Zaman, yaraları sarmak için değil, izleri görünmez kılmak içindir. Benim izlerim görünmüyordu artık, ama hâlâ hissediliyordu. Her sabah uyanınca, nefes alırken bile geçmişi kokluyordum. Yanık tenin, barutun, antiseptiğin, suçun karışımı bir koku. Kurtulmak değil, onunla yaşamayı öğrenmekti mesele. Artık ben de öyle yapıyordum. Üç ay geçmişti. Dağların eteğinde, küçük bir kasabada gizleniyorduk. Arda yeni bir isim taşıyordu: Kerem. Benimle konuşurken “anne” demiyordu; “öğretmenim” diyordu. Tarık’ın ayarladığı sahte kimliklerle, kasabanın sağlık merkezinde hemşire olarak çalışıyordum. Her gün pansuman, ilaç, sessizlik. Geceleri ise aynı rüya: Alevler. Ve Ali’nin sesi: “Koş Marya.” Rüyadan uyandığımda ilk işim pencereye bakmak olurdu. Gökyüzü hâlâ griydi. O sabah da farklı değildi. Ama

