BÖLÜM 13 – KOD: N-5

1069 Words
İstanbul’un griye çalan sabahında, Aleyna Kara çantasını omzuna atarken gözleri geceden kalma dosyada takılı kalmıştı. “KOD: N-5” damgasını taşıyan o dosya, emniyet arşivinde yıllarca toz yutmuştu. Şimdi ise, yeniden açılması emredilmişti. Kimse nedenini açıklamasa da bir şey belliydi: Bu dosya geçmişte karanlıkta bırakılmış bir gerçeği fısıldıyordu. Aleyna'nın ayak sesleri emniyet koridorlarında yankılanırken içeriden gelen çay bardağı şıngırtıları, dışarıdaki uğultulu rüzgarla yarışıyordu. Telsizden yükselen boğuk bir anons, içini ürpertti. "35-10, anlaşıldı. Kod N-5 vakasına ilişkin yeni delil, laboratuvara ulaştırıldı." Masasına geçtiğinde Selim çoktan sandalyesine kurulmuş, bilgisayarda 1998’e ait dosyaları tarıyordu. Gözleri şüpheli bir sayfaya takıldığında Aleyna’nın geldiğini fark etti. “Şu her şeyin başladığı yangını hatırlıyor musun?” dedi Selim. “Yangından kurtulan tek tanık hala hayatta.” Aleyna’nın bakışları sertleşti. “Tanık mı? Neden daha önce bize bildirilmedi?” “Çünkü tanık reşit bile değildi. O zamanki raporlara göre ‘zihinsel travma’ nedeniyle ifadesi geçerli sayılmamış. Ama şimdi… dosyada adı var: Berna Yalçın. Otuz beş yaşında. Psikolojik tedaviden çıkmış.” Aleyna çantasını kaptı. “Derhal adresini bul. Onunla görüşmemiz gerekiyor.” Berna’nın yaşadığı apartman, Balat’ta rüzgârla savrulan sararmış yaprakların arasında köhne bir geçmişin gölgesinde kalmıştı. Zemin katta, kırık dökük panjurların ardında yaşam süren bir kadının geçmişle yüzleşmesi uzun sürmeyecekti. Kapı aralandığında karşılarında solgun yüzlü, göz altları morarmış bir kadın belirdi. Aleyna polis kimliğini gösterdiğinde kadın geriye çekildi. “Yine mi?” dedi neredeyse fısıltıyla. “Daha önce başka biri mi geldi?” diye sordu Aleyna dikkatle. Berna başını öne eğdi. “Onlar hep geliyor. Rüyamda, kapımda… Biri beni susturmaya çalışıyor.” Aleyna içeri girerken gözleri çevreyi taradı. Duvarlarda dini figürler, yakılmış mumlar, üzerinde eski gazete kupürleri yapıştırılmış aynalar vardı. Her biri Berna’nın aklının karanlık dehlizlerinden kaçma çabasının izleriydi. “Berna Hanım,” dedi Aleyna yumuşak bir sesle. “1998’deki yangın… O gece ne oldu?” Berna titreyen elleriyle çay bardağını kavradı. “O gece… bağıran birini duydum. Erkek sesiydi. Yangın çıkmadan hemen önce… Kiminle konuşuyordu bilmiyorum ama ‘kız seni bulduysa her şey bitti’ diyordu.” Aleyna’nın kalbi hızlandı. “Kız?” Berna gözlerini kısıp bakmaya çalıştı. “Adını hatırlayamıyorum. Ama boynunda bir kolye vardı. Siyah taşlı.” Selim fısıltıyla yaklaştı: “Bu, ormanda cesedi bulunan kadınla ilgili olabilir. Boynunda aynısı vardı.” Aleyna ayağa kalktı. “Berna Hanım, sizi korumaya alacağız. Sizi susturmaya çalışan her kimse, onu bulana kadar yanınızda olacağız.” Emniyete dönerken arabada derin bir sessizlik vardı. Aleyna, arka koltuktaki dosyayı tekrar açtı. İçinde daha önce fark etmediği bir şey vardı: Polaroid bir fotoğraf. Kırmızı kaplı defterin arasında sıkışmıştı. Görüntü bulanıktı ama seçilebiliyordu. Arka fonda yangın, ön planda sırtı dönük bir adam ve dizlerinin üzerine çökmüş bir kadın. “Bu adam,” dedi Aleyna, fotoğrafı Selim’e göstererek. “Yüzünü göremiyoruz ama sırtındaki dövme tanıdık. Emekli başkomiser Arif’in dövmesi bu.” Selim’in yüzü bembeyaz kesildi. “Yani o gece olay yerindeydi?” “Ve bunu raporlamadı.” Bölüm sonunda, Aleyna elleriyle gözlerini ovuştururken şunu fısıldadı: “Geçmişi kazıdıkça şehir daha çok kanıyor. Bu dosya, yalnızca bir cinayet değil. Bu, İstanbul’un gölgesinde kalmış tüm sırların kapısını açıyor.” Emniyet binasının duvarlarına çöken akşamın hüznüyle birlikte Aleyna, dosyaları önüne serip derin bir nefes aldı. Selim hâlâ köşedeki bilgisayarda başını eğmiş, eski tutanakları didik didik ediyordu. Polaroid fotoğrafın varlığı artık sadece bir belge değil, yıllar süren bir yalanın kilit taşıydı. Emekli başkomiser Arif’in adı bu soruşturmaya dahil olduğunda, işin rengi tümüyle değişmişti. “Bu dövmenin yerini hatırlıyor musun?” diye sordu Aleyna aniden. Selim başını kaldırmadan cevapladı. “Sol kürek kemiği. O yıllarda sık sık sırtı açık gömlekler giyerdi, herkes bilirdi.” Aleyna gözlerini kıstı. “O gece raporda yoktu. Ama oradaymış. Şimdi nedenini öğrenmemiz gerek.” “Arif’in torunu hâlâ şehirde. Belki oradan başlayabiliriz. Adı Ela, Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyor.” Aleyna başını salladı. “Yarın onunla görüşeceğim. Ama bu gece bir yere gitmemiz gerek. Yangınla ilgili bir tanık daha vardı: Bir temizlik görevlisi. Emeklilikten önceki son işini o gece o binada yapmış. Adı Hasan Turan.” Hasan Turan’ın evine vardıklarında sokak lambaları titriyordu. Üç katlı eski bir apartmanın çatısına yakın, nem kokan dar bir koridordan geçerek ulaştılar. Hasan kapıyı açtığında bastonuna yaslanmış yaşlı bir adam gördüler. Gözleri bulanıktı ama tanıdığı bir korkunun izleri hâlâ içindeydi. “Aleyna Kara, İstanbul Cinayet Bürosu. O geceyle ilgili size birkaç sorumuz olacak.” Hasan başını öne eğdi. “Ben artık hiçbir şey hatırlamıyorum… yaşlandım.” Aleyna içeri adım atmadı, sadece eşikte bekleyip hafifçe gülümsedi. “Ama unuttuğunuz şeyler değil bunlar, değil mi? Sakladığınız.” Adam bir an tereddüt etti, sonra sessizce kenara çekilerek içeri girmelerine izin verdi. Duvarlarda eski radyolar, siyah beyaz fotoğraflar ve biblolar vardı. Oturma odasında sararmış bir defterin üzerinde duran çerçevede, genç bir kadının gülümseyen fotoğrafı vardı. Aleyna fark etti. “Kızınız mı?” “Evet,” dedi Hasan. “Asuman… yangından bir hafta sonra kayboldu. Hiç bulunamadı.” Aleyna’nın içi sıkıştı. “O gece gördüklerinizle ilgisi olduğunu mu düşünüyorsunuz?” Hasan başını salladı. “Ben onu uyardım. Temizliğe başladığımda iki adam kavga ediyordu. Biri ‘Dosyayı kız aldı’ dedi. Diğeri ona vurdu. Ardından yangın başladı. Asuman oradaydı… kaçmak için çok geçti. Sonra… sonra o adam geldi. Başkomiser.” Aleyna yerinde doğruldu. “Arif?” “Evet. Bana parayla sustuğumu söyledi. Kızımın da izini süremedim. Her kapı kapandı. O dosya bir lanetti.” Selim öne eğildi. “Elinizde kanıt var mı?” Hasan başını iki yana salladı. “Sadece bir ses kaydı. Kızım cep telefonu kamerasına sesleri kaydetmiş. Ama yıllarca sakladım. Korktum.” Ceketinin cebinden eski tip bir mini kaset çıkardı. Aleyna onu titreyen elleriyle aldı. “Bunu uzmanlara teslim edeceğiz. Söz veriyorum, bu sefer hiçbir şey karanlıkta kalmayacak.” Emniyete döndüklerinde laboratuvar hemen ses kaydını analiz etmeye başladı. Cızırtılar arasında net bir ses yankılandı: “Bu dosyayı biri bulursa, seni de beni de yakar. Bırak yakmayı, gömer. O kız… izliyor olabilir.” Selim gözlerini kısmıştı. “İşte bu, asıl soru: O kız kim?” Aleyna başını çevirip camdan dışarı baktı. Gökyüzü morla lacivert arasında bir renge bürünmüştü. “Cevaplar çok yakın Selim. Ama aynı zamanda çok tehlikeli. Bu vakayı sadece çözmeyeceğiz, aynı zamanda adaletin yıllar süren suskunluğunu bozacağız.” Tam o sırada kapı aralandı. Nöbetçi memur, elinde bir zarfla içeri girdi. “Komiser Kara, bu size geldi. İsimsiz bırakılmış.” Zarfı açtığında içinden çıkan tek şey, eski bir fotoğrafın kopyasıydı. Bir mezar taşının önünde genç bir kızın silueti... Ve arkasında, gölgede bir adamın gölgesi. Fotoğrafın arkasına sadece iki kelime yazılmıştı: “Ben izliyorum.” Aleyna derin bir nefes aldı. “O zaman biz de gözümüzü kırpmayacağız.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD