Kendisine doğru gelen yengesine bakıp tebessüm etti Didê. Önce yengesine baktı ardından büyüyen karnını sevdi eliyle.
-“Uuy halasunun aşku, ne araysiniz yenge burada hayirdur?” diyip baktı Heline şaşkınca. Çünkü annesi torun haberini aldığı günden beri, bir saniye boş bırakmıyordu gelinini.
“Şunu ye kan yapar, bunu ye bebeğe yarar, kalkma, yürüme, onu kaldırma vs.” diye diye darlamıştı Helin’i
-“Ay Didê sus sus, Semiha ana namaza durdu öyle kaçtım vallaha. Az yürüyeyim ya her yerim şişti oturmaktan.” diyip bıkkınca devirdi gözlerini kadın.
Didê yengesine bakıp gülmeye başladı;
-“Bu daha iyi günlerun yengem, sen bide ha bu uşak doğunca gör anami.” diyip eliyle sevmeye devam etti yengesinin karnını.
-“Hadi sen git artuk, benda geleyirum birazdan.” diyip gönderdi Helini.
Oldu olası çaylıkta vakit geçirmeyi çok severdi Didê. Çocukken kaçar kaçar gelirdi buraya.
Biraz daha burada vakit geçirdikten sonra, havanında yavaş yavaş kararmasıyla çaylıktan çıktı kız. Yavaş yavaş yürümeye başladı evine doğru. Hafif çisen yağmurla beraber, döndürüp başını baktı yeşillere bürünmüş memleketine. Çalan telefonla cebinden çıkarıp baktı ekrana gülümseyerek;
Arayan: Koray 🔆
-Didê’m, sevduğum. Napaysun bakayum.?
-Çaylıktan çıktım eve gidiyorum sen napıyosun? diyen kızla telefonun ucundaki adam sessizleşmişti. Sevgilisinin sinirli olduğunu şiveli konuşmamasından anlamıştı.
-Düğündeyum sevduğum, sesinu duymak istedum. Çok özledum kiz senu.
-Ne zaman dönüyorsun Koray? Hem gece aradım neden açmadın?
-“Evet aşkım, az içmiştik anca kendime geliyorum. Bu akşam yanındayım yavrum. Akşam bekliyo olcam seni.
-Tamam gelmeye çalısıcam.
-Çalışma Didê’m gel,hemde şu isteme işini konuşalım artık, yeter beklediğimiz. “ diyen adamla kıvrıldı kızın dudakları iki yana. Liseden bu yana seviyordu Koray’ı, son iki yıldır da beraberlerdi. Koray ne zaman evlilik mevzusunu açsa hep bi aksilik çıkmıştı, en son da abisinin kız kaçırma mevzusu olmuştu işte.
-Tamam gelicem” diyip kapattı telefonu.
İki adım atmasıyla önünde keskin frenle duran simsiyah arabayla kalakaldı öylece olduğu yerde. Arkaya doğru geri iki adım atmasıyla, göğsüne çarptığı adamla kalakaldı kız. Korkuyla çevirdiği başı ile kendisine bakan katran karası harelere dikti yeşillerini. Kendisine nefretle bakan adamın ateş topundan farksız gözleriyle korkuyla yutkundu Didê.. Ardından adamın arkasında arabanın plakasına kaydı gözleri ; 47 ADAR 47.
-“Ne istiyosun benden..!” diyip korkulu gözlerinin yerini alan cesaretle dikti keskin bakışlarını adamın üzerine.
Anlamıştı yengesinin abisiydi, Adâr Kanlıca’ydı karşısındaki adam.
-“Bin arabaya..!” dedi Adâr ağa, nefretin her tonunu barındaran sesiyle..
Kendisinden gözlerini bir saniye ayırmayan kıza doğru bir adım daha atıp, burnunun dibine girdi Didê’nin.
-“Sağır mısın? Arabaya bin dedim sana..” dedi kıza, bu defa daha sert tonuyla..
Yeşil hareler, ateşten harelerin nefretiyle titriyordu adeta..Korksa da kendinden ödün vermedi Didê.. Tek kelime etmeden geçip bindi kapısı açık halde kendisini bekleyen siyah jeep’e. Hareket eden arabayla çevirdi başını karşısında kendisine bakmaya devam eden adama;
-“Nereye götürüyosun beni?”
-“Gidince görürsün.”
-“O ne demek.! Nereye götürüyosun beni dedim.?”
-“Bunu arabama binmeden önce sorman gerekmiyor muydu!”
-“Sorsam söyleyecek miydin?” diyip baktı kendisine bakan nefret dolu harelere. Cevap vermeyeceğini anlayıp devam etti kız;
-“Bende öyle düşünmüştüm Adâr Kanlıca! Şimdi söyle o halde nereye götürüyosun beni?”
-“Ne o ! Seni kaçırmamdan mı korkuyorsun ?” diyip kıza doğru eğildi Adâr ağa. Kendisine bakarken titreyen yeşillere bakıp yutkundu seslice.
-“Korkma! Ben abin olacak it gibi soysuz değilim.”
-“Soysuz senin soyundur Adâr Kanlıca. !” diyen kızla nefreti harlanmıştı adamın. Kızın çenesini tuttuğu gibi kendine çekti.
-“Senin o dilini keserim Didê hanım.” diyip sertçe bıraktı kızın çenesini. Açılan kapı ile kızın gözünden akan yaşa aldırmadan indi arabadan. Yürüdü kendilerini bekleyen dağ evine.
Zavallı kızda mecbur yürümüye başladı adamın peşinden.
İçeri girmesiyle koca ekranda evlerini görmesiyle çattı kaşlarını öfkeyle Didê.
-“Ne oluyo Adâr Kanlıca! Ne yapmaya çalışıyorsun sen?” diye bağırıp dikildi sandalyeye kurulmuş kendisine alayla bakan adama. Biraz önce gözlerinden öfke saçan adam gitmiş yerine ekrana zevkle bakan adam gelmişti. Kıstığı kara hareleriyle baktı alayla kıza Adâr ağa.
-“İzle.!” dedi başıyla ekranı işaret ederek.
Evlerini gösteren ekran bu defa babasını göstermişti Didê’ye.
Korku ve merakla irice açılan yeşilleriyle koşar adımlarıyla ekranın dibine çöktü kız, “babam” döküldü dilinden titreyen sesiyle. Bir kaç dakika izledi babasını öylece. Ardından öfkeyle kalkıp yerinden dikildi adamın karşısına;
-“Ne yapmaya çalışıyorsun , amacın ne Kanlıca! Şovu bırak artık ne istiyorsun benden?” dedi titreyen sesine engel olarak.
Adam baştan aşağı süzdü kızı ateşten farksız gözleriyle.
-“Evleneceksin benimle Didê hanım.” diyip dikildi iri cüssesiyle kendisine şaşkın gözlerle bakan kızın karşısına , kız tam ağzını açmaya yeltenirken işaret parmağını bastırdı kızın dudaklarına;
-“Kabul etmeyebilirsin de.. Tabi ailenin gözlerinin önünde yok olmasını izlemeye cesaretin varsa.” dedi kıvrılan dudaklarıyla kıza bakıp.
Didê dolu gözleriyle çevirdi başını ekrana, ekran ikiye bölünmüş her bir parçasında ailesinin görüntüsü vardı.
Bahçede çiçekleriyle uğraşan annesine baktı dolu gözlerle, sonra elinde çayı ile karısını izleyen babasına baktı burukça, ardından teknede ağlarla uğraşan abisine...
-“Helin.. Helin neden yok bu ekranda Adâr ağa. Abim zorla mı kaçırdı bacını? Sevmisler birbirine kaç…” demesiyle “kes” diye kendisine bağıran adamla kaldı öylece.
-“Kes !! Bu iki oldu üçüncüye sana seçenek sunmam bilesin!” demesiyle odada yankılanan telefon sesiyle baktılar birbirlerine.
Didê cebinden çıkardığı telefona baktı dolu gözlerle, o anda adamın gözleri de kaydı ekrana;
Arayan:Koray🔆
Kız öylece baktı ekrana, açsana ne diyebilirdi ki sevdiği adama..
Boş gözlerle baktı çalan telefona dakikalarca.
Tüm cesaretini toplayıp açtı telefonu;
-“Koray..”
-“Sevduğum, neredesun ağaç oldim ha burada.” demesiyle Didê tedirgince baktı karşısında ki adama.
Adâr ağa ise karşısında durmuş, sıktığı çenesi ile boyun damarları patlayacak raddeye gelmişti.
Kızın elindeki telefonu aldığı gibi yanan sobanın içine atması bir oldu adamın.
Ardından öfkeyle dış kapıya yönelip kapıda bekleyen adamın elindeki laptopu alıp geri girdi içeri.
Kendisine şaşkınca bakan kıza uzattı öfkeyle
-“Al.!” diye bağırmasıyla kız korkuyla aldı elinden laptopu. Açtığı ekranda deniz kenarında elinde telefon ile, bi sağa bi sola dönüp durun adamı görmesiyle daha fazla hakim olamadı yeşillerine.
-“Koray..” diye fısıldadı tiz sesiyle.
-“Sen nasıl bi insansın, sevdiğim olduğunu bile bile bunu benden nasıl istiyorsun. Gönlü başkasına ait birine nasıl karım diyeceksin, bu kadar mı midesizsin Adâr Kanlıca.” diye döküldü kızın dilinden isyanı.
Adâr ağa ölüm kadar soğuk, ateş kadar yakıcı gözleriyle baktı, döktüğü gözyaşlarından kızaran yeşillere.
Kıza doğru iki adım atmasıyla kızda geri geri gitmeye başlamıştı. Kız kaçtıkça adam bir adım daha atıyordu ona doğru.
Duvara çarpmasıyla kaçacak yeri kalmadığını anladı Didê. Titreyen gözleri ile baktı adama.
Adâr ağa duvarla kendi arasına sıkıştırdığı kıza baktı, bir saniye çekmeden bakışlarını.
Titreyen gözbebeklerine, kıpkırmızı olmuş yeşillere baktı. Baktıkça göğsünü anlamlandıramadığı bi hissin kaplamasıyla yutkundu seslice.
-“Son beş dakikan Didê hanım. Beş dakika sonra ya benimle evlenmeyi kabul edeceksin ” diyip serbest bıraktığı kızdan uzaklaşıp geçip oturdu sobanın başındaki sandalyeye.
Bacak bacak üzerine atıp, alayla baktı kıza ve devam etti;
-“Yada adamların seni evine bırakacak ve tabi gittiğinde evinde seni bekleyen bi ailen olmayacak.. sevgilin de dahil bu listeye.. Karar senin.. Son 4…” diyip baktı kıza.
-“Babam, babam hayatta müsade etmez buna. Sen berdel istiyorsun ama bilmediğin bişey var, oda ben Mehmet Kalender’in kızıyım. Ve babam asla beni kimsenin günahına kurban etmez Kanlıca!! Benim babam sizin insanınıza benzemez, can alır, can verir yinede beni sana kurban etmez.!” dedi dik tuttuğu başıyla kız.
Haklıydı da.. Mehmet bey duysa orada olanları Rize’yi içindekilerle yakar, ateşiyle de çayını demlerdi..
-“Sence ben koskoca bir sene armut mu topladım
Didê hanım. Yedi ceddinize kadar src’nizi öğrenmedim mi sanırsın? En yakın zamandan başlayalım mesela, iki ay öncesine kadar Rusya’dan gelen kaçak silahlardan başlayalım mı?” diyip cebinden çıkardığı sigarayı yakıp devam etti adam;
-“Tek bi lafımla tüm sülaleni içeri de attırabilirim, mezara da sokabilirim.! Ailenin kaderi senin ellerinde kesk çave(yeşil gözlü)” diyip üfledi keyifle içine çektiği dumanı kıza doğru..
-“ Sen hastasın Kanlıca.. Ruh hastası..!”
-“Son 1..”
-“Allah belanı versin..!”
-“Beddua etme sana döner dicem de senin belan benim Laz kızı.. Süren doldu.. Cevap?” diyip baktı kızın yüzüne. Bir kaç saniye bekledikten sonra kızdan cevap gelmeyince anlayınca kalktı ayağa;
-“Peki sen bilirsin..” diyip kapıya yöneltti adımlarını.
Açtığı kapıyla, kapıda bekleyen adamına seslendi.
-“Kızı aldığınız yere bırakın.” diyip çıktı kulübeden dışarıya. Kendisine şaşkın gözlerle bakan kıza döndürdü katranlarını bu defa, birsey demeden cebinden çıkardığı telefonu aldı eline.
Elinde telefon, gözünü kendisine bakan yeşillerden ayrılmadı bir saniye;
-“Taş üstünde taş, baş üzerinde baş kalmayacak. Kalender soyu bu memleketten silinecek.!” diyip kapattı telefonu.
Didê duyduğu şeyle şokla kaldı olduğu yerde. Koşarak gidecekken Adâr ağanın yanına, kollarından tutan adamlarla bir milim öteye gidemeden kaldı öylece;
-“Hayır.. bırakın beni… hayır yapma..” diye çığlıkları ile inletti dağı taşı.
-“ Yapma.. Durdur adamlarını Kanl..” tamamlayamadan,
Duyduğu şeyin, yaşadıklarının ağırlığına daha fazla dayanamayıp kapandı gözleri zavallı kızın..