6. BÖLÜM / DENİZ ATI

2445 Words
6. BÖLÜM / DENİZ ATI “DENİZ DEMİR” Ben Deniz. 4 çocuklu bir ailenin en büyüğüyüm. 2 kız 1 erkek kardeşim var. Babam 55’lerinde annem yeni 50 yaşına giriyor. Babam bütün ömrünü Gürcülerin bıraktıkları hazineleri aramakla geçirmiş sorumsuz bir adamdı. Bazen evden bir giderdi aylarca dönmez sonra gözaltına alındığı haberini alırdık. O yüzden ne benim ne de kardeşlerimin büyüme sürecinde yanlarında olamamış bir babadır kendisi. Annem yevmiye ile çalışır bizlere bakar okumamız için çabalardı hep. Bir anneden daha fazlası oldu bizler için. Anne oldu, baba oldu, kardeş oldu, arkadaş oldu, akraba oldu, her şey oldu, kimsenin eksikliğini hissettirmemeye çalıştı. Babama sorsanız sadece baba işte. Kaçıncı sınıfta olduğumuzu, kaç yaşında olduğumuzu ya da öğretmenimizin adını bile bilmedi hiçbir zaman. Ara ara isimlerimizi bile unutuyor olabilir öyle bir baba. Ben 14-15 yaşlarımdan beri düzenli bilfiil çalışıyorum. Hem annemin yükünü hafifletmek hem de kardeşlerim okuyabilsin diye çok çabaladım. Annem bana hep “Sen benim sadece ilk göz ağrım değil, tek sığınağım tek ortağımsın” der. Ne iş bulduysam yaptım yıllarca. Kafelerde de çalıştım, çay bahçelerinde çay, fındık bahçelerinde fındık da topladım. Ailemin hanesine para getirebilecek her işte hiç gocunmadan çalıştım. Ama başlarda annemin çalışmamasını sağlayacak kadar para kazanamıyordum o yüzden ikimiz iki elden oldukça fazla çalışıyorduk. Babama çok kez hesap sormak ‘Sen ne yapıyorsun, senin bir ailen var farkında mısın? Bu kadar sorumluluk sahibi değilsen neden evlendin neden çocuk sahibi oldun?’ demek istedim ama annem hep engel oldu. ‘Ne olursa olsun babandır yapma, ahını alma’ dedi. Babam sorumlu biri olabilseydi okumayı çok isterdim. Psikolog olmak gözlüklerimi takıp danışanlarımı dinlemek gibi hayallerim oldu. Ama liseyi bile dışarıdan zar zor bitirdim. Diğer her işte ölürcesine çalışmam gerektiği için derslerime çalışamadım. Fırsat buldukça ilgili olduğum alanlarda okumalar yapıyordum sadece. Belki kader bir gün ters düz olur da üniversiteye gidebilirim diye liseyi açıktan bitirdim. Umut işte yine de biz faniler için can yeleği. Trabzon’un birçok ilçesinde ve merkezinde yaşadık yıllarca. Ama bulunduğumuz her yerden babamın yüzümüzü kızartması sebebiyle taşınmak zorunda kaldık. Ya içip içip kapıya dayanır ev sahibi bizi evden atardı ya da tutuklandığı haberi gelir bütün mahalleli duyardı. Şimdiye kadar hep ‘Ben sizler için arıyorum bu mereti. Elbet bir gün bulacağım o zaman da ilk size geleceğim utanmayacak mısınız?’ dedi bize. Ama biz ne bulmasını ne de çok zengin olmayı istedik. Biz sadece sorumluluk sahibi bir baba ile büyüyebilmeyi istedik ama nasip olamadı. Babamın en son vakasından sonra da Sürmene’ye taşındık ve 5 yıldır burada yaşıyoruz. Buraya gelir gelmez ilk iş rafting yapmayı öğrendim. Çok sevdiğim bir abim vardı bana babamdan daha çok babalık yapmış bile olabilirdi. Bizim Sürmene’ye yerleşip Fırtına Deresi’nde çalışmamı da o sağladı zaten. Çalışmaktan ve para kazanmaktan başka tek bir yolum olmadığı için çok iyi öğrendim rafting yapmayı da yaptırmayı da. En zor parkurlarda en iyilerdendim ve bu alanda bir sürü ödül ile lisans aldım. Bana da iyi geldi suyun üzerinde hakimiyet kurmak. Zamanla yöredeki birçok tesisten teklif gelir oldu. Hiçbir profesyonellik gütmeden tamamen hangisi çok para veriyorsa orada çalıştım. Çünkü bakmakla yükümlü olduğum kardeşlerim ve annem vardı. Annem artık bağ bahçe işlerine gitmiyor ama yine de çalışmadan duramıyor. Bir halı atölyesine girdi ve asgari ücretten az bir maaşa halı dokuyor. Ayakta yapılan işlere artık gücü yetmese de hala biz çocukları için oturduğu yerden çalışmaya devam ediyor. “Ben hepinize bakarım anne bırak artık işe gitme” diyorum ama “Sen de evleneceksin oğlum. Diğerleri de evlenecek. Azdan az çoktan çok gider. Ben kazanayım kârı olur, zararı olmaz” diyordu. Ömrü boyunca iki gün üst üste evde dinlenmişliği yoktur. Hep çalışır. Psikolojiye olan ilgim sayesinde belki çalışmak ona iyi geliyordur babamı ya da geçmiş travmalarını düşünmüyordur diye okuyup izin verdim ben de. Şimdilerde 24 yaşındayım. Babamla 5 senedir görüşmüyoruz ve nerede olduğumuzu bilmemesi için çok uğraşıyoruz. Evi ve faturaları hep o bana çok yardımcı olan Ahmet abinin üzerine yaptık. Zaten mevsimlik ya da dönemlik çalıştığımız için sigortamız da olmuyor. Bir tek kardeşlerimin okul kayıtlarına bir çözüm bulamadık. Babam bizi sadece o okullar aracılığıyla bulabilirdi ama ya istemediğinden ya da başına bir iş geldiğinden 5 yıldır hiç karşımıza çıkmamıştı. Annemle boşanmalarını çok istedim. Ama annem eski toprak olduğundan benim gibi düşünmedi, hiç oralı olmadı. ‘Yine de kocam var uzakta çalışıyor demek dulum demekten daha kolay’ dedi. Ben de onun bu isteğine saygı duydum. Benden bir yaş küçük kız kardeşim Hülya, üniversitede Hukuk fakültesi öğrencisi. Bu sene son senesi ve bitirip bizim yanımıza gelip çalışmayı düşünüyor. Bizden ayrı ve uzakta olmak da yaşamak da istemiyor artık. Onun bir küçüğü Sevgi. Sevgi, bu sene üniversite sınavını kazandı ve İstanbul’da veterinerlik okuyor. Belki babamın olmayışı yüzünden biz birbirine çok bağlı bir aile olduk. Herkes yaz kış demeden çalıştı didindi ve ailemiz için bir şeyler yaptı. Bir tek ben okuyamadım ama onların okuması için annem ile birlikte elimizden gelenin fazlasını hep yaptık. Küçük erkek kardeşim de 18 yaşında. İsmi Enes. O da bu sene üniversite sınavına girecek ama bir sene daha hazırlanıp gemi inşa mühendisi olmayı istiyor. ‘Bu sene o kadar fazla puan alabileceğimi düşünmüyorum’ diyor. Eminim ki hem bir işte çalışıp hem tekrar sınava hazırlanacak. Onun yaşındaki diğer arkadaşları, akılları beş karış havada ergenlik yaparken o da bizim gibi erken büyümek zorunda kaldı. Hepimiz babamın aksine pırıl pırıl birbirinden çalışkan bireyler olduk anlayacağınız. Hepimiz annemin mahsulleriyiz ve armut dibine düşer misali hepimiz ona çekmişiz bence. Annemin de babamın da gözleri renkli olunca kardeşlerim de ben de mavi gözlü olmuşuz. Buna bir de sarışın olmamız eklenince tipik Rus-Gürcü karışımı Karadeniz insanını yansıtıyoruz. Şimdilerde yerel bir radyoda sunuculuk ve rafting işlerini yapıyorum. Rafting sezon bitince gelir getirmeyeceğinden yavaş yavaş başka işler de bakınıyorum. Çok severek çalıştığım bir rafting tesisim varken bir gün Rüzgar diye biri çıkageldi ve benimle çalışmak istediklerini iyi bir ücret vereceklerini söyledi. Biraz düşünmek istedim ve araştırdığımda tesislerinde bir rafting kazası olup bir müşterinin bacağının kesildiğini ve onlara tazminat davası açtığını öğrendim. Benimle birlikte dağılan karizmalarını toplamak istiyorlardı. Çünkü doğuştan bu işi yapıyor olmasam da şu an için Fırtına’nın en iyi raftingcisi bendim. Sadece ben olduğum için bir sürü müşterisi olmuşluğu vardı tesisin. İsmim turistler arasında hızla yayıldı ve herkes neden olduğunu anlamadığım bir şekilde benimle tura çıkmak için geliyordu. Artık tesisin boşluğuna göre değil de benim boşluğuma göre müşteri alınmaya bile başlamıştı. İsmi Rüzgar olan tesis sahibine biraz direnip ücretimi iyice yükselttikten sonra “Çok yakın bir arkadaşım var. İsmi Samet. Onu da alırsanız birlikte gelirim ancak dedim. Onlar da zaten rehbere ihtiyaçları olduğunu ve alabileceklerini söyleyince Samet ile birlikte Rüzgar ile Poyraz’ın işlettiği tesise transfer olduk. Başlangıçta biraz yadırgasam eski iş yerime ayıp ettiğimi düşünsem de zamanla sevdim burayı. Samet ile birlikte olmak zaten baya iyi geliyordu bana. Rüzgar benden sanırım 1 ya da 2 yaş büyük ama Poyraz ile hemen hemen aynı yaşlardayız ay farkı var aramızda. İkisi de bir patrondan ziyade arkadaş gibi davranıp seviyorlar bizi. Bu da oraya olan aidiyetimizi daha çok artırıp daha çok çalışmamızı sağlıyor. Bir gün yine her zamanki gibi rafting için hazırlanıp tura çıkmak üzere Samet ile buluştuk. Bade ile ayrılmıştım o sabah. Bade bir süredir sevgilim gibi gördüğüm o minvalde takıldığım bir kız. Trabzon’da yaşayan durumu iyi sayılabilecek bir ailenin tek kızı. Sevgili olmayı da o istedi zaten o teklif etti. Ben hiçbir kıza yürüyüp ‘sevgili olalım mı’ diyecek biri olmadım zaten. Hep teklifler bana geldi ve ben ya kabul ettim ya da hiç oralı olmadım. Kızların peşimdeki var oluşlarını hep hissettiğimden galiba hiç kız düşkünü ya da meraklısı biri de olmadım. Bazen tura çıktığımız kızlardan ‘Yatağın büyük mü iki kişilik mi? Akşam gelebilir miyim, yatağına bakabilir miyim?’ diyenler bile oluyordu. Ama ekmek tekneme bu gözle bakmıyor ve turiste yürümüyor ya da yürüyenleri onaylamıyordum. Arkadaşlarım hep ‘Lan şu çok güzel. Sana bakıyor. Onunla bir gece var yaa offff…” diyorlarsa bile kendimi tesis dışındaki ilişkiler ile ödüllendiriyordum. Buradaki turistler bana göre sadece para demekti ve para kazandığım yerde bunu yapmayı kendime yakıştırmazdım. Ama aynı kız dışarıda bir yerde denk gelse asla affetmem ne istiyorsa sonuna kadar yaşardım. Rafting botunda çalışırken müşterim olan kızın yüzüne bakmam ama akşam canlı müzikte denk gelsek mutlaka ilgilenirdim. Bade ile de öyle oldu. Dışarıda karşılaştık ve tanıştık. Bir iki kere birlikte bir şeyler içmişliğimiz ve beraber takılmışlığımız da oldu. Güzel de kızdı Allah var. Her gören çok beğendiğini ve bizi çok yakıştırdığını da söylerdi. Ama uyanık biriydi. Sinsi sinsi hareketleri vardı ve bana masum olmaktan çok uzak geliyordu. Olmadığı biri gibi davranmayı çok iyi bilir, beğenilmek ve arzulanmak için çok çabuk karakter değiştirebilirdi. Bir gün bana benim botumda rafting turuna çıktığını ve onunla hiç ilgilenmediğimi ama akşamında canlı müzikte içine düştüğümü söyledi. Raftingde beğenince diğer mecraları da denemiş. Dediğim gibi sinsilikte bir numara kendisi. Bana fazla gelmişti artık bencil tavırları ve ilişkiyi noktalandırmıştık. O sabah Samet ile tesise geldiğimizde herkesin başına üşüştüğü birini gördük. Tekerlekli sandalyede tüm dünyaya yemyeşil bakan upuzun sarı saçlı bir kız. Başına gelen kazayı ve ondan sonra yürüyemediğini de yörede herkes biliyordu. O sebeple hemen tahmin ettim neden tekerlekli sandalyede olduğunu. Herkes ile ve doğal olarak benimle de tanıştıp el sıkıştı ismi Alize olan yeşilli kız. Sonra bütün rehberler ve patronlar ile birlikte kahvaltıya geçtik. Kahvaltı yaparken hep gözlerim gözlerine değdi. Engel olamadım. Öyle güzel, öyle sevimli, öyle sıcak bakıyordu ki. Çok farklıydı işte. Diğer herkesten çok farklı çok içtendi bakışları. Belki sabah Bade sinsisinden ayrıldım diye bu kız masum geliyordu bilmiyorum. Bakışlarında çocuk masumiyeti vardı. Sonra masum bakışlı patron kızı bırakıp turistler ile ilgilenmeye geçtim. Ben ekmek teknemdeki turistlere bile yan gözle bakmıyorum ekmek teknemin kendisine mi bakacağım diye iç geçirdim. Çalıştığım yerin sahiplerini abim, ailem gibi sevip sayıyordum kız kardeşleri ile ölsem ilgilenemezdim. Yakışmazdı. Ama yine de içimde ufacık bir ‘acaba’ yarattı masum yeşil gözbebekleri inkar edemeyeceğim. Elimi yüzümü buz gibi bir su ile yıkadım ve kendimi “Deeeeğğğniiiiizzzzz” diyen turistlerin kollarına bıraktım. Alize meselesi açılmadan kapandı kalbimin sayfalarında. Ufak da görünüyordu zaten. Dedim ya kadın gibi değil de çocuk gibiydi daha çok. Kaskımı almak için tekrar kahvaltı alanına döndüğümde aramızda ufak tatlı bir sürtüşme yaşandı bıcırıkla. İnsanın içinde kafasını okşayıp saçlarını karıştırma ihtiyacı oluşturuyordu ve gözleri çipil çipil sevimli sevimli bakıyordu. “Siz de gelmek ister misiniz iyi gelir belki Azize hanım” dedim. İsminin Alize olduğunu adım gibi biliyordum ama umursamıyor olmam üzerinde nasıl bir etki yaratacak merak ettim açıkçası. “Ee… Alize” derken bozulmuş gibiydi gerçekten ses tonu. “Efendim anlamadım” dedim çırpınışları hoşuma gidiyordu. “İsmim Azize değil Alize. Biz sana Dere diyor muyuz Deniz bey” dedi. Kendimi tutamayıp gülümsedim. Benim gülümsememe tatlı tatlı baktı sonra kendi de öyle tatlı bir tebessüm etti ki kalp falan kalmadı herhalde benim vücudumda. “Tamaammm peki Alize hanım. Tura çıkmak ister misiniz?” dedim kendi yeleğimi giyinirken hala gülümsüyor onun yüzündeki gülümseme de devam etsin istiyordum. “Hayır Dere bey” dedi ve hüzünle uzaklara daldı sanki. “Turda kaza geçirdiğinizi duyduk hatta sizin buradan baya bahsedildi de yörede. Ama travmalarınızın üzerine gitmezseniz korku olarak kalırlar kalbinizde” dedim benimle gelmesini istiyordu kalbimin bir yanı engel olamadım. “Aaa Psikolog Dere bey mi demeliydim pardon?” demez mi? Kahkahalarım bütün tesiste duyuldu sanki. Onca sevgilim olmuştu ve hepsine bir sürü akıl vermişliğim de vardır ama hiçbiri bu yakıştırmayı yapmadı bana çok hoşuma gitmişti. “Yok hayır psikolog değilim. İlgiliyim sadece. Neyse teklif var ısrar yok ALİZE hanım” dedim. Alize kısmını üstüne basa basa söyledim ki o da bana Dere demesin artık. “Teşekkürler Dere bey. İyi eğlenceler size” dedi inatçı keçi. Daha sonra yanımıza Poyraz abisi geldi ve benim botumda gidebileceğini söyledi. Küçük falan ama inat bir kız. Azıcık gaza getirmeye gelmiyor parlıyor hemen. Yapamayacağı bir şey varsa bile o gazla ve sinirle kesin yapar. Gözlerinden alevler çıkıyor sinirle karışık gaza geldiğinde. Bota bindiğimizde abisi ile sözleşip yarışmaya başladılar. Abileri de kazadan sonraki haline üzülüyor ve onu toplamaya çalışıyorlardı galiba. O evin küçük kız çocuğuydu nihayetinde. Abisi ile yarışıp hırsla botu sürerken Rüzgar abi eliyle izin ver anlamında işaret yaptı. Ben de merak ediyordum zaten ne yapabilecek inatçı keçi. Bir anda hırsına ve azmine yenilip “Asılın ula küreklere, Deniz’e asılmaya benzemiyor tabii” diye bağırdı. Benim gülüşüm artık kahkahayı da aştı o an. Kızların bana asılmasına da sinirlenmiş küçük keçi. Ne yalan söyleyeyim komik geldi bu tavırları ve bottaki diğer kızlarla daha çok ilgilenmeye başladım. Kızlar ile olan samimiyetim onu sinirlendirdikçe ben keyif aldım adeta. Allah korusun bunun sevgilisi falan olunmaz. Kadın yüzü göstermez bu keçi adama diye düşündüm. Benden uzak olsun da. Çünkü hem ekmek param söz konusu hem de uğraşamam böyle çoluk çocukla. Ama güzel kız Allah sevdiğine bağışlasın diye de iç geçirdim. Bir hafta kadar sonra evlerine akşam yemeğine davet ettiler patronlar. Cumartesi günleri akşam 17:00-19:00 arası benim radyo sunuculuğum var. Onu yaptıktan sonra yemeğe gittik ve salıncakta uyuduğunu gördüm. Uyurken keçi değil de kuzu gibi daha çok. Nasıl uyanır uyanmaz kuzudan keçiliğe terfi edebiliyor bilmiyorum. Gözleri çakmak çakmak ateş dağıtıyor. Poyraz ile konuştuk bir kere, ‘Bizim yüzümüzden kız gibi değil de erkek gibi büyüdü Alize’ dedi. Gerçekten bazı hareketleri ve tavırları erkek gibi olsa da içinde bir yerlerde sevimli, tatlı bir kız çocuğunun hala salıncakta sallandığını anlamamak çok zor. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum tekrar tesiste gördüm küçük cimcimeyi. Yürüyordu bu sefer çok sevindim onu öyle görünce. Kendim yürüyebiliyormuş kadar sevindim belki de. Ama kendisi çok afralı taftalı bana. Ne yaptım bilmiyorum. Belki de dönemsel kızsal gelgitleridir diye çok da üzerinde durmadım ama yanında bir lavukla görünce inceden damarım seğirmeye başladı. “Kim acaba yanındaki? Sevgilisi olacak kadar büyük mü ki lan bu kız? Hani erkek gibiydi ne işi var bu dalkavukla? Abilerinin yanına da getiriyor utanmadan çekinmeden acaba ciddiler mi?” düşünceleri beni yiyip bitirmek üzereydi ki kendime engel olamadan gittim tanıştım. Uğur’muş beyimiz. “Bana hiç uğur getirmedin Uğur. Sevmedim seni Uğur…” diye ilerlerken kaskımı unuttuğumu fark edip döndüğümde Alize keçisi bir şeyler zırvalıyordu. Yok yavşak mışım yok karı kız düşkünüymüşüm bilmem ne. Kan beynime sıçramakla kalmadı çıktı aktı sanki. Dönüp bana çarpmasıyla tuttuğum gibi masaya bıraktım ve bakışlarımı bakışlarına kilitleyip “Bana başka birisi yavşak ya da karı kız düşkünü dese kafayı gömmüştüm şu an yerde yatıyor olurdu. Ağzından çıkanı kulağın duysun küçük hanım. Anlamını bilmediğin cümleler kullanıp kimseyi itham altında bırakma. Yakışmıyor sana” deyip kaskımı alıp gittim. Ben para kazandığım yere yanlış yapmam çünkü. Hakkımda böyle konuşması da iftira atmaktan öteye geçmiyor. Adımı da şerefimi de böyle kullandırmam kendini bilmez bir keçiye. Sonra kafam çok bozuldu ve radyoya gidip insanların önyargıları hakkında kısa bir program yaptım arkadaşımın yerine. Orada konuşmak da benim terapim. Belki beni 3-5 kişi duyuyor ama ben milyonlar duyuyor gibi role girip hiç olamadığım psikologluğumu orada taslıyorum. Bana Deniz Atı diyen 19 yaşında bir çocuk için bu hale gelmeme şaşırsam da kalbimde bir yerler anlamadığım biçimde acıyor. İstediğini düşünsün benim hakkımda inatçı keçi diyemedim de kendimi oradan oraya attım. Neden etkilendim bu kadar bu küçük kızın laflarından?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD