7. BÖLÜM / ÖPSENE
“ALİZE TABAKÇI”
En son söylediğim sözler ile Deniz’i sinirlendirmemin üzerinden bir hafta geçti. 1 haftadır görmedim de konuşmadım da kendisi ile. Radyoda dinledim cumartesi akşamı. “Tam bir mutluluk mümkün mü?” başlığında konuşmalar yapıp dinleyicileri ile sohbet etti.
“Her şey yarım bu hayatta. Asla kimse için tam bir mutluluk yok” dedi. Derin nefesler alıp verdi ve devam etti “Çok ünlü bir söz var bilir misiniz? Tam bir mutluluk yok hayatta kiminin ekmeği bayat, kiminin pırlantası küçük.”
Kendimle bağdaştırmalı mıydım söylediklerini bilemedim. Onunla ilgili hiçbir şeyi bilemedim ki ben. Ama 1 haftadır üzerinde düşündüğüm ve artık bildiğim bir şey vardı ayıp etmiştim özür dilemeliydim. O yüzden bugün tesise gidecek ve ona karı kız düşkünü yavşak dediğim için özür dileyecektim.
Uzun zamandır uykumu alamıyorum. Hep huzursuz yarım yamalak uykular uyuyup uyanıyorum. Rüyalarımın birçoğunda da Deniz’i görüyorum zaten. O kadar mı çok kafama takıyorum ki bu çocuğu diye düşünmekten tekrar uykuya da dalamıyorum. Onu düşünmeden geçirdiğim tek bir gün ve gece yoktu.
Yakın zamanda sezon da biteceğinden rafting yapılmayacaktı artık. Rafting bitmeden onu son bir kez görmem ve özür dilemem lazım yoksa derslerime falan çalışıp üniversite kazanamayacaktım.
Yine saçma sapan uyuduğum yarım uykumdan uyanıp duş aldım. Bugün onu göreceğim için hızlı hızlı atan kalbimle sakinleştirici bir konuşma yaptım. Ama kalbim de inatçı benim gibi. Ben konuştukça sakinleşmek şöyle dursun daha çok hızlandı.
Duştan sonra hafif bir şeyler sürdüm yüzüme ki solgun ve yorgun görünmeyeyim. Saçlarımı kendi inatçılığında dağınık bıraktım. Üzerime en sevdiğim bana hep uğur getirdiğine inandığım toz pembe hırkamı ve siyah pantolonumu giyindim.
Kahvaltıya indiğimde herkes yine atlı kovalıyor gibi tıkınıyordu. Kocam benim yaptığım yemekleri böyle 5 saniyede bitirse ben delirirdim kesin. Ama annem sevecenlikle yemeklerin yenilmesini izliyordu. Hatta çabucak yenilip de onun işini hızlandırınca mutlu bile oluyordu.
Ben o kadar yavaş yemek yerdim ki kimse benimle yemek yemek istemezdi. Tadını ala ala, her bir lezzet noktasını hissede hissede çiğnemekten keyif alırdım. Sonra fark ettim ki ben sevdiğim her şeyi yavaş yapıyor, o haz dolu anlar hiç bitmesin istiyormuşum. Deniz’i de böyle yavaş yavaş hiç acele etmeden sevecek ve keşfedeceğim eğer biz diye bir şey olursa. Yine hayaller 10 Alize sıfır ama olsun. Hayal etmezsek nasıl başarırız?
Kahvaltıdan sonra abimlerin peşine kuyruk gibi takıldım ve tesise geldim. Biraz etrafa bakındım ama Deniz’i göremedim. Halbuki Samet gelmişti. Her gün Samet ile gelirdi acaba neden yoktu ki? Pencerenin kenarından görebildiğim her alana dikkatle bakıyor gözlerimle onu arıyordum ki Poyraz abimin sesi ile irkildim.
“Kime bakınıyorsun geldiğinden beri hayırdır?” dedi aniden.
“Söyle kime bakındığını, Deniz’e bakıyorum de. Deniz nerede” diye sor dedi canına susayan iç sesim.
Ona aldırış etmeden “Kime bakınacağım abi değişiklikler olmuş onlara takıldı gözüm” dedim en yalancı halimle. İç sesim bile bulduğum yalandan dolayı beni tebrik etti o an. “Önemli değil sen sus” dedim ona da. Çünkü şu an önemli olan Deniz’di ve ondan haber almam gerekiyordu. İşi bıraktıysa öğrenmem ve ona göre üzülmem lazımdı.
“Doğru baya değişiklik yaptırdı Deniz sağ olsun. Mimarlık desen o da var çocukta on parmağında on marifet valla” dedi Poyraz abim benim seslerimi umursamadan.
“Eeee nerde?” dedim.
“Kim nerde?” dedi en sevdiğim abim, ah benim ağzımdan laf alıp hayatımı karartmayı hedefleyen canım abim.
“Sen şimdi naneyi çuvalıyla yemedin mi” dedi iç sesim. Bence de yedim galiba sesim içime kaçmış gibi kekeliyordum ki o girdi içeriye.
Kurtarıcım…
Abimle konuştuğumuz odaya birden Deniz girdi. Kocaman iri cüssesi ile paldır küldür daldı odaya ve bizi görünce “Pardon böldüm mü? Üzerimi değiştirecektim” dedi.
“Değiştir yavrum değiştir. Bizim için hiç sorun yok soyun” dedi terbiyesiz iç sesim. Onu cezalandırıp bu cümlelerin hesabını sonra soracaktım. Hayır durduk yere kalp atışlarımı hızlandırıp fark edilmeme sebep oluyor deli.
Ben içimdeki kavgalar ile mücadele ederken Rüzgar abimin Poyraz abimi çağırması ile o gitti ve beklediğim fırsat ayaklarıma kendiliğinden gelmiş oldu.
“Selam Deniz nasılsın?” dedim bir anda konuya nasıl gireceğimi düşünürken.
“İyi Alize hanım siz nasılsınız?” dedi hödük. Soğuk yapıyor. Sizli bizli olmuşuz hemen. Bu onun lügatında çapkın değilim bak efendi biriyim deme şekli sanırım.
“İyiyim ben de teşekkür ederim” diyebildim o soğuk yanıta ne diyeyim. İç sesimi ‘Senden hoşlanıyorum’ dememesi için zor durduruyorum zaten.
“Üzerimi değiştireceğim izin verirsen” derken eliyle kapıyı gösteriyordu. Kibarca kovuldum ama hiç aldırış etmeden “Özür dilerim Deniz” dedim pat diye.
Benim özürüm de bu kadar olur zaten. Bir dur, çocuğun gözlerine bak, azıcık tebessüm et, sonra gözlerini devirip dudaklarını büzerek ‘Geçen gün söylediklerimde ciddi değildim kusura bakma’ de. Ama nerde bende o işve cilve. Bende taktik maktik yok direkt bodoslamasına yaşamak var.
Ne diyeceğini merak eder biçimde gözlerimi yüzüne çevirdim.
“Düşüncelerin yüzünden kimseden özür dileme bence. İsteyen istediğini düşünmekte özgür” dedi.
Ya hu adam kelimelerle dans ediyor ben buna nasıl laf yetiştireyim. Radyoda o kadar çok konuşuyor ki hazır cevap olmuş. Ama bende de var bir şeyler. Daha son kozumu oynamadım.
“Düşüncelerim öyle olsaydı özür dilemezdim zaten. Önyargılı davrandım. Genelde her erkek için öyle düşünürüm kusura bakma. Bu biraz benim yapımla ilgili. Abimler yüzünden bütün erkeklerin öyle olduğunu düşünüyorum. Gerçekten kusura bakma mesele senlik değildi” dedim. İç sesim şok.
“Önemli değil siktir et” dedi eliyle hala çıkmam için kapıyı gösteriyordu ve benden hiç beklenmeyecek bir şey yaptım o an. Kendim bile hatırladıkça kalbim yerinden sökülüyor gibi oluyor ama yaptım.
Üzerine doğru bir adım attım aramızdaki mesafe azalmadı. Filmlerde böyle olmuyordu bir adım atınca dudaklar dudaklara denk geliyordu ama ben iki adım falan daha atmak zorunda kaldım. Onun gözünde civciv gibi göründüğümün farkındaydım ama yine de devam ettim.
Gözlerimi gözlerine diktim bakışlarımı hiç kaçırmadım saçlarımı ağır çekimde arkaya doğru attım ve o beylik laflarım döküldü dudaklarımdan.
“Ben hatamın farkındayım bak kaç adım attım sana doğru. Bir adım da sen atsan ne olur incilerin mi dökülür?” deyiverdim. Gözü kara bir civciv oldum ben.
Bu söylediklerimin ciddiyetini ölçmek için miydi bilmiyorum o da bir adım attı üzerime doğru. Aramızdan sadece rüzgar geçebilirdi artık o kadar dar bir mesafe kaldı. Gözlerimiz birbirimize dik dik bakarken ben ondan bir yanıt bekliyordum.
“Al bir adım da ben attım” dedi nefesi gözlerime, dudaklarıma çarptı. Odunsu bir koku genzime doldu. Hayatımın en güzel kokusu olabilir, ben orada on yüz bin milyon yıl kalabilirdim. Hiç dokunmadan hiç hissetmeden sadece öyle koklayarak kalabilirdim.
“Fiziki bir adım değil bahsettiğim. Mecazen bir adım. Yani üzgünüm barışalım diyorum” deyip bir adım geri çekildim bayılmamak için.
“Küs değiliz bıcırık” dedi ve elleriyle saçlarımı dağıttı. Buna kalp mi dayanır ya? Sevdiğim adam bana çocuk dedi şarkısını yazdı iç sesim. Elim yüzüm hem sinirden hem heyecandan kıpkırmızı oldu kesin. Ama bana böyle yapmasına izin vermeyecektim. İntikam alıyordu aklınca ve o zaman bakacaktım ne kadar ciddi bu duygusunda.
Üzerine doğru bir adım attım. Nefesim yüzüne çarpabilecek bir mesafeye gelince durdum. Sürekli saçlarıma bakıyordu saçlarımı ellerimle topladım o mesafede beklerken ve aniden bıraktım. Dağılan ve ona değen her bir saç telime tek tek baktı gözleri ile.
Kokum onun kokusu ile karıştı ve bence ikimizden de salgılanan serotonin hormonu ile daha hoş bir koku oluştu.
“Sen yürek mi yedin kahvaltıda. Abinlerin mekanında ne bu ayaklar?” dedi canını sevdiğim iç sesim.
Canım iç sesimin bu sorusuna aniden “Görecek kim bıcırık?” dedim. Yani aslında ben iç sesime dedim ama o hain ses görünmediği için Deniz’e demiş oldum galiba. Çünkü iç sesime dışımdan cevap verme gibi bir hastalığım olduğunu artık biliyorsunuz.
“Allah aşkınaaaaaa… Göreyim ya kim bıcırık?” derken yüzü yüzüme iyice yaklaştı. Nefesi yüzüme çarpmayı geçti tenime karıştı adeta. Ben adamla oynayacaktım o benimle oynuyor iyi mi?
İç sesim boş durur mu böyle bir anda; “Al dibine girdi çocuk ne yapacaksın şimdi bıcırık?” dedi. Ben de ona “Öperiiimmmm…” diye yanıt verdim ama sanırım yine Deniz’e yanıt vermiş oldum.
“Öpseneee…” dediği anda onu da sesli söylediğimi fark ettim ve aniden bir elektrik çarpmış gibi geri çekildim. O benim bu sıçrayışıma sesli güldü. Ben utandıkça o güldü ve sonra bana hiç unutmadığım o cümleleri peşi peşine ok saplar gibi hiç acımadan söyledi.
“Bak küçük hanım. Kendince dert etmişsin ama benim için hiç önemli değildi merak etme. Bana da Deniz değil abi de bundan sonra. Böyle arkadaşlarınla iddiaya girmiş de benimle sevgili olmaya çalışıyormuş numaralarını da bırak. Yaşıtlarınla oyna küçük hanım. Hadi bakalım izin verirsen üzerimi değiştirip tura çıkacağım” dedi.
Ben kime kızayım şimdi? Adama karı kız düşkünü yavşak dedim diye günlerce vicdan azabı çektim. Benden hoşlanıyor zannettim de kendimce üzerine yürüdüm. Sevdiğim bey bana bacım dedi iyi mi?
Salakların şahı iç sesimi de aldım ve hiçbir şey demeden odadan çıktım. Bu rezillik de bana 10 yıl yeter. Ulan Deniz dedik bağrımıza bastık. Adam orman olup bütün odunlarını üstümüze yıktı.
Keşke bu kadar kalbim kırılmadan en güzel anlarımın katili Poyraz abim gelseydi. Hep gelirdi halbuki.
“Dönöz demöö aböö döö…” dedi hödük yaa…
Deniz Atı diyeceğim işte sana. Deniz Atı abi diyeceğim.
İlk reddedilişimin klişeliğine 10 üzerinden kaç peki?...