Anlaşma

1926 Words
-Torunun ile ben evleneceğim.. Onu büyüten ve sahip çıkan aileye borcunu ödemeliydi. Gözü yaşlı bakan Osman amcası ve Nimet annesinin artık üzülmelerini istemiyordu. Hayatında bir kere sevmişti ve o da ailesi gibi kaza da ölmüştü. Belki de kimseyi sevmemeliydi. Üstünden yedi yıl geçse de ilk ve tek aşkını unutmamıştı. Bu saatten sonra da kimseyi kalbine almayacağına göre bir genç kıza yardımcı olabilirdi. Biliyordu ki dedesi onu hiç dinlemeyecekti. Osman amcası yine arada kalacaktı ve bir şey yapamadıkça kendini suçlayacaktı. Buna dur diyerek onlar için bir şey yapabilirdi. Hikmet duyduğu şeyle dönüp karşısında ki gence baktı. -Bu konu seni ilgilendirmiyor dedim. Sen aileden... Mert aynı şeyleri söylemesine izin vermeden "Sana torunun ile evleneceğim diyorum." dedi. Sesi sert olduğu kadar da netti. Giriştiği işin şaka olmadığını bilecek yaştaydı. Cemre ayakları üstünde durup diplomasını alana kadar adının yanında adı yazacaktı. Bunun dışında hiçbir şey değişmeyecekti. Osman ve Nimet konuşmayı şaşkınlıkla dinliyorlardı. Mert'in neden böyle bir şey dediğini anlamaya çalışsalar da çözüm bu olmamalıydı. -Evet cevabın ne? Hikmet şüphe içinde bakarken "Siz daha önce görüşüyor muydunuz?" dedi. Birden gelen teklifin sebebi ne bilmeliydi. Doğruyu söylese çok baş ağrıtacağını biliyordu. Yaşlı adam anlamayacağı gibi hayır diyerek kestirip atacaktı. İşini şansa bırakamazdı. -Cemre benimle evlenmeyi kabul ederse onu alıp giderim. Bundan sonra da hiçbir şey diyemezsin. Aklını karıştırdığını görse de görüşmedik demeyerek açık kapı bıraktı. İstanbul'a gidene kadar Cemre'yi seven biri sanmasında sakınca yoktu. Zaten onunla da konuşunca bu anlaşmaya evet diyeceğini düşünüyordu. Hikmet sinirle "Evet dediğinde konuşuruz." dedi ve ayrıldı. Osman babasının arkasından telaşla oğlunun önüne geçti. Nimet de kolunu tutmuş az önce yaşanılanları anlatmasını istiyordu. -Oğlum bu ne demek? Amcasına size vefa borcumu ödüyorum dese kesinlikle kabul etmezdi. Onun için "Yeğenini bana vermek istemez misin?" dedi. Anında değişen yüz "Olur mu oğlum çok sevinirim." oldu. -Mert biz buna çok seviniriz, ama kız daha yeni ailesini kaybetti. İkiniz yıllardır görüşmüyorsunuz. Babam göndermem dedi diye mi yaptın bunu? Annesinin de korkusunu bitirmek için "Zamanla alışırız. Sen dert etme"dedi. İkisinin gözlerinden hala içleri rahat olmadığını görüyordu. -Ben Cemre ile konuşayım anlaşamazsak bir daha konusunu açmam. Evet derse de sade bir nikah sonrası alıp giderim. Madem okulunun bitmesine az kalmış vakit kaybetmesin. Osman duydukları ile "O kadar hızlı mı?" dedi. Ne zaman konuşacaklar, ne zaman böyle bir karar vereceklerdi? Yeğeninin sağlıklı bir karar vereceğinden bile emin değildi. -Amca kız ne kadar devamsızlık yapacak? Mert yıllardır görmediği biri ile yapacağı evliliği, yaptığı anlaşmalardan biri olarak görüyordu. Bir imza atacaktı ve ona yardımcı olmuş olacaktı. Hayatına karışmayacak ve düzenini bozmayacaktı. Daha fazla soru sormasınlar diye "Ben Cemre ile konuşayım." dedi ve içeri girmek için yanlarından yarıldı. Nimet ve Osman birbirlerine baktıklarında olanlar iyi mi yoksa kötü mü bilemediler. İkisinin birlikte olmalarını isteseler de bir şeyler yanlış gibiydi. -Hanım sen çocuklara bak. Nimet eşinin dediğini yapıp Mert'in arkasından içeri girdi. Etrafa baktığını görünce yaklaştı. "Gel oğlum." Cemre günlerdir odadan çıkmamıştı. Doğru düzgün yemiyor ve konuşmuyordu. Mert odanın önüne gelince annesinin de eşlik edeceğini anladı. Bu işleri bozardı. Kapıyı açmadan önce "Yalnız konuşsak daha iyi olur." dedi. -Bende geleyim. -Sen gelenler ile ilgilen anne. Bundan sonrasını ben hallederim. Nimet sessizce onayladığında Mert kapıyı çaldı, ama ses gelmedi. Annesine baktığında girebilirsin izninden sonra kapıyı açtı. İçeri baktığında pencerenin önünde ayakta durmuş dışarı izlediğini gördü. Odaya girip kapıyı kapattı. Dönmesini bekledi, ama hiç hareketlenme olmadı. Anlaşılan geldiğini fark etmemişti. Arkasında ki koltuğa geçip oturdu. En son gördüğü küçük kız büyümüş genç kız olmuştu. O zaman ki gibi saçları yine salık ve dalga dalgaydı. İzlemeyi bırakıp varlığını belli etmesi gerekliydi. "O soruların bir cevabı yok." Herkes 'başın sağ olsun' dediği için farklı bir giriş yapmak istedi. Cemre boşlukta kaybolmuşken duyduğu sesle hızla arkasını döndü. Tam arkasında koltukta gördüğü adamla haliyle korktu. Kimdi ve bu odaya nasıl girmişti? Mert korkuyla izleyen gözlerin tanımadığını anladı. Yüzüne baktığında kazadan kalan izleri gördü. Gözleri ağlamaktan perişan olmuştu. Işığı sönmüş ve yemek yemediği içinde çok solgundu. On yaşında ki haliyle aynıydı. Aklını dağıtsın diye "Beni hatırlamadın sanırım." dedi. Direk adını söyleyebilirdi, ama yapmadı. Biraz olsun başka şey ile uğraşırsa sıkıştığı yerden çıkabilirdi. Cemre soğuk bakışlı adamı çıkarmak istese de beyni durmuş gibiydi. Zaten kafasında içinde dönen binlerce soru olduğu içinde dikkatini veremiyordu. Adamın siyah gözleri içine çeken bir karanlık gibiydi. Yüzünde ki donuk ifade de ürkütücüydü. Pes edeceği anda anılar beyninde canlandı. Dudaklarından "Mert abi.." döküldü. Biraz sonra konuşacaklarından dolayı "Mert yeterli." dedi. Karşısında ki koltuğu gösterip oturmasını bekledi. Cemre şaşkınlıkla dediği yere oturdu. On yıl önce bu kapıdan uğurladıklarından beri gelmediğini biliyordu. Amcası çok özlese de görüşmeyi ret ettiğini duymuştu. Anlaşılan kazayı duyunca gelmişti. Onunda bu eve gelişini hatırladığında ilk söylediğini anlamış oldu. -Sen nasıl atlattın? Hem çok küçüktün? Mert konuşmasının iyiye işaret olduğunu düşünüyordu. Aynı şeyleri yaşadıkları içinde ne söylese inanacak gibi bakıyordu. Bir kere değil iki kere yaşamıştı. On yaşında anne ve babasını.. Yirmi yaşında sevdiği kızı.. Kaza ve geride yine yalnız kalan o olmuştu. Düşüncelerden sıyrılıp "Bunun bir ilacı yok. Acıya rağmen devam etmen lazım." dedi. Herkesin aksine gerçekleri söyleyen biriyle konuşmak Cemre'ye iyi gelmişti. "En çok hangi soruyu sordun kendine?" -Beni neden bıraktılar? Aklından geçenleri okuyor gibiydi. Gözleri hızla dolunca belli etmemek için başka bir yere baktı. On gündür en çok düşündüğü şey buydu. Mert toparlanıp "Cemre bu soruların sonu yok. Bir cevap bulamayacaksın. Onun için bir an önce ayağa kalk ve ailenin senden istediği ne varsa yap." dedi. Teselli kelimelerini bilmiyordu. Diyebileceği tek şey buydu. On yaşında bunu fark etmese de zamanla yolunu bulmuştu. Madem yalnız kaldım onlar için iyi bir şey yapmalıyım demişti. -Bu saatten sonra ne fark edecek? Mert böyle olamayacağını anlayınca ayağa kalktı. Kendine dönen gözlere "Burada oturup ağlayacağına ailen için o diplomayı alarak başla." dedi. Gitmek için adım attığında sessizce gelen 'istesem de mümkün değil' ile durdu. Konu istediği yere geldiği için döndü. -Neden mümkün değil? İnsanlar damarına basıldığında inat ederdi. Cemre'nin de şu an tekrar hayata dönüp devam etmesi için aynı şeyi yapacaktı. Zaten sakin konuşmak ya da alttan almak hiç ona göre değildi. -Orası karışık. Yine de geldiğin için sağ ol. Mert kalktığı yere geri oturdu. İzleyen gözlere "Deden gitmene izin vermediği için mi?" dedi. Şaşırdığını görünce de "Az önce öğrendim." diye ekledi. Cemre'nin aslında okul umurunda değildi, ama ailesinin en büyük arzusu mezun olduğunu görmekti. Gücü olmasa da onlar için çabalayabilirdi. İki ay sonra diploması ile ailesinin yanına dönebilirdi. -Ne desem kabul etmedi. Tek başına gidemezsin diyor. -Ben yardımcı olabilirim. Merakla bakarken onun da İstanbul da yaşadığını hatırladı. Yine de dedesi kabul etmezdi. Bir şeye inat etti mi kabul ettirmesi imkansız biriydi. -Nasıl olacak? -Evleneceğiz ve sıkıntı bitecek. Mert'in ciddi bir ifadeyle baksa da Cemre acı içinde güldü. "Bu durumda şaka kaldıracak halde değilim." Hala aynı ifadeyle baktığını görünce "Sen ciddisin.." dedi. Gerçi odaya girdiğinden beri hiç ifadesi değişmemişti. İlk anda soğuk bakışlarından biraz çekinse de konuştukça alışmıştı. -Tek çözüm bu olsa da yapmak istemiyorum. Mert daha açık olmak için "İkimizde dedenin ne desende kabul etmeyeceğini biliyoruz. İzin ver sana yardım edeyim."dedi. Cemre yüzünü incelerken "Bunu neden yapıyorsun?"dedi. Konuya giriş şeklinden duygusal bir şey olmadığı çok belliydi. Zaten on yıldır birbirlerini görmüyorlardı ve saçma olurdu. Kendi de şu an bunu düşünecek halde değildi. Hayatı bile sorguladığı bir anda aşk ve evlilik gibi şeylerle uğraşmazdı. Peki bunun sebebi neydi? Mert aynı netlik ile "Osman amcam ve Nimet annem için yapıyorum. İkisi de dedene rağmen bana sahip çıktılar. Ne dese de benden vaz geçmediler. Amcam senin okumanı istiyor, bende onun için bunu yapmak istiyorum. Anlayacağın kabul edersen sen diplomanı alacaksın bende onlara teşekkür etmiş olacağım. Hayatına karışmayacağım ve ne zaman istersen bitireceğiz." dedi. Yeterince açıklayıcı olduğunu düşünerek geri yaslanıp bekledi. Yorgun gözler biraz canlanmış teklifini sorguluyordu. Cemre dürüstlüğüne hayran kalmıştı. Geçmişte tanıdığı kadarıyla da hep net biriydi ve hiç değişmemişti. Bir tek daha fazla soğuk bakıyordu. Asıl meseleye odaklanmaya çalışıp bir karar vermeye çalıştı. Dediği gibi dedesi ikna olmazdı. Bir an önce geri dönüp son sınavlara hazırlanması gerekiyordu. Zamanı kısıtlıydı, ama cevap vermeden önce bir şey sorması gerekiyordu. -Peki sevdiğin biri olursa ne yapacağız? Kendinin öyle bir ihtimali olmasa da Mert ondan büyüktü ve belki de hayatında biri vardı. Hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Konuşma boyunca ilk defa yüzü değişti. Sert bir şekilde "Olamaz." cevabı gelince ürperdi. Anlaşılan yanlış bir soru sormuştu. Mert o defteri Nil'i toprağa koyduğu gün kapatmıştı. Konusu ne zaman açılsa kalbi sızlıyordu. Hızla ayağa kalktığında bakmadan "Cevabın ne?" dedi. Ayağa kalkıp Mert'in karşısına dikildi. Elini uzatıp "Anlaştık." dedi. Yüzüne bakmadığı gibi eli de havada kalmıştı, ama indirmedi. Baştan bir şeyi öğrenmeliydi ki inat etti mi peşini bırakmazdı. Mert elini indirmeyeceğini anlayınca tuttu. Çekmek istediğinde bırakmayınca bakmak zorunda kaldı. O gözler şimdi daha kararlı ve kendinden emin bakıyordu. -Sana bir tavsiye, arada gülmek kötü bir şey değil. Dediğini anlamaya çalışırken elini çekmesiyle kendine geldi. Uzaklaşıp çantasından kimliğini çıkarırken izledi. Tekrar önüne gelip uzattığında yine göz göze geldiler. -Sen işlemleri başlat, bana düşen neyse yaparım. Amcama sen mi söylersin yoksa ben mi konuşayım? Cemre bir tepki vermesini beklese de gelmedi. Mert fazla sessiz kaldığını fark ettiği anda hızla toparlandı. "Ben konuşurum, ama anlaşma aramızda kalırsa iyi olur. Yoksa..." Devam edemeden Cemre "O zaman karşı çıkarlar. Merak etme buradan gidene kadar dikkat ederim." dedi. Mert'in daha söylemesi gereken şeyler vardı, ama aklı dağılmıştı. Şimdilik erteledi. Hem halletmesi gereken işler vardı. Gerisini sonraya bırakmak iyi oldurdu. -Ben gideyim. Cemre bakışlarıyla onayladığında Mert ayrıldı. Kapı kapansa da bir süre izledi. On gün sonra biraz olsun kendini iyi hissetmişti. Acayipti, ama onunla konuşmak iyi gelmişti. Mert odadan çıktığında bir an önce amcasını bulmak için bahçeye çıktı. Onun yerine Ateş ve Koray'ı buldu. Bahçenin iki yanına dikilmiş nöbet tutmaya başlamışlardı. Burada gerek yok dese de dinlemediklerini gördü. -Ne yapıyorsunuz? Ateş ve Koray hızla patronlarının önüne geldiler. Kızgın bakışlarını gayet iyi anlamışlardı. Çok durmayacağız dediği için Ateş "Arabayı hazırlayayım mı?" dedi. İşlerini bir günlük ertelemişti ve İstanbul'a ancak dönerlerdi. -Halletmemiz gereken bir iş olduğu için burada kalacağız. Şu kimlikleri alın ve nikah işlemlerini başlatın. Neler yapılması gerektiğini öğrenin. Koray sende şirketi ara, ben dönene kadar işleri Levent Bey yürütsün. Bir sıkıntı olursa da beni arasın. Ateş kimlikleri aldığında gördüğü şeyle şaşkınlıkla patronuna baktı. Kendi kimliğini vermişti ve normal bir şey gibi nikah işlemine başlayın demişti. Koray birine yardımcı olacaklarını sanmıştı, ama Ateş'in yüzünü görünce tuttuğu kimliklere baktı. Aynı şaşkınlıkla "Abi bu ne? Evlenen sen misin?" dedi. Her şey olurdu da patronları evlenmezdi. Her hafta sevdiğinin kabrine gitmeye devam eden bir adamdı. Harun Bey hayatına biri girsin diye çok uğraşmıştı ama başaramamıştı. Kesin bir dille ret etmişken bu neydi şimdi? Mert ikisinden gizlemeyeceğini biliyordu. Anlış anlamalarını istemiyordu. "Bu gerçek bir evlilik değil, ama kimse bilmiyor. Sadece yardım için atılan bir imza o kadar. Onun için iş sözleşmesi gibi düşünün." Ateş ve Koray birbirlerine baktıklarında hiçbir şey anlamışlardı. Patronları neden böyle bir şey yapıyordu? Koray dayanamayıp "Abi ne oluyor bize de anlatır mısın? Neden sevmediğin biriyle evleniyorsun?" dedi. Ateş koluna dokunup durdursa da bu sefer susmayacaktı. Yedi yıldır onun yanında olmuştu. Bir gün olsun güldüğünü ya da hayatını yaşadığını görmemişti. Büyük patronları neler yapmış olmamıştı. Bir daha birini sevmesi kolay olmasa da bu çok fazlaydı. Mert bugüne kadar hiç sorgulamadan yanında duran iki adama baktı. Harun babası istediği için olsalar da aralarında farklı bir bağ oluşmuştu. Bir açıklamayı hak ediyorlardı. -On yaşında ailem ile bir kaza geçirdim. Kimse beni istemediğinde Osman amcam elimi tutup beni buraya getirdi. Başkasının çocuğuna neden bakıyorsun baskısı yaptılar. Ona rağmen beni bırakmadı. Bu insanlara vefa borcum var ve bu bir ödeme şekli diyelim. Hiçbir şey değişmeyecek. Bir imza atacağım ve o kendi yoluna, ben kendi yoluma gideceğim. Ateş ve Koray hayatlarının şokunu yaşıyorlardı. Abileri sevdiğinden önce ailesini de bir kaza da kaybetmişti. Soğukluğu, sessizliği ve sert kabuğunun altında yatan acıları yıllar sonra öğrenince kötü oldular. Arabalardan nefret etmesi ve bir kere bile sürmemesinin sebebi de ortaya çıkmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD