YENİ REVİR

1309 Words
Askeri lojmanlara giden servis otobüsü, sarsılarak durduğunda, Marya Karakaya çantasını sıkıca kavradı. Yeni görev yeri olan 6. Komando Tugayı'nın askeri revirine ilk gün gidişiydi. İçindeki soğuk kararlılık, bu yeni başlangıcın gerçek amacını hatırlattı ona. "Revirde görevli hemşire olarak mı geldiniz?" diye sordu ön tarafta oturan, üniformasıyla genç bir astsubay. "Yeni hemşireyi bekliyorduk." "Evet," dedi Marya, yumuşak görünmeye çalışarak gülümsedi. "Marya Karakaya. Dün geldim şehre." "Hoş geldiniz," dedi astsubay. "Ben Astsubay Deniz Uysal. Tıbbi müdahale ekibindeyim. Muhtemelen sık sık karşılaşacağız." Marya, genç astsubayın yüzündeki samimi ifadeyi inceledi. Askeri üssün içindeki her ilişkinin, kendisini Ali Demir'e yaklaştıracak bir basamak olduğunu biliyordu. "Umarım," dedi. "Buranın dinamiklerini çözmem biraz zaman alabilir." Deniz güldü. "Alışırsınız. Özellikle bizim tim... farklıdır biraz." "Hangi timden bahsediyorsunuz?" "Yüzbaşı Baranlı'nın özel operasyon timi. Revirle en çok... etkileşim halinde olanlar diyebilirim." Marya'nın kalbi hızlandı. Hedefi bu kadar çabuk konuşma konusu olmuştu işte. "Neden? Sürekli yaralanıyorlar mı?" "Daha çok, sürekli sınırları zorluyorlar. Özellikle Yüzbaşı... kuralların kendisine göre esnemesini bekler." Marya bu bilgiyi not etti. "Zorlu biri gibi anlatıyorsunuz?" Deniz, tereddüt etti. "Zorlu değil, ama... yoğun. Tanıyınca anlarsınız." Otobüs, revirlerin bulunduğu binaya yaklaştığında, Marya derin bir nefes aldı. Yüzbaşı Ali Demir'e yaklaşma stratejisi için gerekli bilgileri toplama zamanı gelmişti. Servis durduğunda, Deniz'le birlikte indi. "Size revirde yardımcı olurum," dedi Deniz. Revir, tek katlı uzun bir binaydı. İçeri girdiklerinde, beyaz önlüklü bir doktor, Marya'ya doğru yöneldi. "Siz yeni hemşire olmalısınız," dedi. "Dr. Kemal Işık. Revirin baş sorumlusuyum." "Marya Karakaya," dedi Marya, elini uzatarak. "Çalışmaya başlamak için sabırsızlanıyorum." Doktor gülümsedi. "Sabırsızlanmayın. Yakında yeterince yoğunluk yaşayacaksınız. Gelin, size yerinizi göstereyim." Dr. Kemal, revirin içinde hızlı bir tur attırdı. "Acil müdahale odası, ameliyathane, ilaç deposu, yataklar... Her şey standart askeri prosedürlere göre düzenlenmiş durumda. Nöbet çizelgenizi yarın alacaksınız. Bugün adapte olun, evrakları doldurun. Sorularınız varsa, bana ya da baş hemşireye sorabilirsiniz." Marya, revirin düzenini hızla kafasına kazıyordu. Her odanın konumunu, her dolabın içeriğini, her cihazın fonksiyonunu bilmek zorundaydı. Planı için her ayrıntı önemliydi. İşlem odasındaki masaya oturduğunda, Deniz kapıda belirdi. "İlk gün stresi," dedi, gülümseyerek. "Alışacaksınız, merak etmeyin. Akşam kantinde personel için bir hoş geldin yemeği düzenliyoruz. Gelirseniz, size arkadaşlarımızı tanıştırırız." Marya düşündü. "Tabii, neden olmasın?" Deniz ayrıldıktan sonra, evrak doldurmaya başladı. Saati 14:00'ü gösterdiğinde, acil müdahale alarmı çaldı. Dr. Kemal, kapıda belirdi. "Karakaya, hazır mısın? Tatbikattan yaralı geliyormuş. Hemen müdahale odasına!" Marya hızla ayağa kalktı. İçinden bir ses, bunun Ali Demir'le ilk karşılaşması olabileceğini söylüyordu. Müdahale odasına girdiğinde, hazırlıklar çoktan başlamıştı. Beş dakika sonra, revirin kapısı açıldı ve iki asker, aralarında taşıdıkları yaralı bir askeri içeri getirdi. Adamın omzunda büyük bir kesik vardı ve üniforması kan içindeydi. "Tatbikatta düştü, omzu kayalığa çarptı," dedi askerlerden biri. Dr. Kemal yaralıya yaklaştığında, Marya nefesini tuttu. Gelen, Ali Demir değildi. Yüzünü göremediği genç bir erdi. "Karakaya, kanama kontrolü," diye seslendi Dr. Kemal. Marya otomatik pilota geçti. Beş yıllık hemşirelik deneyimi devreye girmiş, eller hızla steril gazlı bezleri, antiseptik solüsyonu ve diğer malzemeleri hazırlamaya başlamıştı bile. Yaralı askerin tedavisi sürerken, kapı hızla açıldı ve içeri iki kişi daha girdi. Ön tarafta yürüyen, otoriter duruşlu, keskin bakışlı subay, doğrudan Dr. Kemal'e yöneldi. "Doktor, durum nedir?" Marya o an, onun Ali Demir olduğunu anladı. Fotoğraflarda gördüğünden çok daha etkileyici ve soğuktu. 1.85 boyundaki adam, odadaki herkesi küçük gösteren bir duruşa sahipti. "Derin bir kesik, Yüzbaşım," dedi Dr. Kemal. "Dikiş atıyoruz. Ciddi bir durum yok." Ali Demir, yaralı askere yaklaştı. "Asker, dikkat etmen gerekiyordu. Tatbikat gerçek operasyon değil, ama gerçek yaralanmalar olabilir. Anlıyor musun?" "Evet, Yüzbaşım!" dedi yaralı asker, acısına rağmen. Ali Demir başını salladı ve ardından, ilk kez Marya'ya baktı. Gözlerindeki soğuk merak, Marya'nın hazırlıksız yakalanmasına neden oldu. "Siz yenisiniz," dedi, bir tespit yaparcasına. "Evet, Yüzbaşım," dedi Marya, profesyonel ses tonunu korumaya çalışarak. "Bugün başladım." Ali, onu birkaç saniye daha süzdükten sonra, arkasındaki uzun boylu astsubaya döndü. "Eren, askeri arabaya bindirin. Ben de geliyorum." Marya, Ali'nin arkasından giden astsubayı inceledi. Yüzbaşının yardımcısı olmalıydı. Uzun boylu, keskin bakışlı, yüzünde hafif bir yara izi olan bu adam da not etmesi gereken bir detaydı. Dr. Kemal, Ali'nin arkasından başını salladı. "Disiplin iyi bir şey, ama bazen insanların nefes almasına izin vermeli." Marya, bunun altında yatan hikâyeyi merak etti. "Yüzbaşı Baranlı her zaman böyle midir?" Doktor, askerin yarası üzerine çalışmaya devam ederken cevapladı. "Baranlı, komutanların gözdesi. Çoğu operasyondan başarıyla dönüyor ama disiplin konusunda tam bir Prusyalı. Bizimle pek muhabbeti yoktur. Sadece bir işi olduğunda ya da..." "Ya da?" "Ya da birini kaybettiğinde gelir," dedi Dr. Kemal, sesini alçaltarak. "Üç ay önce, operasyonda bir askerini kaybetti. Kurtarmak için her şeyi yaptı, helikopterle buraya kadar kendisi getirdi, ama nafile. O günden beri daha da sert." Marya, bu bilgiyi zihninin derinliklerine kaydetti. Her zayıf nokta, her hassasiyet, her zafiyet... planı için kullanabileceği her şey önemliydi. --- Akşam kantinde düzenlenen yemek, Marya için değerli bir bilgi toplama fırsatıydı. Masada, Deniz'in yanı sıra tanıştığı diğer askeri personel vardı. Üsteğmen Caner Koç, sürekli gülümseyişi ve şakaları ile ortamın neşesiydi. "Bayan Hemşire, umarım bizim delilerin hepsine yetecek kadar sabrınız vardır," dedi Caner, kadehini kaldırarak. "Kendinden bahsediyor," dedi Astsubay Tarık Kaya, sessiz ve gözlemci görünen elektronik uzmanı. "Caner'in pilot lisansını askıya aldılar çünkü uçağı devriyedeki subayın arabasının üzerinden uçurdu." "Hey, o bir tesadüftü!" diye güldü Caner. Marya, Üsteğmen Zeynep Acar'ın kendisini inceleyişini fark etti. Kadın subay, sert duruşu ve keskin bakışlarıyla dikkat çekiyordu. "Revire neden tayin oldunuz, Karakaya?" diye sordu Zeynep, doğrudan. "Yeni bir başlangıç," dedi Marya, hazırladığı hikayeyi anlatarak. "Sivil hastanede çalışıyordum, ama askeri ortam bana daha uygun gibi görünüyordu. Disiplin ve düzen her zaman hoşuma gitmiştir." Zeynep başını salladı, ama bakışlarındaki şüphe kaybolmamıştı. "Bizim tim biraz... özeldir," dedi masadaki en yaşlı asker, kendini "Baba" lakaplı Aydın Astsubay olarak tanıtan adam. "Özellikle komutanımız." "Yüzbaşı Baranlı?" diye sordu Marya, sanki az önce ilk kez karşılaşmış gibi davranarak. "Evet," dedi Aydın. "İyi bir komutandır, ama soğuktur. İçine kapanıktır. Dışarıda sosyal hayatı yoktur desem yalan olmaz." "Neden?" diye sordu Marya, merakla. Caner araya girdi. "Ali üç yıl önce bölücülerle büyük bir operasyon yaptı. Uzun süre gizli görevdeydi. Döndüğünde... değişmişti. Daha önce bile pek sosyal değildi, ama sonrasında tamamen kapandı." Marya, bu bilginin önemini anlamıştı. Ali Demir'in kabuğuna çekilmiş olması, ona yaklaşmasını zorlaştırabilirdi. Ama her kabuğun bir çatlağı vardır. "Siz neden bu kadar soru soruyorsunuz?" dedi Zeynep, şüpheci bakışlarla. "Sadece yeni ortamımı anlamaya çalışıyorum," dedi Marya, savunmasız görünmeye çalışarak. "Kiminle nasıl iletişim kuracağımı bilmek istiyorum." Zeynep'in cevap vermesine fırsat kalmadan, kantine giren birkaç kişi sessizliğe neden oldu. Başta, Ali Demir ve yardımcısı Eren, arkalarında iki asker daha vardı. Ali, Marya'nın masasına doğru bir bakış attı, başıyla hafifçe selam verdi ve köşedeki masaya yöneldi. Marya, onun bakışlarındaki mesafeyi ve otoriteyi hissedebiliyordu. "İşte burada," dedi Deniz, alçak sesle. "Normalde kantini pek kullanmaz." Marya, Ali'yi uzaktan inceledi. Adamın her hareketi, her mimik, dik duruşu ve çevresindekilere karşı soğuk ama saygılı tavrı, zihninde canlanıyordu. Beş aydır araştırdığı adam, artık sadece birkaç metre ötesindeydi. Cep telefonuna baktığında, mesaj gelmişti: *"Adımı gördün mü? Ben de seni görüyorum." - Selis* Marya gülümsedi. Avukat arkadaşı Selis, elbette onu yalnız bırakmazdı. Planlarının her adımını bilen, ona yardımcı olan tek kişiydi. *"Evet, ilk temas gerçekleşti,"* diye cevapladı. Masadan kalktığında, Ali Demir'in masasına doğru bir bakış daha attı. Yüzbaşı, askerleriyle ciddi bir konuşma içindeydi, ama Marya'nın onlara baktığını fark etmiş olmalıydı ki, bir an için göz göze geldiler. Marya, hissettiği soğuk ürpertiyi, intikamın ilk tadı olarak yorumladı. *"Hazırlan, Yüzbaşı Baranlı,"* diye düşündü. *"Hayatındaki en büyük operasyon yeni başlıyor."* Lojmanına dönerken, telefonuna göz ucuyla baktı. Sadece Selis değil, bir başka numara daha mesaj atmıştı: *"Nasıl gidiyor? Onu gördün mü? Onunla konuştun mu? Detayları bilmek istiyorum."* Marya, ikiz kardeşi Mina'dan gelen bu mesaja cevap vermedi. Bodrum katındaki küçük odada tutsak tuttuğu kız kardeşi, her gün daha fazla bilgi istiyordu. İntikamının gerçek hedefi oydu aslında - Ali Demir'in sevgisini kazanıp, bunu her gün Mina'ya gösterecekti. Ta ki Mina, Marya'nın çocuğunu öldürdüğü gibi içten içe ölene dek. Yatağa uzandığında, cebinden küçük bir cihaz çıkardı. Minyatür bir kamera. Yarın revire yerleştireceği ilk gözetleme cihazıydı bu. Ali Demir'in her hareketini izleyecek, her zayıf anını kaydedecekti. İntikam soğuk yenen bir yemekti ve Marya, sabırla bekleyecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD