6 Ormanda Ceset

1040 Words
Birce; "Anne," diye seslenirken yatak odasının önündeydim. Kapısını tıklarken annemi merak ediyordum. Odadan tıkırtı sesi gelince tekrar tıkladım ve kapıyı açtım. Halime annem uzandığı yataktan kalkmaya çalışıyordu. "Anne iyi misin?" derken yanına adımlamaya başladım. Yüzü kireç gibiydi. Elini yaklaşarak tuttum. Yatakta doğrulmasına yardım ettim. Halime annem başını salladı ve , "Kızım biraz başım dönüyor, başka bir şeyim yok." dedi. Canı ve feri kalmamıştı. "Anne açlıktandır ,getireyim mi bir şeyler?" diye sorduğumda, "Yok Kızım babanlar gelsin beraber yeriz." dedi. "Tamam anne," dedim. Anneme baktığımda iyi olmadığını anladım. Ali'yi merak ediyor ve onun için korkuyordu. Bana söylemese de çok belliydi. Bende ondan farksız değildim. Babam ve annemin beni ümitlendirmesi o anlık etki etti. Ama gelmemeleri beni daha çok korkutuyordu. Tüm bedenim uyuşmuş ve sadece itaat ediyordu. Annemi böyle görünce gerçeklerden ,olabileceklerden çok korktum. Ali'm için bu ilkti. Bu da bizi çok ama çok korkutuyordu. Annemi daha fazla böyle görmek istemedim. İçimde tutamadığım göz yaşlarımın inceden aktığını fark ettim. Annemi daha fazla üzmemek adına odadan çıkmak için kapıya doğru yürümeye başladım. Arkam dönükken akan pınarlarım kendini bıraktı. Odadan çıkarken annem, "Aradın mı bir daha Ali'yi?" derken kısık çıkan sesini, odada zor duymuştum. Yüzümü anneme yan döndüm. "Az önce aradım anne, telefonu kapalı. " dedim. Daha fazla duramadım odadan hemen çıktım. Odama koşarak gittim. Kendimi Ali'm le olan yatağımıza bıraktım. Annem beni duyarak canı sıkılmasın diye sessizce hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladım. Haber almadan geçen her saniye bizi bitiriyordu. Her şeyi yakıp yıkmak ,kırıp dökmek istiyordum. Ama çaresizce sadece elimden gelen tek şeyi ,ağlamayı ve beklemeyi biliyordum. Bu acı dolu bekleyiş , ağlayış saatler sürdü. Naim babam gideli beş saat olmuştu. Halime annem odadan çıkıp artık evin içinde fır dönüyordu. Babamı telefondan arasakta çaldığı halde telefonu açılmıyordu. Bu durum bizi ölmekten beter hale getiriyordu. Ev bizim üstümüze üstümüze geliyor, annem ve ben her geçen süre zarfında tükeniyorduk. Beklemenin, korkmanın ne menem bir işkence olduğunu yaşayan bilir. Aldığın her soluk boğazını yırtarak geçiyor ama yine de o soluğu alıyorsun. Kalbindeki ağrı git gide artıyor ama sen hala bir umut iyi bir haber için medet umuyorsun. O korktuğun en kötü şeyi, aklından bile geçirmek seni büyük yıkımlara atarken, gerçeğinin ne kadar acılara gebe olacağını düşünmek bir yana, akıl sağlığını elinden alacağını bilerek ,o acı ve merak dolu bekleyişe mahkum ediliyorsun. Ölümden beter olan bu durum, bize, iki yaralı kalbe ağır geliyordu. Halime annem dizlerinin takati bitene kadar odanın içinde telaş içinde dolandı. Bense sadece kalbimin konuştuğu şeylere inkar gelerek dilimin döndüğünce dua etmeye çalıştım. Annemin yere yığılmasıyla olduğum yerden sıçrayarak yanına , "Anne !" diye yüreğimdeki acıyla koştum. Elimi, yüzüne dokundurarak ayıltmaya çalışıyordum. Gözlerimden sicim gibi yaşlar dökülürken neye kime ağlayacağımı şaşırdım. Anemin ilk ve tek çocuğu kayıp ve haber alamazken bu kadar dayanabilmesı şaşırtıcıydı. Daha kırbeşinde olan annemin bugün yetmiş olduğuna ,öyle hissettiğine yemin edebilirdim. Annemin başında ağlarken aklıma gelenle yerden kalktım. Beyaz ünitenin rafında bulunan limon kolonyasını elime aldım. Kapağını hızlı şekilde açarak elime boca ettim. Annemin burnuna tuttuktan sonra ellerine, yüzüne ovuşturmaya başladım. Annemin gözleri hafif aralanınca derin bir , "Oh çok şükür!" dedim. Annemi kolundan tutarak kaldırmaya çalıştım. Gri renkli kanepeye yavaşça yatırdım. "Kızım şu babanı bir daha ara," dediğinde annem, başımı salladım. Elime telefonu alarak tekrar arama tuşuna bastım. **** Naim bey; Cihangir'le birlikte karakola geldiğimizde korkarak giriş merdivenlerini çıkmaya başladım. Ama bedenimi saran bir korku vardı. O korkuyu adlandıramıyordum. Cihangir'in seslenmesiyle bu duygumu bastırdım. "Naim amca iyi misin?" diye seslenince başımı ona doğru çevirdim. Dalgın ,korkak ayakta duran bir boşluktan ibaret bir ben kalmışken, iyi miydim? Yüreğim sızım sızım sızlarken buradan alacağım sonuç koca bir bilinmezken gerçekten iyi olabilir miydim? Gözlerim Cihangir'e bakıyor mu ondan bile emin değilim? Boş bakışlarımı sezen Cihangir birden koluma girdi. "Naim amca birden bırakma kendini, ne olmuş gel bir öğrenelim? Sonra gerisi," dedi. Beni karakolun içinde kolunda sürüklüyordu. Kayıp bürosuna kapıyı tıklayarak girdik. Masa başında oturan polis memuruna yaklaşarak, "Kolay gelsin, benim oğlım dün geceden beri yok. Bize yardımcı olsanız," derken ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Polis memuru, "Amca geç otur, yardımcı olmaya çalışalım," dediğinde Cihangir bana, oturmama yardımcı oluyordu. Polis memurunun karşısında duran iki sandalyeye biz oturduk. Polis memuru elini masanın üzerinde birleştirerek , "Amca oğlunun adı ne ? Söyle sen baka..." Daha sözü bitmeden memurun, "Ali Ayata ," dedim. "En son neredeymiş biliyormusunuz ? Ya da kiminle?" diye sorarken bilgisayarına bir şeyler yazmaya başladı. Cihangir "Memur bey, kardeşim normalde garsonluk yapar. Gece de ek iş olarak bir düğüne gitmiş. Ama gerisini bilmiyoruz. Normalde kardeşim evinden işine, işinden evine gider. İlk kez böyle birşey olunca duramadık." dedi. Cihangir'in endişeli ses tonu memura da ulaşmıştı. Benim yüzümdeki ifadelerden de, memur bunun normal olmadığını hissetti. Memurun yüzü bir anda durgunlaştı, düşünüyordu. Memur, "Normalde 24 saat prosedürünü biliyorsunuzdur. Ama yardımcı olacağım size," dediğinde Cihangir'le bakışlarımız bir birini buldu. Derin bir nefes alıp memurun nasıl bir yol izleyeceğini merak içinde beklemeye başladık. Masanın üzerinde duran telsizi eline alarak, "Arkadaşlar Ali Ayata isimli bir şahıs geceden beri kayıp, bilgisi olan benimle iletişime geçsin," dedi. "Tamamdır, " sesi telsizden geldi. Sonra telsizi kapatarak masanın üzerine tekrar bıraktı. "Telefon numarasını da söyleyin." dediginde Cihangir telefonunu cebinden çıkardı. Hızla son arananlara girdi. Dostum yazısına tıkladı. Numarayı söylüyordu. O an iyi ki Cihangir yanımda diye şükrettim. Tek olsaydım eğer anlatacak halim, mecalim yoktu. Memur bey bize bakarak, "Siz dışarıda biraz bekleyin. Ben size seslenirim." dediğinde oturduğumuz yerden kalktık. Cihangir oğlum koluma girdi, odadan beraber çıkıyorduk. Koridorda dizili tahta bankaların en yakın olanına oturduk. Memurun bize seslenmesini çaresizce bekliyorduk. Bir saate yakın sessizlik içinde oturduğumuz bankta sadece bekledik. Polis memuru odadan çıkarken ikimizde birden ayağa kalktık. Memur, eliyle oturun işareti yaptığında bizim için odadan çıkmadığını fark ettik. Cihangir ile yüzümüzde buruk ifade ile tekrar oturduk. Beklemek ne zor , zaman durdu, ilerlemiyor. Oğlumdan bi haber. Etimi lime lime ediyorlar gibiydi. Ölmeden ,ölmek gibi can çekişerek bekliyordum. Oturduğum yer de bana, 'Kalk oğlun kim bilir ne halde, sen burada oturuyorsun,' der gibi batıyordu. Memur odaya tekrar girerken telaşlıydı. Yanımızdan geçerken, "Gelin içeri," diye panik halinde seslendi. O an kötü bir şey olduğunun tohumları gönlüme ekildi. Korkarak oturduğumuz yerden kalkıp hızlı ve endişe içinde odaya girdik. Cihangir, "Haber mi var?" diye sordu ve memurun yüzüne baktı. Memur, "Ormanda bir ceset bulunmuş. Sizin oğlunuz yaşlarında, tam emin değiliz. Ekipler ve olay inceleme yola çıktı. İsterseniz siz de gidin, bir bakın. Belki de o değildir, bilmiyoruz. Üzerinden kimlik, cüzdan çıkmadı."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD