1. BÖLÜM: HANZO

3064 Words
Dün Yurttan kendimi dışarıya attığım gibi derin bir nefes aldım. Son günümdü burada, insanlara şuana kadar alışmamıştım. Ama bu ayrılma gibi durumlarda istemesemde içimde bir burukluk bir üzüntü oluyordu. Sessiz yolda ilerlerken cebimden kulaklığımı çıkarıp kulağıma taktım. Bu yolda bana hep ses olan düşüncelerimi yansıtan bir müzik vardı. Her daim müzik bana arkadaş yoldaş olmuştu şuanda da olduğu gibi. Başım yerde kulağımda müzik beynimde ki düşünecelerle bilmediğim yolda ilerliyordum. Tek düşündüğüm bundan sonra bir yuvamın olmayışı ve en önemlisi ben nerede kalacaktım? Sert bir gövdeye çarparak durduğumda başımı ellerimin arasına aldım. Şimdi de tek düşündüğüm şeyin başımın ağrısı olmasıydı. Resmen taşa çarpmış gibiydim. Başımı ağır ağır kaldırdığımda benden 10-15 cm uzun bir adam vardı. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "özür dile" diyerek yüzüme eğilerek tısladı. Hadi ama daha ne kadar kötü olabilir derken iyice dibe batıyordum. Kimdi bu adam ve en önemlisi neden ben özür diliyorum. Kendimi bir iki adım geri çekerek, bende onun bana konuştuğu gibi ciddiyetli bir tavırla konuştum "ben neden özür diliyorum?" dedim. Göz kırparak "çünkü sen hatalısın" diyerek bir adım atıp tam önümde durdu. "ve şimdi de özür dileyeceksin" dedi. Delirmiş gibi kahkaha atarak "Pardon" dedim. Bir gözümü kısarak "sen bana çarptın" diyerek devam ettim "yani bu durumda suçlu sen oluyorsun ve benden özür diliyorsun" dedim elimle kendimi işaret ederek. Kendimi işaret ettiğim elimi kavrayarak parmaklarımı parmaklarına geçirip bir anda sıkmasıyla ağzımdan istemeden bir "aaa" diye bir nida çıktı. Elimi çekmeye çalıştığımda daha sıkı kavrayıp "özür dile" dedi emreder gibi. "hayır dilemeyeceğim" kolumu kendime doğru çekiştirirken sokağın başında bir ses bize hitaben konuştu "bırak kızın kolunu istemiyor" dedi. Çıkmaza girmiştim iyice birde bu çıkmıştı zaten tanımıyordum her ikisini de ama iyi ki gelmişti. Yoksa bu adamdan kurtuluşum yoktu. Bize doğru hızlı adımlarla gelip tam yanımda durdu. Kolumu tutan adam bu seferde diğer eliyle tehditvari bir şekilde parmağını sallayarak bana yardım etmek isteyen adama bağırdı "sen burnunu sokma siktir git şimdi" dedi. Tekrar bana dönüp "özrünü dile sende defol gözüm görmesin" diyerek hırsla suratıma haykırdı. "yeter ya" diyerek kolumu hırsla çektim "bana bak" dedim. Onun bana yaptığı gibi baş parmağımı sallayarak "ben senden özür falan dilemiyorum, şimdi defol ve benim gözüm bir daha seni görmesin" dedikten sonra arkama bile bakmadan ilerledim. Ani sinirlendiğim için istemeden ağlamaya başladım. Girdiğim ara sokakta ki yere oturup başımı dizlerime koyarak hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu huyumu hiç sevmiyordum ne zaman birine sinirlensem ağlıyordum. Biri kolumu tutarak beni ani bir şekilde ayağı kaldırırken, ben öylece kaldım ağladığım için gözlerim puslu görüyordu. Beni kaldıranı net görebilmek için ellerimle yüzümü silip karşımda ki bedene baktım. "yuhh" dedim. "gerçekten mi" diyerek bir soru sordum. Anlamamış gibi kafasını iki yana sallayarak "ne gerçekten mi" dedi. "anlamamazlık yapma" dedim sert sesimle ama ağladığım için sesim cılız çıkıyordu. "özür dilemediğim için peşimden geldin pes yani" diyerek isyan ettim. "saçmalama ben bu yoldan geçecektim ağladığını görünce bir şey oldu sandım" diyerek açıklama yaptı. Az önce ki adamdan eser kalmamıştı sadece çatık kaşları aynıydı. Biraz da olsa yumuşamıştı sanki. "iyi oldu seni gördüğüm özrünü dile çocuk " Ben ne düşünürken o ne diyordu. Hiçte bile değişmemiş dedim iç sesime aynı işte biraz önce neyse şimdi de oydu. Birde benimle dalga geçiyordu üstelik. Çocukmuşum asıl sen çocuksun diye bağırıyordu iç sesim. "özür dilerim oldu mu" dedim. Şaşırmış gibi yüzüme baktı. "şimdi beni rahat bırak" diyerek önüme dönüp hızlı adımlarla sokağın başından yola çıktım. Daha fazla katlanamayacaktım. **** Müdürün odasınıdan çağırılıyorsun erva bunu diyen bize bakan annem yerine koyduğum fatma annemdi. Hemen geliyorum dedim. Yavaş yavaş odasına gidiyordum aslında biliyordum neden çağırdığını artık 18 yaşına girdiğim için yurtta kalamazdım ama benim başka bir evim yok ki düşüncelere dalmış nasıl geldiğimi anlamadığım odanın tam önünde duruyordum nefesimi toparlayıp kapıya 2 kez vurdum ve bekledim diğer taraftan müdüremizin ince ve yaşlı sesi geldi "gel" diye seslenince kapıya yavaşça araladım kafamı kapının arasından sokup önce baktım sonra müdüremizin güler yüzü ile gel işareti yapınca mecburen ayaklarımı sürüyerek odaya adımımı attım müdürümüz önce iki kez öksürdü bu demek oluyordu artık gitme zamanı erva. Umutsuz bir şekilde müdürün suratına bakmayı sürdürdüm kısa sürmeden konuşmaya başladı "ervacım biliyorsun artık 18 yaşına girdin devletin çatısının altında kalamzsın" hemen kafamı salladım gözlerim dolmuştu allahım ben ne yapacaktım tekrar konuşmaya başladı "ama devletimiz kız öğrencilerimiz için sizler iş bulup kendi ayaklarınızın üzerinde duruncaya kadar biz destek vericez" bir an heyecanlanmıştım kalbim ağzımda atıyordu " sana bi adres vericeğim artık burada kalıcaksın kirasını falan devlet karşılayacak sen sigortalı iş bulana kadar" hemen kafamı salladım allahım yüzüme gülmüştü "şimdi al bu adresi bu gecede kal yarın gidersin ama seni uyarmak zorundayım gideceğin ev tekin değil yani mahallesi akşam üzeri dışarıya çıkma dikkatli ol" bende hemen "teşekkür ederim gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum dikkat ederim merak etmeyin" müdüremiz hemen kafasını salladı elimi tuttu elimin içine hem kağıdı koydu hemde biraz para hemen itiraz etmek için ağzımı açtım ki müdüremiz söze girdi "lütfen erva kabul et üzerinde biraz hakkım varsa" bende mecbur kabul ettim tekrar teşekkür edip çıktım odasından... ... ... BUGÜN .. Evet işte geldim burası olmalı apartmanın ismi kafkastı başımı kaldırıp eskimiş apartmana baktım yapacak bir şey yok kendi işimi kurana kadar idare edecektim hemen valizimi çekip yukarıya çıkmaya başladım en üst kat benimdi yukarıya tekerlekli valizimi çekip çıkarırken çıktığım 2. katın kapısı bi anda açıldı ve anlık telaşla ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı korktuğum için elimden valizimde düşmüştü karşımda şapkası ters takılmış salaş tişörtlü ve şortlu bi adam benim çığlık atmama endişelenip yanıma gelmişti elini önümde sallayarak "heyy iyi misin" dedi endişeli sesiyle, hemen kendimi toparlayıp kafamı aşağı yukarı salladım "evet.. şeyy.. biraz korktum da kusura bakmayın" dedim. Önce bana sonra merdivenlerden düşen valizime bakıp tekrar bana döndü "herhalde sen benim bi üst komşumsun sana yardım edebilirim" cevap verecekken dış kapıdan bağırışmalar geldi noluyo diye merdivenlerden aşağıya sarkıp baktım 2 çocuk hem birbirlerine vuruyor hem de gülüyorlardı. Biri birine çok sert vurunca yeri boyladı o anda ağzımdan bi çığlık kaçtı vuran adam kafasını kaldırıp bana ters ters baktı. Olamaz bu oydu... O çocuktu... Dün kavga ettiğim ve bana çocuk muamelesi yapan pislikti. Yanımdaki çocuk hemen söze atladı "abi bu bizim üst komşumuz seninde karşı komşun" dedi biraz alaya karışık söyleyince gözlerimi deviremeden edemedim döven çocuk bana bakıp "neden göz deviriyorsun küçük kız çocuğu hoşuna gitmedik mi" dedi sert duran ifadesi sesine de yansımıştı. "yaa evet" dedim. "Hoşuma gitmedin" dün bana yaptığı o saçma muamele yanına kalacak sanıyordu. Yanımdaki çocuk beni sakinleştirmek ve ortalığın daha da karışmaması adına beni kendine çevirip "merhaba ben oğuz sen ona bakma biraz kızgın gel ben sana yardım edeyim"dedi. kafamı sallayıp daha fazla uğraşmayıp önce düşen valizimi çekmeye çalıştım ama tabikide başarılı olamamıştım Bi an valizim havaya kalkınca şaşkınca havadaki valizime baktım bu az önce dövülen ağzı yüzü kan olan çocuktu sevecen sesiyle " merhaba sen mi taşındın buraya" dedi. Eliyle yukarıya işaret edip devam etti. "Ben Atakan" dedi elini uzatarak bende bu zarifliğine karşılık gülümseyip elini sıkarak "bende erva tanıştığıma memnun oldum" dedim. Tanışma faslı benlik değildi bu zamana kadar da sevmiyordum hayatıma insan almayı ama bir anlık olmuştu mecburi bende nazikliği karşısında samimiyetle karşılık verdim. "beni pansuman edersen ödeşmiş oluruz" deyince afalladım bir anda "neden ödeşmiş olacağız ki" dedim. Şaşkınlığım yüzüme de yansımıştı. Sohbet esnasında benim bulunduğum kata gelmiştik bile gözlerini elinde ki valizi işaret edip "sana yardım ettim sende bana pansuman yapacaksın" dedi. Bi an yüz ifadesi değişti ve sesli şekilde gülmeye başladı "sakın bana ben pansuman yapmayı bilmiyorum deme" bi durdu. Sonra yüzünü ekşiterek "yoksa sende şu Barbie bebek olan kızlardan mısın" Barbie bebek mi? "onlardan belli" dedi, arkamda ki ses. Bu oydu az önce gözlerimi devirdiğim için bana laf sokan ve o gün bana çocuk muamelesi yapandı. Çocuktu aslında kendisi de, aslında çocuk bunun yanında masum kalırdı. "Hanzo" demeliydim. Gözlerimi ani şokla bi anda açıldı. Oha ben az önce arkamda ki varlığa sesli bir şekilde Hanzo mu demiştim... "Hanzo" dedi. Beni tekrarlayarak sinirli bir nefes alıp "bana mı dedin" dedi. Arkamı dönmeden karşımda ki az önce tanıştığım atakana baktım bir umut için ama o da benim gibiydi kafasını sallayarak umutlarımı yıktı. Bir anlık cesaretle arkamı döndüm. Eğer ağzımdan bir kelime çıktıysa arkasında duracaktım "Evet hanzosun" dedim. Hanzo kelimesinin üstüne basarak. Kolumu sert bir şekilde tutup kendine doğru çekti diğer elini de kaldırıp yüzüme doğru baş parmağını sallayarak tehditvari sesiyle konuştu "bana bak kızım ben senin yanında gezdirdiğin o piçlere benzemem haberin olsun benimle konuşurken o kelimelerine dikkat edeceksin" dedi. Kolumu sarsıp "anladın mı yoksa tekrar edeyim mi" dedi. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp kolumu sıkan ellerinden geri çekilmeye çalıştım ama izin vermedi benden ona karşı boyun eğmemi istiyordu "Sanane istediğim gibi konuşurum sana mı soracaktım pardon" dedim bir gözümü kısarak. Sert sesiyle yüzüme hırlayarak konuştu "evet benimle konuşurken nasıl konuşacağını bana soracaksın Süs Bebeği" "ne" dedim. Aniden ağzımdan kaçmıştı. Bi süs bebeği olmadığım kalmıştı. "süs bebeği mi" dedim. Onun bana söylediği şeyi idrak etmeye çalışıyordum. "evet süs bebeği" dedi. Kolumu tutan parmakları daha sıkı kavrarken diğer elini de üzerimi baştan aşağıya gösterip yüzüme eğilerek "baksana şu giydiğin kıyafetlere" dedi. "Süs bebeği gibi ortalıkta gezmekten utanmıyor musun" dedi. "neden giydiğim kıyafetlerden utanacakmışım ki" dedim. Elimle üzerimi gösterip "kıyafetlerime laf edemezsin" dedim. Sinirlendiğim için sesim biraz yüksek çıkmıştı. Ani tavırlarıma şuan ben bile şaşırıyordum. Bana demediğini bırakmamıştı. Bir de kıyafetlerime karışıyordu. Kolumu ani bir şekilde bıraktığı için kendimi bir anda boşlukta hissettim. Arkasını dönüp cebinden çıkardığı anahtarla kendi kapısını açıp bize hiç bakmadan ayakkabılarıyla içeriye girip kapıyı sert bir şekilde kapattı. Ayağımı sert bir şekilde yere vurarak "Hanzo... Hanzosun işte" dedim. Arkamda ki el omzuma dokunup "tamam kral sakin ol" dedi. Bir hışımla bu seferde arkamda ki bedene döndüm. Baş parmağımı sallayarak "bana bak" dedim. Atakan nutku tutulmuş gibi sadece yüzüme odaklanmıştı. "Benim bir adım var Erva tamam mı? Er-va" dedim. Heceleyerek "bir daha kral, süs bebeği, barbie bebek gibi saçma sapan isimler uydurup durma" Sinirim sadece diğer hanzoyaydı ama Atakan da nasibini almıştı. Eliyle beni sakinleştirmek adına kolumu nazik bir şekilde kavrayıp "tamam sakin erva anlaştık o zaman bundan sonra senin adın er-va" dedi. Beni resmen dalgaya almıştı. Tekrar gülerek "er-va beni pansuman edecek misin" dedi. Bilerek yapıyordu. Ben yapma dedikçe bilerek yapıyordu resmen. Elimle sus işareti yapıp "sus atakan... Sus" dedim. Montumun cebinden çıkardığım anahtarla kapıyı açarak içeriye ilerledim. Arkamdan gelen atakanda kapıyı kapatıp benimle birlikte salona girdi. Mutfak ve salonum birdi. İçerisi güzel bir şekilde dizayn edilmişti. Banyo diye tahmin ettiğim kapıyı açtığımda tahmin ettiğim gibi banyo çıkmıştı. Banyoya girip ecza dolabı aradım işte aradığım oradaydı ama çok yüksekteydi neden biraz aşağıdan yapmamışlardı yüzümü ekşitip mecburi bir şekilde içeriden atakana seslendim "banyoya gelir misin?" dedim. Atakan gelip bana ne oldu der gibi baktı. Konuşmak istemediğim için kaşlarımı oynatarak dolabı gösterdim Atakanın yüzünde ki sırıtışla dolaba ilerleyip bir kaç pansuman malzemesi alıp odaya doğru ilerledi bende onun peşinden odaya geçip önce yüzünü temizleyip yara bandı yapıştırdım kaşına ve dudağının kenarına daha sonra elinin kemikli yerini temizleyip sardım. Atakanı uğurlayıp tam kapıyı kapatacakken karşı kapı açıldı beni farketmemişti telefondaki kişiye küfür edip kapattı daha sonra beni görünce önce yüzünde bi şaşkınlık oluştu daha sonra sinirli haline dönüp "yine mi sen" dedi. "Yine mi ben sorun yarattım farkında mısın bilmiyorum ama ben hiç konuşmadım" dedim. "sinirlerimi bozuyorsun artık" "senin hesabını sonra keseceğim sen bekle beni" dedi. Kafasını aşağı yukarı sallayıp "bekle ben senin o uzun dilini koparacağım" Konuşmama müsaade etmeyip hızlı bir şekilde merdivenlerden aşağıya indi. Dişlerimi birbirine bastırıp kapıyı sert bir şekilde kapattıktan sonra koşarak cama ilerledim. Bu kim oluyordu bana sataşıyordu ki durduk yere, camı açıp baktığımda görünürde kimse yoktu. Bir kaç saniye sonra dış kapı gürültülü bir şekilde kapandı kendimi biraz daha aşağıya doğru eğip baktım. Bu oydu hanzo diyerek içimden geçirdim. "piştt.. Baksana bi" dedim. Hiç buralı olmayıp elinde ki anahtarla karşı tarafta duran arabanın kilidini açtı. "kaç sen kaç zaten anca kaçarsın hanzo " diyerek arkasından bağırdım. Bir kaç saniye olduğu yerde durdu sonra ağır ağır arkasını döndü kafasını yukarıya kaldırıp gözlerini kısarak bir kaç saniye yüzüme baktı. O bir kaç saniye bana saatler gibi geldi sanki bir türlü geçmek bilmedi. Kaşlarını çatıp eliyle bir kaç hareket yaptı ama anlamamıştım. "ne diyorsun anlamıyorum dilin mi yok konuşsana" dedim. Elini başına götürüp ovalayarak bu sefer hiç olmadığı kadar sinirli ve bağırarak erkeksi sesiyle "gir içeriye canımı daha fazla sıkma benim" diyerek konuştu. Bu kadar sinirli görmemiştim bir şey demeyip camı kapatarak sinirli bir şekilde perdeyi kapattım. Karnımdan gurlama sesi geldiğinde sabahta kahvaltı yapmadığım aklıma geldi. Yurttan erken çıkmıştım duygusal anlar yaşamak için bu yüzden kahvaltı da etmemiştim. Elimi karnıma koyarak mutfağa girdim. Dolabı açtığımda boş bir dolap beni karşıladı zaten ne bekliyordum ki boş evde dolu bir dolap olması saçmaydı. Kendimi sandalyeye atıp oturdum. Oflayarak elimi yüzüme kapatarak bir kaç dakika öylece kaldım. Günlerce aç kalamazdım. Açlıktan ölmeyede niyetim yoktu. Mecburiyetten üzerime ceketimi alıp çantamıda alarak evden çıktım. Merdivenleri ikişerli üçerli inerken alt katımda oturan atakan kapıyı açtı. Beni görünce önce bi kaşlarını çattı. "nereye?" diye sorduğunda oflayarak "evde bir şey yok alışveriş yapmaya gidiyorum" dedim. Zoraki yani mecburi bir şekilde gittiğim için bu sesime de yansımıştı. Atakan aynı yüz ifadesini takınarak "bu mahalle tekin değil akşama kalma" diyerek bir abi edasıyla beni uyardı. "bir şeye ihtiyacın olursa beni ara" diyerek cebinde ki telefonu çıkarıp bana uzattı. "numaranı kaydet" diyerek spor ayakkabılarını giyerek başımda dikildi. Canımı almak için bekleyen bir Azrail edasıyla parmaklarını çıtlatmaya başladı. Numaramı kaydedip elimde ki telefonu atakana uzattığımda numarayı hemen aradı. Cebimde ki telefon titrediğinde elimi ceketimin cebine atıp çalan telefonu susturdum. "Ne bu şimdi güvenmiyor musun bana" dedim. Aklından ne geçmişti ne düşünmüştü bir fikrim yoktu ama şundan emindim bana güvenmeyerek verdiğim numarayı aramasıyla ortaya çıkmıştı. Kaşlarını hem çatıp hem de gülümseyerek beni koltuğunun altına çekip "saçmalama erva güvenmiyorum da nerden çıktı" dedi. Birlikte aşağıya inip apartmandan çıktığımızda atakan durumu izah etmek amaçlı ellerini de oynatarak hararetli bir şekilde benimle konuştu "ben sana güvenmiyorum demedim numaramı kaydet diye aradım bir şeye ihtiyaç duysan numaram yok nasıl arayacaksın" diyerek konuyu izah etti. Haklıydı ben hiç o açıdan düşünmemiştim. "tamam peki" dedim. Sesim istemeden soğuk ve tavırlı çıkmıştı. Beni koltuğunun altından çıkararak karşısına alıp yüzümü inceledi bir kaç saniye "sorun kalmadı değil mi" diyerek ellerini omuzlarıma yerleştirdi "hayır yok" dedim. Emin olmamış gibi "sorun kalmadıysa ben gidiyorum, yanlış anlamadın değil mi" diyerek tekrar beni onaylatmak için soru yöneltti. İçini rahatlatmak için gülümseyerek "hayır kalmadı merak etme" dedim sevecan sesimle. Rahatlamış gibi ohh diyerek "o zaman ben kaçar" dedi. Beni döndürüp eliyle "bak bu ilk aradan giriyorsun" dedi. Tekrar eliyle işaret ederek "sonra da ikinci aradan sola dönüyorsun market var orada en yakın market orası" dedi. "işim olmasa seni bırakırdım ama gerçekten acil bir işim var" diyerek mahçup bir şekilde bana açıklama yaptı. "gerek yok ben hallederim sen işine bak" dedim. El sallayarak "ben gidiyorum" diyerek tarif ettiği yolu ilerledim. Arkamdan "görüşürüz erva bays" diyerek seslendi. Arkamı dönmeden bende onu taklit ederek "bays" diyerek cevap verdim. Kıkırdayıp ellerimi ceplerime koyarak tarif ettiği gibi yolu takip ettim. Atakanla bir kaç saat önce tanışmış olmama rağmen sanki yıllardır arkadaşmışız gibi ısınmıştım. Samimiydi ve gerçekten beni dışlamamıştı ve hanzonun aksine bana iyi davranmıştı. Aklıma sinir bozucu hanzo geldiğinde istemsiz sinirleniyordum. Gerçekten adını daha öğrenmemiştim değil mi diye kendi kendime mırıldandım. Aman zaten boşver öğrensemde Hanzo öğrenmesemde Hanzo bir değişiklik olacağını sanmıyordum. Atakanın dediği köşeyi de döndüğümde market karşıma çıkmıştı. *** Market reyonlarını açlıkla gezerken her gördüğümü alıyordum. Resmen kıtlıktan çıkmış gibi davranıyordum. Ama açlıktan ölmek üzereydim. Marketten çıktığımda bir poşet abur cubur doluydu diğer poşette de karnımı doyuracak bir kaç sebze vardı. Dışarıda sokak lambaları yanmıştı bile ben daha markete girdiğimde ortalık aydınlıktı. Markette baya kaldığım için akşam çökmüştü. Müdürüm beni sıkı tembihlemişti sakın akşam olduğunda dışarıya çıkma diye. Benim oturduğum yerin tekin olmadığını söylemişti o yüzden adımlarımı hızlandırıp ilk ara sokağı döndüm. İleride iki adam ellerinde içki şişeleri "hey güzellik bi baksana sana bir şey soracağız" diyerek bana doğru adımladılar bu saatte bu sarhoşlar bana ne sorabilir diye kendi kendime düşünürken diğeri öne atladı. Geldiğim yolu tekrar geri dönerek hızla marketin olduğu yere doğru ilerledim. Arkama yandan bir bakış attığımda sarhoş olanlardan biri tam arkamdaydı. "İmd-" İmdat diyemeden o pis iğrenç eliyle ağzımı kapattı. Elimde ki poşetleri bırakıp ellerimle beni belimden tutan ellerinden kurtarmaya çabaladım. Diğer arkadaşı da geldiğinde bu sefer kurtulamayacağımı anladım ağzımdan çıkan boğuk inlemelerle kimse beni duyamazdı. Gözümden akan yaşları umursamayıp belimden sıkıca kavrayarak küçük bedenimi çekiştirip sokaktan çıkardı. Aklıma gelen düşüncelerle hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendime engel olamıyordum hem ağlıyordum hem de titriyordum. Biri önüme geçip önüme düşen saçımı kenara atarak "ağlama güzelim birazdan ağlayacak bir durum olmadığını sende göreceksin" dedi. Ayağımı sertçe yere vurup bağırmaya çalıştım. Elleriyle ağzımı sıkıca tuttuğu için boğuk bir inlemeden öteye gitmiyordu sesim. İçimden geçen şeyle kendi kendime 'son bir umut' dedim. Önümde ki adam bizden önde ilerlediği için bir umudum vardı. Sakin kalmaya çalışıp derin bir nefes alarak ağzımı tutan eli hırsla ısırdım. "aahh" diyerek bağırdığından belimde ki elinde çekmişti. Hiç durmadan son nefesime kadar arkama bakmadan koştum. Sadece koştum. Arkama baktığımda elini ısırdığım adamda peşimden koşuyordu. 'korkuya kapılma erva, kurtulacaksın erva, evinde film izleyeceksin erva' diyerek kendime telkinler vererek gördüğüm ilk ara sokağa girdim. "küçük faişe seni, seni yakalarsam sabaha kadar inleteceğim" diyerek arkamdan tehditler savurarak koşuyordu. Arkama tekrar baktığımda bana çok yaklaşmış olduğunu farkettim. "eğer şimdi durmazsan ve seni yakalarsam sonra işini bitireceğim yalvaracaksın bana yeter diye" dedi. Tekrar önüme dönmemle bir bedene çarpışıp yere düşmem bir olmuştu. Göz yaşlarımdan önümü göremiyordum resmen arkamda ki adam kolumu dokunduğu anda bir ses duydum "bırak o kolu yoksa bir daha o parmakların iş görmez" dedi. Bu oydu. Bu hanzoydu. Gülsem mi? Ağlasam mı? Bilemedim. Şaşırdım öylece yerde hıçkırarak ağlamaya devam ettim. "o kız bizim sen bu işe karışma" dedi. Beni dehşete düşüren o sözcüğü söylediğinde bir anda tüylerim ürperdi "parasıyla değil mi? Parasını ödedik aldık" dedi. Hayır... Hayır... Olamaz Ya Hanzo inanır ve giderse "hayır" diyerek bağırdım. Eğer o da giderse ben ölürüm... Durumu izah etmek için ayağı kalkmaya çalıştığımda tekrar düştüm. Ayağımı düşerken burkmuştum ve yeni farketmiştim bu kargaşadan dolayı. Acıyordu ama ruhum acıyordu ayağım değil. Bacaklarımın altına bir el geçtiğinde paniğe kapılıp beni tutan ellerden kurtulmaya çalışırken kulağıma ilahi gibi gelen sesiyle konuştu "şişşt sakin benim, geçti" diyerek beni kucakladı. Kurtulmuştum... Hemde Hanzo dediğim adam kurtarmıştı. "cebimden telefonumu çıkar" diyerek kulağıma doğru konuştu. Başımla onaylayarak telefonunu çıkardım "atakanı ara" dediğinde ikiletmeden son aramalardan atakanın numarasına tuşlayıp aradım. "kulağıma koy" dedi. Benimle göz teması kurmuyordu sadece beni kaçırmaya çalışan adamdaydı gözü. "atakan, ilkay sokağına gel burada sikilmeyi bekleyen biri var" dediğinde dehşete düşmüştüm benim gibi karşımda ki adamda. Adam kaçmaya yeltenirken köşeden hızlı bir araba kaçmaya çalışan adamın tam önünde durdu. Arabadan inenlerle şok içinde baktım 3 kişilerdi ve ellerinde demir sopa vardı adam kaçamadan yakalanmıştı... 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD