Arabanın içinden ileriki kavşakta bekleyen kadına bakıyorduk. Sarışın değildi ama bir önceki kadının öldürülmeden önce beklediği kavşakta duruyordu. Kadının üstündeki mini parlak elbise fahişelerden biri olduğunun göstergesiydi. Buradan bile alabildiğim ağır bir parfüm sıkmıştı. Kadının parfümü yüzünden neredeyse yağmurun tekrar yağmaya başlamasını dileyecektim. Burun deliklerim için bu oldukça rahatlatıcı olurdu. Su her zaman kokuyu azaltıyordu. Yağmur ise uzun süre yağdığında kokuları dağıtıyordu.
Kuzu “Hadi şunun yanına yaklaşalım” dediğinde arabayı çalıştırıp yola çıktım. Hedefimizin yanına yaklaştığımızda Kuzu’nun olduğu tarafın camını indirdim. Kadın arabaya doğru yaklaşıp eğildi. İkimizi gördüğünde yüzünde yayvan bir sırıtış oluşurken “Size nasıl yardımcı olabilirim tatlı çocuklar?” dedi.
Kuzu kapıyı açıp arabadan indiğinde onu takip ettim. Kadının yanında durduğunda fahişe onu baştan ayağa süzdü “Ah bebeğim seni bebek yüzlü bir erkek sanmıştım” diyen kadının yüzünden şaşkınlığını okunuyordu. Kadına gülerken “O hayallerini yıktıysa beni değerlendirebilirsin” dediğimde kadının meraklı bakışları beni buldu. Kuzu’yu süzdüğü gibi bedenimi süzdükten sonra yüzüme baktığında genişçe gülümseyip “Seni her şekilde değerlendiririm tatlım” dedi.
Kuzu da sırıtırken “Sana ondan daha çok zevk vereceğimi garanti ederim tatlım” dedi. Kadının gözleri onu buldu. Biz mi kadının müşterisiydik? Kadın mı bizim müşterimizdi o ayrıntıyı karıştırmıştık.
Kuzu’ya yaklaşan kadın onun yanağını parmağıyla okşarken Kuzu kafasını çevirip kadının parmağını dudaklarının arasına aldı. Bu hem feci derecede seksiydi hem de mideme yumruk yemiş etkisi yaratmıştı. Kuzu’yu uzun süre sonra ilk defa bir kadınla kurlaşırken görüyordum ve bu eski anılarımı gün yüzüne çıkartıyordu. Acaba hâlâ kadınlardan hoşlanıyor muydu? Tekrar onlarla birlikte olmak istiyor muydu? Bunları düşünmek bedenimi kastı.
Kadın “Sizinle çok eğleneceğiz” derken sesi boğuklaşmış gözlerini Kuzu’dan ayıramıyordu. Kadının sesiyle kendime gelirken “Öyle olmasını umuyoruz tatlım. Gidelim mi?” diyerek arabayı işaret ettim.
Kadın arka koltuğa geçtiğinde Kuzu da onunla birlikte arkaya geçince çenem kasıldı. Lanet olsun bir kadını kıskanıyordum. Homurdanarak şoför koltuğuna geçtim. Kadının ağır parfümü arabanın içini kaplamıştı. Kendi camımı açarak arabayı çalıştırıp yola çıktıktan kısa süre sonra ilk boşlukta aracı kenara çektim. Lanet olası araçlarına hâlâ tam anlamıyla alışamamıştım. Sağ tarafta direksiyon mu olurdu?
İç çekip arkamı döndüğümde Kuzu kadını öpüyordu. Bu bir anda aletimi sertleştirirken diğer yanda midemi bulandırdı. Gözlerimi kırpıştırdığımda görüntü dağıldı. Kuzu kadına kimliğini gösteriyordu. Ağzımın içinde küfrettim. Acil tedaviye ihtiyacım vardı.
Kadın kapıyı açmaya çalıştığında Kuzu yatıştırıcı bir sesle “Sana bir iki soru sormak istiyoruz sadece” dedi. Kadın ona bakıp “Lütfen gitmeme izin verin. Ben bir şey bilmiyorum” dedi.
“Daha sana ne soracağımızı bile bilmiyorsun” diyerek araya girdiğimde kadın korku dolu gözlerle bana baktı. Kuzu “Bak nasıl para kazandığınla ilgilenmiyoruz. Tek istediğimiz sana soracağımız bir iki soruya cevap vermen” dedi.
Kadın kafasını onaylarcasına salladığında Kuzu “Erica” diye başlamıştı ki kadın “Bilmiyorum. Yemin ederim onun katili hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Daha önce de polisler gelip ifademi aldılar. O gece ben çalışmıyordum. Oğlum hasta olduğu için onu hastaneye götürmüştüm. Hastane kayıtları var” dedi.
Kuzu ile birbirimize baktık. Bu kadından bir şey öğrenemeyeceğimizi anlamıştık. Aracın kilidini açıp “Gidebilirsin” dediğimde kadın teşekkür ederek arabadan indi. Kuzu oflayarak aradan geçip ön koltuğa oturdu.
Arabayı çalıştırıp yola çıktığımda “Diğer kızın çalıştığı yere gidelim” dedim. Kuzu onaylarcasına homurdandı.
Başka bir yere geldiğimizde burası biraz daha kalabalıktı. Köşe başında bekleyen üç kadın vardı. Bir tanesi sarı saçlı diğer ikisi esmerdi. Arabayı yanlarına yaklaştırdığımda üçü de dönüp bize baktı. Camı açınca kadınlar birbirine bakıp gülümserken bir tanesi “Eğlence mi arıyorsunuz çocuklar?” dedi.
Gülümseyerek Kuzu’nun üstünden cama doğru sarkıp “Evet tatlım. Bizi eğlendirecek birkaç numaran var mı?” dedim. Kadın kahkaha atarken “Senin için bir iki numaram var tatlım ama arkadaşın için aynı şeyi söyleyemem bu eğlence ona pahalıya patlar” dedi. Sonunda biri ilk bakışta Kuzu’nun kadın olduğunu anlamıştı.
“Ama eminim benim seni eğlendirebileceğim bir iki numaram vardır tatlım” diyen Kuzu’nun sesiyle kafamı çevirip ona baktım. O ise kadına bakıyordu. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Çoğu zaman yüzünde olmayan bir gülümsemeydi. Karşısındakini etkilemek istediği zaman takındığı bir gülümsemeydi. Lanet olası bu kadını da kıskandım.
Kuzu’nun sözleri etkili olmuş olacak ki kadın kendiliğinden arabaya doğru ilerledi. Kapıyı açarken “Yeteneklerini merak ettim” diyordu. Kaldırımda duran diğer kızlara baktım. Cebimden paraları çıkartırken “Hepinize yetecek kadar paramız var kızlar. Bu gece gerçekten eğlenmek istiyoruz” dedim.
Arabanın içinde oturan kadın bir kahkaha atarken “Sen tam bir aygırsın” demişti. Ona dönüp göz kırptım. Kuzu’nun “Hem de nasıl” diye mırıldandığını duyduğumda genişçe gülümsemiştim.
Diğer kızlar da arkaya geçtiğinde arabayı çalıştırdım. Biraz ilerledikten sonra kenara çektiğimde arabaya ilk binen kadın “Motele gitmiyor muyuz tatlım?” diye sordu. Kapıları kilitleyip Kuzu ile aynı anda arkamıza döndük. İkimizde kimliklerimizi çıkarttığımızda üç kadının da gülümseyen yüzü solmuştu. Kuzu hemen “Sizi tutuklamak için burada değiliz” diyerek onları rahatlatmaya çalıştı.
Sarışın olan kız Kuzu’ya bakarken “Katili arıyorsunuz” dedi. Kuzu ile kısa bir bakışmanın ardından kıza “Katil hakkında ne biliyorsun?” diye sordum. Kızın korkulu gözleri beni bulurken “Sarışınları öldürdüğünü biliyoruz” dedi. Elini kafasına atıp sarı peruğunu çıkartarak altındaki kızıl saçlarını gözler önüne serdi.
Arabaya ilk binen kadın “Bizde onu arıyoruz” dediğinde Kuzu ile şaşkınlıkla kadına bakmıştık. “Ölen kızları duyduk. Polisin araştırmasını biliyoruz ama hâlâ sonuç alamadıklarını da biliyoruz. Bu gece Sandy’e sarı peruk takarak onu bekliyorduk” diye devam eden kadına saygı duydum.
Kuzu “Bu yaptığınız çok tehlikeli” dediğinde ortada oturan kadın ilk defa konuşarak “Biz kendimizi korumaya çalışıyoruz. Bir kızın daha ölmesini istemiyoruz” dedi.
“Bu şekilde davranarak hayatınızı riske atıyorsunuz. Karşınızdaki adam profesyonel öylece gelip size katil olduğunu belli edeceğini mi sandınız? Çok büyük hata yapıyorsunuz. Biz onu yakalamak için elimizden geleni yapıyoruz. Sizin kahramancılık oynamanıza gerek yok”
Kuzu bunları söylerken öfkeyle burnunda soluyordu. Bende sinirlenmiştim ama onu kadar kendimi kaybetmemiştim. Sakin bir sesle “Bir daha böyle bir şey yapmayın” dedikten sonra “Katil hakkında bildiğiniz bir şey var mı?” dedim.
Üçü de kafasını iki yana salladı. “Herhangi bir görgü tanığı yok mu? Marlin’in kaçırıldığı gece çalışan başka bir kadın?” diye sorduğumda yine olumsuz cevap aldım. Yine de Kuzu ile farklı sorular sorup bir iki defa şansımızı denedik ama sonuç yine olumsuzdu.
Kadınları aldığımız yere bıraktıktan sonra eve gitmek için yola çıktık. Elimiz boş döndüğümüz için ikimizde hayal kırıklığı içerisindeydik. O yüzden çok fazla konuşmadık. Yağmur tekrar yağmaya başladığında arabanın farının aydınlattığı yola düşen yağmur damlaları parlıyordu. Eve ulaştığımızda arabayı garaja çekip iç kapıdan eve girdik. Birlikte yukarı çıktığımızda üstümü değiştirirken Kuzu’nun sabah verdiği sözü hatırladım. Eşofmanımı giyip üstümü giymezken “Bebeğim?” dedim.
Kuzu eşofmanını giyerken sırtı bana dönüktü. Sesimle omuzları çöktü. Ne istediğimi çok iyi biliyordu. “Sen hazırlığını yap birazdan geliyorum” dediğinde rahatlayarak elbise dolabını açıp en arkadaki çantayı aldım.
Odadan çıkıp bodruma inerek spor odasına girdim. Işıkları açtığımda ilk geldiğimiz zaman koydurduğum çelik direklerin yanına gittim. Bizimle ilgilenen birim adamına bu direkleri barfiks çekmek için kullanacağımı söylemiştim ama amaç tamamen farklıydı. Bir gün Kuzu’yu bana ikna edeceğimi biliyordum. Çantayı yere atıp açtım. İçinde zincir ile demire sabitleyeceğimiz kelepçeleri çıkarttım.
Yatay olan direğin tepesine çıkıp kelepçeleri yerleştirdim sıkı olduklarından emin olunca zinciri uçlarına takıp diğer açlarına da kelepçe taktım. Yere atlayıp uzun kalın zincirleri avucumun içinde sıkarak asıldım. Yeterince sağlamdılar.
Kuzu’nun kullanabileceği malzemeleri çıkartıp yere dizdim. Özellikle ucunda demir toplar olan kırbacı kullanmasını istiyordum. Bu gece bizim için ilk değildi. Kuzu bunu daha önce defalarca yapmıştı ama son seferde derimde açtığı derin kesikler yüzünden vazgeçmişti. O vurdukça ben daha sert olması için yalvarıyordum. Ve Kuzu benim isteğimi yerine getirmeye çalışıyordu. Ben her seferinde daha fazlasını istediğimde ipin ucunu ikimizde kaçırmıştık ve sırtımda derin yaralar oluşmuştu. Sonra Kuzu bir daha yapmayacağını söyledi. Uzun süre kendime zarar vermeden dayandım ama en sonunda kendime açtığım derin yarayla kan kaybından ölüyordum. Süreyi ne kadar uzatırsam benim için istek o kadar artıyordu. Bir uyuşturucu bağımlısından beterdim. Vücudum acıya bağımlıydı. Altı yaşında alındığım çöplüğün bana hediyesiydi. Çöplüğe kabulde sadece kızlar acı çekmiyordu. Çöplüğün erkekler içinde güzel hediyeleri vardı.
İlk kaçırıldığım gün karanlık bir odaya hapsedilmiştim. Daha sonra tam aksine aydınlık bir odaya alındım. İkinci gün tekrar karanlığa hapsedildiğimde çırılçıplaktım. O yaşta hiçbir zaman tahmin edemeyeceğim kadar çok dövüldüm. Islatılarak uyandırılıp tekrar dövüldüm. Bu böyle kaç gün devam etti bilmiyordum sonradan öğrendiğimde 6 gün boyunca o şekilde dayak yediğimdi. Ama ben iki günün ardından bundan zevk almaya başladım. Acıyı bedenimde zevke çevirdim. İlk başta onları sinir etmek için yaptığım davranış sonraları bana gerçekten zevk vermeye başlamıştı. Onları sinir etmek için bana her vurduklarında kahkaha atıyordum. Her kahkahamda darbe sertleştikçe ben daha çok gülüyordum. Ve sonunda böylesi mazoşist bir manyak olmuştum.
Kabul törenim bitip çöplüğe bırakıldığımda ilk başlarda dayak yiyeceğim günü bekledim. Ama sonra anladım ki hata yapmadığım sürece ceza alamıyordum. Sonra bende bilerek hatalar yapmaya başladım. Aldığım cezalardan zevk aldığımı ise Sadist fark etmişti. Sonrasında beni yola getirmek için Kuzu’yu kullanmaya başlamışlardı. Benim her hatamda zarar gören Kuzu olduğunda hata yapmamaya başlamıştım. Böylece kendime zarar verme eğilimim arttı. Bunu da Kuzu’dan başka kimse bilmiyordu. Belki Sadist yani Arda da biliyordur ama bu konu hiç konuşulmadı.
Kuzu odaya girdiğinde ellerimi hazırladığım kelepçelerden geçirmiş onu bekliyordum. Dudakları gerginliğini belli edercesine düz çizgi halini almıştı. Onu rahatlatmak istercesine gülümseyerek “Merak etme aşırıya kaçmayacağız” dedim.
“Buna izin vermeyeceğim” diyerek yerde onun için hazırladığım malzemelere baktı. Sözlerinden bunun çok fazla sürmeyeceğini anlamıştım. Beni biraz tatmin edip bırakacaktı.
O malzemelere bakarken dudağımı yalayıp “Metal uçlu olan” diye fısıldadım. Gözlerini kaldırıp bana baktı. Gözlerimdeki heyecanı görmesini isteyerek ona baktığımda kafasını iki yana sallayınca “Bebeğim lütfen” dedim.
Kuzu beni hiç dinlemeyerek aralarından yumuşak püsküllü bana en az acı verecek olan kırbacı seçtiğinde “Hadi ama o beni gıdıklamaktan başka bir işe yaramaz” diyerek itiraz ettim. Yüzüme inen hafif sert darbeyle hem şaşırmış hem de zevkle inlemiştim. Püskülleri göğsümde gezdirmeye başladığında gerçekten gıdıklandım. Bana yaklaşıp dudaklarıma doğru “Ne demiştin bebeğim” dediğinde ona doğru hırladım. Yüzündeki haylaz gülümsemeyle benden kaçtı.
Üstündeki eşofmanı süzerken “Bunu neden daha eğlenceli hale getirmiyoruz” dedim. Kuzu tek kaşını kaldırdığında “Üstündekileri çıkartsan daha çok zevk alabilirim” dedim.
“Öyle mi?” derken şeytanca gülümsedi ama üstünü çıkartmak yerine bana yaklaşıp eşofmanımı aşağıya indirdi. Çoktan zevkle kalkmış erkekliğim özgürlüğünü ilan ederken gülümsedim. Kuzu da şeytani gülümsemesine devam ederken kasığıma inen darbeyle tüm vücudum titrerken ürperdim. Kuzu’nun bu akşam sadece acı vermeyeceğini aynı zamanda onu buna zorladığım için beni çıldırtacağını anlamıştım. Acıdan sonra gelen şefkat. Siktir beni deli edecekti.
İkinci gelen darbeyle beni yukarı bağlayan zincirleri kavradım. Metali avucumun içinde sıkarken Kuzu’nun dudaklarını göğsümde hissettim. Kalçam ona doğru hareketlendiğinde popoma vurup benden uzaklaştı.
Arkama geçtiğinde omzumun üstünden ona baktım. “Başlıyor muyuz bebeğim?” dediğimde gözlerime bakıp parmaklarını daha önce açtığı yara izlerinde gezdirdi. “Gördüğün gibi gayet iyiler” dediğimde sırtıma sert bir darbe aldım. Kıkırdayarak önüme döndüm. Kafamı eğerken gelen yeni darbeyle inledim. Aletimin ucundan sızan zevk suyu bundan ne kadar zevk aldığımın açık göstergesiydi. Özellikle dudaklarını acıyla karıncalanan tenimde hissettiğimde kafamı geriye atıp derin bir nefes aldım. Sakin kalmalıydım.
Kuzu durmadan sırtıma kırbaçla vururken ne kadar sert vurursa vursun yetmiyordu. Daha fazlasını isteyerek yalvarırken Kuzu sonunda çileden çıkıp kırbacı yere atarak “Benden bu kadar” dedi.
Bileklerimi çözmek için bana geldiğinde gözüm dönmüş halde ona bakıp “Hayır Kuzu devam edeceksin” dedim. Kuzu korkuyla geri çekildiğinde “Hadi” diye tısladım.
Tekrar “Hayır” dediğinde öfkeden çıldırmıştım. Bir haftadır benimle oynadığı yeterdi. Tuttuğum zincirden faydalanarak bedenimi kaldırdım. Dizlerime düşen eşofman ayaklarıma dolandığında bacaklarımı birbirine sürtüp eşofmanı iyice düşürdükten sonra ondan kurtuldum. Kafamı kaldırdığında Kuzu bana endişeyle bakıyordu. Ellerimden tekrar destek alıp ters dönerek bacaklarımı çeliğe dolayı kendimi kaldırdım. Kuzu ne yaptığımı anladığında kapıya doğru koşmuştu. Zincire asıldım. Tüm kaslarımı zorlayarak zincire asılırken demire bağladığım kelepçeden tatmin edici bir ses geldi. Kelepçe ikiye ayrılırken demirin üstünden yere atlayıp Kuzu’nun peşine düşmüştüm.