BAŞLANGIÇ
Hayat karanlık bir deniz gibi bazen bizi beklenmedik yollara sürükler. Bense denize demirlemiş bir gemi gibi savrulsamda beni sürüklemesine izin vermiyordum veya veremiyordum diyelim. Ben kim miydim? Geçmişin karanlık gölgelerini taşıyan onların yorduğu bir faniydim. Şimdiye kadar bütün gücümle savaşmıştım ama artık o uçsuz bucaksız denizde durulmanın zamanı gelmiş gibiydi. Son zamanlarda hayatımının artık standarda bağlandığını hissediyordum. Uyanıyordum, ihtiyaçlarını gideriyordum, çalışmaya başlıyordum, arkadaşım pek yoktur ama olan bir, iki arkadaşımla vakit geçirip bazen havamdaysam bir barda biraz içip belki bir yakışıklıyla ateşli bir şeyler yaşıyordum ama en acısı gece gelen kabuslardı. İşte onlar bu döngüyü bozuyordu. O karanlık anılar istisnasız her gece yakama yapışıyordu. Sanki bana unutma nereden geldiğini der gibi her gece beni sarıp dipsiz kuyulara atıyordu. Ben Mine Karsu artık geçmişimden azade yaşamak istiyordum.
######################################################
Gecenin kadife karanlığı İstanbul'un ışıltılı sokaklarına yayılırken, taksiden inip yorgun adımlarımla Nişantaşı'ndaki lüks bir bara yöneldim. Nisan ayının serin bahar esintisini iliklerime kadar hissediyordum. Çok yoğun bir gündü ve üstünden adeta yorgunluk akıyordu. Böyle zamanlarda bana en iyi gelen şey bir kadeh şarap oluyordu. Bazen neden koca bir bilişim şirketi kurdum diye merak ediyordum. Aslında deep webde kalsam bu kadar yorulmazdım ama onunda kendine göre tehlikeleri vardı tabi. Sonuçta kimse bir bilgisayar korsanının siber suçlardan yakalanma olasılığını yadırgayamazdı değil mi? Ah alatmadım. Ben tescilli bir dahiyim bu arada. Bunu keşfettiklerinde yetimhane müdürü Asuman hanımın yüzünü görmeliydiniz.
Üniversiteyi 15 yaşımda bilgisayar mühendisi olarak bitirmiştim. Daha sonra Yale üniversitesinde yüksek lisans yapmıştım. Ve şu anda alanımla tanınmış en iyi bilgisayar mühendislerinden birisiydim. Asla mütevazı olamayacaktım bu konuda. Ben eskileri yad ederken bara ulaşmıştım bile. Bu gece, ilk defa adım attığım bar, beklediğimden çok daha farklı bir atmosfere sahipti. Girişteki loş ışık, içerideki sıcak ve davetkar havayı hemen hissettiriyordu. Kapıdan içeri adımımı attığımda, hafif bir caz müzik kulağıma doldu; melodiler, barın bir ucundan diğerine nazikçe akıyordu.
Duvarlar, koyu ahşap panellerle kaplıydı ve tavanı süsleyen eski zamanlardan kalma avizeler, mekana nostaljik bir hava katıyordu. Barın bir ucundaki sahnede, bir saksafoncu, parçalarını öyle bir tutkuyla icra ediyordu ki, müziğin her notası ruhuma işleniyordu.
Bar tezgahı, cilası yeni atılmış gibi parlayan koyu ahşaptan yapılmıştı. Tezgahın arkasındaki raflarda, renk renk şişeler dizilmişti ve her biri barın müşterilerinin hikayesini anlatıyor gibiydi. Barın ortasında duran barmen, sanki bir orkestra şefi gibi, şişeler arasında ustalıkla dolaşıyor ve her bir siparişi, bir sanat eseri yaratır gibi hazırlıyordu.
Masalar, samimi sohbetler için ideal bir düzenle yerleştirilmişti. Her masanın üzerinde, hafifçe titreyen bir mum ışığı, etrafa sıcak bir ışık saçıyordu. Bu ışık, insanların yüzlerine yumuşak bir dokunuş katıyor, gülümsemelerini samimi bir anlamla dolduruyordu.
Barın bir köşesinde, deri kanepeler ve rahat koltuklar yer alıyordu. Bu alanlae, sanki uzun saatler boyunca dostça muhabbetler edebileceğiniz, zamanın nasıl geçtiğini unutturan köşeler gibiydi.
Bara girdiğimden beri etrafımdakilerin gözleri üzerimde toplanırken, kendine has duruşum dikkat çekiyordu. Bu duruş hiçbir kendini beğendirme çaba içermiyordu. Uzun, dalgalı kestane rengi saçlarım omuzlarıma dökülüyordu, omzumdan düşerek yüzümü kaplayan saçlarımı zarifçe kulağımın arkasına sıkıştırdım. Yavaşça yürüyerek bara ulaştım. Barmenden bir kadeh şarap istedim.
Barın yarı loş ışığının eşliğinde barmenin uzattığı şarabı yudumlarken barın diğer ucundaki yakışıklı adam düşünceli bir şekilde oturuyordunu farkettim. Genç adam karizmatik ve çekici bir görünüşe sahipti. Uzun boyu ve geniş omuzları, ona doğal bir lider havası kazandırıyordu. Saçları koyu kahverengi, hafifçe dalgalı ve mükemmel şekilde taranmıştı. Gözleri, denizin derin mavisi gibi, hem sakinleştirici hem kendine çeken bir etkiye sahipti. Yüz hatları keskin ve belirgin, ciddi bir ifade taşıyordu ancak gülümsediğinde, samimi ve sıcak bir hava yaratıyordu.
Spor yaptığı çok belliydi, atletik bir vücut yapısına sahipti. Giyim tarzı, hem zarif hem de maskülen; klasik takımlar adamıydı belliki. Bakımlı ve şık görünümü, onun detaylara verdiği önemi yansıtıyordu. Genç adamın elindeki viski bardağını çevirirken ki hareketleri, özgüven ve kararlılık doluydu.
Genç adamın gözleri kalabalığı tararken, bakışlarımız kesişti. Az önce benim yaptığım gibi baştan ayağa beni süzdü. Anlaşılan gördüğünden memnun kalmıştı. Bana dokunan her bir bakışı adeta beni baştan sona okşarcasına geçti. İçimden bir ses, onunla tanışmam gerektiğini söylüyordu.
Genç adam yavaşça bar taburesinden elinde içkisiyle kalktı ve yanıma kararlı adımlarla yaklaştı. Genç adam zarifçe elini uzatarak "Merhaba. Ben Pars… rahatsız etmiyorumdur umarım?" diye sordu nazikçe.
Ona adeta hipnoz olmuşçasına baktım. "Merhaba.. Rahatsız etmiyorsunuz. " diye yanıtladım, özgüvenle.
Onun elini sıktığımda vücudumdan sanki bir elektrik akımının geçtiğini hissettim. Bütün vücudumu bir sıcaklık kapladı adeta. Elini sıkarken “Mine bende.” diyerek cevap verdim.
Elim yavaşça ters çevirerek dudaklarına görürdü. Dudaklarının elime değdiği an gözlerimi usulca kapattım derin bir nefes alarak Pars’ın “Tanıştığımıza memnun oldum Mine.” demesiyle bakışlarımız birleştir.
Serin bir esinti gibi, bu ilk cümleler aramızda bir bağ kurdu. Gecenin geç saatlerine kadar konuştuk. Yeri geldi sanattan yeri geldi günlük hayattan yeri geldi ekonomiden konuştuk. İçkiler birbirini kovaladı. Bütün bu konuşmalar esnasında yüzümdeki tebessüm hiç gitmedi. Bu adam tarafından sanki büyülenmiştim. Asla muhafazakar bir kadın değildim ilişkiler konusunda. Kadın olarak beninde cinsel ihtiyaçlarım vardı ama erkekler konusunda seçici olduğumda bir gerçekti fakat Pars’ta beni kendine çeken kanımı kaynatan farklı birşey vardı. Bu adam adeta bir yunan tanrısıydı. Ve kesinlikle bu gecenin sonu barda bitmemeliydi.
**********************
Sarhoşluk ve gecenin sihrinin etkisi altında, birbirimize daha da yaklaştık. Genellikle duygusal bağ kurmaktan kaçınırken ben, Pars'ın yanında farklı bir kişiliğe bürünmüştüm sanki. Pars’ında benim gibi hissettiği bana derin derin bakan gözlerinden belli oluyordu. Pars yavaşça yaklaştı bana. Nefesindeki nane ve viski kokusu buram buram ciğerlerime doluyordu. "Buradan ayrılalım mı? Sence de fazlasıyla kalmadık mı?" diye fısıldadı kulağıma. Gözlerinin içine bakarak başımı salladım. İkimiz, bardan çıkıp, Pars'ın lüks aracıyla yola koyulduk.
Yol botunca gözlerimi arabayı kullanan Pars'tan alamadım. Arabayı kullanırken ki duruşu, o kaslı kolları, çok doğal. bir şeymiş gibi elimi tutup okşayan hareketleri ona daha da çekilmemi sağlamıştı. Her hareketi testesteron yüklü bu adam bacaklarımın arasına tatlı bir sızının dolmasını sağlıyor, o malum sonu dört gözle beklememe neden oluyordu.
Pars ile evinin bulunduğu apartmana ulaştığımızda beni yavaşça araçtan indirdi. Elimi tutarak apartman dairesine kadar beni yönlendirdi. İçimde adeta coşkun bir heyecan vardı. Onu istiyordum. Önümde yürürken üstündeki takım elbisesinin kalçalarına cuk diye oturuşunu seyretmesi güzel bir manzaraydı.
Yavaşça kapıyı açtı. Önce beni içeriye aldı sonrasında kendisi içeriye girerek arkamızdan kapıyı kapattı. Kapı kapandıktan hemen sonra usulca bana yaklaşarak beni kapıyla kendi arasına aldı. Usulca dudaklarıma ulaşarak nazik bir şekilde öpmeye başladı o dudakları hissettiğim de sanki her şey durmuş gibiydi. Pars önce yavaşça dudaklarıma öperken ellerimle vücudumu okşuyordu yavaş yavaş eteğini yukarıya doğru kaldırıp bacaklarımı okşuyordu. Diğer eli de ensemdeyken beni daha da sert öpmeye başladı. Bütün vücudum sanki yanıyor gibiydi. Onun her dokunuşu içimde tarifi imkansız duygulara sebep oluyordu. Dudakları sanki benim sonum olacak gibiydi. Yavaş yavaş beni bacaklarımdan tutarak kucağına aldı ve bir yandan öperken bir yandan odaya doğru yürümeye başladı. Bense parmaklarımı saçlarına geçirerek daha fazla nasıl öpebilirim düşüncesiyle boğuşuyordum. Sonunda beni yatağa yatırdığında odasına nasıl geldiğimi anlayamamıştım bile.
Pars gözlerimin içine tutkuyla bakarak ‘’Çok güzelsin.’’ dedi. Alkol ve tutkunun verdiği susamışlıkla adeta Parsın dudaklarına saldırdım. Üst dudağını ben emerken oda benim alt dudağıma yönelmişti. Artık sabrım kalmamıştı. Onun olmak istiyordum. Bir hışımla Pars'ın üstündeki gömleği çıkarmaya başladım. Gömlek yeri boyladığında Pars’ın o eşsiz göğsünü okşayarak pantolonuna doğru yol alan elim onun gözlerinin kapanmasına neden olmuştu. Kemerine ulaşan elim hızla kemer tokasını açarken tekrar dudaklarımız birleşmiştir. Sanki Pars yataktaki bütün kontrolü bana bırakmış gibiydi ve ben bu kontrol duygusuna bayılmıştım. Keyifle dudağımı ısırıp işime devam ettim ve pantolon da gömlek gibi yeri boyladı. Şimdi sadece baksırıyla kalmış bir adet Pars vardı karşımda ve penisinin şişliği dudak uçuklatır cinstendi. Bu benim için bile büyüktü. Bir an sadece bir an 'Nasıl onu içime alacağım.' diye düşündüm ama bu korkum onun ateşli gülümsemesini gördüğümde hemen geçti.
Penisini göstererek "Gördüğünü beğendin sanırım.’’ dedi Pars kendinden emin gülümsemesiyle.
Dizlerimin üstüne yükselerek "Ah evet. Oldukça cezbedici koca adam." dedim. Bu onu oldukça memnun etmiş olacak ki göğsündeki elimi alarak tam penisinin üstüne yerleştirdi.
"Öyleyse onu okşa. Bu gece o senin. Onunla ne yapmak istersen yapabilirsin güzelim.’’ dedi. Elimin altındaki şey sanki ateş gibiydi, sıcağı avucumu yakıyordu. Yavaşça baksırın üzerinden okşamaya başladım onu. Gittikçe elimin içerisinde daha da büyüyor gibiydi. Elimi usulca baksırın içerisine doğru soktum ve o penisini sertçe okşadım.
Pars "Iımmm!!’" diye inlediğinde yüzümde küstahça bir gülümseme belirdi. Sanki onu tek bir hareketimle yıkacakmış gibi hissediyordum. Baksırını çıkardıktan sonra onu yataga sırt üstü yatırdım ve ata biner gibi üstüne çıktım.
"Sakın kıpırdama, herşeyinle bana teslim olmanı istiyorum bu gece." dedim bir yandan ona sürtünerek git gel yaparken kollarını başının üstünde sabitledikten sonra yavaşça soyunmaya başladım. Önce bluzum sonra belimde toplanmış eteğimi çıkardım. Sütyen giymemiştim, giymekten de oldum olası haz etmezdim. Onun karşısında sadece tanga kilodumla kalmış ve ona sürtünmeye devam ediyordum. Her sürtünüşümde daha da arzuyla kararıyordu gözleri. Hala bendeydi kontrol.
"Üstümdeki son parçayı sen çıkar ve beni sertçe becer." diye komut verdiğimde oda "Emrin olur güzelim!" dedi. Birden kendimi onun altında buldum. elleri belimden aşağıya doğru giderken külotumu çıkardı. Bacaklarımın arasındaki ıslaklık git gide yoğunlaşıyor ve hoş bir sızı bütün vücuduu kaplıyordu. Göğüs uçlarıma doğru yönelen dudakları sanki bir bebek gibi emiyordu göğüslerimi. İki göğsünüde emip göbek deliğimi de ıslak öpücüklerle donatırken elleri kadınlığımın dudaklarına masaj yapıyordu.
Ellerim Pars'ın saçlarının arasına karışıp onu kadınlığıma doğru yönlendirdi; çünkü biliyordum kadınlığımdaki sızı az da olsa onun dudaklarıyla geçecekti. Pars sonunda kadınlığıma ulaştığında ilk önce benim gözlerime bakıp sonra kadınlığıma bir öpücük kondurdu ve kadınlığımı emmeye başladı. Bense adeta zevkten kıvranıyordum. İnlemelerim dahada yükselmeye başlamıştı.
Daha fazla dayanamayacaktım. Bacaklarım arasındaki başını çekerek kaldırıp bana bakmaya zorladım. ‘’Yeter artık sik beni!!!!’’ diye adeta feryad ettim. Artık rahatlamak istiyordum. Pars sözlerimi duyduğunda dudaklarındaki ıslaklığı elinin tersiyle sildi ve penisini sıvazlamaya başladı. Penisini kadınlığıma konumlandırdığında kadınlığıma sürtmeye başladı. Her ne kadar boyutu beni korkutsda artık bu sızının bitmesini istiyordum. Yatak başını tutarak iyice açtığı bacaklarımın arasından kendini içime doğru itmeye başladı. Penisi adeta deliğimi yararak içeriye doğru girerken ben acı ve zekin harmlandığı bir sesle inliyordum.
Parsın ‘’Dayan bebeğim, geçecek, az kaldı. Tamamen içine yerleştiğimde daha iyi olacaksın.’’ diyordu. Fakat ben hem acı hemde zevkten kaymış gözlerle ona bakıyordum. Kulağımda bana ne kadar güzel olduğumu söyleyen Pars’ın sesi içimde onun penisinin gidiş gelişleri ile sona yaklaştığımı hissediyordum.
"Aahh daha sert..." dediğimde Pars daha da hızlandı. Ben çığlık çığlığa zevkten bağırıyordum. İçimde penisinin şiştiğini hissediyordum.Anladımki oda yaklaşmıştı sona.
"Aahhh dayanamıyorum. Geleceğim." dediğimde "Beni bekle bebeğim. Ben gel dediğimde birlikte geleceğiz tamam mı?’’ dedi. Sadece başımı sallayabildim zor bela. Boynunu sarılarak dudaklarına uzandım. Sertçe öpüşüyorduk ve benim dayanacak halim kalmamıştı. Artık boşalmak istiyordum. Pars’ın nefes alışverişleri sıklaştığında sonunda duymak istediğim sözcükler dolgun dudaklarının arasından döküldü ve ‘’Gel bebeğim, benim için boşal.’’ dedi.
Ben sanki zincirlerimi koparmışçasına boşaldım ve aynı anda onunda en derinlerime aktığını hissettim. İçimde akan menisi rahmimin gerimiş duvarlarını yakıyordu adeta. Parsın zevkten yarı kapanmış gözleri benim kaymış gözlerimle buluştuğunda dudakları alnıma değdi ve sessiz bir teşekkür eder gibiydi. İçimden çıkmadan beni üste alrak sırt üstü yatakta uzandı. Sırtımı hafif hafif okşayarak kulağıma doğru fısıldadı.
’’Sana doyabileceğimi sanmıyorum güzelim. Sabaha kadar koynumda inleteceğim seni ama önce biraz dinlenmen gerekiyor.’’ dedi. Dediğinide yaptı. Gece boyunca birbirimizde kaybolduk.