
Bir zamanlar, bir hastalık varmış. Bu hastalığın en kötü özelliği bulaşıcı olmasıymış. İnsanları öldüren bu ağır hastalığın derdine derman bulamayan doktorlar, en sonunda istifalarını verip, hastalarını terk etmişler. O sıralarda ölen insanların sayısı arttıkça, şehrin gürültüsü azalıyormuş. Bir gün şehre yabancı bir adam gelmiş. Yüzündeki tuhaf maskesiyle dikkat çekmeyi başarmış. Küçük bir kız yanına gidip “ efendim. Çok güzel güllerim var. Bir tanesini alıp eşinize vermek ister misiniz? Ah şansa bakın. Zaten son bir tane kaldı.” Çiçekçi kıza dönüp bakan adam, gözlerini kızdan çekmiyordu. Kız da kafasını kaldırıp adama baktığında, korkudan elindeki son gülü yere düşürmüştü. Adamın parlayan kırmızı gözlerinden ürküp, arkasına bile bakmadan kaçtı. Bir daha da o şehirde kimse gül satmadı.
