GİRİŞ

352 Words
Afra, ellerini karnına dolamış, içindeki fırtınaları hıçkırıklarıyla dışa vuruyordu. Gözyaşları, yüzünü bir perde gibi kaplamış, çaresizliğin derin sularında boğuluyordu. Gidecek hiçbir yeri, sığınacak kimsesi yoktu. Şule onu istememişti. Dedesi ise ölüm fermanını yazmış, peşine adamlarını salmıştı. Nerede güvendeydi ki? Kim ona bir liman olabilirdi? Hamile olduğunu öğrenen askerler, Gökhan’ın emaneti diyerek onu korumaya çalışmışlardı ama bu koruma ne kadar sürebilirdi? Zihni sürekli aynı isme dönüyordu: Gökhan. Ona güvendiği, kalbini hiç sorgusuz teslim ettiği o adam… Onun gözünde tek sevgilisi olduğunu sanmıştı. Ama tüm bunların koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrendiğinde, dünyası altüst olmuştu. Hayatı oracıkta bitmiş gibi gelmişti. Şimdi ne bir parası vardı ne de gidecek bir yeri. Karnındaki bebek dışında tutunacak hiçbir şeyi yoktu. Dış kapının aniden kapanmasıyla tüm bedeni korkuyla irkildi. Koltuğun arkasına sinip ellerini karnına siper etti. İçgüdüsel bir koruma duygusuyla bebeğini sarmıştı. Dedesi onu bulmuş olamaz mıydı? Bayılacak gibi hissetti, nefesi daraldı. "Afra, benim, Hakan." Ses tanıdıktı. Korku yerini bir anlık rahatlamaya bıraktı. Derin bir nefes aldı ve yavaşça yerinden kalktı. Gözyaşlarını silmeye bile mecali yoktu. Kapıya doğru adım attı; güçsüz, yorgun. Elini kapının koluna koyduğunda derin bir nefes aldı ve kapıyı araladı. Karşısında Hakan ve yanında tanımadığı sert bakışlı bir adam duruyordu. "İyi misin, Afra?" diye sordu Hakan, endişeyle. Afra’nın dudakları titredi. Başını iki yana salladı ve kısık bir sesle, “İyi değilim,” diye fısıldadı. Hakan, yanında duran adama işaret ederek konuşmaya devam etti. “Afra, bu Kürşat Üsteğmen. Kendisi İstanbul’da iki katlı bir eve sahip. Biz asker arkadaşlarla senin durumunu konuşurken, Kürşat da bize katıldı. Durumunu anlatınca, evinin alt katındaki boş olan dairede kalabileceğini söyledi. Tabii ki sen istersen.” Afra’nın şaşkın bakışları Kürşat Üsteğmen’in sert ama güven veren gözlerine kilitlendi. İstanbul… Uzak bir şehir, ölüm korkusundan bir nebze olsun uzaklaşabileceği bir yer. Orada iş bulabilirdi, bebeğini güvenle dünyaya getirebilirdi. Ve en önemlisi, artık bu ölüm korkusundan kaçabilirdi. Kürşat’ın sesi kararlı ve sakin bir tonda yankılandı. “Korktuğunuzun farkındayım. Ama endişelenmeyin, size zarar gelmez.” Afra uzun zaman sonra ilk kez hafifçe gülümsedi. Yüzündeki çekingenlikle, “Sağ olun, Üsteğmenim,” dedi. Sesi titrek ama minnettardı. Güvenmekten başka çaresi yoktu. Bebeği için bu kararı almak zorundaydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD