2.Bölüm – “Evlilik”
Annem toprağa verileli tam bir ay oldu. Ev, her gün biraz daha sessizleşiyor ama içimdeki fırtına dinmek bilmiyor. Babam, cenazeyi bahane ederek beni dershaneye göndermedi. “Kırkı çıksın, sonra bakarız,” dedi.
Zaten şu an ders ya da dershane düşünecek durumda değilim.
İçim acıyla doluyken, elimde süpürge, evin köşelerinde dolanıp duruyordum. Aniden evin tüm yükü bana kaldı. Annem gibi oldum sanki. Evden sorumlu olan tek kişi benim. Misafirler varken ikramlık servisi ve gittikten sonra temizlik yapıyordum sürekli. Abim, elinden geleni yaptı ama onun da gözü telefonda, kulağı kendi dertlerinde. Sürekli birileri ile telefon görüşmesi yapıyor.
Ayten Teyze sağ olsun, yalnız bırakmadı beni. “Sen bana Ahiretliğimden emanet kaldın,” derdi her gelişinde. Anlamaya çalışıyorum olanı biteni. Sabretmeye uğraşıyordum ama olmuyor.
Annesizlik çok zor…
Akşam son misafirlerde gittiğinde evi toparlayıp havalandırdım. Abim;
“Süpürme işini sabaha bırak. Yorgunsun zaten, azaldı gelen giden. Sabah erkenden kimse gelmez. Yat dinlen biraz.” dedi.
“Abi babam nerde? Kaşla göz arasında nereye gitti?”
Sanki hayat, üstüme devrilmeye hazırlanıyormuş gibi bir his var içimde..
“Sigarası bitmiştir, alıp gelir,” dedi.
O an kapı çaldı.
“Geldi bile, aç kapıyı.” deyince gidip açtım.
Ama gördüğümüz şey, beklediğimiz bir manzara değildi. Babam, yanına bir kadın almış gelmiş. Şoke olduk, bakışları fel-fecir okuyor kadının. Abimle, önce babama, sonra kadına, sonra da birbirimize baktık. Hiçbirimiz konuşamadık.
Sessizliği babam bozdu;
“Geç Elif, otur bakalım. Ben çocuklarla konuşup geleceğim,” dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Bu Elif denilen kadın, mahallede pek sevilmezdi. Hakkında kötü laflar dönerdi, iki defa başarısız evlilik, türlü dolandırıcılık, erkeklerin peşinden koşmalar… Annem de, Ayten Teyze de onun adını duyunca dudak bükerdi. Şimdi bizim oturma odamızda, babamın davetlisi olarak oturuyor.
Babam bizi salona çekti. Sanki bir şey anlatacakmış gibi ciddiydi. Yüzünde ki kararlılık tüylerimi diken diken etti. Abim patladı ilk;
“Eğer bu kadını düşündüğüm şeyden dolayı eve getirdiysen, beni evlatlıktan sil!” dedi. “Biz annemizi daha yeni gömdük, toprağı bile kurumadı! Bu ne acele?”
Babam öfkesini bastırmaya çalışarak konuştu:
“O kadın hamile. Anneniz hayattayken de haberi vardı. Daha fazla uzatmanın anlamı yok. Elif’le kırkı çıktıktan sonra nikâh kıyacağız. Şu an dini nikâhlıyız.”
Abim daha da öfkelendi, ben ağlamaya başladım;
“Ulan sana da, kocalığına da, babalığına da yazıklar olsun!!! Ben seni sildim! Babam değilsin bu saatten sonra.!!!” diye bağırıp çıktı odadan.
Babama dolu dolu gözlerle bakıp;
“Ayıp ettin baba, hem de çok ayıp ettin. Senin hayat arkadaşın ihanetin acısını yaşayıp can verdi. Hak etmedi annem yaşadığı kötü olayları. Abimle gidiyorum bende. Bu ev anneme mezar oldu, bana da mezar olmasına izin vermem.” deyip salondan çıkmak için iki adım atmıştım ki babam bileğimden yakaladı;
“O erkek, istediği yerde kalır. Ama sen buradasın! Okul da bitti senin için. Elif’in kuzeni var. Onunla evlendirip seni yurt dışına göndereceğim. İtiraz edersen, seni bitiririm!” deyip tokat attı. Gözlerim karardı.
“Abiiii!!!!” diye çığlık attım…
Abim küçük bir çanta hazırlamış kendine, yanımıza geldi ve;
“Dokunma kardeşime, bir hafta varlığına tahammül et. Annemin kırk mevlidinden sonra alacağım yanıma. O artık benim sorumluluğumda. Sen yeni karın ve piçine bak!” dedi…
Babam abime vurmak için de hamle yaptı ama araya girip ittim babamı;
“Senin için daha iyi, abimde bende olmayız. Mutlu mesut yaşarsın. Yeter vurup durma bize.!!!” dedim.
Abim;
“Odana geç Sevim, kimseyle muhatap olma! Ben gelip seni alacağım.” dedi.
Abim evden çıktı gitti. Ben odama geçtim. Babam ve Elif denen kadın da galiba yatak odasına geçtiler. Bir insan nasıl bu kadar yüzsüz olabilir aklım hafsalam almıyor!!!
---
O gece benim için çok uzun sürdü. Ertesi sabah hiçbir şey olmamış gibi kahvaltı masası kuruldu. Ben çıkmadım odamdan. Abimi arıyorum ama açmıyor. Ne yapacağız, nasıl bir yol izleyeceğiz hiç bilmiyorum. Ben hem okur hem çalışırım. Abime çok yük olmam. Ama abim beni burada bırakır mı korkusu var… Annem hep;
“Abinin kendine bile hayrı yok. Ona güvenip yola çıkma. Oku ve meslek sahibi ol.” derdi.
10 gün geçti…
Abim aramalarıma dönmedi. Eve de gelmedi…
Annemin kırk mevlidi okutuldu. Ben sadece mevlit günü odamdan çıktım. Ayten Teyzeye olanı biteni anlattığımda hiç şaşırmadı. Demek ki babamın yediği halttan haberi var. Kocası Fuat amca artık Ayten Teyzenin bize gelmesini istemiyormuş;
“Fuat amcan babandan hiç haz etmezdi zaten. Anacığının hatrına gelip gitmeme ses etmiyordu. Kesin bir dille beni uyardı kızım. Laf söz olur, gitme dedi. Baban hele şu Elif karısıyla evleniyorsa zaten Fuat amcan izin verse de ben gelmem. Şerri belası benden uzak olsun bu fişgene kılıklı Elif'in. Sümüklü böcekten farkı yok. Gittiği yere bulaşığını, belasını bırakıyor. Sümük gibi yapışıp kaldı babana. Aklını kullanamadı baban. Şimdi çeksin ceremesini. Elif karısıyla bir ömür didişir artık. Annen gibi idare etmez Elif babanı. Bakalım işin içinden nasıl çıkacak azgın teke?”
Omuzlarım düştü, adım adım bana yaklaşan bir felaket var hissediyorum.
Kalabalık dağılınca yurt dışında ki dayımı aradım;
“Dayısının Ebru Gündeş'i söyle fıstık yeğenim.”
Dayım tam bir Ebru Gündeş hayranı ve beni de Ona benzetiyor hep.
“Dayı galiba başım belada. Babam evleniyor birkaç güne. Aslında dini nikahlı eşi 10 gündür bu evde. Resmi nikah kıyılacakmış artık. Birde şeeyyy…”
“Neeyyy???”
“Kadın hamile… Annem biliyormuş bu durumu. Dayı beni kurtar lütfen. Babam beni okuldan alıp evlendirecek yoksa!”
“Hiç bir bok yapamaz. Az dayan, iki güne izinler yazılıyor iş yerinde. Birinci sırayı ben alır hemen yola çıkarım. Beni bekle, gerekirse seni yanıma alırım yurt dışında okursun. Merak etme. Bana güven!”
“Abime de ulaşamadım dayı. Tek umudum sensin.”
“Abinden bir halt olmaz. Eşşoğlu eşşeek, Nevşehir'e gitmiş. Ayık gezmiyor, içip içip teyzenleri aramış. Bir dünya küfür etmiş onlara. Ablanıza neden sahip çıkmıyorsunuz diye. Anneni hayatta sanıyor, kafa o kadar gidik.”
“Neee???”
“Gece gündüz içiyor kızım. Sen abini boşver. İzinler yazılınca direkt yola çıkıp geleceğim ben. Fabrikanın da bu yaz en yoğun dönemi. İnşallah pürüz çıkmaz.”
“Çıkarsa da haber ver bana dayı. Bir şekilde başımın çaresine bakarım ben.”
“Tamam güzel yeğenim. Kendini koru, ben gelene kadar diren gerisini halledeceğim.!”
“Tamam dayıcım. Çok teşekkür ederim.”
Vedalaşıp kapattık telefonu…
Ahhh abi ahhhh, bir kere faydan olsaydı şu hayatta bana.!!!
Abimden tamamen umudu kestim. Sanırım onun için artık yoktum.
& & &. &. &. & &.
İki hafta daha geçti...
Dayım gelmedi, aramadı sormadı.
Bu iki hafta içinde Elif tamamen taşındı bize. Evin kokusu bile değişti. Her şeyime karışmaya başladı. Kıyafetlerime, odamın düzenine, konuşmalarıma... Babam sustu, Elif buyurdu. Beni, yüzünü bile görmediğim bir adamla evlendirmeye karar verdiler. Adı Gürkan’mış. Elif’in uzaktan kuzeni. Sözüm ona yurt dışında varlıklı bir ailenin tek oğlu. Çok yakışıklı biriymiş. Umrumda değil!!!
“Okul?” dedim bir gün babama.
“Bitti,” dedi. “Kocan bakar sana. Boşuna okuma sevdasına düşme.”
Çıkar yollar aradım kendimce, bu işten kurtulmam lazım. O Gürkan denilen kişi ve ailesi gelmeden çözüm bulmam lazımdı. Ayten Teyze’ye gittim ama o da artık bu baskıya karşı koyamıyordu. “Senin iyiliğin için,” dedi. “Koskoca Atilla'm, dalyan gibi oğlum karşı koyamadı mahalle baskısına da sen ben mi başaracağız kızım. Belkide iyi insan çıkar. Git yurdunu yuvanı kur.” dedi.
Yıkıldım… Tek bir destekçim yok.
Geriye sadece evden kaçmak kaldı. Ankara'da küçük teyzem var. Ona gidersem dayımla ikisi bir olup beni babam ve Elif'in elinden alırlar.
Odamda gizlice sırt çantası hazırladım. Annemin acısına yanamadan, kendi derdime düştüm resmen babamın dengesizliği yüzünden. Sırt çantasını binanın bodrumuna sakladım. Ertesi sabah kahvaltı yaparken babama;
“Kahvaltıdan sonra anneme gideceğim. Kabristanlığa, uzun sürmez hemen gelirim.” dedim.
“Akşama seni istemeye gelecekler, oyalanma! Hemen git gel, hazırlan bekle misafirleri. Akşam asilik yaparsan seni o milletin içinde döverim hiç acımam. Ona göre haddini bil. Bak o kadar laga luga yaptınız benden başka kimse senin için çabalamıyor.!!”
“Sen benim için çabalamıyorsun baba. Sen benden kurtulmak için çabalıyorsun! İkisi çok farklı.” dedim ve kalktım masadan.
Çok dikkat çekmeden bir şekilde evden çıkarsam gerisi kolay.
Abdest aldım, yanıma küçük Yasin kitabını ve örtümü de aldım. Önce gerçekten annemi ziyaret edeceğim sonra da ver elini Ankara.
Evden çıkarken tekrar kontrol ettim. İkisi hâlâ mutfakta oturuyor. Hızlıca merdivenler inip sırt çantamı sakladığım yerden çıkardım ve mezarlığa gittim hemen. Annemle, toprağıyla, mezarıyla vedalaştım. Duamı edip, el salladım anneme. İlk fırsatta yine geleceğim dedim.
Mezarlığın çıkış kapısına doğru yürümeye başladım. Kapının orada babamı görünce diğer kapı aklıma geldi. Oradan çıkıp gideyim diye arkamı dönmemle birlikte amcama çarptım. Kolumdan tuttu ve;
“Senem bizi bir kere dile düşürdü. İkinci vukuata gerek yok. Yürü eve!!!”
Anlamışlar….
Babam ve amcam ite kalka arabaya bindirdi beni. Bir umut çıktığım o eve tüm hayallerim yıkılmış şekilde dönüyorum. Ama pes etmek yok. Nişanlansam da düğün olmadan gerekirse gider polise devlete sığınırım yinede evlenmem. Ben devlete sığınınca karşı taraf beni istemez zaten.
Evin kapısından içeri babam beni resmen fırlattı ve;
“Dua et akşama bir sürü insan gelecek. Yoksa o suratını dağıtırdım. Adam akıllı giyin kuşan bekle misafirleri. Yakarım çıranı!!!” dedi.
Sen istedin baba tüm bunları. Nişanlı kız kaçtı diyecekler ama gram umrumda değilsiniz. Ne sen ne de abim…
Bana kıpkırmızı bir elbise ayarlamış Elif kaşarı. Ona inat gidip siyah bir elbise giydim ve sıfır makyajla oturup beklemeye başladım. Çok bozuldu ama çaktırmıyor. Nasıl hamileyse her şeyi yiyip içiyor ve hiç midesi bulanmıyor.
Ben hariç herkeste bir telaş ve heyecan var. Hazırlıklar yapılmış, Funda yengem çok mutlu. Senem gibi okuyup evlenemediğim için.
Ahh anne sen bunlarla nasıl baş ediyordun?
O sırada kapı çaldı, Funda yengem kolumdan tutup kaldırdı ve kapının önüne getirdi. Açtım kapıyı, elinde kocaman kırmızı gül buketi ile bir genç duruyor. Yaşı benden büyük belli, yakışıklı ve yapılı biri. Annesi babası diye tahmin ettiğim orta yaşlarda bir adam ve kadın da var. Buyur ettik, içeri girdiler. Çiçekleri aldım elime, kimsenin yüzüne bakmıyorum. Çiçekler isteme için de değilde sanki ben ölmüşüm mezarıma gelmiş gibi hissediyorum.
Hoşgeldiniz yap diye emir geldi, bende yaptım. Kadının elini öpüp hoşgeldiniz derken bana sarıldı ve;
“Başın sağolsun güzel kızım. Allah rahmet eylesin, anneciğinin mekanı cennet olsun.” deyip sırtımı sıvazladı…
“Teşekkür ederim, Allah razı olsun.” dedim.
Düşünceli bir kadınmış, şu ortamda annemi hatırlayan tek kişi o!
Klasik kız isteme faslı gerçekleşti. Babası sürekli oğlu Gürkan'ı övdü. Almanya Köln de yaşıyorlarmış. Hammadde üreten bir fabrikada çalışıyormuş oğlu ve aynı zamanda orada yerel futbol takımındaymış.
“Çok güzel futbol oynuyor belkide yakında profesyonel ligde fark edilir ve transfer olur. Oğlumun geleceği çok parlak.” dedi babası.
Anne hiç övmedi oğlunu sessizce dinledi, ortamı izledi sürekli. Ara ara göz göze geldiğimiz de bana genişçe tebessüm ediyordu.
Allah'ın emri denildi ve saniyesinde verildim. Babam keşke Allah'ın her emrini yerine getiren birisi olsaydı.!!!
Parmağıma alyansı taktılar. Babam arkamda, Elif tam karşımdaydı. Abim??? Yoktu. Gölge bile etmedi. Ağlamadım ama bittiğimi de kabul ettim. Sadece içimde küçük bir kıvılcım vardı. Henüz sönmemişti. Bir gün, bir fırsat daha olursa… O kıvılcımla her şeyi yakabilirdim.
Planladığım gibi olmadı hiçbir şey…
Meğerse benim hayatımın akışına yön vermiş büyüklerim.
Babam;
“Eti de sizin kemiği de. Buyrun ne gerekiyorsa yapın. Artık benim değil sizin kızınız.” dedi.
Bana valiz bile hazırlanmış. Kaçarım korkusu ile karşı tarafla konuşmuş anlaşmış babam.
“Yüzükler takılınca gelin kızınızı da alın kendinizle birlikte memlekete götürün. Bir an önce alışsın size,uyum sağlasın.” demiş.
Onlarda atlamış tabii..
Dini nikahımız kıyıldı. Çünkü Müslümanız, dinimizin her kuralına uyarız biz. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömülmekten kurtaran bir dini, evirip çevirip kendine uyarladı babam ve beni aslında diri diri gömdü...
Bir valiz bir de sırt çantası ile yüzüklerin takıldığı akşam hiç tanımadığım bu üç kişiye beni teslim ettiler. Yozgat'a gidiyormuşuz. Memlekette resmi nikah ve dil kursu işlerini halledip sonra Almanya'ya gidecekmişim. Orada olacakmış düğün. Yozgat'ta bir yolunu bulup Ankara'ya teyzeme kaçarım. Hiçbir şey yapamasam polise sığınırım. Babam sahip çıkmadı ama devlet sahip çıkar eminim.
Başımı cama yasladım ve ağlaya ağlaya hayatımın yolculuğunu yapmaya başladım. Yanımda müstakbel kayınvalidem oturuyor. Adı Zehra'ymış. Tesettürlü nur yüzlü derler ya hani öyle bir kadın. Kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş sanki. İlk sarılıpta başsağlığı dilediği anda içimde ona karşı bir sıcaklık hissetmiştim. O ortamda bana samimi gelen tek kişiydi. Elimi tuttu, dönüp baktığımda onunda gözleri dolu doluydu;
“Korkma kızım, üzülme de… Ben varım ve elimden geldiğince seni her kötülükten koruyacağım. Yeterki sen mutlu ol, ben seni gerekirse kendi ailenden bile korurum.” dedi.
Tebessüm ettim… Beni kimse korusun istemiyorum ki. Ben kendimi korurum, sadece okuyup anneme verdiğim sözü tutmak istedim şu hayatta. Hem kendimi korur hem okurdum ama verilmedi o fırsat bana.
Madem siz vermediniz ben kendim alırım o fırsatı sizin elinizden…
Bu yolculuk felaketime, kendi cehennemime giden bir yolmuş bilemezdim… Öğrendiğimde herşey için çok geç olacaktı.
# Fe înne meâl usri yusrâ #
# Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır #
Annemden öğrendim bu duayı. Hiç dilimden düşmezdi. Tek tutunduğum duam ve umudum bu ayet olacak.