyen kız beni tanımadığı halde sapıklıkla itham etmişti. Düşündükçe ona karşı dahada kinleniyordum. Yarın ilk iş o Civan denen dümbüğün karşısına çıkmak olacaktı. Kızıyla ne planlıyorlarmış, amaçları neymiş öğrenmeliydim. Banyodan çıkınca Günay’a mesaj attım “Sabaha kadar bana Civan denilen kıl kuyruğun ilk karısının ev adresini bul” ROZERİN Restorandan çıkışta Gencer’le birkaç saat daha zaman geçirdik. Sohbeti keyifli bir adamdı. Beni istemeye geleceklerini ilk duyduğumda aramızdaki dokuz yaşı sorun etsemde onu tanıdıkça yaşın hiçbir önemi kalmamıştı. Bütün önyargılarım yıkılmıştı. Konuştukça ona daha çok ısınıyordum. Ama vakit iyice ilerlemiş, bizimkiler nerede kaldığımı sormak için aramaya başlamışlardı. Evin önüne geldiğimizde aracın motorunu söndürdü. “Beni kırmayıp yemeğe çıkmayı kabul ettiğin için teşekkür ederim” dedi. Gülümsedim. “Ben teşekkür ederim” dedim. “Şimdi gitmeliyim. Hoşça kal” Tam arabanın kapısını açacakken koluma dokundu. “Bir dakika Rozerin!” dedi. Bedenimi ona çevirdiğimde unuttuğu bir şey olduğunu söyleyerek cebinden küçük bir kutu çıkarttı. “Madem işi resmiyete döküyoruz. Öncesinde adet yerini bulsun” diyerek kutunun kapağını açtı. İçinde tek taş bir yüzük vardı. Yüzüğü eline aldı. “İzin verir misin?” dedi. “Aslında unutmamıştım. Sadece doğru zamanı bekliyordum” diye itirafta bulundu. Açık sözlülüğü ve bunu beklemediğim için şaşırmıştım. Böylece Gencer gözümde bir artı daha kazanmıştı. Elimi uzattım. Pırlanta yüzüğü parmağıma takarken “Bu yüzüğün yanına alyansını takacağım anı bekliyorum” dedi ve elimi öptü. Dudakları tenime değdiği an ürperdim. Bir garip oldum. Utandım. Hızla elimi çekerken teşekkür edip arabanın kapısını açtım. Kapıyı kapatırken ona bakarak tebessüm ettim. “İsteme günü görüşürüz” dedim. “Yani yarın” diye cevap verdi. “Bu kadar hızlı mı?” “Bir yıldır beklediğim yeter” dedi. “Bana kalsa bizimkileri alıp bir saat sonra çiçeğimle çikolatamla kapına dayanabilirim” Kendi kendime gülerek eve girdiğimde kapıyı açan kız kardeşim Nefes’e “Senin yarın okulun yok mu? Neden bu saatte hala ayaktasın” dedim. Nefes heyecandan uyuyamadığını anlatırken yanımıza iki katlı olan evimizin üst katında oturan abim ve yengem geldiler. Onları görünce şaşkınlığım iki katına çıktı. “Siz niye evinizde değilsiniz” Abim ve yengemin cevap vermesine fırsat vermeyen babamın sesi duyuldu oturma odasından. “Gel bakalım buraya, güzel kızım” Onun sesini duyunca sinirden saç derim karıncalandı. Kısık sesle bizimkilere “Bu herif yine mi burada” dedim. Nefes gözlerini devirdi. “Ya abla her seferinde yapma şunu. Burası onunda evi biliyorsun. Hem sana kocayı bulan kendisi. Tabii burada olacak” Bilmiş bilmiş konuşan kız kardeşimin ensesine hafif bir şaplak patlattım. “Öteki karısına gitseymiş” dedim. Abim uzatmamamızı söylediğinde hep birlikte oturma odasına girdik. Babam ve annem ayrı ayrı koltuklarda oturuyorlardı. Doğruca annemin yanına gittim. Babam görüşmemin nasıl geçtiğini sordu. “Nasıl, beğendin mi bizim patronun oğlunu?” Yüksek olan moralim anında bozuldu. Adam sorarken bile Gencer’in ismini söylemiyordu. Patronunun oğlu olduğunu vurgulayarak cevap bekliyordu benden. Konuşmak yerine başımı salladım. “Yarın istemeye gelecekler” dedim. Babam heyecanla koltuktan kalktı “Oldu bu iş diye bağırdı” Resmen bizlere bakarak mutluluktan kahkahalarla gülüyordu. Annem sırtımı sıvazlayarak “Ben sana ‘yok’ demeden önce görüş demiştim” dedi. “Bak görüşmeyi kabul etmiyordun. İstemem diyordun.” Babam umursamaz bir şekilde elini havaya salladı. “Sanki yok dese olmayacaktı” dedi. Bu sözle damarıma bastı. Ayağa kalkarak kaşlarımı çattım. “Bana bak!” dedim. “Ben senin öteki çocuklarına benzemem. Bana istemediğim bir şeyi yaptıramazsın. Eğer Gencer’i beğenmeseydim kabul etmezdim. Bu işler senin isteğine göre olmuyor” Bana “Saygısız!” diye sesini yükseltti. Abimin susmamı söylemesine aldırmadım. “Saygı hak edilir” diye cevap verdim. “Sen saygıyı hak etmiyorsun” Elini kaldırdı. “Edepsiz” diye bağırdı. Vurmak için üzerime gelince araya abim ve annem girdi. Yengem ve kız kardeşim Nefes elleri ayaklarına dolanmış halde bizi izliyorlardı. Annem “Yeter!” dedi. “İstediğin oldu işte Civan. Kız evlenmeyi kabul etti. Uzatmayın” Babam anneme dua etmemi söyledi. “Yoksa elimde kalırdın” dedi. Daha da öfkelendim. “Madem annem dua edilecek kadar mübarek bir kadındı, neden gidip kadıncağızın amca kızını üzerine kuma getirdin” dedim. Odada bir anlık sessizlik olduğunda çok ileri gittiğimi anladım ancak öfkelendiğimde dilimin ayarı kaçıyordu. Elimde değildi. Annemin dolan gözlerine bakarak özür diledim. “Anne affet, öyle demek istemedim” Kalbini kırdığım annem gözlerini silerken abim bana bakarak alkış çaldı. “Aferin sana Rozerin. Geçmişi hatırlatacak çok doğru zaman seçtin” Annem önemli olmadığını söyleyerek odadan çıktığında babam peşinden gitti. Yengem abime “Hadi bizde gidelim” dedi. Onlarda gidince Nefesle odada yalnız kaldık. Kardeşim bana “Ya abla, iyisin hoşsun ama her seferinde laflarınla yılan gibi sokmayı başarıyorsun” dedi. “Şurada ne güzel iki dakika mutlu olmuştuk” Pişmanlıkla koltuğa çöktüm. “Ne yapayım Nefes. Bu herifin bizi sermaye gibi görmesine katlanamıyorum işte. Öteki kızına neler yaptığını duyduk. Bizde o Feride gibi mi olalım” “Ama Feride’nin kendisi evlenmeyi istemiş. Babam zorla vermemiş ki. Kusurunu bile bile evlenirse olacağı budur” dedi. Daha on altı yaşında olan kız kardeşimin söylediklerine şok olmuş şekilde baktım. “Çok konuşuyorsun” dedim. “Senin yaşındaki kızlar bu tür konular konuşmaz. Çok ayıp. Sabah okula gideceksin. Hadi yatağına” Beni dinlemedi. Yanıma oturdu. “Gencer nasıl biriydi.” Diye sordu. Onu görünce içinden bir şeyler aktı mı? Ne hissettin” Daha lise üçüncü sınıfa giden bir kız çocuğundan bu lafları duymak tuhaftı. “İçinden bir şeyler aktı ne demek?” diye sordum. “Yani elektriğiniz tuttu mu? Onu karşında görünce ne hissettiğini soruyorum” Birden aklıma tuvaletin kapısını açtığımda karşımda gördüğüm Altemur geldi. Adamın yüzündeki yara izi, bakışlarındaki öfkeye rağmen gözlerinin yeşilindeki huzur…. Cennet ve cehennem bir aradaydı o gözlerde. İçimin ürperdiğini hissettim. Şimdi o sapık neden aklıma gelmişti ki” “E hadi anlat abla.” Nefesin sorusuyla zihnimde canlanan Altemur’u savuşturup gülümsedim. “Başta kasıntı bir tip gibi gelmişti ama konuşunca öyle olmadığını anladım. Çok nazik, anlayışlı, görgülü… Evlendiğimizde okuluma devam etmem onun için sıkıntı olmayacakmış.” “Yani çok çok hoşlandın. Öyle mi?” “Öyle” dedim. “Hadi odana. Saat on ikiyi geçti.” Ertesi sabah uyurken dışarıdan gelen seslerle uyandım. İki kişi tartışıyor gibiydi ve bunlardan birisi babamdı. Saate baktım. On olmuştu. Gece Gencerle mesajlaştığımızdan sabaha karşı uyumuştum. Yataktan kalkıp ne olduğuna bakmak için perdeyi araladığımda onu gördüm. Altemur’u. Bahçede babamla tartışarak konuşuyorlardı. Onu görünce gözüm döndü. Ne cesaretle bizim eve kadar gelirdi. Hızla yataktan kalkıp pijamalarıma aldırmadan odamdan çıktım. Kapıda Nefesle karşılaştık. “Sen okula gitmedin mi?” diye sordum. “Uyanamadım abla” Annem ve yengem yanımıza geldiler. Annem dışarıya çıkmamamızı söyledi ama söz konusu o Altemur denilen pislikse kimse beni durduramazdı. Annemi geçip kendimi dışarıya attım. Altemur’u görür görmez “Utanmadan buraya kadar geldin mi?” dedim. “Sen nasıl bir adamsın!” Altemur babama bakarak “Söyle şuna sesini kessin yoksa ben keserim” dedi. “İki gündür duyduklarım yeter.” Babam hiçbir şey anlamadığını söyledi. Altemur’un karşısında iki büklüm ezik duruşuyla “Ağam ne iki günü, ne duydunuz” dedi. “Anlamıyorum dediklerinizi” Altemur bana bakarak “Kızını ayağıma kadar gönderdiğini inkar mı edeceksin?” dedi. “Ne numaralar çeviriyorsunuz siz. Anlatın! Amacın daha fazla para mı koparmak.” Babam daha da eğildi. Her zaman bize ahkam kesen adam Altemurun karşısında resmen titreyerek ayakta zor duruyordu. “Ağam kızımı niye sizin ayağınıza göndereyim. Rozerin bu akşam nişanlanacak. Başı bağlı sayılır” Hiç düşünmeden “Kim bu adam ki karşısında bu kadar eğiliyorsun” diye bağırdım babama. Yerimde duramıyordum. Onlara doğru adım atacakken Nefes ve annem kollarımdan tuttular. Beni engellemeye çalışıyorlardı. Kollarımı onlardan kurtarıp bahçenin ortasında duran Altemur ve babamın yanına ulaştım. Babam önüme geçerken Altemur’un üzerine doğru yürüdüm “Sen kimsin ki? Ne cüretle kapıma kadar geliyorsun, sapık!” dedim. Altemur bana bakarken gözleri kısıldı. Dişlerini sıktığı kasılan çenesinden belliydi. “Bana bir daha sapık dersen senin o dilini kopartırım” dedi. “Kopartsana hadi!” dedim. Ona meydan okumamı beklemediği kasılan yüz ifadesinin gevşemesinden belliydi. Sinir bozucu bir şekilde gülümseyerek babama baktı. “Senin bana bir sözün vardı, Civan bey” dedi. “Feride’nin yerine bana başka bir kızını verecektin.” Altemur’un sözleri bahçeye bomba düşmüş etkisi yarattı. Annem, onun yanındaki Nefes, onların hemen arkasındaki yengem ve babam…. Hepimiz birbirimize şok olmuş şekilde bakıyorduk. Babama “Ne diyor bu adam?” dedim. Babam sustu. Altemur gözümün içine bakarak açıkladı. “Eğer baban kusurlu çıkan kızının yerine bir diğerini vermezse, ona verdiğim başlık parasını ve arazileri bana geri vermek zorunda” Babam titreyen sesiyle “Ama ağam… Üzerinden iki sene geçti” dedi. “Ben size o gece konağa geldiğimde söylemiştim. Siz istememiştiniz. Sonra arayıp sormadınız da. Ben o parayı kullandım. Tarlaları ektim” Biz babamla Altemur arasında geçen konuşmayı midemiz bulanarak dinlerken Altemur “O zaman istememiştim ama şimdi istiyorum” dedi. “Bana ya kızlarından birisini verirsin ya da başlık için aldıklarını geri iade edersin. Aşiretin kuralları bellidir.” Babam Altemur’a “Feride’nin bekar olan kız kardeşleri bu iki yıl içinde evlendiler” dedi ve bakışları bana kaydı. “Rozerin nişanlı sayılır” Sonra Nefes’i buldu gözleri. “Elimde bir tek lise üçe giden kızım var. O da daha çocuk sayılır” Nefes annemin koluna yapışmış korkudan titriyordu. Annemden ise çıt çıkmıyordu. Çocuklarının hayatını hiçe sayan babama mı tepki göstermeliydim yoksa annemin tepkisizliğine mi. “Sen ne diyorsun baba. Bir de bu herifin deli saçmalığına cevap mı veriyorsun?” Taştan ses çıktı ama babamdan ses çıkmadı. Altemur yüzüme alayla bakarak babama başıyla Nefes’i işaret etti. “Küçük olması benim için sorun değil. Onu istiyorum”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD