21.bölüm

3285 Words
1 hafta burada tek kelimeyle su gibi akıp geçmişti. Gerçekten annem ve buradaki hayatımı düşündüğümden bile fazlasıyla özlemiştim. Annem ilk beni görünce gözlerimde her ne gördü bilmiyorum ama bana bir şey sormak yerine kendine çekmiş ve anlayışla saçlarımı okşamıştı. Anlamıştı belki halimden. Bir askere kör kütük aşık olduğumu ona söylemesem de belki tahmin etmişti. Anneler anlardı. Belki annem benden gidecek birisine gönül verdiğimi tek bir bakışta anlamıştı. Gerçi Yavuz gelmemişti. Onun bana gelmesi de gitmesiyle bir olmuştu. 1 hafta boyunca kafamı dinlemek istemiştim. Neler yaşadımsa ardımda bırakmayı istedim. Çünkü buraya gelince o hayatım gerçekçi gelmemeye başlamıştı. Ne yaşadımsa yaşadığımı ardımda bırakmıştım. Bunun içinde her şeyimi öylece bırakıp buraya gelmiştim. Ne telefon almıştım ne başka bir şey. Kendimi alıp çıkmıştım. Aklım ve kalbim allak bullakken daha fazla sanırım burada karışmak istememiştim. Yavuz bana iyi mi geliyordu yoksa kötü mü geliyordu onun kararını vermeye buraya gelmiştim. Yavuz'un artık aramasını istemiyordum. Arasa bile bu sefer onun değil benim telefonum kapalı olacaktı. Bende arayacak mı aramayacak mı diye düşünmeyecektim. Düşüncelerimin resmen şarj kablosunu çekmiştim. Kafam rahattı. Ruhum da bilakis öyle. İştahım da şükür yerine gelmişti. Bir haftadır deli gibi yemek yiyordum. Çok istediğimden değil de eski formumu biran önce kazanmak için yapıyordum. Şükür elime yüzüme kan gelmişti. Her anlamda daha iyiydim. Kendimi şarj ediyordum. Tabi bunda canım arkadaşım Fidan'ın da getirisi vardı. Fidan o iyiydi çok şükür. İyi dediğime de bakmayındı. Canım arkadaşım onun durumu benden farksızdı. Hatta benden bin beterdi. 8 senedir birlikte olduğu ve evleneceklerini düşünürken adam tarafından terk edilmişti. Karşı tarafın birden bire ondan ayrılmak istemesiyle dumura uğramıştı. Oysa o kadar güzel giden ilişkileri varken bu benim bile beklediğim bir şey değildi. Karşı tarafın ayrılık kararı arkadaşımı yıkmıştı. Hatta dağıtmıştı. Beni neden aramadın ve anlatmadın diye ona sitem etmedim. Arkadaşımın başını omzuma yaslayıp içini dökmesine o an izin vermiştim. O da bunu bekliyor olmalı ki başını koyar koymaz ağlamaya başlamıştı. Ardından gelen tabi daha büyük gelmişti. Sinir krizi geçirmişti. İki gün başında beklemiştim. Fidan'ın ısrarı yüzünden anneme bile yalan söylemiştim. Bu süreci gurur meselesi yapmıştı. Sanırım ben hislerimle birlikte gözyaşlarımı da en son Yavuz ile konuştuğumda tüketmiştim. Hissizdim şuanda. Aynı gökyüzünün altında olmak filan yalandı. Ben gökyüzüne baktıkça onu hatırlıyordum. Telefonu yanıma almasam neydi? Gökyüzüne baktıkça sanki onunla iletişime geçiyordum. Hatta artık zihnim bana garip garip oyunlar oynuyordu. O burdaydı... Dün gece Yavuz'u bizim bahçemizden çıkarken görmüştüm. İyiden iyiye kafayı yiyordum. Kesin böyle olmalıydı. Benim evimin adresini Allah aşkına nerden bilsindi. Dahası bu vakte kadar gelmeyen Yavuz çıkıp buraya mı gelecekti. Delice duyduğum özlem beni hepten mahvetmişti. Onun yüzünden akıl sağlığımdan da olacaktım. Akıl sağlığım için kendime onu düşünmeyi yasaklamıştım. Valla iyi değildim. Akıl sağlığım için Yavuz'dan uzaktım. Fidan beni şaşırtmalara doymuyordu. Daha dün ben bu kızı hastaneden çıkartmıştım. O da kafasında her ne yaşıyorsa şuan için normal değildi. Yoksa sekiz senelik aşkından sonra niye kör randevuya çıkmak istesindi. Kör randevu...! Fidan koluma yapıştı. Hastaneden kendi gibi hemşire kızlar ayarlamıştı. Hadi Fidan iyi değildi de diğerlerine acep ne oluyordu. Kızlarla birlikte bir siteden buldukları kişilerle bu akşam için görüşeceklerdi. Kimse kimseyi bilmeden ve onlarda onların kim olduğunu bilmeden birbirleriyle kör randevuya çıkacaklardı. Güvenilir site olsa da aklıma yatmayan şeyler vardı. Size kim denk gelirdi aralarında onu bile bilmiyordunuz. Bir yerde buluşup seçimler yapılıyordu. Dahası belli başlı oyunlar aralarında oynanılıyordu. Sorun şu, Fidan benimde onlarla gelmemi istiyordu. Benim! Kızlardan biri corona olmuştu. Yani kızlardan birinde eksik vardı. Canım arkadaşımın aklına da ben gelmiştim. Hayatta gelmezdim. Ben umarım corono olmam diye içimden geçirirken arkadaşımın hatır araya koyması ile sinirle ona baktım. Bu kız basbayağı benim onlarla gelmemi istiyordu. Delirmişti. Bu kız yemin ederim yürek yemişti. Yavuz'u aldatmamı istiyordu. Her şeyi geçtim. Ayrılık acısı çeken arkadaşım bunu benden ha deyince de istemezdi. Hadi bağışıklık sistemini çökertmişti. Akıl sağlığı ne alakaydı? Fidan kesin kafayı yemişti. Ben hayatta Yavuz'a böyle bir şey yapmazdım. Ya da yapardım. Ben de emin değildim. "Fidan saçmalama. Tamam Yavuz ile neyiz ve neciyiz bilmiyorum da hani o kadar da uzun boylu değil. Adam ortalarda yok diye başka biri ile randevuya filan çıkmam. Bunu ben yapmam." ona hastanedeyken başıma gelenleri en başından başlayıp sonuna kadar anlatmıştım. Yani Yavuz'u Fidan anlattığım kadarı biliyordu. Sadece bakış açısı pek güvenilir değildi. Sonuçta sekiz senelik bir birliktelikten sonra ayrılınca güven filan onda kalmamıştı. Benimde öyle kolay güvenmememi söylemişti. Hakkı acaba var mıydı? Arkadaşım öfkeyle bana baktı. Tek kelimeyle burnundan soluyordu. Hayır sanki kötü bir şey demiştim. "Ben yapmadım da sanki ne oldu? Adam benimle gününü gün ettikten sonra annesi ona başka birini bulur bulmaz bana tekmeyi bastı. Neymiş annesi onun gönlünü eğlendirdiği kızı istemiyormuş. Bunu dedi bana. Ben evlenilecek değil eğlenilecek kızmışım. Evlenilecek kızla da umarım bir ömür mutsuz olur." arkadaşımın bir dünya beddua eşliğinde ayrıldığı sevgilisine küfür etmesi ile başımı salladım. Hem haklıydı hem haksız. Erkekler genel olarak hepsi hep böyle miydi? Nankör, iyilikten bilmez ve senden daha iyisini bulunca arkasına bakmayan... Hangisiydiler! En önemlisi tüm erkekler böyle miydi? Sizi seven kadını arkanızda kolayca bırakacak kadar yüreksiz korkaklar mıydı? Ya da Fidan mı yanlış yapmıştı. Onu hak etmeyen birisini bulup sevmekle mi yapmıştı. Zamanını harcamıştı. Dahası duydukları yüzünden dünyası başına yıkılmıştı. Sevildiğini düşünürken eğlenilen kız durumuna düşmüştü. Bilmiyorum ki şimdi bende kararsızdım. Yavuz aklıma geldi. Hem de hiç gelmemesi bir vakitte. Fidan benimde aklımı çelmişti. Lanet olsun gerçekten düşünüyordum. Ya bende bırakılırsam! Eğlenilmek benim için çok dert değildi. Ama onu bu kadar severken ayrılmak istemesi de canımı yakardı. Peki yapar mıydı? Sanırım Fidan haklıydı. Fırsat bu fırsat bende kör randevuya çıkacaktım. En fazla başıma orada ne gelirdi ki? Ta liseden bu yana aslına bakılırsa birileriyle kör randevuya çıkmayı istiyordum. Bunu denemeyi ve bir kez olsun yaşamayı bende en az Fidan kadar çok istemiştim. Hatta Yavuz hayatıma girmese ayarlayan kimse değil de ben olurdum. Yavuz benim için zamansızdı. Zamansız bir tuzaktı. Beni gafil avlamıştı. Bende onu. Ve denemek için kör randevuyu hiç şansım olmamıştı. Heyecan vericiydi. Bilinmezliğe oynuyordunuz. Ben ise Yavuz'a aşık olarak zaten buna benzer şeylerle kotamı doldurmuştum. Yine de, Bunu yapacak mıydım? Evet yapacaktım. Hayır yapmayacaktım. Benim omuzlarımı geriye düşürmemle Fidan bana baktı. Ya şu son üye niye hasta olmuştu? En sonunda kazandığını anlayan arkadaşım hah işte diye bana bakıyordu. Ama var ya ben kesinlikle onun yüzünden kim vurduya gidiyordum. Yanlış kararlar aldığımı bilsem de benim kör randevu isteğim bu Yavuz hayatıma girmeden önceydi. Ancak şimdi bu şans elime geçtiyse de ne bileyim denerdim. Yavuz hem nereden bilecekti ki Allah aşkına benim kör randevuya çıktığımı? Onunla randevu da karşılacak değildik ya! Ki bu da Fidan'ı haklı çıkarırdı. O kadar vakit beklememe rağmen gelmeyen adam orda karşıma çıksındı. Erkekler güvenilmez varlık mı bilmiyorum da şu durumda ben daha güvenilmezdim. Fidan'ı yüzüstü bırakan erkek arkadaşı kadar hem de kötüydüm. Kendime inanamıyordum. Hele ki en son vermiş olduğum karara hiç inanamıyordum. Resmen şeytanın aklına uyuyordum. Başka bir açıklaması olmazdı. Ama Ben Yavuz'u yüzüstü filan bırakmazdım. Bunun olabilmesi için öncelik olarak Yavuz'un kalbimden çıkması gerekiyordu. Yalnızca aklımdan değil kalbimden de atılmalıydı. Adam bir oturmuş orada en iyi yerine oturmuştu. Yani bu kör randevu şeysi çokta aldatmaya dahil olmazdı. Meraktı. Zaten kediyi de merak öldürmez miydi? Elinde tuttuğu mavi işlemeli elbisemi gösterdi. Omuzdan yukarısı açıktı. Yaka kısmı ise olduğu gibi dekolteydi. Açıklık bağrına kadar uzanıyordu. Şimdi bilemedim. Fazlaca açık olan elbiseyi giysem mi giymesem mi? Şimdi kızlarda eminim birbirlerinden güzel olacaktı. Aşağı kalmakta olmazdı. Elindeki elbisemi bana uzatan arkadaşıma baktım. Lanet olsundu! Elbiseyi çekerek elinden aldım. Fidan benim kabul edeceğimi öncesinden tahmin etmiş gibi gülüyordu. Yavuz bunu duyacak olsun var ya beni yaşatmaz, hatta öldürürdü. Yani ben olsam ona öyle yapardım. Kafadan bir gün ve 4 ayında bunlarla birlikte acısını çıkarmak isterken iki kız kör randevu için güzelliğimizi konuşturup en son hazırlanmıştık. Kısacası kafayı yemiştik. Başka bir açıklaması yoktu. Hani yaptığımız akıl karı değildi de mantıkta bulamıyordum. Hadi Fidan kandırılmıştı. Bana ne oluyordu? Ya ben, ben bunu, niye yapıyordum. Fidan sanırım ayrılığın ardından eski sevgilisi ile konuşmuştu. Ayrılmanın gerçek sebebini de öğrenmişti. Yoksa biliyorum bu kör randevu işine hiç girişmezdi. Benim de asıl sebebim o bu kadar kötüyken yanından ayrılmamak olacaktı. Biz onunla çocukluk arkadaşıydık. Biliyorum onun yerinde ben olsam o da aynını yapardı. Bu yüzden içim rahattı ama Yavuz konusunda değildi. İlk kez uzakta olmamız içime su serpiyordu. İçimin rahat olmayan kısmı bu kör randevunun altında ne vardı? Onunla kalkıştığımız delilik umarım Fidan'a yarardı. Çok şükür iki gün önceye göre kendisini daha toparlamış görünüyordu. Onun adına sevinmiştim de kendim adıma bunları söyleyemezdim. Yine söylüyorum eğer Yavuz bu kör randevu işini duyacak olsa ben şu saatten sonra bitmiştim. Ona hayatta bu durumu açıklayamaz hatta tutulur kalırdım. Ona istesem bile neyi nasıl açıklarım? Fidan benim telefonumu yanıma almadığımı ve yanımda getirmediğimi biliyordu. Keşke getirseydim. Dürüstlük yapar bir çılgınlık işine giriştiğimizi söylerdim. Vicdan yapıyordum. Hani ona gitmeden önce böyle bir şeye gittiğimi haber verseydim belki Yavuz'dan ceza indirimi alırdım. O gelsin diye ona blöf filan yaptığımı düşünürdü de belki o buraya gelirdi. Gözlerim doldu. Cidden acınacak bir haldeydim. ve acıklı bir hale düşmüştüm. Fidan'a acımıyordum. Çünkü benim halim daha acımaya ondan çok müsaitti. Yavuz kendine iyi bak... Bizimle randevuya gelecek kızlardan biriydi sanırım Fidan'a mesaj gelmişti. Elinde telefon iki saattir yazışıyordu. Ne yazıyordu karşı tarafa bilmiyorum ama ben sorunca Fidan kızın gelip bizi alacağını söylemişti. Fidan'a baktım. Vazgeçsek miydi? Korkaklık etmiyordum. Yalnızca onu vazgeçirmeye çalışıyordum. Onu düşünmeden etmeden giriştiği yoldan döndürmek için son şansımı bildiğiniz deniyordum. Hatta inansın diye bu cürretkar elbiseyi bile giyinmiştim. Ben Fidan'ı korumak istiyordum. Niyetim bile benim bu yöndeydi. Öfkeyle kalkıp hiç ona hitap etmeyen şeylere imza atacak diye ödüm kopuyordu. Arkadaş dediğiniz kişi bu tür zamanlarda belli olurdu. Ateşe yürüseniz yandım demez sizi ateşten korurdu. Yavuz'u bile göz ardı ediyorsam bunun sebebi benim için Fidan'dı. "Vazgeçelim." Fidan öfkeli gözlerini bana çevirdi. "Asla!" asla demesindi olurdu. Aman ya ne hali varsa görsündü. Allah o eski sevgilisinin de belasını versindi. Kızı ne hallere düşürmüştü. Kaldı ki bende Fidan yüzünden ne haldeydim. Ona bunu söyleyeceğimi ve onu döndürmek için her yolu yapacağımı bildiği için bana tiripliydi. Valla bende kendime tiripliydim. Yatağımın baş ucunda duran sandalyeme yürüdüm. Bacak bacak üstüne atıp oturdum. Ya benim ne zaman arabam olacaktı? Canım birden bire araba çekmişti. Daha mesleğe yeni geçtiğim için hadi kalk gidelim diyebileceğim bir arabam maalesef yoktu. Umarım ileri de olurdu. Arabaya da ihtiyaç duymamıştım. Annemin arabası vardı ve çoğunluğunca ondan faydalanırdım. Şu yaşıma geldim annemin her şeyine çöreklenmiştim. Sanırım artık benimde kendime ait bir şeyler almamın zamanı gelmişti. Ev için erkendi ama araba fikri aklıma daha şimdiden yatıyordu. Bakalımdı. Annem ve Firuze teyzeye çıkacağımızı söyleyip ayaklandık. Bizi almaya gelen kız evin önüne gelmişti. Kapının önünde ayağımızda topuklu ayakkabı evden ayrılırken bu sefer ölümcül bakışlarımı ben arkadaşıma diktim. Onun ilişkisi bitmişti. Eyvallahtı! Ama var ya bu benimkine bir sıçrasındı kör randevu ne ben bu kıza o depresyonda neler neler yapmazdım. Tabi umarım bunlar olmazdı. Bu kör randevu işi bir istediğim gibi çıkmasın Fidan elimden çekeceğin vardı. Manyak! Durdu durdu benim kör kütük aşık olduğum vakti mi buldu. Fidan önden yürürken bende onu takip ettim. Arkadaşı Melisa bana onu gösterdi. "Melisa Efnan. Efnan Melisa." Melisa sevimli bir kızdı. Elini uzattı. "Fidan'dan seni çok dinledim Efnan. Sonunda tanışmamız iyi oldu." sevecen ve hoş bir kızdı. Ben Fidan'dan sadece ayrıldığı haberini duyup dinlediğim için Melisa'yı tanımıyordum. Yine de deli dolu bir kız olduğunu görebiliyordum. Halinden tavrına kadar anlaşılıyordu ve bende Melisa'yı sevmiştim. O da benim gibi minyon bir şeydi. Belki bu sebeptendi onunla kaynaşmamız. Şöyle bir baktım da Melisa da bu güzellikte o da kör randevu işine dahil olduysa belki de her birimizin bir daha oturup düşünmesi gerekecekti. Tek deli de ben değildim. Ya da Fidan. Fidan, Melisa ile çok çabuk kaynaşıp arkadaş olmamıza sevinmişken sevindiğini yüz ifadesinden okuyabiliyordum. Öyle zor anlaşan biri değildim. Çok zor bir karakter beni bulmadığı sürece. Kızların hepsini Melisa alacak olmalı ki diğer tayfayı da yol üzerinde aldık. Onlar bize yolda dahil oldular. Toplam da her biriyle 7 kızdık ve kör randevuya gidiyorduk. Üstelik aramızdan birinin evli olması gerçeği vardı. En azından tek kafayı yiyen Fidan değilmiş. Acaba doktor eşine ne söyleyip de çıkmıştı? Bunu soran ben oldum. Taktik verirse Yavuz da denerdim. Diğerleri çöpsüz üzümdü. Yani bizim gibi onların pek düşünecekleri bir şeyleri yoktu. Evli olan, Gül. Adı kızın buydu. Aralarında kızların en çok onu sevmiştim. Vallahi çok kafa bir kızdı. Yani bu kızla bir ömür yaşanırdı da eşi konusunda azcık tereddüt ediyor olabilirdim. Gül bana baktı. Sorduğum soruya alınmamıştı. Kaldı ki bende alınsın diye sormamıştım. "Sırf hemşireyim diye kendisini benden üstün görüyor. Konuştuğum çocuk da doktordu. Bakın kadere değil mi? Hem benim yollarım da hep doktora çıkıyorsa benim bunda ne suçum var?" demek kızlardan biri randevuya gidilecek olanlardan biriyle konuşmuştu. Olabilirdi. Uygulamanın özelliğini ben hiç bilmiyorum, denemedim. Güvenilir bile olsa. Açıkçası başlatan kişiyi de tebrik ediyordum. Çünkü her biri güvendiklerini söylüyordu. Gül durumunu böyle özetliyordu. Sanırım alt üst ilişiğinden çok eşinin onu bununla ezmesi diye bir şey vardı. Bu da onu son noktaya getirmişti. Valla gül gibi kızdı. Doktor adama yakışmayacak kız değildi. Sitemine bakılırsa doktor arkadaş mevkilere epey takıntılıydı. Aramızda en tırsağı, Zeynep'ti. Onu buraya getirmeye zorlayan duyun da inanmayındı onun müstakbel yengesiydi. Kız tir tir titriyordu. "Abim bir duyarsa var ya canımı okur. Benim bir daha bırakın kör randevuya gitmemi dışarıya çıkmama bile izin vermez. Hatta çalışmama bile izin vermez. Bari değecek birileri ile çıksak da bunca uğraşımıza değse." gülümsedim. En çöpsüz üzümü kızlardan Zeynep'ti. Fidan dahil herkes en az birisi ile görüşmüş ve biri ile çıkmıştı. Zeynep ise bize bakarak öyle değildi. Garibim cidden kör randevuya gidiyordu. Her şeyiyle ilki yaşayacak bir isimdi. Düşündüm. Ciddi ciddi Zeynep'in söylediklerini düşündüm. Kör randevu hakkında benim bir beklentim yoktu. Güzel bir anı kalsın istiyordum. Kızlarında haklarında hayırlısı olsundu. Belki güzel bir anı, belki de güzel bir arkadaş edinirim diye düşünüyordum. Bu kör randevu işinde o kadar da umutsuz değildim. Mesela kızlarla şimdiden arkadaş olmamız vardı. En azından bu kör randevu sayesinde hepimiz de birbirimizi tanımıştık ve arkadaş da olmuştuk. Beklentiler farklı olsa da sonuç bence o kadar da kötü değildi. "Zeynep'in müstakbel yengesi," diye Melisa konuşunca kızlara baktım. Sanırım korkudan üç buçuk atan Zeynep'i yatıştırmasını ondan istiyordu. Ya biz kızlarla felaket grubu olmuştuk. "Zeynep senin abinin ağzına arılar sıçsınlar. Çok desturlu biri de madem, ne demeye benim evlilik işimi sallayıp duruyor." hepimizin bakışı Fidan'a döndü. En çok evlilik vaadi olmasa da sallanılan oydu. Arkadaşım için gerçekten de üzülüyordum. Bari karşısına bundan sonra adam akıllı biri çıkaydı. Çirkin değildi güvenilmez biri hiç değildi. Bu kız sekiz senesini süpürge etmişti. Gelin görün işin sonunda aldığı cevap eğlenilecek kız olmuştu. Sevmek ve inanmanın bedeli bu muydu? Anlayacağınız her kızın bugün kör randevuya çıkmak için kendince haklı bir sebebi vardı. Ben dışında. Benimde kendimce haklı sebebim vardı. Fidan'ı olmayacak birinden korumak gibi. Olacak biriyse de karışmazdım. Onları tanıdığıma mutluydum. Fidan'ın böyle güzel arkadaşları olduğu için mutlu olmalıydı ve ben onun adına çok mutlu olmuştum. Arkadaş önemliydi. Bilakis kafa dengilerse çok daha önemliydi. Kızların her biri fazla kafa denkleriydi. "Abine kör randevuya gittiğini söyledim." ne yapmıştı? Gerçi ben niye şaşırıyordum ki fırsatım olsa bende Yavuz'a söyleyecektim. Valla benim içim hiç rahat değildi. Allah vere de orda başımıza bir iş gelmeyeydi. Zeynep garibim yüzü kireç gibi oldu. Satıldığını ancak anlıyordu. "Sen asıl benim gittiğimi duysun abinin o zaman surat ifadesini gör. Sana söylediğimi sen sakın unutma yeter. Seni buraya ben getirdim." Zeynep'in elini tuttu. "Ben özellikle mesaj yazıp gönderdim ki haberi olsun istedim. Benimle uğraştığı için Zeynebim abinin seni hiç gözü bile görmez. Görse bile dert değil. Abin kim ki kız o iş bende." tamam ya ben bu tayfayla kör randevu neydi yürür de giderdim. "Abimden ayrılma olur mu?" Zeynep korkak güzel olduğu kadar çok kırılgan da bir kızdı. Yanlış düşünüyor olamazdım. Aramızda en naifleri ben gibi görünsem de bence Zeynep olurdu Uzun boyluydu. Güzel gözleri ve varlığıyla insan onu ister istemez koruma iç güdüsüyle doluyordu. Kaldı ki ben bile böyleydim. Fidan bir, Zeynep iki onları korurdum. Umarım Zeynep'i üzecek olan birisi değil de onu hak edecek birisini hani bir ihtimal kimse bulamasa da o bulurdu. Fidan da bulamasındı. Kafası bu kadar karışık ve erkeklere karşı öfkeyle doluyken onun bir süreliğine yalnız takılıp kafa dinlemesi daha iyi olurdu. Onun yengesi olan cingöze baktım. Bana göz kırpmıştı. Uyanıktı bu kız var ya. "Efnan sende Diyarbakır da öğretmenmişsin. Valla seni alan yaşadı kızım. Boy pos güzellikte desen her şey sende var. Öğretmenmişsin. Fidan demese inanmazdım. Sen de hiç öğretmen tipi yok. Ben ilk seni de bizim gibi hemşire sanmıştım. Niye İlknur anne gibi sende hemşire olmadın ki? Birlikte takılırdık işte. Kafa kıza benziyorsun." öyleydim de öyle olmasına hemşire değildim. Eğlenmeyi ve hayat nereye sürüklerse bende gideceği yeri takip ederdim. Söylediği her cümlesi bana göre haklıydı. Fidan konuştu. "Babası..." bu cümleyi duyup kaldıramazdım. Kızlarla sıkışık oturmuştuk. Bana cam tarafı kalmıştı. Başımı cama çevirdim. Buna alışıktım oysa. Babam... "Babası Efnan'ın öğretmen olmasını istediği için Efnan bu mesleği seçti." benimle gurur duyarcasına konuşan arkadaşıma zorlukla baktım. Cidden böyle mi olmuştu? acaba yaptığı gafı ne zaman anlayacaktı. Babamın adı bile geçse hüzünlenmem için bana bu yeterdi. Dedim ya size yıllar boyu saklayacağınız bir yaranız varsa aldığınız darbe olsun ya da olmasın orası dokununca kanardı. O yaraya küçük bile dokunmanız yetiyordu. Zeynep'in, "Baban..." demesi ile onun sözünün devamını başımı sallayıp ben tamamladım. Hepsi olay neyse olduğu gibi anlatmıştı. Ne eksik ne fazlaydı. Kızlar dürüst olmuşlardı. Belki hiçbirimiz doğru yapmıyorduk ama yalan da da söylemiyorduk. Bu da bizi temize çıkarırdı. Annemi anlaşılan kızlar aynı hastanede çalışsalar da pek tanımıyordu. Gerçi annem hastanede kıdemli hemşireydi. Tanımamaları olağandı. İlla tanıyacak diye de bir şartları kızların yoktu. Yani kızların üstündeydi ve tanımamalarını da anlayabiliyordum. Tanısalar babamı bilirlerdi. Beni de. "Babam ben çok küçükken çatışmada şehit oldu." her biri kızların susmuş beni dinliyordu. Anlatma sırası sanırım onlardan bana geçmişti. Susmadım. "Annem yeni doğum yapmış ve daha kırkım çıkmadan babamın şehit haberi gelmiş." annem o sıralar kırklıymış. "Babam ben doğduğum sıra Diyarbakır'da askermiş." kızlara baktım. Beni dinliyorlardı. Bende o sıra yüreğimin sesini dinliyordum. "Diyarbakır Kulp da askerlik vazifesini yaparken yeni doğum yapan anneme orda haber edilmiş. Acı haber tez duyulur. Annem de o haberi alanlardan birisi." sustum. Öyle bir sustum ki ruhum sanki baba diye haykırıyordu. "O sıralar babam annemin yanında değil de orada görev yapıyormuş. Annem babamı anlatırken öyle laf arasında geçmişti. Babam benim öğretmen olmamı istediğinden filan bahsetmiş. Sanırım annem sorunca babam da ona böyle söylemiş olmalı. Bilmiyorum. O günden bugüne tek hayalimdi. Babamın öğretmen kızı olmak. Hemşire, doktor, mühendis. Benim tek isteğim babamın öğretmen kızı olmaktı. Oldum da." kızlar anlattıklarımla duygulanmıştı. Oysa annem ve ben bunları yaşamıştık. Kim olsa bu anlattıklarıma dayanamaz ve duygulanırdı. Yaşayan ise en çok beni anlardı. Çok küçükken aklıma koyduğumu yapmıştım. Ben babamın öğretmen kızı olmuştum. Çalışmış çabalamıştım ve onu şehit eden toprağa gitmiştim. Etrafımızdaki duygusal atmosferi dağıtmak istedim. Zeynep ve Melisa dayanamayıp ağlayacağa benziyordu. Gül başını diğer tarafa dönmüştü. Fidan ise ağlıyordu. Zeynep'in yengesinin gözleri ise dolu dolu bana bakıyordu. Kızların kalpleri çok güzeldi. "Asıl sürpriz neydi biliyor musunuz? Benim ilkokul öğretmeni olmamdı." güldüm. "Keşke babam hedefte belirtseydi. İki sene hangi eğitmenliği istesem diye düşündüm." iki senemi hangi bölümde okusam diye düşünüp durmuş ve vaktimi buna harcamıştım. Sınıf öğretmenliği ayrıydı. Öğretmenlik ise bambaşka kulvardı. İlk senemi bunun kararını vermek için bildiğiniz harcamıştım. Sonuç olarak lise veya ortaokul değil de sınıf öğretmenliğinde karar kılmıştım. Babam da bunu istemiş olmalıydı ki ben bebekken öğretmen olsun demişti. Bundan yola çıkmıştım. Keşke hayatta olsaydı da kendine sorsaydım. Daha buna benzer ona soracağım öyle anılarım ve harcadığım ve fikrine ihtiyaç duyduğum zamanlarım olmuştu. Babam benim kayıp yıllarımdı. Babasız kalmamın hesabını kimse bana ödeyemezdi. Kızlarla randevunun olacağı yere geldiğimiz de hepimiz arabadan inmiştik. Arabayı vale almıştı. Mekana varınca kızlar birbirine bakıyordu. Ben ise gördüğüm yer gerçek mi diye bakıyordum. Siktir. Biz buraya nasıl gelebildik bunu bir de ben anlasam:BBB Kızları sevdiniz mi? En çok hangisini sevdiniz ve neden? Belki ileride onların hikayelerine de el atarım. Gül? (Doktor adamın hemşire karısı:)) Melisa(Efnan ile yaşıtlar ve oldukça alımlı ve güzel bir kız) Zeynep(Onun için söyleyecek söz bulamıyorum. Hikayede okudunuz.) Zeynep'in yengesi(tam bir yenge) Fidan(onu zaten hikayenin başından beri biliyor ve okuyorsunuz. Pardon okuduğunuz Yavuz Fidan'dı:D) Yedincisi kimdi?DD Onu da siz bulun.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD