Bölüm 14– Beklenmedik Bir Teklif

883 Words
Mert ağır adımlarla masadan kalktı. Kimse onu durdurmadı. Arabaya biner binmez yönünü düşündü… eve değil. Gaz pedalına bastığında aklında tek bir adres vardı. On dakika sonra Müge’nin apartmanının önünde durdu. Telefonuna uzandı ama sonra vazgeçti. Doğrudan kapıya yöneldi. Zili çaldığında kapı aralandı. Müge, rahat bir ev kıyafeti içinde, elinde sıcak çay kupasıyla göründü. Kaşları hafifçe kalktı. — Bu sürpriz… dedi, dudak kenarında beliren belli belirsiz bir gülümsemeyle. Mert hafif yana eğilip bakışlarını sabitledi. — Seni görmek istedim. Sadece… yanında durabilir miyim? Müge, onu baştan aşağı süzdü. Gözlerindeki yorgunluğu fark etti, ama altında başka bir şeyin gizlendiğini de hissetti. — Dur bakalım… Yanımda durmak mı, yoksa bana o “tatlı bakışlarından” atıp başımı mı karıştırmak? Mert’in dudakları kıvrıldı. — İkisini de yapabilirim. Ama önce sakinleşmem lazım. — Sakinleşmek için beni seçmen… gurur verici, dedi Müge, hafif alayla ama gözleri ciddileşmişti. İçeri buyur etti. Mert adımını attığında, ortamın sıcaklığı ve Müge’nin varlığı boğazındaki düğümü biraz gevşetti. Ona doğru hafifçe eğildi. — Merak etme, fazla kalmam. Sadece… güç depolamam lazım. Müge başını yana eğip hafif gülümsedi. — Peki… ama güç depolarken çayıma sulanırsan savaş çıkar. — Not aldım, dedi Mert, kahkaha atmasa da gözleri gülüyordu. Müge, onun bu halini görünce içinden, Belli ki benden kaçmıyor… bana sığınıyor, diye geçirdi. Ama bunu belli etmedi. — Otur bakalım… Sana nasıl “yakıt” vereceğiz, ona bakalım, dedi tatlı bir tonla. Mert koltuğa oturduğunda omuzlarındaki yük hafifliyormuş gibi hissetti. Müge, mutfaktan döndüğünde elinde iki kupa vardı. — Sana çay mı yapsam dedim ama… nedense kahveye yöneldim, dedi. — Doğru karar, dedi Mert, kupayı alırken parmakları hafifçe onun parmaklarına değdi. Müge bu teması fark etti ama gözlerini kaçırmadı. — Demek kahve içerek güç depoluyorsun… Sistem biraz ilginç. — Seninle olunca her sistem çalışır, dedi Mert, bakışlarında hafif bir parıltıyla. Müge dudak kenarındaki gülümsemeyi bastıramadı. — Yorgun geldin ama dilin hâlâ keskin. — Keskin olmasa seninle baş edemem ki. Kısa bir sessizlik oldu. Mert kupasını yudumlarken gözlerini ondan ayırmadı. — Burada olmak iyi geliyor, dedi alçak sesle. Müge gözlerini hafif kısmıştı. Onun bu sakin ama yoğun bakışlarının altında bir fırtına olduğunu hissediyordu. — Bunu sık sık mı söyleyeceksin, yoksa özel günlere mi saklıyorsun? — Sadece özel kadınlara söylerim. Müge’nin kaşları hafifçe kalktı, gülüşü derinleşti. — Özel kadın ha? Senin sözlükte “özel” kelimesinin karşısında kaç isim var acaba? Mert kupasını masaya bıraktı, biraz öne eğildi. — İstiyorsan listemi gösterebilirim… Ama pek uzun değil. — Tabii, sana inanmam için kanıt lazım. — Peki… Birinci sırada sensin, ikinci sırada boşluk, üçüncü sırada hâlâ sensin. Müge başını iki yana sallayıp gülümsedi. — Sende laf çok, Mert. — Sende de gülümseme çok… İkisi de bağımlılık yapıyor. Müge bu sözden sonra kısa bir an sustu. Onun gözlerinden kaçmayan bir şey vardı: Mert’in bu akşam buraya gelişi sadece şakalaşmak değildi. İçinde sustuğu bir yük vardı. Ama Müge bunu zorlamadı. — Tamam… bu kahve bitsin, sonra sana başka “güç depolama” yöntemleri göstereceğim, dedi yarı ciddi yarı oyunbaz bir sesle. — Merak ettim, dedi Mert, dudak kenarında anlamlı bir kıvrımla. Müge mutfaktan küçük bir tepsi getirdi; üzerinde birkaç atıştırmalık ve ikinci kahve vardı. — Madem bu kadar “özel”im, o zaman küçük bir ödül. Tepsiyi masaya bırakırken Mert hafifçe yana eğildi, eline yakın bir noktadan tuttu. — Benim ödülüm senin yanında olmak zaten. Müge, o bakışın altında durmayı bildi ama kalbi hızlanmıştı. — Böyle devam edersen, kahveyi dökeceğim haberin olsun. — Döksün… yeter ki bana bakmaya devam et. Kanepeye yan yana oturdular. Aralarındaki mesafe küçüktü ama dokunacak kadar da yakın değillerdi… henüz. Mert fincanını elinde tutarken başını yana çevirdi. — Bugün zor bir gündü. — Belli oluyor. — Ama seni görünce… unuttum, dedi. Sesi yumuşaktı. Müge derin bir nefes aldı. Gözleri onun gözlerine değdiğinde, “bana yaslanabilirsin” demek geçti içinden ama sesini çıkarmadı. O an Mert kupayı sehpanın üzerine bıraktı, omzunu hafifçe ona döndü. Parmakları, Müge’nin elinin kenarına usulca değdi. Müge çekmedi. Kısa ama yoğun bir sessizlik oldu. — Bazen sadece yanında durmak yetiyor, dedi Mert alçak sesle. — O zaman dur, dedi Müge. Mert başını hafifçe salladı, dudaklarının kenarında yumuşak bir gülümseme vardı. Gözlerinde ise artık sadece sakinlik. Müge, onun bu hâlini gördüğünde içten içe düşündü: Bu adam bana oyun oynamıyor şu an. Bu, gerçek. — Yarın Mardin’e gitmem gerekiyor, dedi Mert aniden. — Benimle gelmeni istiyorum. Müge, bu sözle olduğu yerde donakaldı. Önce anlamamış gibi baktı, sonra gözleri kısıldı. — Mardin mi? Nereden çıktı şimdi bu? Ne işin var orada? Mert’in yüzü ifadesizdi ama gözleri ciddiydi. — Yapmam gerekenler var… Ve yanında olmanı istiyorum. Beraber yürümek istiyorum. Müge, onun bu ses tonuna sinir olmuştu. İstemeden kahkaha attı. — Bu bir çeşit evlenme teklifi galiba. Daha yemeğin sindirilmemişti Mert. Ama Mert geri çekilmedi. Gözlerini onunkilere kilitledi, ellerine uzandı. Parmaklarını nazikçe tuttu. — Nasıl anlamak istersen öyle anla… Ama her şeyin bir sırası var Müge. O sırada sen de varsın. Beni yanlış anlama, her şeyi açıklayacağım. Ama önce halletmem gereken şeyler var. Bana güveniyor musun? Müge, gözlerini kaçırmak istedi ama başaramadı. Mert’in gözlerinde o tanıdık, kırılgan bakış vardı: Benimle kal… Bırakma… Müge iç çekti. Boğazı düğümlendi. — Yarına kadar hastalarımı ayarlayamam. Yerime birini bulmam, randevuları yeniden düzenlemem gerek. İki gün sonra… iki gün sonra gidelim. Mert hafifçe gülümsedi, ellerini bırakmadı. — Söz… İki gün sonra. Ve Müge, içinden geçen tüm çığlıklara rağmen, bu adamın peşinden bir yolculuğa çıkmaya razı olduğunu fark etti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD