Bölüm 1: Her Şeyi Yak

1589 Words
Selam! İşte ilk bölümle karşınızdayım. Umarım sever ve beğenirsiniz çünkü ben çok beğenerek yazmaya başladım. Serinin ikinci kitabı ile karşınızdayım. Şuraya başlama tarihinizi bırakabilirsiniz. Yorum sayısı yüksek olursa ikinci bölüm de gelir bugün. Keyifli okumalar. İp askılı, gece mavisi simli bir elbise giyen karısını izledi aynadan. Üzerine gece gök yüzünü geçirmiş gibiydi. Uzun bacaklarından birisi elbisenin derin yırtmacından uyluğuna kadar sergileniyor, iştah açıyordu. İp askılı V yaka elbisenin derin yakasından görünen memeleri insanda onların arasına aletini koyup memelerini becerme isteği uyandırıyordu. Ve göğüs oluğunun ortasında kalan, eski bir yaradan kalan hatıranın üzeri bir lotus çiçeği ile kapatılmıştı. Sonrasında başka dövmeler de gelmiş, omzu, sırtı, bilekleri ya da bacakları ayırt etmeksizin bedenine bir sürü kara mürekkep kazıtmıştı. Yine de çok güzeldi. Tabi yüzeysel olarak bakıldığında. Metin yüzeysel bakamayacak kadar tanıyordu karısını. Onun nasıl kibirli bir küçük pislik olduğunu, şımarık halleriyle insanı çileden çıkartacak kadar tahammül edilemez olduğunu. Kendini dünyanın merkezinde sanan ve yapılan her şeyde kendisine bir kasıt arayan bir bencil olduğunu. Beş yıllık evlilikleri boyunca bir tek huyunu bile değiştirmemişti Nil Paşazade. Hala aynı insandı ya da insancık. Ve Metin onunla hapsolduğu bu evlilikte her gün daha çok ölüyordu. “Nasıl olmuşum?” dedi Nil, ayakkabısını bağlamayı bitirmişti. Düşen askısını tekrar omzuna çıkarttı ve aynanın yanına gelerek birlikte yansımalarına baktı. Metin ve amber rengi gözlerine bayılıyordu. Metin’in aksine ondan nefret etmiyor, evlenmek zorunda olduğu en iyi seçeneği seçebildiği için mutluluk duyuyordu. Bir Efe etmezdi ama... Siyah takımı içinde göz kamaştıran adamın uzun bedenini ve fit halini inceledi. Tüm kadınlar ona bayılıyordu. Metin restoranını açtığından beri, ki restoranı neredeyse İstanbul’ın dışı sayılabilecek ücra bir yere açmıştı, restoranda boş masa bulmak imkansızdı. “Schön,” dedi Metin kuru bir sesle. Baskın Alman aksanı kaba ve sertti. “Bak, mutsuzluğunu anlıyorum,” dedi Nil hemen savunmaya geçerek. “Ama yarın yine çok sevdiğin restoranına gidip keyfine bakabilirsin. Sadece bir akşam bana eşlik edeceksin.” Metin iç çekti. Başka şansı var mıydı ki? Bugün Hızır Paşazade öldükten sonra yapılan Paşazade ailesinin iki yüzüncü yılı hatırasına düzenlenen bir bağış yemeği vardı. Geçen yıl ölen yaşlı adam, ölmeden önce Metin’i Nil’e mahkum etmeyi başarmıştı. “Ich weiß, itiraz etmedim zaten.” “Ama yüzün sirke satıyor.” “Toplum içinde satmıyor,” dedi Metin karşı çıkarak. Ayna karşısındaki uyumlarından rahatsız olmuştu. Birbirine çok yakışan, deli gibi ateşli bir çiftti onlar. Muhtemelen günde sekiz posta falan sevişiyor olmalılardı. Yani bunu köşe yazarları iddia ediyordu. Beş yıllık evlilikleri boyunca bir kere bile sevişmiş olmamalarına rağmen. “Bilemiyorum, sosyal medya da eleştiriliyoruz.” Nil içi bu önemliydi. Evliliğinin gerçekliğinin sorgulanmasına tahammül edemiyordu çünkü beş yıl önce yaşananlar onu hala etkiliyordu. Kaya onu üzerindeki etkisini öldükten sonra bile yitirmemişti. “Sosyal medyadakilerin canı cehenneme. Biz evliyiz ve aksini iddia edemezler.” Metin Nil’i birer akik taşını andıran gözlerine kararlılıkla baktı. Onun titrek bakışları hala adamı rahatsız ediyordu. Ne kadar sevmese de içindeki kırık yanları gördükçe içi acıyordu. Bir kadının yaşamasını istemeyeceği şeyler yaşamıştı Nil. “Evliyiz ama karı koca değiliz, iddia edebilirler.” Metin tekrar iç çekti. Nil evliliklerinin kağıt üzerinde kalmış bir ev arkadaşlığından ileri gitmesini istiyordu. Gerçek bir karı koca olmak istiyordu. Kendi ailelerini kurmak istiyordu. Ve mümkünse bir de bebek istiyordu. “Başlama yine. Baştan böyle anlaşmadık.” evet anlaşmamışlardı ama Nil evlendikten sonra onun fikrini değiştirebileceğini ummuştu. Metin her fırsatta kaçmasa belki başarırdı. “Peki,” diyerek geri adım attı. Kavga etmek istemiyordu. Şifonyere uzanıp kendi elbisesiyle aynı renk olan ipek mendili düzelterek Metin’in ceketinin yakasına tıkıştırdı. “Hazırız sevgili sahte kocacığım. Gidip sanki günde yirmi dört kere sikişiyormuş gibi doyumsuz bir aşkla bakabiliriz birbirimize.” Hırsla ardını dönüp giden karısını izledi Metin. Telefonunu ve arabasının anahtarını aldı. ÇAntasını alıpgelen karısının elini tuttu ve birlikte otel odasından çıktılar. Evleri uzak olduğu ve Nil’i şirketten çıkınca gel git yaparsa yetişemeyeceği için bir otel ayarlamıştı. Orada hazırlanmışlardı. “Atiye’lerle aynı masaya oturmak zorunda mıyız?” diye sordu Nil iç çekerek. “Ja, onun kocası senin abin. Hatırlatırım.” “Aman ne abi, yıllardır ben yokmuşum gibi davranıyor. Sildi beni.” Metin gülümseyerek döndü karısına. Artık lobidelerdi ve tüm hislerini maskelemeliydi. “Seni silmiş olsaydı, benimle yatıp da Kaya’yı çağırdığın gece gelmezdi.” Nil cevap vermedi. Gerçekten yatmadıklarını Metin’e itiraf etmeyi asla düşünmüyordu. Bu hem evliliğini hem kendisini koruması için gerekliydi. “Sen rahatsın tabi Atiye sana hiç küsmüyor.” Küsmüştü, hem de yirmi küsür yıllık kardeşliklerinde ilk defa bu kadar uzun küsmüştü. Babası Atiye’nin burnunu kırıp onu hastanelik ettiğinde bile küsmemişti ama Nil’le yattığı için küsmüştü. Ama Metin hiçbir detayını hatırlamadığı bir gece için kendini savunamıyordu. Tek savunması bedensel hazlardı. Nil güzel bir kadındı ve o da sekse düşkün bir erkekti, yaşanmıştı işte bir şeyler. “Ben aranıza girerim.” O zaman da Betül’le yan yana oturması gerekiyordu ve şu hayatta Atiye’de daha çok sevmediği biri varsa o da Betül’dü. “Çok işe yaradı sağ ol.” “Somurtma kavga ediyoruz sanacaklar,” dedi Metin. Nil iç çekti. Elide değildi, bunaltıcı bir gece onu bekliyordu. Sonra Metin hiç beklemediği bir hareketle onu geniş koridorun duvarındaki kocaman bir vazo ve çiçeğin ardına çekerek üzerine kapandı. Aksiyon sahnesinden fırlamış gibi yaşanan bu adrenalin daha iyi bir şeyle sonuçlandı, ateşli bir öpücük. “Koridorda biri var,” diye fısıldadıktan hemen sonra dudaklarını birleştirmiş ve Nil’e hayatının en iyi öpücüğünü vermişti. Dili dudaklarının arasından sızarken ve Nil’in diline çarparken eli kalçasını kavramış kendine yaslıyordu. Kahretsin ki sertleşmişti. Kahretsin ki bedeni beyni kadar gelişmiş değildi, hala yüzeyseldi. Nefes nefese kaldılar ama Nil bitmesini istemiyordu. Çok seyrek gelen bu temaslar içindeki ateşi harlıyor ve devamı gelmediği için o ateşle kalıyordu. Yanıyordu için için. Metin onu kendi ateşiyle yakarak cezalandırıyordu. Nefesleri sakinleşene kadar sarmaş dolaş kaldılar. Sorun şuydu ki Metin’in de Nil’le evliliklerinin tutkulu resmine ihtiyacı vardı. Nil’le yattıkları gecenin sabahında Kaya tutuklanmış, nasıl olduysa olay basına sızmıştı. Bir Aşk-ı Memnu masalı daha sona eriyor... Sosyetenin tanınan isimlerinden Nil Paşazade’nin yasak aşkı Kaya Beyoğlu’nun çığlıklarına uyandı tüm İstanbul. İhanetin acısı mı yoksa biten bir aşkın küllerinin süprülmesi miydi? Aşk kaldı mi bilinmez ama Nil Paşazade’nin, ilişkilerini, gizemli bir yakışıklıyla Haliç’e gömdüğü aşikar. Peki bu gizemli yakışıklı kim? Nil Paşazade’ye yasak aşkını unutturup onu hapse attırmak için tuzak kurmasını sağlayabilecek kadar kendine bağlayan adam kim? Biliyoruz ki Kaya Beyoğlu, Bora Paşazade’yi vurduğunda bile, Nil Kaya’yı ifşalamamıştı. Gizemli yakışıklı hakkında öğrendiklerimizi aktarmadan önce Bora Paşazade’nin vurulmasına yol açan Nil Paşazade’nin sırlarla dolu intiharına bir göz atalım... Metin’in aklında kalan haberlerden biri buydu sadece. Ama yayın yapan gazetecinin kendisini hikayenin merkezine oturtması ve tutkulu bir aşktan bahsetmesi çok işine yaramıştı. Bir sürü spekilasyon dönmüştü. Doğruyla yalan birbirine karışmıştı. Ama önemi yoktu. Makale dizisi bitene kadar Metin restoranını açmış, popülerliği sayesinde mekanında patlamasını sağlamıştı. Şimdi Nil’le verdikleri her kare -haberli ya da habersiz- ertesi gün ekstra müşteri olarak geliyordu. Karşılıklı bir win-win durumları vardı yani ve ikisi de bunu kabullenmişti. “İyi misin?” diye sordu Nil, hala kendisine baskı uygulayan ereksiyonu kast ederek. Belli belirsiz kıpırdandı ve Metin keskin bir soluk aldı. Ne derse desin beğendiğini saklayamaması Nil'in hoşuna gidiyordu. “Evet, sadece bir saniye ver.” “Odamıza dönebilir ve sen tatmin olana kadar seni sikebilirim,” dedi Nil ve sırıttı. Edepsiz konuşmaktan hoşlanıyordu ve bunu sadece yatak odasında yapmaktan da ayrı bir haz duyuyordu. Mahrem bir ahlaksızlık gibi... “Nil! Sırası değil.” “İstersen okşarım da. Aletini yani. Ama ben içime girmeni tercih ederim. İçimi dolduruşunu özlemediğimi söylemem.” Metin’in soluğu kesildi sanki. “Sen hatırlamıyorsun ama benim aklımda-” “Yapma. Şu an değil tamam mı? Sırf kendi egonu tatmin etmek için beni yoldan çıkartmaya çalışma.” Metin’in sert fısıltısı gerçek dünyaya çakılmak gibiydi. Öfkelendi. Yüzü zalim bir hal aldı ama sonra şuh gülümsemesini sundu kocasına ve onları izleyen kişi her kimse ona. “Sen benim egomu bile tatmin edemezsin!” Sözleri çift anlamlıydı. Metin’le yattıkları gece orgazm olmadığını iddia eden ithamlardı. Metin bazen sırf bunun yalan olduğunu kanıtlamak için Nil’i defalarca becerme hırsına kapılıyordu. Sonra insan yanı onun hırsını baskılıyor ve karısından uzak durmasını sağlıyordu. Nil’le olduğu gün insanlığını yitirmiş olacaktı. “Yalvarsan da etmem!” Evet, artık tüm libidosu yerlerde sürünüyordu. Nil’in üzerinden çekildi ve o saçlarını düzeltirken kendisi de ceketini düzeltti. Nasıl bu kadar dağılmışlardı hiçbir fikri yoktu. El ele tutuşup koridoru döndüler ve mekanın girişine yürüdüler. Gazetecilerin beklediği alanda yan yana dikilip poz verdiler. Birbirlerini yiyecek gibi bakarken, Metin’in Nil’in kalçasını saran sahiplenici tutuşu... Nil’in zarifçe elini onun kalbinin üzerine koyuşu... hepsi planlanmış bir duruşun eseri gibi duran bilinçsiz bir alışkanlıkla sergiledikleri bir tavırdı. Mekana girdiler ve Metin söz verdiği gibi Atiye ile aralarına oturdu. Bu defa yanına Betül düşmediğine memnun olan Nil, yanındaki boş sandalyeye umursamazca baktı. “Biri feryadını duymuş,” dedi Metin ona iyice sokularak. Toplum içinde güleç yüz maskeleri takıyorlardı ve olabildiğince az iletişim kurarlarsa gece sorunsuz geçiyordu. “Birilerinin beni önemsemesi ne hoş,” diye kinayeli bir cevap verdi Nil. Biraz sonra hararetle öpüşmeye başlayıp masanın ortasında sevişecek gibi bakıyorlardı. Biraz gözlerini kısarak bakarsan başlarının üzerinden tüten dumanı ve tenlerini yakan harı görebilirdin. “Ah, İnci değil mi o?” dedi Betül güleç bir sesle. Gecenin başından beri Asım ile kıkır kıkır fısırdaşıyorlardı. “Yanındaki kim? Uzaktan seçemiyorum,” dedi Güler. Keyfi yerindeydi. Oğulları da kızı da sosyeteye örnek birer çift olmuş, herkesi aşklarıyle ve mutluluklarıyla konuşturuyordu. “Efe,” dedi Atiye gür bir sesle. Sesi kulaklarında çınlamıştı sanki. Nil ona mı baksa, kapıya mı baksa? Şaşırdı. Efe buraya İnci’yle mi gelmişti? Gerildiğini hissetti. Yıllardır onu görmemişti ve bu iyiydi. Kaya’yla yaşadıklarından sonra Efe ona gerçek aşkın nasıl olacağını hissettirmiş, Nil bunu afiyetle batırmıştı. Kalbi sızladı. Üzerindeki lotus çiçeğiyle kapatılmış yara yüzünden değil, acıdan. Efe’yi kaybetmiş ve onunla olabilme ihtimalini bile ateşler içinde yakmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD