Eve Döndüğünde
Bölüm 1
1950'ler - Fransa'da bilinmeyen bir köy...
Bu sabah normalde olduğundan daha erken kalktım. Aynanın önünde dakikalardır nemli saçlarımla uğraşıyordum. Saçlarım normalde olduğundan daha kötü görünürken, havada sallanan topuzu sinirle bozdum. "Sende yolunda gitme!" sinirle haykırırken, belime kadar uzanan sarı saçlarımı açık bıraktım. Mavi gözlerim güneşten parıldarken, göz kapaklarıma dokundum. Geçmişten bir anı gözlerimin önünden geçtiğinde, beni içine çekmesine izin verdim.
"Gidiyorsunuz?" ağlayarak sorarken, utancımdan başımı eğmek zorunda kaldim. Onun hevesle izlediğim yüzünü göremiyordum. Henry hafifçe güldü, parmağı ile çenemi kaldırdı. Şimdi kahve rengi gözlerini net görebiliyordum. Yaşının getirdiği çizgiler, bir sanatçının en güzel çizdiği detaylardı. En azından benim için.
"Ölüme gitmiyorum. Üstelik güzel bir iş için, İngiliz politikacılar ile konuşacağım, kasabamız için ne değerli değil mi?" dediğinde içimden "Kasabanın canı cehenneme!" diye bağırdım. Beni tek ilgilendiren sensin. Burnunu çektim. Kendimi toparlamam gerekti. Onunla ilgilendiğimi açıkça belli etmemeliydim. Ya gidip amcama söylerse? Omzumu silktim ve hafifçe uzaklaştım. "Haklısınız. Abartmamalıydım.". Henry bir adımda tekrar önümde durdu. Şaşkınlıkla ona baktım. Elini havaya kaldırdı ve parmağının ucu ile gözlerimi dokundu. Anında gözlerimi kapattım ve rüzgar esintisini andıran keyifli dokunuşu ile yerimde sıkıştım. "Ben yokken kendine iyi bak Amy. Sana ağlamak yakışmıyor."
Dudaklarım gülümseme ile aydınlanırken parmağım ile dudağımın kenarlarını sıktım. "Kes şunu!" kendimi ciddi olmaya zorladım ve tam o sırada kapı çaldı ve orta yaşlarda İngiliz bakıcımız Bayan Maria - biz ona hep böyle seslenirdik, içeri girdi.
"Ah! Günaydın tatlım. Henüz uyanmamış olacağını düşünmüştüm." derken pencereye gitti ve biraz araladı. Ona bakmadan aynada ki yansımamı izledim. Her baktığımda yeni bir kusur görüyordum. Kaşlarım şimdi gözüme çok kalın gelirken ofladım. "Evet, dün gece çok sıcaktı. İyi uyuyamadım." dedim. Elbette uyuyamamıştım ama sıcaktan değil. Bayan Maria yanıma geldi ve elini omzuma koydu. "Amcanız kahvaltıda." dediğinde başımı salladım. Bu ev amcamın eviydi. Anne ve babam Paris'te yaşarken bir trafik kazası geçirmişti ve ikisini de kaybetmiştim. Yaklaşık 4 yaşındaydım. Bu kadar küçük, kimsesiz kalmak öyle büyük bir acıydı ki, fakat amcam beni yanına almıştı. İlk başlarda gerçekten benimle ilgilenmek istediğini düşünmüştüm ama yatalak kuzenim Alice ile bağlantılı olduğunu anlamak zor olmamıştı. Ona bakmam, arkadaş olmam için beni almıştı. Ne olursa olsun ona minnettardım. Tam odadan çıkacaktım ki Bayan Maria beni durdurdu. "Tatlım? Kolyeni takmamışsın." dediğinde elimi hızla boynuma götürdüm. Boşluk hissi ile kaşlarımı çattım. "Nasıl unutmuşum?" Bayan Maria masada duran haç şekilli kolyeyi aldı ve bana uzattı.
Hızla aynaya döndüm ve kolyeyi taktım. Bu kolyeyi takmadığımız tek bir gün bile olmazdı. Heyecandan onu bile unutmuştum. Kasabada ki insanların hepsi aşırı dindardı. Amcam küçüklükten beri bizi her hafta kiliseye götürürdü. Atladığımız tek bir gün bile olmazdı. Tabii Alice o zamanlar şimdi ki kadar kötü değildi. Tekerlekli sandalye ile dışarı çıkabiliyordu. Bayan Maria ile vedalaştım ve odadan çıkıp doğruca mutfağa indim.
Bayan Maria ise yemek odasına gitti. Mutfakta hazır olan kahvaltı tepsisini aldım ve üst kata çıktım. Alice uyuyor gibi gözüküyordu. Masaya bıraktım ve perdeleri açtım. Güneş yüzüne vurduğunda kıpırdanmaya başladı. Yatağın yanına çömeldim ve uyanmasını bekledim. Beni gördüğünde yüzü ışıldadı ve "G-Günaydın..." dedi. Bunu demesi yaklaşık bir dakikasını aldı. Eğilip yanağını öptüm. "Günaydın, bak sana neler hazırlamışlar." tepsiyi kucağıma aldım ve yatağın yanında ki elektrikli kumandaya bastım. Alice'in yatağı yükselirken yüzünde güzel bir hoşluk vardı. "Bugün çok güzel bir gün." ekmeğin üzerine tereyağı ve bal sürdüm ve minik lokmalarla yedirdim. Sütünü de içirdiğim de ağzını bezle sildim ve saçlarını öptüm.
"Doydun, değil mi?" başını salladı ve "T-te-şekk-" yorgunlukla duraksadığında omzuna elimi koydum ve "Rica ederim." dedim. Alice tekrar uyumak ister gibi yastığa gömülürken, kumanda ile yatağını alçalttım. Huzurlu bir uykuya daldığında- Alice verilerin ilaçlar yüzünden günün çoğunu uyuyarak geçirirdi ilaçlar etkisini daima çabuk gösterirdi - pencerelerin kulpunu taktım ve hafifçe araladım. Odadan çıkmadan son kez yüzüne baktım. Alice çok küçükken bu hale gelmişti. O yaşlarda bir çocuk özgürce koşup oynarken, o bunların hiçbirini yapamamıştı. Amcam gücünü sonuna kadar kullanmıştı. Daha iki yıl önce pes etmişti, tabii bizim görmediğimiz anlarda doktorlarla konuşmuyorsa. Her ülkenin en iyi doktorlarını getirdi ama hiçbiri iyileştiremedi. Tek sevindiğimiz şey, artık az da olsa konuşabiliyor olduğuydu.
***
Kahvaltı masasına oturmadan önce amcamı selamladım. "Günaydın, amca." amcam elinde ki gazeteden bakışlarını çekti ve "Alice, yemeğini yedi mi?" diye günlük sorusunu sordu. Başımı salladım. Amcam Leonard rahatlarken gazeteyi bıraktı. Koltuğa oturdum ve Bayan Maria'nın tabağıma servis ettiği yemekleri kabul ettim.
"Ona bir şey olmasından öyle korkuyorum ki Bayan Maria." amcam bunu derken elini sıkıntıyla başına götürdü. Amcamı bu kadar üzgün görmek beni de üzüyordu. Her ne kadar bana uzak davransa da benimle ilgilenmiş ve küçücük bir çocukken bana bakmıştı. Ondan hiç sevgi ve şevkat görmedim ama fazlasını istemek arsızlıktı bana göre.
Bayan Maria "Bence bu düşünceleri bırakmalısınız. Alice'in sağlığı yerinde, oldukça da mutlu. Bunları düşünmek sadece size zarar veriyor." Amcam önce sinirle ağzından bir şeyler kaçıracak gibi oldu ama hemen ardından kendini topladı, başını salladı ve masadan kalktı. Eskisine göre yaşlıydı, yorgundu. Daima nazik olan adamın aksine içinde kötü sözler söylemek, haykırmak isteyen bir adam yaşıyordu. Fakat amcam o adamı susturmayı biliyordu.
"Haklısınız. Sanırım birini çok sevmek insanı sonsuz endişelere boğuyor... Bugün Henry geliyor, birkaç saate burada olur. Hazırlıklar ona göre yapılsın." dedikten sonra çıktı. Avucuma tırnaklarımı geçirdim. Önümde ki bardağa uzandım ve suyu tek dikişte içtim. Kalbimin hızlı temposu beni acele ettirmeye zorluyordu. Önümde ki tabaktan ağzıma hızla bir şeyler attım.
"Tatlım, seni yalnız bıraksam sorun olmaz değil mi? Mutfakla ilgilenmeliyim." dediğinde ona döndüm ve gülümsedim. "Elbette, bende sessizliğin keyfini çıkaracağım." dediğimde Bayan Maria gülümsedi ve nezaketle masadan kalkarak çıktı.
Heyecandan hiçbir şey yiyemiyordum. Ben yediğimi zannediyordum ama tabak olduğu gibi duruyordu. Midem kasılırken, kendimi zorlamadan odadan çıktım ve nefes almak için bahçeye geldim.
Çiçeklerin kokusu burun deliklerime dolarken, gülümsedim ve parmağımı nazikçe yapraklarında gezdirdim. Çimene oturdum. Toprak her daim beni sakinleştirdi. Birkaç dakika öylece durdum. Ve sonunda normal nefesler alabildiğimde eve döndüm.
***
Saat 12 olmuştu. Güneş tam tepedeydi. Eğer şimdi dışarıda olsaydın, Fransa güneşi seni bir yumurta gibi pişirirdi. Düşüncelerim ile dilimi ısırdım "Umarım Henry güneşten etkilenmez." ellerimi açıp dua etmek isterken, Bayan Maria odaya daldı. Elimi arkama sakladım. "Tatlım, bugün ki piano dersini yapmak ister misin?" diye sordu. Başımı iki yana salladım "İsterim tabii ama..." Bayan Maria itiraz edeceğimi anlayıp, tamamlamama izin vermeden elini kaldırdı ama tam o sırada araç sesi duyuldu.
"Geldiler!" heyecanla bağırırken Bayan Maria bana dikkatle baktı. Heyecanım çok mu belli olmuştu? Ciddi yüzümü takınmaya çalıştım. Bayan Maria bir şey söylemek üzere gibiydi ama beni yanıltarak odadan çıktı.
Pencereye çok yaklaşmamaya çalışarak olabildiğince uzak durdum. Henry siyah arabanın içinden çıktığında, dünyam durdu. Her manada, şimdi hiçbir şey umurumda değildi. Uzun boyu bu uzaklıktan bile belli oluyordu. Her daim giydiği siyah takım elbisesi, onun yaşında olan hiçbir adamın sahip olmadığı güzel vücuduna tam oturuyordu. Dudağımı ısırdım "Keşke..." dedim içimden keşke şimdi size sarılabilsem. Önce amcam geldi ve onu sevinçle kucakladı. Amcam ile çok sıkı arkadaşlardı. Küçükken kilisede tanıştıklarını anlatırdı. Henry ile öyle yakınlardı ki bir politikacı olan Henry bu evde kalırdı. Bayan Maria biraz uzakta dururken arkada birleştirdiği ellerini sıkması ile kaşlarımı çattım. Henry Maria'ya döndüğünde beni görmesinden korkarak arkaya adım attım. Bayan Maria ile el sıkıştılar. İçimi rahatlatırken Bayan Maria öne atıldı ve Henry'ye sarıldı. Nefesim kesilirken Henry omzuna elini vurmak dışında sarılmadı. Maria hızla geri çekildi ve aceleyle bir şeyler söyleyip oradan uzaklaştı. Henry ve amcam eve döndüklerinde, Henry camda ki beni gördü. Hızla yere çömeldim ama çok geçti. Beni görmüştü. Şimdi ne düşünürdü? Kalbim göğüs kafesimi zorlarken, başımı duvara yasladım. Nefes nefese bir şekilde dizlerimi kendime çektim. Karanlık bir köşede kalırken "Evine hoş geldin." diye fısıldadım.