Birce sabaha kadar Ali'yi beklemekten yorgun düşerek uyuya kaldı. Birce üç saat sonra tutulan bedeniyle yatakta sola dönerken gözlerini araladı. Sonra üzerindeki kıyafetlerinden gece Ali'yi beklediğini hatırladı. Yan tarafina baktığında Ali'si yoktu. Hiç gelmemişti. Yerinden sıçrayarak odadan çıktı. Bu ilk kez oluyordu. Kalbinde bir sızı oluştu. Gözü anında dolmaya başladı. Kalbinin sızısıyla sığamadıgı yatak odasından çıkar çıkmaz kayınvalidesinin yanına gidecekti. Mutfakta tıkırtı duyunca kalbini bir umut sardı. İçini sevinç kapladı.
"Ali'm," diye mutfağa içindeki kıpırtı ile girdiğinde tezgahın önünde kayınvalidesini gördü. Bir anda sevinci kursağında kaldı. Boğazına acı düğümler sırasıyla yumru yaptı. Odaya Birce'nin geldiğini gören kayınvalidesi,
"Kızım Ali gece kaçta geldi? Ben duymadım." dedi.
Birce,
"Anne, Ali'm gelmedi. Bende merak ediyorum. Başına bir şey gelmiş olmasın?" derken ses tonundaki endişe çoktan Halime annesine ulaştı. Göz yaşları, solgun ,bitkin yüzünde ince kıvrımları ile süzülmeye çoktan başlamıştı. Birce, Halime annesinden medet umarak eline dokundu.
Halime Hanım, Birce'nin elinin üstüne diğer elini koydu. Hafif okşadı. Gözlerini tatlı tatlı kırpıştırarak sakinleştirmeye çalıştı.
"Dur bakayım kızım, Naim'i uyandırayım. O bulur bizim oğlanı," dedi. Hızla mutfaktan çıktı.
Ama Halime Hanımın içi içini yemeye başlamıştı. Bir korku kapladı, göğüs kafesine sancı saplandı. O korkuya kendini kaptırmadan kendi yatak odasına hızlı şekilde girdi. Eşi Naim uyanmış, yataktan kalkmıştı. Üzerini giyinirken gören kocasının yanına yaklaştı. Panik içinde, gözlerini eşinin yüzünde gezdirerek,
"Bey, Ali gece gelmemiş. Gelin söyledi şimdi. Nerelere baksak? Başına bir iş gelmemiştir değil mi?" dedi.
Eşine endişe içinde bakarak söylüyordu.
Üzerini giyinen Naim Bey,
"Dur bir kadın, ortalığı galeyana verme! Bulurum ben şimdi onu," dedi. Odadan çıktı. Birce koridorda kayınpederini gördü.
"Baba Ali'mi bul. Ne olur?" dedi. Yalvaran bakışları ile ağlaması git gide şiddetini artırıyordu. Gelinini perişan gören babası,
"Kızım birazdan biz oğlumla geliriz. Siz kahvaltıyı hazırlayın hadi." dedi. Birce'nin koluna dokundu, destek oluyordu. Birce babasının sözlerine güvendi. Başını salladı, parmağının ucuyla göz yaşını siliyordu.
"Tamam baba ," dedi. Naim Bey evden dışarı çıktı. Kapının önündeki ayakkabısını giyindi. Gözden uzaklaştı. Halime Hanım ,
"Gel kızım hadi. Gelirler birazdan." dedi. Gelinini teselli ediyordu. Ama kendini teselli edecek durumda hiç değildi. Sanki kalbini biri sıktıkça sıkıyordu. Sıkılan sadece kalbi de değildi. Boğazında bir çift el nefes almasını istemiyor gibi sıkıyor, daraltıyordu. Nefes almakta güçlük çeken Halime Hanım,
"Birce hadi sen geç, bende geliyorum." dedi. Birce koridordan geçerek mutfağa girdi. Sevdiği adamın gece boyu doğumgünü hediyesi icin çalıştığını bilen Birce, kollarını sıvadı. Onun en sevdigi krep'i yapacaktı. Krep için malzemeleri tezgaha çıkarmaya başladı.
Halime Hanım duvardan tutunarak kendini banyoya zorla attı. Kapıyı örtünce çeşmeyi açıp akan suya elini uzattı. Avucuna doldurduğu suyu yüzüne bir kaç kez çarparak kendine gelmeye çalışıyordu.
Aynada yüzüne bakan Halime Hanım, solgundu. Ama hâlâ genç görünen kadın korkulu bakışları ile karşılaştı. Bir şey olduğunu o kadar derinden hissediyordu ki sanki aklından geçirirse oğluna bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Nefesini bir türlü düzene sokamıyordu. Kalbinden boğazına oradan da tüm bedenine geçen damarlar birinin işkencesine maruz bırakılmış gibiydi. Bedeninde soğuk kan dolaşıyor, içini ürperti kaplıyordu. Halime Hanım, bunun normal olmadığını tüm benliğinde hissediyordu. Banyodan tutunarak çıktı. Ayakta duracak mecali kalmamıştı.
Halsiz düşen bedenine, güçsüz sesi eşlik ederken,
" Birce, sen hazırla ben birazdan gelirim." dedi. Takati olmayan kadını Birce duyunca,
"Tamam anne ben yapıyorum. Sen rahat ol." diye Halime Hanıma yüksek sesle seslendi. Bunu duyan Halime Hanım, odasına adımlamaya başladı. Elini göğsüne koydu. Sanki sıkışan kalbini tutarsa geçerdi. Yatağına kadar zorca ulaştı, bedenini yavaşça yatağa bıraktı. Uzanıyordu.
***
Naim Bey evden çıkınca ilk işi oğlunun en yakın arkadaşı Cihangir'i bulmak oldu. Sanayide lastikçi dükkanının kepengini kaldıran Cihangir , Naim Beyi görünce şaşırdı.
"Naim amca hayırdır sabah sabah?" dedi eline uzandı, öpüyordu. Naim Bey ,
"Oğlum ,Ali gece eve gelmedi. Sen bilirsin?" dedi. Cihangir, Naim Beyin elini bıraktı. Yüzüne şaşkın ifadeyle bakıyordu. Başını iki yana salladı.
"Bilmiyorum ki Naim amca. Sadece ek iş yapacağını biliyorum. Birce için. Ama nerede ,ne işi bilmiyorum. Acaba nerede?" derken cebinden telefonunu çıkarıyordu. Rehberine girerek Sadi'yi aradı. Telefon çalarken,
"Naim amca belki Sadi biliyordur. Bakalım ne diyecek?" dedi telefonun açılmasını bekliyordu. Naim Bey başını salladı, sessizce dükkanının önünde bekliyordu. İlk defa böyle bir şey oluyordu. Ali hep efendi çocuktu, düzenli yaşardı. Karısına istediği altın bilekliği almak için ilk kez ek işe gidiyordu. O günde başına bu bela gelmişti.
Bu durumdaki her işiten, Ali için endişelenirdi. Cihangir elindeki telefon açılsın diye beklerken Sadi sonunda telefonu açmıştı.
"Alo ," dedi uykuluydu sesi.
"Alo Sadi, Ali nerede biliyor musun? Gece eve gitmemiş. Naim amca merak ediyor." dediğinde önce bir sessizlik oluştu. Sonra,
"Cihangir , Ali'yi ben akşama doğru gördüm. Bir düğünde garsonluk yapacaktı galiba. Oraya gideceğim demişti. Ama başka birşey bilmiyorum." dedi. Cihangir ,
"Kimin düğünü söyledi mi?" dedi. Telaşlı halde sorduğunda,
"Valla bilmiyorum. Sormadım o da demedi." dedi.
Cihangir bir şey öğrenmemenin sıkıntısıyla ,
"Tamam kardeşim, bir şey öğrenirsen, ararsın." dedi.
"Tamam ," dedi ve telefonu kapadı.
"Naim amca, bu normal değil. Ali böyle bir şey yapmaz. Bir şey mi oldu acaba?Karakola mı gitsek?" dedi endişe içindeydi. Yüzünü hüzün, kalbini korku kapladı. Kardeşim dediği en yakın dostu ortalıkta yoktu.
Naim Bey,
" Haklısın oğlum karakola gideyim," dedi. Cihangir telefonunu cebine koydu.
"Dur bende gelirim," derken hemen dükkanın kepengini geri kapadı.
"Arabam şurada," dedi beraber ilerliyorlardı. Kırmızı şahin aracın önünde durdular. Arabaya binerek karakol yolunu tutuyorlardı.
***
Halime Hanım hiç iyi değildi. Kendini rahatlatmaya çalışıyordu.
"Oğlum iyi" diyerek kendine telkin ediyordu. İyi olmasını çok istiyordu. Ama korktuğu şey başına geleceğini kalbinin tepkileriyle sezmişti.
Şimdiden gönlü karalar bağlıyordu.
Birce kreplerini yaptı. Çayı demledi. Mutfaktaki masaya her şeyi kurdu. Hazırdı. Mutfaktan çıktığında Oturma odasının penceresinden dışarıyı gözlemeye başladı. Ne kocası, ne de babası görünmüyordu. Birce beklemekten usanmıştı.
"Ali'm nerdesin hadi gel. " derken tülün ardından dışarı bakıyordu. Cebindeki telefonu çıkardı. Gelmeyen eşini bir kez daha telefonla aradı.
"Aradığınız numaraya ulaşılamıyor," diyen telesekreteri duyunca Birce kapatma tuşuna basarak telefonunu kapadı. Gri koltuğun üzerine telefonu attı. Birce Halime annesinin daha odadan çıkmadığını fark eden Birce annesinin odasına doğru adımladı. Kapının önüne geldiğinde kapıyı bir kez tıkladı.
"Anne,"