Yakın, bir o kadar uzak

901 Words
Bölüm 2 Henry, amcam ve Bayan Maria salonda toplanmış sohbet ederlerken, kapının arkasında durmuş onları dinliyordum. Şuanda Bayan Maria'nın bize öğrettiği nezaket kuralları umurumda bile değildi. "İngilizlerle konuştun değil mi?" amcam Leonard'ın sorusunu duyduğumda istemsizce geriye çekildim. Beni fark etmesini istemezdim. Yere bırakılan çatal sesi gelirken, Henry'nin özlediğim sesi kulaklarıma geldi. "Evet, politika hakkında biraz sohbet ettik. Kiliseleri gezdik. Burada olduğu kadar dindar değiller. İnsanlar oldukça azdı." "Tanrı onları affetsin!" amcam sert bir tonda konuşurken, kısa bir sessizlik oldu ardından Henry "Amy-" diye söze başladığında, nefesimi tuttum, avucumu hızla atan kalbime koydum. "Ve Alice nasıllar?" sonuna Alice'de eklendiğinde, omuzlarım yenilgiyle düştü. "İkiside gayet iyi. Alice'i Amerika'dan gelen bir doktora göstereceğim." dediğinde hafifçe kulağımı eğdim. "Bay Leonard... Bu konularda konuşmak haddime değil belki ama doktorlarla görüşmek Alice'i sadece yoruyor." Bayan Maria 'nın sesinin ardından amcam "Fikriniz için teşekkürler ama kızım için hayatımın sonuna kadar savaşacağım." dedi. Sandalyeden kalkan amcam ve Henry arkalarını dönüp giderlerken bakışlarım Henry'yi izleyen Bayan Maria'daydı. Kollarımı birbirine sinirle doladım ve yanına gitmek için bir adım attım ama hemen ardından kendimi topladım. Bu aşk beni neden nefret hissiyle dolduruyordu? Üstelik asla hissetmemem gereken kişiye karşı, bize tüm emeğini ve yıllarını vermiş birine karşı. Bayan Maria'dan nefret ediyordum çünkü o onunla aynı masada oturabiliyordu, aynı yolda yürüyebiliyordu, ona yakın olması beni incitiyordu. Gözlerim dolarken onu görmek istemediğim için koşarak odama gittim. *** Pencereden gidişlerini izlerken yanağımda ki yaşı sildim ve Alice'in odasına gittim. Gözleri kapalı iken yatağının yanına oturdum. "Çok seviyorum, Alice..." ilk kez seslice ifade etmiştim. Kimse duymadı. Kendime bile itiraf edemediğim gerçeği söylerken birkaç saniye öylece durdum. Seviyorum... Gülümsedim ve Alice'in yanağına yumuşak bir öpücük kondurdum. Bayan Maria'nın yanına gittim. Salonda her zamanki gibi İncil okuyordu. Hafifçe öksürdüm, Bayan Maria birkaç dakika daha okumaya devam etti ve sonunda dikkatini bana verdi. "Evet, Tatlım?" ellerimi önde kavuşturdum ve en tatlı sesimle "Kiliseye bugün gidebilir miyiz?" diye sordum. Bayan Maria şaşırarak ayağa kalktı. "Yarın gidecektik, sorun ne?" diye sordu. Başımı aceleyle iki yana salladı "Hiçbir şey, gerçekten! Sadece bugün evde durmaktan bunaldığımı fark ettim." Bayan Maria gözlüğünü çıkardı ve "Tamam, ama önce amcanların gelmesini beklemeliyiz. Eminim Henry'de gelmek ister." beklediğim cevap gelirken, yüzümde ki yayılmaya hazır gülümsemeyi tuttum ve "Elbette." diyerek arkamı döndüm. Onunla konuşma fırsatı yakalayacaktım. Ellerim heyecanla titrerken, sakin atmaya çalıştığım adımlarımla odama gittim. Üzerime siyah uzun elbisemi geçirdim ve saçlarımı tepemde topuz yaptım. Gitmeden önce Alice'in odasına uğradım ve ona kısaca nereye gideceğimizi söyledim. Amcam Alice'i bırakmak istemediği için gelmeyecekti. Bayan Maria ile kol kola ağaçlarla örtülü yolda ilerlerken uzaktan bize yaklaşan Henry ve amcam ile gerginlikle etrafıma baktım ama gözlerim onu gördüğünde uzağa bakamıyordu. Göz göze geldiğimizde gülümsedi, bende geri gülümsemek istesemde kendimi tuttum ve kısaca başımı salladım. "Kiliseye değil mi?" diye sordu Henry. Bayan Maria kolunu çekti ve "Evet." diye yanıtladı. Amcam bana bakmadan "Eve dönüyorum. Sizde çok uzun kalmayın Henry, akşama eğlence yapacağız." Henry ile sarıldılar ve amcam aramızdan ayrıldı. Yolun geri kalanında Bayan Maria ve Henry yan yana yürüdüler. Tek bir saniye bile susmadılar. Ne konuştuklarını duyamayacak kadar uzaktım. Bayan Maria'nın sırtına bir duvarı bile delebilecek güçte ki nefreti gönderirken derin bir nefes aldım. "Toparlan..." kuşların güneşin altında cıvıldayan melodik sesine kulak verdim doğa sakinleşmek için her şeye sahipti. Görmek ve duymak lazımdı. Ayakkabılarımı çıkardım ve çıplak ayaklarım toprakla buluştu. Anında içime rahatlama gelirken yumuşak toprak ayağımın altında eziliyordu. Geride kaldığımı fark edip hızlandım. "Ah!" ayağıma batan dal parçası çığlık atmama neden olurken Bayan Maria ve Henry koşarak yanıma geldi. "İyi misin?" "İyi misiniz?" Henry'nin endişe dolu sesi ile ona baktım. "Evet." Bayan Maria taşın üzerine oturmama yardım etti ve ayağımı inceledi. Ayağıma batan dal canımı acıtırken başımda duran Henry yüzünden doğruca hiçbir şey düşünemiyordum. Bayan Maria ayağıma dokunduğunda tekrar inledim. Henry elini uzattı "Seni rahatlatacaktır." yutkundum ama reddetmem imkansız olan bir teklifti. Elini tuttum. Büyük avucunun içinde kaybolan elimi büyük bir sanat eserini görmüş gibi baktım. Elleri öyle sıcaktı ki güneş yanında soğuk kalıyordu. Buz gibi ellerimi şimdiden sıcaklık kaplamıştı. Elini sıkmaya korkarken ayağımda ki acı yüzünden elini kuvvetle sıktım. Canım yanarken Henry tek bir saniye bile şikayet etmedi. Canını yaktığımdan emindim. Sonunda dal parçası ayağımdan çıktığında kan tüm ayağımı kaplamıştı. Bayan Maria eteğinin parçasını kesti ve ayağıma bağladı. "Eve gidene kadar idare eder." başımı salladım Henry elini çekti ve kalkmama yardımcı oldu. Bayan Maria koluma girdi ve geri kalan yolu yürümeme yardımcı oldu. Bizden biraz uzakta yürüyen Henry'ye bakmak istemesem de zorunda gibi gözlerim çekemiyorum, yanında ben olduğum için uzak durduğuna emindim. Bu düşünce beni sarstı. Eğer ben olmasaydım biraz önce ki gibi Bayan Maria ile yan yana yürürdü. Aramızda ki gerçeği Henry fark etmeden bana her saniye hatırlatıyordu. Ona bakmadan yapamıyordum. Ona çok zayıftım. Kiliseye yaklaştığımda düşüncelerimi geride bıraktım. Kilise papazı Bayan Maria ve Henry ile sıcak bir şekilde konuştu. Normalde çoğu zaman papaz konuşmazdı, yüzünde her zaman ciddi bir ifade, kendi kendine dualar mırıldanır, kilisede çoğu vaktini geçirir ve kimsenin bilmediği evine giderdi. Bana kısaca gülümsedi, karşılık olarak başımı nezaketen eğdim. Henry çok kısa bir süre sadece benim fark edebildiğim şekilde bana baktı ama anında bir yanılsama gibi kayboldu. Dua etmek için ellerimi kavuşturdum. Her zaman ettiğim duayı tekrarladım. "Tanrım, Alice'e güç ve huzur ver. Ailemizin her daim huzurlu bir şekilde yaşamasını diliyorum ve Henry... artık beni görsün." daha önce dualarımda bile Henry'den söz etmemiştim. Hiç olmayan bir şeyi istemek garip geliyordu ama istiyordum. Henry'nin benim olmasını istiyordum. Aramızda ki tüm imkansızlıklara rağmen. Ona baktım, Bayan Maria ile aynı yerde dua ediyorlardı. Dudaklarımı yavaşça oynattım "Lütfen, Henry... Beni gör..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD