Çağan Bozbeyli

1161 Words
Zamanın nasıl aktığını bilmem. Sayılarla aram hiç iyi olmadı, hele duygularla hiç. Ama o gece… her şeyin sustuğu o gece, aklıma mıh gibi çakıldı. İnsan birini ilk kez gördüğünde değil, son kez görmeye korktuğunda gerçekten tanır. Ve ben onu daha tanımadan kaybetmekten korktum. Çağan Bozbeyli... Yağmur yağıyordu. Adam diz çökmüş, titreyen sesiyle “Beni aileme bağışlayın,” diye yalvarıyordu. Ama ihanetin bedeli belliydi. Benim kurallarımda, ihanetin affı yoktu — cezası ölümdü. Tetiği ona doğrulttuğum anda, birinin beni izlediğini hissettim. Başımı yavaşça çevirip yolun başına baktım. Gözleri korkuyla beni izliyordu. Yolun başında, yağmurun altında öylece durmuştu. Göz göze geldiğimiz an… Elindeki kırmızı gül, parmaklarının arasından süzülüp toprağa düştü. Islanan yaprakları çamura karışırken, ben hâlâ ona bakıyordum. Sanki zaman durmuştu. Adamın titrek sesi bile artık kulağıma gelmiyordu. O an… sadece o kız ve ben vardık. Nedenini bilmiyorum… Ama o gözlerde bir şey vardı. Tanımadığım bir yabancıydı, evet. Ama içimde bir şey… onu tanıyormuşum gibi sıkıştı. Sanki yıllardır unuttuğum bir hikâyenin eksik cümlesi karşımda duruyordu. Üstü başı ıslanmış, ürkekti. Ama gözlerinde öyle bir sessizlik vardı ki, bağıran her şeyden daha çok yankılandı içimde. Tetiğe bastıran parmağım gevşedi. Adam hâlâ yere kapanmış af diliyordu. Ama ben artık ona değil, yolun başındaki kıza kilitlenmiştim. Bir adım bile atmadan… Zaten çoktan içine çekilmiştim. Kendime geldiğimde bakışlarım yeniden adama döndü. Ellerim titremiyordu. Kalbim bile atmayı bırakmış gibiydi. Ama o... O hâlâ oradaydı. Yolun başında, gözleri büyümüş, korkuyla beni izliyordu. Göz göze gelince, parmaklarının arasındaki kırmızı gül yavaşça yere kaydı. Zaman bir an durdu. O an, gözlerinde yalnızca korku yoktu. Anlamaya çalışan, bir şeylerin arkasını sezen bir bakış vardı. Ve içimde… açıklayamadığım bir his kıpırdadı. Bir bağ. İçgüdüsel. Keskin ama kırılgan. Adını koyamadığım ama beni duraksatan bir şey. Ama duramazdım. Zayıflık affedilmezdi. Bu dünya, ikinci şans tanımazdı. Ve ben affetmezdim. Onun gözlerinin önünde yapmak istemezdim bunu. O bakışın zihnime kazınacağını biliyordum. Ama tetiği çekmek zorundaydım. Tetiği çektim. Kurşun sesi havayı yararken, o anın sessizliği içimde bir şeyleri yerinden söktü. Ardından başımı çevirdim, ona baktım. Gözleri yerinden fırlayacak gibiydi. Korkmuştu. Donmuştu. Bir adım daha atsaydım, düşüp bayılacak gibiydi. O an, adamlarımdan biri arkamdan seslendi: “orada biri var!” Sözleriyle birlikte o da kendine geldi. Bir çığlık atmadan, gözünü bile kırpmadan koşmaya başladı. Karanlık sokakta, ayak sesleri yankılandı. Adamlarım harekete geçti, peşine düştüler. Ama ben… yerimden kıpırdamadım. Yalnızca adımlarımı onun az önce durduğu yere yönelttim. Kırmızı gül. Islak kaldırıma düşmüş, hâlâ canlıydı. Titreyen parmaklarla onu yerden aldım. Avucumda sıkmadan tuttum. Sanki onun teni hâlâ sapın üzerindeydi. Ve sanki o an, kurşundan çok… bu gül canımı yaktı. Sanki ilk kez... bir kurşunla değil, bir gülle vurulmuştum. Adamlarımı arayıp durmalarını söyledim. “Peşinden gitmeyin. Geri dönün,” dedim net bir sesle. Onu bulurdum nasılsa. Böyle şeylerde içgüdüm hiç yanılmazdı. Adamlarım geri döndükten sonra arabaya atlayıp eve geçtim. Üzerimde hâlâ sokakta kalan yağmurun ve barutun izleri vardı. Duşa girdim. Su vücudumdan akarken, bugün olanları zihnimden silmeye çalıştım. Ama gözlerindeki o korku… Ve elime bıraktığı o gül, gitmiyordu. Kendimi yatağa bıraktığımda saat geceyi çoktan geçmişti. Ama uykunun ne demek olduğunu unutalı çok olmuştu. Ertesi sabah… Onu bulmaları için talimat vermiştim. Kısa sürede bir restoranda çalıştığını öğrendim. Adamlarım onu uzaktan izliyordu. Her adımından haberdardım. Nerede yürür, hangi sokaktan sapar, kimlerle konuşur… hepsi önümdeydi. Bu, bir tehdit analizi gibiydi. Öyle olmalıydı. Ben böyleydim. Hayatım boyunca en küçük ihtimali bile göz ardı etmedim. Ama onunla ilgili bir şey… hesapladığım ihtimallerin dışındaydı. O geceki bakışları hâlâ aklımda dönüyordu. Sanki beni görmemesi gerekirmiş gibi… ama görmüştü. Ve o andan sonra kafamın içinde sessizlik yoktu. Adını öğrendim. Nerede yaşadığını, kimlerle yaşadığını, çalıştığı yeri... Ama bu bilgiler bile içimdeki soruyu susturmuyordu: O gece neden oradaydı? Beni mi izlemişti? Yoksa yanlış zamanda, yanlış yerde miydi? Onunla yüzleşmek istemedim. Henüz değil. Bu iş… gelişigüzel bir karşılaşmayı hak etmiyordu. Basit olmamalıydı. Restorana özel bir masa ayarlattım. VIP bölümde. Ama o gün gitmedim. Gitmeyecektim. O masanın her gün kusursuzca hazırlanmasını istedim. Hiç bozulmadan, hep aynı haliyle. Çünkü o masa, onun da zihninde bir soru işareti oluşturmalıydı. Aynı benim zihnimdeki gibi. O henüz bilmese de... bu oyun çoktan başladı. Beklenen zaman.. Bugün… karşısına çıkacaktım. Ne zaman tam olarak bu fikre sabitlendiğimi bilmiyorum ama bu anın geleceğini biliyordum. Günlerdir zihnimde onun yüzü… o geceden beri peşimi bırakmıyordu. Sadece korkmuş bir çift göz değil onlar. Orada, o bakışta bir şey vardı. Tanıdık… yaralı… ve derin. Benim gibi biri… Geçmişi kanla yoğrulmuş, karanlığın içinde büyümüş bir adam… Biri için böyle bir sabırsızlık hisseder miydi? Normalde hayır. Ama Eflin normal bir kadın değildi. Sabah adamlarımı son kez aradım. Her şey hazırdı. Restoranın müdürüne akşam geleceğimi bildirdim. VIP masa benim adıma ayarlanmıştı. Ama bu akşam, o masa bir yer ayırmaktan fazlasını yapacaktı. Sadece Eflin kalacaktı restoranda. Diğer herkes erken çıkarılacaktı. Bunu özel olarak talep ettim. Ve ona gönderdiğim siyah elbiseyi giymesini… O elbiseyle servis yapmasını istedim. Ama elbette, ona bu geceyi özel kıldığımızı söyleyemezdik. Sadece bir müşteriye hizmet vereceğini bilecek. Sıradan bir geceymiş gibi davranacak. Çünkü ben onun karşısına, hayatına ansızın düşen bir yabancı gibi çıkmalıydım. Tanımadığı ama içten içe bir bağ hissettiği biri… Bir bilmece gibi. Çözmek isteyeceği kadar gizemli, uzaklaşmak isteyemeyeceği kadar tanıdık. İşin ironik yanı şu ki, o elbise... Benim için giyilmediğini bilerek giyecek. Ama asıl mesele şu: Bu gece, o masaya yalnızca servis yapmayacak. Kaderini taşıyacak. Bu planı yaparken kendime sormadığım tek bir şey vardı: Bundan sonra ne olacak? Göz göze geldiğimizde... Beni tanıyacak mı? Yoksa sadece korkacak mı? Korkmasını istemiyorum. Ama beni anlayabilmesi için, önce biraz ürkmesi gerek. Güvenin kıymeti, sınandığında anlaşılır. Ve ben... Bana güvenip güvenmeyeceğini görmek için bu oyunu başlatıyorum. Kendimi hazırlarken aklımda tek bir düşünce vardı: Bu buluşma, rastgele olamazdı. Onu ilk kez gördüğüm o geceden beri biliyordum: Bizim hikâyemiz, sıradan bir tesadüfle başlamamalıydı. Bu... bir başlangıç değil. Bu, çok daha büyük bir şeyin ilk kıvılcımıydı. Akşam saat dokuza yaklaşıyordu. Restoran sessizdi. Zaman, içeride ağır akıyordu sanki. Kapıdan içeri adımımı attım. Elimde getirdiğim taze kırmızı gülü, servis tabağının ortasına bıraktım. Sanki o masa… onunla tamamlanıyordu. Ardından, ışığın vurmadığı bir köşeye çekildim. Masaya hâkim ama gölgede kalacak bir noktaya. Oradan, yalnızca onu izlemek için bekledim. Ve birkaç dakika sonra... Eflin içeri girdi. Gözleri hemen masaya takıldı. Yeni yerleştirdiğim gülü fark etti. O an, yüzündeki ifade değişti. Üzerindeki siyah elbise… Tıpkı hayal ettiğim gibiydi. Zarif, sade, ama dikkat çekici. Ona yakışmaktan da öte… sanki onunla bütünleşmişti. Bakışlarını masadan kaldırıp etrafına bakmaya başladığında, göz göze geldik. İfadesi kısa bir an dondu. O an… sadece ikimiz vardık orada. Ne masa, ne ışık, ne duvarlar. Sadece ben ve o. Ben de yaslandığım yerden doğruldum. Sessiz ama kararlı adımlarla masaya doğru ilerlemeye başladım. Eflin de bana doğru yürüyordu. Adımlarımızın arasında görünmeyen bir çizgi, bizi birbirimize yaklaştırıyordu. Her adımında… Kalbim tekliyordu. Bu mümkün müydü? Bir mafya adamının kalbi, bu kadar kolay mı sarsılırdı? Ama Eflin… O her şeyi bozuyordu. Kuralları, dengeleri, bana öğretilen her şeyi. Ona yaklaştıkça, içimdeki savaş büyüyordu. Ve ben, o savaşta hiç bu kadar gönüllü kaybetmek istememiştim. ---- “Bazı masalar rastgele kurulmaz… Bazı bakışlar da rastgele buluşmaz.” -vaveyla 🌹 📌 Devamı için takipte kal… Gölgeyle başlayan bu hikayede, ışık da karanlık kadar söz sahibi olacak.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD