2. Karar

1234 Words
"Bunu bende biliyorum ama nasıl?" "Evlenerek!" "Bedriye annem ben kiminle evlenirim Allah aşkına açık konuş lütfen! Selim ağa ile evlenmek istemiyorum diye bir başka adamın koynuna mı gireyim sen bunu mu söylüyorsün?" genç kız biraz sinirlenmişti doğrusu. Ses tonu ve o masmavi bakışları bunu açıkça ifşa ediyordu. Bedriye Hanım istifini bozmadan devam etti, "Kızım ben birini tanırım. Muzaffer ağaya can borcu vardır. Zamanında babana şeref sözü verdi. Ne olursa olsun yardım edeceğine yemin etti. Ona git derim ben." "Yok artık Bedriye anne!" Hatice şaşırmıştı hem de çok. Sütannesinin kimden bahsettiğini bile bilmiyordu üstelik "Tanımam etmem ben o adamı! Şimdi gidip o adama benimle evlen mi diyeyim Allah aşkına?" "Kızım adamın babana can borcu var derim! Şeref sözü verdi! Sana elbet yardım eder!" Bedriye Hanım emindi o adamın bu güzel kızına yardım edeceğine "Karadenizli köklü bir aileden geliyor kendisi. Bilirsin onları, kanları deli akar ama has adamlardır! Sözünün eridirler. Başı sıkışmış, dara düşmüş bir kadını asla kapılarından geri çevirmezler!" "Ama... Bu... Biraz kulağa tehlikelide geliyor..." Hatice ne diyeceğini ne düşüneceğini bilemiyordu. Tekrar konuşacaktı sütannesi tekrar konuştu. "Hem ben sana adamın koynuna gir demedim ki güzel kızım! Adama gider derdimizi anlatırız. Selim ağadan kurtulabilmek için evlenirsiniz. Sonra da o zalim senden umudu kesince gizlice boşanır Hakan geldiğinde onunla evlenirsin!" "Ne kadar da kolay söylüyorsun böyle..." Hatice hayıflanarak söylemişti. Dalgınca gökyüzüne yüzüne baktı. Tek bir bulut bile yoktu mavi gökyüzünde. "Hem adam kabul eder mi onu bile bilmiyoruz... Ya boşanmak istemezse! Sen söyledin köklü bir aileden diye. Selim ağaya kafa tutacak birisi ise muhtemelen varlıklı bir ailenin oğlu. Ya onunla evlenirsem boşanma olmayacak diye koşul koşarsa... Hem..." durdu birkaç saniye. Her ne kadar bunu söylemek istemese de hüzünle sütannesine bakarak devam etti. "Hem bir ihtimal, ya o adamda sonradan bana sahip olmak isterse..." Bedriye Hanım iç çekti "Sana elbet o da sahip olmak ister" dedi. Yalan söyleyemezdi. Bu kızın dillere destan güzelliği her erkeğin gözünü kör ederdi "Ama o Karadenizli sözünün eridir. Şeref sözünü hiçe saymaz bence! Senin sevdanla yansa dahi seni sonunda bırakacaktır yavrum!" Hatice kırık bir tebessüm gönderdi sütannesine "O kadar eminsin yani sütanne?" dedi muzipçe "Sen tanıyorsun galiba bu adamı? Böyle kefil olduğuna göre!" Bedriye Hanım yavaşça başını salladı "Beş sene önce o adam buraya arazi bakmaya geldi. Düşmanları hayli çok. Varlıklı bir ailenin tek oğlu sonuçta. Buna kumpas kurmuşlar. O gün baban satılığa çıkarmış olduğu arazilerde gezdiriyordu o genç adamı. Biri uzaktan silahla ateş edeceği vakit baban önce fark etti. O adamı kurtardı ama kurşun onun omzuna isabet etmişti. Hatırlıyor musun hani sen küçükken bir gün baban bir aylığına yurt dışına gitti demiştik." "Evet hatırlıyorum... Babam koskoca bir ay sırra kadem basmıştı. Çok korkmuştum o gelene kader... Sanki bu koca dünya da ıssız bir yerde tek başıma kalmıştım." "Hah işte o zaman aslında komaya girmişti. İki hafta yoğun bakımdan çıkamadı. Bu yüzden o genç adam babana söz vermişti. Gelecekte her ne olursa olsun borcunu ödeyeceğini sadece söylemesi yeter demişti. O bir ay boyunca hastaneye her gün gelip gider olmuştu neredeyse! Etrafında kaç düzüne adam vardı bir görsen! Ortalığı yangın yerine çevirmişti! En iyi doktorları getirtmişti İstanbul'dan. Silahı ateş eden adam da... Öğrendiğimize göre hapishane de intihar etmişti... Artık ne hikmetse!" Hatice'nin ilk defa yüreğinde umut kırıntıları belirdi. O adam korkutucu derecede tehlikeliydi bunu anlamıştı ancak Selim ağaya kafa tutabilecek türdendi. Onu bu durumdan kurtarabilirdi. Bunu hissedebiliyordu! Her ne kadar içinden bir ses o hapishanedeki adamın intihar etmesinin bir yalan süsü olduğunu söylese de görmezden gelmeyi tercih etti. Bu adam son çaresi olabilirdi. Ölümcül derecede tehlikeli olması umurunda değildi! "Sen gördün mü peki bu adamı sütanne?" diye biraz merakla sordu. Bedriye Hanım başını yavaşça sallayarak "Hastaneye geldiği vakitler gördüm. O hastane odasında şeref sözünü verirken bende oradaydım," dedi ciddi bir ifadeyle "Duruşundan bakışlarından mert ve korkusuz olduğu belliydi zaten! Bir kez bile etrafındaki kızlara baktığını görmedim valla. Yanına kadın doktor dahi gelse bakışlarını başka yana çevirerek konuşuyordu. Kadınlara karşı bu kadar mesafeli bir adamı ilk kez görmüştüm!" "Adı ne peki?" diye sordu merakla Hatice. Bu adam baya ilgisini çekmişti. Bedriye Hanım küçük kızına baktı. O adamın yanına gitmesinden elbet biraz korkuyordu fakat onun yardım edeceğini hissediyordu. Yoksa güzeller güzelini yüzünde koca bir yara izi taşıyan, tehlikenin vücut bulmuş hali olan o adama yar etmek istemezdi elbet! "Ömer Ali Safkan!" ♤♤♤ İki gün sonra Hatice kararını vermişti. O adamı bulmaya Rize'ye yola çıkacaktı. Babasını dün tutuklu yargılamak için hapse atmıştılar. O aşağılık Selim ağa da köpeklerinden birini onların konağına göndermişti. Eğer Hatice Hanım fikrini değiştirirse onu nerede bulabileceğini haber vermişti. Aklınca onu tekrar uyarmıştı. Hatice o adama tekrar lanet etti. Güçlü aşiret ağalarından biri olduğundan adama kimse karşı çıkamıyordu. Gözünü sadece hırs boyamıştı. Ona sahip olamadı, reddedildi diye hırs yapmış daha da zalim olmuştu. Babasını kurtarmak zorundaydı Hatice. O soğuk demirlerin arkasında babası yaşamazdı. Ne babası orada yaşayabilirdi ne de o bu vicdan azabıyla yaşayabilirdi. Artık kararını vermişti. O zalim adamın karısı olacağına sadece adını bildiği ama mert bir insan olduğu söylenen o Ömer Ali Safkan ile evlenmeye razıydı. Arabasına atlamak üzereyken Bedriye Hanım kızına son kez sarıldı. Gözleri yaşlıydı yaşlı kadının. Onu tek başına oralara göndermek istemiyordu. "Ah benim kınalı kuzum! Keşke babana söyleseydik bu kararını!" dedi saçlarını okşarken. Kestane rengi gür parlak saçları güneşin altında daha da parlıyordu. Hatice zar zor gülümsedi. Güçlü görünmeye çalışıyordu. "Bedriye annem ne olursun yapma böyle..." dedi güzel sesiyle "Babam bilse izin vermez. Kendimi feda ettiğimi düşünür bunu yaparsam hakkımı helal etmem der beni durdurmanın yollarını arar. Bilirim onun inatçı kişiliğini! Sende bilirsin. Eğer o adam senin dediğin gibi mert bir adamsa bizim çıkış yolumuz. Allah hayırlısı neyse onu yapacaktır. Başka çaremiz yok ki..." Bedriye Hanım sustu. Diyecek cevabı yoktu. Muzaffer ağa bunları öğrense çok kızacaktı. Az çok tanıyordu artık o adamı. Ama o adamın bu hallere düşmesine gönlü razı gelmiyordu. Ne yapıp edip o adamı kurtarmalıydılar. "İnşallah tez vakitte bu kara beladan kurtuluruz!" "İnşallah sütanne inşallah!" Hatice iç çekti hüzünle. Arabanın sürücü koltuğunun kapısını açtı. "Buralar ben gelene kadar sana emanet sütanne. Bir şey olursa haber verirsin. Eğer işler yolunda giderse yarın dönerim inşallah." "Kızım yalnız başına gitmesen... Ben korkuyorum kız başına o dağ başına gitmene..." diye korkusunu dile getirmişti yaşlı kadın. "Ay ilahi sütanne! Erzurum ve Rize arası arabayla 4 saatimi bile almaz!" dedi içtenlikle Hatice. "Hem orası dağ başı değil bir kere. Orasının halkı nasıldır bilirsin. Mert ve yardımsever insanlar. Darda kalana ilk onlar el uzatır." Bedriye Hanım "Orası öyledir de... Gene de korkarım ben. Küçük kuzumu dağ bayıra yalnız göndermeye! Yanında silahın var değil mi?" deyince Hatice bu kez gerçekten de içten bir kahkaha atmıştı. Tekrar sütannesine sarıldı. Yanağından içtenlikle öptü. "Yaa sütanne sen neymişsin ya! Annemsin sen benim (!) resmen kızını yanına silahını aldın değil mi diye tembihliyorsun? Kızına denir mi böyle şeyler?" Bedriye hanımda biraz gülümsedi haliyle "Eh kızım bizde seni tanıyoruz herhalde! Elimde büyüdün. Bu çocuksu güzelliğine aldanacak değilim. Silahı en iyi avcılardan daha iyi kullanıyorsun. Adamı iki kaşının ortasından vuracak varsa o da sensin valla!" "O da doğru ya!" Hatice bu kez gerçekten de arabasına bindi. Yüzünü de her zaman ki gibi yüz örtüsüyle güzelce örtmüştü. "Aldım korkma sütanne. Silahımı her ihtimale karşı yanımda taşıyorum. Biliyorsun ya başımda Selim ağa gibi koca bir dert varken silahsız gezmem aptallık olurdu!" diye sonunda gözlerini devirmişti. Bedriye Hanım üzgünce başını salladı "Yolun açık olsun yavrum. Sağ salim gidip gelesin inşallah!" "Sağ ol sütanne. Haydi selametle." Genç kız arabasını çalıştırıp yola çıkınca Bedriye Hanım ve konağın diğer çalışanları hüzünle arkasından bakıyordular. Yaşlı kadın elindeki su tepsisiyle yola su serpmişti. İnşallah o adam hakkında yanılmamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD