bc

Bir Kan Davası Berdeli - Türkçe

book_age18+
1.5K
FOLLOW
7.9K
READ
arrogant
billionairess
heavy
serious
enimies to lovers
virgin
friends with benefits
brutal
sacrifice
crown prince
like
intro-logo
Blurb

Yıllar önce Mircan'ın annesi kendisine saplantılı şekilde âşık olan biri tarafından öldürülünce iki ailenin de kaderi değişir. Dayısı Mardin'in ileri gelen aşiret ağasının karısını öldürdüğünde küçük yaşta olan Hira bir daha gelmemek üzere ailesi ile Mardin'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Yıllar sonra dayısının hapisten çıkma vakti geldiğinde iki aile toplanır ve aşiret iki aileden kız alıp verileceğini ön görerek Mircan Ağa ve Hira'nın evlenmesine karar verir. Birbirlerini hiç tanımayan bu iki insan zorla evlendirilince hiç de öyle sanıldığı gibi mutlu mesut yaşamazlar. Aksine hikâye burada başlar, Hira ve Mircan'ın sürtüşmeli evlilikleri kendilerinin de umduğu gibi gitmemektedir. Çünkü ikisi de birer inatçı keçidir.

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Hira Karadağ yirmi üç yaşında ve dans eğitmeni, hayat dolu bir kızdı. Siyah belleğini uzanan dalgalı saçları, kara gözleri ve uzun kirpikleri ile ilk bakıldığında insanı kendine hayran bırakacak nitelikteydi. Uzun yıllardır hayatındaki en büyük aşkı dans olmuştu ve mezun olduktan sonra iki arkadaşıyla Himela adında bir salon açmışlardı, fitness, dans ve güzellik salonuydu. Her şey hayatında mükemmel gidiyordu taki babası ve dedesinin Mardin'e gidecekleri haberini duyana kadar... Sabahki dans grubuyla seansı bitmek üzereydi, bugün enerjisi çok yüksekti ama aklı Mardin'e giden dedesi ve babasındaydı. Şu lanet olası kan davası sonunda bitecekti bunun için onları çağırmışlardı ama içi hic rahat değildi. Onlara bir şey olacak diye deli gibi korkuyordu. Amcasını hayal meyal hatırlıyordu, tam on sekiz yıl geçmişti aradan ve hapisten çıkmasına yirmi gün vardı. Onların ailesinden birini öldürdüğünde babası ve dedesi tüm aileyi apar topar İstanbul'a kaçırmıştı, annesi İstanbulluydu ve köklü bir ailenin kızıydı bunun için hiç zorlanmadan yerleşmişlerdi ve o günden sonra hayatları büyük güvenlik duvarıyla örtülmüştü. Eğer bu iş biterse belki de ilk kez kendisini uzaktan da olsa takip eden adamlarsız dışarı çıkabilecekti. Amcası çıkınca ya onu öldüreceklerdi ya da iki aile arasında barış sağlanacaktı, 'Umarım barış sağlanır ve bu dava devam etmez.' diye düşündü. Bir daha ki seansı saat üçteydi, salonun terasına kahvesini alıp çıktığında Ela aşağı inmeye hazırlanıyordu. Sırada bossu vardı ve o girecekti. ********* Güneş damla damla erirken Mardin toprakları sıcaktan kavruluyordu Medar ve Zelal ağa klimalı arabada gidecekleri görkemli konağa doğru ilerliyorlardı. En son on sekiz sene önce yaşadıkları bu toprakları özlemle izliyorlar ve hiç konuşmuyorlardı. Konağın kapısına geldiklerinde birbirlerine aynı sessizlikte bakıp indiler, koca bir güvenlik ordusu da arka arabadan indi. Konak da aynı güvenlik çemberindeydi, önden Zelal ağa ardından oğlu Medar üç katlı konağın büyük bahçesine girdiler. Tüm aşiret toplanmıştı en büyük ağalar da oradaydı. Medar ve Zelal ağa çardağa geçtiğinde göz geze geldikleri tüm ağalar başlarıyla selam verdiler. Aşiretlerin ağası Ali ağa konuşmayı başlatan taraf oldu. "Evet ağalar toplanma amacımız bellidir, Karadağ aşireti ve Maran aşiretinin otuz yıl önce başlayan kan davasının bitmesi için topladığımız aşiret büyüklerinin ortak verdiği bir karar vardır." herkes karar nedir diye göz göze bakarken ölüm sessizliği vardı konakta... Ağa devam etti yine konuşmasına... "Şimdi alınan kararı sizlere açıklayacağım, her iki aile de barış istiyor mu?" Karadağlı aşiretinin ağası olarak Zelal ağa "Evet ne çocuklarımızın öldüğünü ne de öldürdüğünü görmek istemeyiz." dedi. Maran aşiretinin de en büyük ağası Mirzan ağa, "Tek bir evladım var onun da mapus damlarında ömrünü heba etmesine gönlüm razı değildir." dedi. Bunun üzerine Ali ağa kararı açıklamaya başladı. "Evet bu iki aile için verilen ortak karar, Maran aşiretinden öldürülen Dilan Maran'ın kanı yerine Karadağ aşiretinden bir gelin alınmasına ve davanın bitip sulh sağlanması için de iki ailenin iş ortaklığı yapmasına karar verilmiştir." Medar'ın aklında hâlâ küçük gördüğü kızı vardı nasıl kıyacaktı ona ya karısı Buket ne derdi bu duruma? Başka çaresi de yoktu, dedesinin öldüğünü gözleriyle görmüştü, şimdi ailesinden birinin daha acısını görmek istemiyordu. Mirzan Ağa ise oğlunun gazabından korkuyordu, daha yeni evleneceğini söylemişti. Bir tane oğlu vardı. Oğlu ya sağ salim yanında olacaktı ya da elini kana bulayacaktı, biricik oğlunu kanlı yetiştirmemişti ki kan davasına kurban etsin... İki ağa da onaylarcasına başını öne arkaya salladı. Ali ağa tekrar devam etti konuşmasına... "Öyleyse tüm aşiret büyüklerinin önünde verilen bu karar resmileştirilerek BERDEL yapılmıştır, iş anlaşmalarının yapılması ve düğünün olması için hazırlıklara başlansın." Ağalar hüzünlü bir mutlulukla kan davasını bitirmişlerdi, sıra çocuklarına bunu açıklamaya gelmişti. ********** Konak en nihayetinde boşaldığında Mirzan ağa kızlardan kahve istedi ve kahvesini içerken olanları Mircan'a nasıl anlatacağını düşünüyordu ki, yumruklanarak vurulan kapıyla irkildi. Eğer tahmininde yanılmıyorsa gelen Mircan'dı. *** Mircan'ın, sağ kolu kararı bildirmek için aradığında aldığı haberle fırlarcasına şirketten çıkan Mircan vakit kaybetmeden konağın yolunu tutmuştu. Etraf ölüm sessizliğindeydi ve kapıda kimse yoktu, bir yandan tekme bir yandan yumruk atarak kapının açılmasını bekliyordu. Bu hayatındaki patladığı tek noktaydı ve daha önce hiç bu kadar ileri gitmemişti. Bahçeye girdiğinde üst katın balkonundan ona bakan babasına sesini yükseltterek, "Sen ne yaptın Mirzan ağa ne yaptın? Sana evleneceğimi söyledim ben, bumuydu barışın? Sen üzerimde uyguladın kan davasını Mirzan ağa sen öldürdün beni, bin kere isterdim mapus damında yatmayı, anamı öldüren o adamın yeğenini alacağıma ölseydim daha iyiydi." diye bağırdı ve konak onun sesiyle inliyordu. Babası üzgün görünüyordu ama hiçbir şey söylemiyordu. Mircsn bu suskunluk üzerine tekrar bağırmaya başladı. "Mirzan ağa, iyi dinle beni o kız bu konağa gelecek ama asla karım olmayacak, asla duydun mu beni." dedi ve geldiği hızla konaktan çıktı. ************* Hira annesi arayıp babasının sağ salim uçağa bindiğini söylediğinde rahatlamıştı ama içindeki huzursuzluk hâlâ devam ediyordu. Bugün en yoğun günüydü, hafta ortası ve çarşamba günüydü en çok seans bu gün vardı, bu yüzden günün nasıl geçtiğini anlamadı. Akşam seansında zumba dersine girip çıktı ve eve doğru yol aldı. Bir an önce babasını görüp rahatlaması lazımdı. Eve geldiğimde annemle babam kavga ediyordu salona yaklaştığımda annem son ses bağırıyordu. "Asla Medar asla kızımı o vahşi topraklara göndermem, ben seni sevdiğim için peşinden geldim sizin bu kan davanıza kızımı kurban etmeyeceğim." Hira doğru mu duyuyordu, kurban derken ondan mı bahsediyorlardı, şaşkın bir ifadeyle içeri girerken "Nereye gönderiliyorum ve neden?" dedi. Annesi, "Hiç bir yere gitmiyorsun." derken abisi bağırarak "Ben kardeşimi sizin o lanet kan davanız uğruna bir ağa bozuntusuna vermem." diyerek bağırdı. Hira 'Kimi? Kime? Veriyor bunlar ne saçmalıyor böyle.' diye düşünürken en son söz dedesinin ağzından çıkmıştı, kesin ve netti ve tüm sormak istediği sorulara bir kerede cevap vermişti. "Kan davası Maranların oğluyla Hira'nın evlenmesi ve şirketlerin ortak edilmesi koşuluyla sona ermiştir ve bu işin itirazı yoktur berdel bozulamaz bu konu artık sadece bizim ailemizin değildir, eğer yanlış bir şey yaparanız bu sefer hayatı tehlikeye giren amcanız değil Hira olur." dedi ve bastonunu yere vurarak çıkmaya başladı. Hira'nın göz yaşları sel olup akmaya başlamıştı, abisine sarılıp deli gibi ağladı. Bu nasıl olur aklı almıyordu, barıştı istenen ama barış bu işin neresindeydi. Resmen katliam yapıyordu bu adamlar. Dedesinin sözünden dönmeyeceğini bilmesi, korkusunu an be an artırıyordu ve bir kurtuluşu olmadığını anlıyordu. Ama ne olursa olsun o ağa bozuntusuyla evlenmeyecekti, zorla evlendirebilirlerdi belki ama zorla koynuna sokamayacaklardı... Eh o da Hira'ysa onlara hayatı zehir edecekti. Abisi, Levi Hira'yı yerden kaldırarak koltuğa oturmasını sağladığında babası geldi yanıma ve bana sarılarak konuşmaya başladı. "Kızım, ben de istemedim böyle olsun ama aşiret bir karar aldı, her iki ailenin de iyiliği için bu şarttı anlıyormusun? Vermek istemezdim kızım ben de seni ama amcan mı abin mi öldürülecek korkusuyla yaşayamazdım ve bir gün mutlaka kan yerde kalmazdı, onlar da sulh istediler kızım ve bu dava bitti." "Ah baba bilmez misin ki ben orada ölürüm, buradaki yaşamım orayla kıyas olunmaz, o köhne yerde çürümeme nasıl göz yumacaksın baba?" dedi ve sıkı sıkı sarılıp ağlamaya başladı. Islak kedi yavrusu gibi annesine baktığında, annesi çaresiz gözlerle baktı gözlerine. Ve o an anladı ki bu işin kurtuluş yolu yoktu. ******** Hira sabah evden çıktığında Taha kapıda onu bekliyordu. Taha mı dedi? Hira bu adama bir söz vermişti, bir gün evlenirse evleneceği kişi mutlaka o olacaktı, şimdi başkasıyla evleneceğini nasıl söyleyecekti. Taha çok iyi dost ve arkadaştı ve iyi anlaşıyordular. Ona olan ilgisiyse gözle görülür cinstendi, aşka gerek olmadığını düşündüğü için kendisine saygılı ve yanında huzurlu hissettiği Taha ile evlenecekti. Evlenmek için bunlar yeterli miydi bilmiyordu ama en nihayetinde onu kırmak da istemiyordu. En iyisi söylememek duyunca bir açıklama yapmak en doğrusu olacaktı. Taha Hira'yı aldıktan sonra önce bir kahvaltıya gittiler ardından da onu iş yerine bıraktı. Bu utanç verici durumu arkadaşlarına söylemektense ölmek daha iyiydi, en iyisi âşık olduğunu söyleyip evleneceğine onları inandırmakdı. Mutlu bir gülümsemeyle selam vererek içeri girdi. Arkadaşlarının fark etmesini umarak etrafa ışıklar saçıyordu. Ve fark etmişlerdi çünkü onu iyi tanıyorlardı asla neşeyle selam vererek içeri girmezdi aksine homurdanırdı ve birkaç hafta sonra homurdanacak bir işi bile olmayacaktı. Ela: "Kuzum ne bu neşen?" "Ah kızlar bilseniz ne oldu?" Merve: "Ne oldu? Çatlatma da söyle!" "Biriyle tanıştım." dedi ama yalan söylediği için kendimden utanıyordu ve oyunculuğuysa oscara aday olurdu. Anlatmasını istediker fakat anlatacağı hiçbir şey yoktu, bu yüzden kibarca erteledi. ********** Bugünün berbat bir gün olduğunu düşünen Mircan belki de sadece kendisi için bundan sonraki tüm günler böyle olacağı hissine kapılmıştı. Çalan telefonu, bir adım ilerisini görmesi için gelen bir telefondu. "Alo, ne yaptın Hasan?" "Ağam sabahtan beri peşindeyim, sabah bir adamla buluştu ve bayağı samimiydiler, sonra da işe gitti daha henüz oradan ayrılmadı bekliyorum." "Tamam Hasan bir dakika bile ayrılma!" diyerek telefonu kapadı. Seslice, "Bakalım prensesliğin kalacak mı yanıma geldiğinde Karadağların sahte prensesi." diye söylendi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.8K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.1K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.8K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.2K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook