Soğukluğuna rağmen

473 Words
“Burada özür değil, disiplin önemlidir.” Sesi netti, kesindi. Bir an için nefes almayı unuttum. Karşımda duran adamın adı Mert Karahan’dı. Şirketin en genç ve en sert CEO’su. Hakkında duyduklarım abartı sanmıştım ama bakışları, tek bir kelimeyle insanı susturabilecek cinstendi. “Tekrar etmeyeceğim,” dedi. “Masamda olun.” Başımı sallayıp arkasından yürüdüm. Topuk seslerim ofisin sessizliğinde gereğinden fazla yankılanıyordu. Masam, cam duvarlı odasının hemen dışındaydı. Bilerek mi seçilmişti, bilmiyordum. Ama sürekli gözetim altında olacağım kesindi. Adım Elif. Yeni asistanıydım. Ve daha ilk dakikadan onun dünyasına ait olmadığımı anlamıştım. Bilgisayarımı açtım, dosyaları düzenlemeye başladım. Dakikalar geçti. Hiç konuşmadı. Camın ardından sadece çalıştığını görebiliyordum. Kaşları çatık, yüzü ifadesizdi. Bu kadar soğuk birinin kalbi gerçekten var mıydı? “Karahan,” diye seslendim istemsizce. Başını kaldırdı. O an göz göze geldik. İçimde garip bir şey kıpırdadı. “Bey,” diye düzeltti beni. “Burada herkes bana Karahan Bey der.” Yanaklarım kızardı. “Özür diler—” Bakışıyla cümlemi yarıda kesti. Dudaklarımı kapattım. Hafifçe başını salladı. “Dosyaları saat üçte istiyorum,” dedi. “Hazır olacak,” dedim bu kez daha ciddi bir tonla. Bir an durdu. Sanki beni süzdü. Gülümsememi bastırmaya çalıştığımı fark etmiş gibiydi. Ardından hiçbir şey söylemeden başını tekrar evraklarına çevirdi. Saatler ilerledikçe gerginlik yerini meraka bıraktı. Sertliği bir maske miydi, yoksa gerçekten böyle miydi? Camın ardındaki adam yalnız görünüyordu. Güçlü ama yalnız. Saat tam üçte dosyaları masasına bıraktım. “Zamanında,” dedi kısa bir bakıştan sonra. Bu, ondan duyduğum ilk onaydı. O an anladım. Bu adamın kalbine giden yol zor olacaktı. Ama ben kolay vazgeçen biri değildim. Ve Mert Karahan, soğukluğuna rağmen, farkında olmadan hayatıma girmeye başlamıştı.Saatler ilerledikçe ofisteki sessizlik daha da ağırlaştı. Klavye sesim bile fazla geliyordu kulağıma. Mert Karahan odasından hiç çıkmamıştı. Camın ardından onu izlememeye çalışıyordum artık; aksine, farkında olmadan her hareketini takip ediyordum. Ciddi duruşu hiç bozulmuyordu. Telefon konuşmaları kısa ve netti. Gülümsemediğini fark ettim. Sanki bu ofiste gülmek yasak gibiydi. “Elif.” Adımı duymamla irkildim. İlk kez adımla hitap ediyordu. “Evet, Karahan Bey?” diye cevapladım hemen. Kapıyı araladı. “Kahve.” Tek kelime. Emir gibi. Ayağa kalktım. “Nasıl alırsınız?” Bir an duraksadı. Sanki bu soru beklemediği bir şeydi. “Sade.” Başımı sallayıp mutfağa yöneldim. Kahveyi hazırlarken kalbim yine hızlandı. Neden bu adam beni bu kadar etkiliyordu? Sertliği mi, yoksa ardında sakladığı şeyler mi? Kahveyi masasına bıraktığımda gözleri kısa bir an için fincana, sonra bana kaydı. “Teşekkürler,” dedi alçak bir sesle. Şaşırdım. Gülümsedim istemsizce. Kaşları hafifçe çatıldı ama bu kez beni uyarmadı. Sadece baktı. Uzun, sessiz bir bakıştı bu. Aramızdaki mesafe birkaç adım olmasına rağmen, hava gerilmişti. “İşinize dönebilirsiniz,” dedi sonunda. Masama geçtim ama aklım orada kalmıştı. Bu adamın duvarlarında küçük bir çatlak oluşmuştu sanki. Ve ben o çatlağı fark etmiştim. Belki de düşündüğüm kadar ulaşılamaz değildi. Ve belki… soğukluğunun ardında, hiç kimsenin dokunmadığı bir kalp vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD