"İşçilerin günlüğü dediğim gibi arttırıldı değil mi Hasan?" diye sordu genç adam büyük araziye bakarken. Bu yılkı ilk sürgün baya bereketli olmuştu. Yılın ilk çay hasadının verdiği mahsul herkesi memnun etmişti.
Mayıs ayının ayaklarıydı ama şimdiden hava epey sıcaktı. Ortalama 17 derece olması gereken sıcaklık bu gün 24-25 derece aralığındaydı. Üzerine bol gelen beyaz gömleği bile genç adamın hafif terlemesine engel olamıyordu. Bir elini güneş ışıklarından korunmak için alnına dayayarak uzaklardan büyük çay arazisine bakındı. Manzara enfesti! Yemyeşil vadi insanı sanki cennetteymiş gibi hissettiriyordu. Birde biraz serin bir meltem esse çok güzel olacaktı.
"Evet, kardeşim arttırıldı. Herkes çok teşekkür etti bu arada. Uşağım var ya sende bütün hatunların kalbini kazandın bilesin!" Diğer genç adam ağır Karadeniz şivesiyle gururla konuşmuştu. Dıştan bakılınca sert biri olarak tanımlansada oldukça sevecen ve iyi birisiydi.
"Sevinsem mi üzülsem mi bilemedum da!" Genç adam da bilerek Karadeniz şivesini biraz ağır basarak hafif gülümsemesiyle cevap vermişti. Sonra da gene eski ciddi haline dönerek kardeş saydığı adama bakarak "Havalar gittikçe daha sıcak oluyor Hasan," dedi kalın erkeksi sesiyle "Bu sıcakta bile harıl harıl çalışıyor işçiler. İnsanlarım bu kadar azimle çalışırken onların emeğini görmezden gelemem!"
Hasan biraz gülümseyerek başını salladı. Elini kardeşim dediği adamın omzuna koyarak hafifçe sıktı "Bileyrum da! Niye hemen ciddiyete binersin! Senin bu Karadeniz kanın da baya çabuk kaynar! Buna bir çare bulmalıyız uşağım!" deyince arkadaşı ona kaşlarını çatarak baktı "Bakma hemen öyle Ömer'im! Allah Allah! Bir evlensen diyorum! Kötü bir şey demiyorum ki! Evlenirsen belki böyle etrafta sinirli sinirli, somurtarak gezmezsin belki! Etraf da onca güzel dilber var ama birine bile bakmıysın ki! Sende gönlü olan çok valla! Artık ne edip ne yapıp onların gönlünü çalmışsan hayret valla?"
"Hasan ne saçmalıyorsun?"
"Dinle lan beni! Anan artık bana sardı diyorum da! Ağaç kakan gibi başımın etini yemeye başladı lan! Bende insanım! Evlen artuk da!"
Ömer Ali tembel bir gülümse gönderdi; "Demek anam şimdi senin başının etini yemeye başladı. Durum böyle desene be kardeşim! Önce amcam, sonra Melike, sonra kocası Fırat, ondan sonra da arkadaşım Hasan. Yarın da muhtemelen yeğenim evlenmiyor musun dayı diye başımın etini yemeye başlar!"
"Uşağım sende ne inatçı çıktın be!" Hasan, Ömer Ali'den bir yaş büyük olduğu için çoğu zaman bilerek uşağım kelimesini kullanırdı. Ömer'i öz kardeşi olsa bu kadar sevemezdi. "Evlen işte! Valla gına getirdin! Anana da üzülmüyorum değil hani! Kadıncağız tek evladının mürüvvetini görmek istiyor da! Çok şey istemiyor ki! Sende yaşlanıyorsun ha hatırlatırım!"
"Hasan ne olursun kardeşim sende başlama!"
Ömer Ali ellerini ön cebine atarak ağır ağır arazide yürümeye başladı. Bu gün çay fabrikalarını görmeye gittiğinden takım elbise giymişti. Gerçi kravat takmamıştı. Nefret ederdi o illetten. Ceketini de arabada bırakmıştı. Gömleğinin kollarını da yukarıya doğru sıvamıştı. Yakasından birkaç düğmeği de açık bırakmıştı. Beyaz gömlek onun geniş omuzlarını daha heybetli gösteriyordu. Bir tutam saçıda alnından aşağıya sallanıyordu.
"Biliyorsun evlenmek istemediğimi. O yüzden lütfen konuyu fazla uzatma."
"Ömer'im, kardeşim eninde sonunda evlenmen gerekiyor senin de. Torun sevmek ananında hakkı yav!"
Ömer Ali garip bir şekilde iç çekti. Yüzündeki yara izi nedeniyle evliliğe pek yanaşmıyordu aslında. Annesi bunu biliyordu elbet ama asla dile getirmemişti. Çevresindeki kimse dile getirmemişti!
"Kardeşim o olayın üzerinden çok se.."
"Hasan lütfen!" Ömer Ali Hasan'ın sözünü yarıda kesmişti. Keskin bakışlı koyu kahvelerini kardeşim dediği adama dikti. "Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum!"
Hasan susmuştu. Ömer Ali'nin sesi pek sert çıkmamış olsa da bakışlarındaki sertlik açıkça öfkelendiğini belli ediyordu. Başını sallamakla yeyindi yavaşça.
"Ben diğer arazilere de bir göz atacağım. İşler nasıl gidiyor son kez bir bakayım. Akşama malikâne de olurum. Sizi de yemeğe beklerim."
"Olur kardeşim."
Ömer Ali daha sonra hiç konuşmadan arazinin ucunda yer alan yolun kenarındaki aracına doğru yol aldı. Ağır adımlarla arabasının yanına varmıştı. Eli kapı koluna gittiğinde arkasında bir aracın durduğunu sonradan fark etti.
"Affedersiniz!" dedi güzel ince bir kadın sesi.
Genç adam uzun boylu olduğunda arkasına döndüğünde eğilmek zorunda kalmıştı. Yolcu koltuğunun olduğu camdan sürücü koltuğundaki insana gözlerini kısarak baktı. Yüz örtüsüyle yüzü tamamen örtülmüş, siyah güneş gözlükleri olan bir kadın silueti ile karşılaşmıştı.
Kadın birkaç saniye ona baktıktan sonra "İyi günler beyefendi. Ben sizden adres soracaktım. Buralı mısınız?" dedi tekrar o güzel sesiyle. Konuşması oldukça düzgündü ve de rahattı.
Adam bir an kaşlarını çattı. Tuhaf kadın yüzünü görünce hiç bir tepki vermemişti. Gerçi yüzünü sakladığından mimiklerinu göremiyordu ama sesi oldukça ifadesiz ve sakin çıkmıştı. Genellikle onun yüzünü ilk defa görenler birkaç dakika ona bakarak yüzünü inceler sonra da tehlikeli görünümü nedeniyle konuşmaktan çekinirdiler. Eski hapishane mahkûmlarını andırdığı için onunla ilk bakışta muhatap dahi olmak istemezdiler.
Kadın onu tanımadığına göre buralardan değildi. Gerçi Ömer Ali'de bu kadını tanıdığını pek sanmıyordu. Buralarda böyle yüzünü peçeyle örten kadına daha önce rastlamamıştı. Kadın tamamen yüzünü saklamıştı. Başındaki şaldan sadece kenarlardan çıkan lülelerden saçlarının parlak kestane renginde olduğunu anlayabilmişti. Birde bu sıcağa rağmen arabasından gelen ada çayı ve yasemin kokusunu fark etmişti.
"Evet buralıyım. Kimi aramıştınız?" dedi ciddi bakışlarıyla Ömer Ali. "Buralarını iyi bilirim."
Kadın "Ben Ömer Ali Safkan diye bir adamı arıyorum. Köklü bir aileden geldiğini biliyorum sadece. Yaşadığı evi biliyor musunuz?" diye sorunca Ömer Ali baya şaşırdı.
Bu kadın onu arıyordu? Ama neden? Kesinlikle bu kadını tanıdığını sanmıyordu. Böyle güzel sesli bir kadını, hafızası asla silmezdi çünkü.
"Evet. Tanıyorum da siz niye Ömer Ali'yi arıyorsunuz?" diye sordu bu kez ifadesiz bir tonda.
Kadın "Ona Ömer Ali'mi diyorlar?" diye sorunca adam başını salladı "O zaman nerde yaşadığını da biliyorsunuz?"
"Biliyorum."
"Adresini söyler misiniz o zaman?"
"Önce neden aradığınızı söylerseniz... Belki."
"Kişisel bir mesele beyefendi! Bana sadece o adamın mert bir adam olduğu ve bana yardım edebileceğini söylediler" diye kadın sertçe cevap verince Ömer Ali biraz gülümsedi.
"Eh yani... Mert olduğunu söylerlerde... O da hayır kurumu değil sonuçta. Önüne gelen iyilik.."
"O adamın bize büyük bir borcu var bayım!" diye kadın genç adamın sözünü yarıda kesmişti.
Ömer Ali kaşlarını çattı. İşte bu bir ilkti. Demek onun bu kadına BÜYÜK bir borcu vardı. Baya hayret verici bir durumdu. Oysa hiç bir kadına borçlu kalacak bir adam değildi o.
"Hayret öyle bir şey varsa ben bilirdim."
"Siz adamın kişisel avukatı mısınız beyefendi? Nerden bileceksiniz! Üstelik bu kişisel bir mesele! Bilmemeniz daha normal!" diye kadın onu tekrar terslemişti "Şimdi bana söylüyor musunuz adresi yoksa kendim mi bulmalıyım?"
Adam tekrar gülümsedi. Bu hırçın kadını daha fazla tutmamak en iyisiydi. Akşam öğrenirdi derdini artık. Nasıl bir borçsa artık! O da merak etmişti.
"Tamam, celallenmeyin hemen," diye kendi arabasını açarak bir kağıt parçası ve kurşun kalem çıkardı. Bir adres yazarak kadına uzattı.
Kadın ince ve uzun parmaklarıyla kâğıt parçasını alınca bir saniyeliğine teni tenine değmişti. O uzun soğuk parmaklar yakıcı bir iz bırakmış gibi oldu genç adamın elinde. Genç adam ciddi istifini bozmadan "Bu Safkanların malikânesi," dedi. "Ömer Ali şu an orada değildir. Beklemek zorunda kalacaksınız."
"Neden?" Kadın ilgiyle sormuştu bunu "Ben onu en kısa zamanda görmeliyim. Evinde değilse nerede bulabilirim?"
"Arazileri teşhise çıktı kendisi. Mayıs ayının ilk hasadını topluyorlar. Bu yüzden akşam olmadan evine dönmez!"
"Peki, ben o zamana da kadar ne yapacağım! Kalacak yerim bile yok! Otelde mi beklesem!" diye kadın kendi kendine konuşunca Ömer Ali biraz gülümseyerek "Malikâneye vardığınızda ben Ömer Ali'nin Tanrı misafiriyim deyin size içeri alırlar. Orada bekleyebilirsiniz!" dedi.
Kadın bir an düşündükten sonra başını peki anlamında salladı. "Teşekkürler yardımlarınız için," diyerek tekrar arabayı çalıştırdı. Onun arabası uzaklaşırken Ömer Ali de arkasından bakıyordu.
Hayret dedi içinden onun nasıl bir borcu olabilir ki bu kadına?