Arabada artık bam başka bir yolda ilerlerken sessizce gözyaşlarım akıyordu.
"Ağlamayı keser misin?"
Cevap vermedim.
"Yüzündeki on kilo makyaj ağladıkça arabama akacak. Sana temizlettiririm!"
"Yüzümde on kilo makyaj yok."
"Ahh yirmi kilo mu var bende bu çirkinliğini nasıl gizledin diye düşünüyordum."
Bu ne biçim bir adamdı! Öküz. Arabanı alda götüne sok piç.
"Gerizekalı mısın acaba?"
Arabayı durdurdu birden. Öfkeyle yüzüme baktı. Bana doğru yanaştı.
"Sınırlarını zorlama ufaklık sessiz ol. Hakaret etmeye devam edersen kalan yolu arkamdan koşarak gelmek zorunda kalırsın."
"Sen kimsin de senin arkandan koşacağım benimle düzgün konuşacaksın."
"Bak bak bu kadınlar evlenince değişir derlerdi de inanmazdım hemen çirkeflikler. Sus kız dilin uzamış senin kocaya cevap verilmez."
Sus Beste bilerek yapıyor seni delirtmek için yapıyor. Cevap vermedim. Bu adam gerçekten duygusuz bir pislikti. Araba durduğunda villanın önündeydik. Kapıyı açtım evin kapısına doğru yürümeye başladım. Arkamda Rüzgar. Kapının önüne gelince duraksadım. Göz göze geldik.
"Ne oldu anahtarın yok değil mi?"
Cevap vermedim. Nereden olsun yoktu tabi. Kapıyı açtı. İçeri girdi tam ben adım atacaktım kapının önünde dikildi.
"Seni neden eve alayım?"
"Ne?"
Yine o lanet gülüşüyle kollarını birleştirdi. Halimden keyif alıyor gibiydi.
"Seni içeri almam için bir sebep söyle diyorum."
Şimdi düşüp bayılacağım. Şaka yapıyor olmalıydı. İçeriye girmeye çalıştım engelledi beni.
"Rüzgar delirdin mi? Beni kapıda mı bırakacaksın?"
"Neden olmasın. Hem devamlı ukalalık yapıyorsun keyfimi kaçırmak istemiyorum. Yarın annemler gelmeden alırım seni o zamana kadar burada kalabilirsin."
Elimi yumruk yaptım. Şuan tüm gücümle onun yüzünün ortasına geçirmek istiyordum.
"Yapmayacağım!"
"Bu seni almam için bir neden değil."
Gözlerimi devirdim.
"Ne istiyorsun? Babamın evine döneyim mi kocam ilk günden beni kovdu derim?”
"Hiçbir şey tatlım içeri almam için bir sebep söyle diyorum. Aklına gelen bir şey söyle.”
"Ben senin karınım! Karınım gerzek herif!”
Kahkaha attı büyük bir kahkaha. Parmağı ile yüzüme dokundu.
"Madem karımsın geç o zaman içeriye. Gece uzun olacak karıcığım."
Kapının önünden çekildi. Gece uzun olacakta ne demekti? İçeriye girdim. Aptal herif. Bu ev kocamandı ve hangi odada kalacağımı bilmiyordum.
"Hangi odada kalıyorum?"
"Takip et beni."
Merdivenlerde peşinden çıkarken artık yorgunluğum tüm vücuduma yayılmıştı. Ayaklarım topuklu ayakkabının verdiği acıya maruz kaldığı için biran önce dışarı çıkmak istiyordu. Parmak uçları zonkluyordu. Su toplamış bile olabilir. Bedenim gelinliği daha fazla taşıyacak güçte değildi. Göz kapaklarım öylesine zor açık kalıyordu ki; kapanmaması için tüm gücümle direniyordum. Boğazım kurumuştu. Yutkunarak biraz ıslatmayı denedim ama yeterli gelmedi buz gibi bir su içmeliydim belki de. Yüzümdeki makyaj ağırlık yapmaya başlamıştı.Merdivenlerden çıkan Rüzgar'ı takip ederken biran durdu ve sağa döndü sonra bir odanın kapısını açtı. Oldukça büyük bir oda. Kocaman bir yatak ve balkona açılan bir oda! Ah Allah'ım balkonlara bayılıyorum. Benim odamdakinden daha ağır ve pahalı gözüken makyaj aynası ve onun yanında altın sarısı işlemeli boy aynası duruyordu. Hemen yanında duran krem koltukta oldukça şık gözüküyordu. Koltuğun yanında ayaklı şık bir abajur vardı. Ben odamda sade ve spor şeyler tercih etmiştim ama maalesef burada biraz daha ağır ve gösterişli şeyleri kullanacaktım. Gerçi kadına her şeyi siz seçin dedim. Eşyalarımı annem yollatmış olmalı ki makyaj aynasının önü benim eşyalarımla doluydu. Banyoda da diğer eşyalarımın olduğuna emindim. Gelinliği hemen çıkartmak istiyordum. Dolaptan pijama alacaktım fakat o esnada yatağın üzerindeki siyah mini dantelli gecelik dikkatimi çekti. Rüzgar'da geceliği fark edince eline aldı.
"Bunu beğenmiştim. Giysene bakalım üzerindeki duruşuna."
Gözlerimi devirdim. Dolaptan normal bir pijama takımı alıp banyoya geçtim. Gelinliğimi çıkaracaktım. Duvağımı çıkardım bir çırpıda sonra elim arkaya gitti fermuarı açmaya çalışıyordum ama bir türlü açılmıyor! Bir bu lanet şeyin sıkışması eksikti. Rüzgar'a söylesem uyuzluk yapardı tüm gün bununla uyuyamazdım ama artık kurtulmak istiyordum.
"Rüzgar." Diye seslendim cevap gelmedi.
"Rüzgar bakar mısın?"
Yine cevap yok. Odadan mı çıktı acaba. Banyodan çıktım yatağın üstünde telefonda takılıyor.
"Sana sesleniyorum duymadın mı?"
"Duydum."
"Neden cevap vermedin?"
"Önemliyse zaten sen gelirdin ve geldin."
Dişlerimi sıktım. Ya sabır! Bu adam tam bir manyaktı öldürmek istiyorum şuanda onu. Bunun eline düştüm ya hayat bana hiç adil davranmıyordu hiç.
"Gelinliğimi çıkarmama yardım eder misin?"
Sırıttı. Telefonunu kenara bıraktı. Ayağa kalktı. Bu sırıtışı belliydi arsızlık sırıtışı. Hoşuma gitmedi bu hali.
"Kendimi sana bırakıyorum diyorsun yani?"
İşaret parmağımı kaldırdım ona doğru sallayarak.
"Aklından edepsizce şeyler geçirme. Küçük bir yardım. Sıkışmış."
"Hay hay efendim."
Yanıma geldi. Kolumdan tuttu ve arkamı çevirdi. Ellerini omzumda hissettim soğuktu elleri onun aksine benim tenim sıcaktı ve onun soğuk elleri ile irkildim. Nefesini boynumda hissediyordum. Parmakları fermuara geldiği an biran duraksadı kafasını boynuma iyice yaklaştırdı dudakları boynuma değmek üzereydi.
"Na-Napıyorsun sen?"
"Sende benim damatlığımı çıkarmama yardım edecek misin diye soracaktım?"
O kadar çok öfkelenmiştim ki ona doğru dönecektim yalnız kolları ile beni kendine sabitledi izin vermedi.
"Sakin ol ufaklık tamam şaka yaptım. Şimdi hallediyorum." Dedi
Beni serbest bıraktı ve fermuarı açtı.
"Tamamını çıkarmamı ister misin? Yoksa gerisini sen halleder misin?"
Gelinliğin ön kısmını tuttum ondan uzaklaştım.
"Sağ ol!" Dedim ve banyoya gittim.
Gelinlikten kurtulur kurtulmaz saçlarımı çözmeye başladım tek tek tokaları çıkarıyordum onlarda bitince kendimi duşa attım. Sıcak su inanılmaz iyi gelmişti. Suyun sıcaklığı tüm vücudumda yayıldıkça yorgunluğum azalıyordu sanki. Duştan çıkınca saçlarıma havluyu geçirdim. Üzerimi banyoda değiştim ve odadan çıktım. Rüzgar ceketinden kurtulmuş üzerinde beyaz gömlek ve pantolonla duruyordu beni görünce yeniden ayaklandı. Bana doğru yürümeye başladı.
"Sevgili karım duşu daha sonra alırdın aslında neden acele ettin?"
Kaşlarımı çattım.
"Ne saçmalıyorsun?"
Bana doğru geldikçe bende geri adımlar atıyordum. En son duvara tosladım beni sıkıştırdı.
"Amacın ne uzak dur benden!"
Gülümsedi elini yüzüme dokundurdu. Gözlerinin yeşilini sabitlemişti. Aklından neler geçtiğini bilmek olanaksızdı yüzünde o serseri gülümseme ve beni tahrik etmeye çalışan dokunuşlar. Çok beklersin ama ben olmam! İtekledim.
"Dokunma bana!"
Kollarını duvara dayadı vücudunu da bana siper edip kaçmamı engellercesine durdu, derin bir nefes aldım.
"Ne yapıyorsun?"
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bu kez nefesini yüzümde hissediyordum. Şuan nefes almaya bile korkuyordum gereksiz derecede yakındık ne yapmayı planlıyordu bilmiyordum ama aklından geçeni alamayacak.
"Rüzgar." Diyebildim sadece.
Korkutuyordu beni. Ona karşı koyma konusunda güçsüz kalabilirdim ya bana istemediğim bir şey yaparsa. O kadar kötü değildir değil mi? Eğer yaparsa o zaman onu öldürürüm. Mahkemelerde sürünür yedi cihana rezil ederim. Ellerimle boğarım.
"Karıcım çok heyecanlandın."
Yüzümü ekşittim. Heyecan mı şuan beni korkutuyordu ve bu durum hiç hoşuma gitmedi.
"Rahat bırak beni."
Duvara yasladığı elinin birini indirip çenemi tuttu sonra dudaklarıma doğru eğildi. Kafamı yana çevirdim. Onu öpmek istemiyordum. Beni öpmesi de anlamsızdı boşta kalan dudakları kıvrıldı
"Bu bir oyun. Oyun anlıyor musun? Beni rahat bırak. Böyle anlaşmadık. Sana bunu vadetmedim çekil çabuk."
Kahkaha atmaya başladı. Kolları gevşedi ve benden bir iki adım uzaklaştı. Hala gülüyordu.
"Nasıl da korktu."
Gülmesi devam ederken
"Yoksa sen..."
Hala gülüyordu.
"Sen..."
Ben ne Allah'ın cezası ne diye gülüyorsun?
"Sen kutsal bakirelerden misin?"
Yüzümü şaşkınlık ifadesi aldı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Küçük dilimi yuttum tabiri şu durum için geçerliydi sanırım. Hala gülerken
"Evet öylesin bu çok belli oluyor."
Cevap veremeyecek kadar şaşkındım. Pis sapık. Ne var yani bakire olmam bu kadar komik mi ve bunu böylesine sıradan bir yakınlaşmada anlayabilmesi. Kim bilir kaç kızı altından geçirdi lanet herif. Bu denli profesyonel olmasının başka açıklaması yok.
"Sen şu gülmeni keser misin?"
"Hem ufaklık, hem çirkin hem de bakire ha. İşte bu cidden komik!"
"Komik mi? Komik olan bakire olmam mı?"
Bana arkasını döndü gülmesi devam ediyordu.
"Komik olan küçüğüm senin ekranlarda dizilerde böylesine ateşli olup belki de çoğu erkeği baştan çıkaracak bir cazibeye sahip olup gerçek hayatta tam bir kutsal bakire olman!"
Az önce ufaklık ve çirkindim şimdi birilerini baştan çıkaran cazibe oldum kendi kendiyle ters düşen tezat adamın tekiydi.
"Sen bunu nereden anladın belki de değilim? İnanılmaz deneyimlerim vardır belki de"
Yeniden bana döndü. Bir iki adım attı. Hayır hayır uzak dur!
"Kalp atışların öylesine hızlıydı ki korkudan ölmek üzereydin ve titriyordun halin tavrın her şeyin bunu kanıtlar nitelikteydi. Bakire kadını nerede görsem tanırım"
Tanır tabi altına aldığı zilyon tane kadından kaçı bekaretini bu aptala verdi acaba. Zavallı kızlar ilklerini bunun gibi bir aptalla yaşamış olmaları çok acıydı acı ve felaket dolu. Midem bulandı bu tavrına. Övünüyor muydu birde bununla. Yeniden geldi yanıma. Kollarının arasına aldı beni. Saçımdaki havlu yere düştü. Saçımdaki su damları yüzüme akıyordu. Saçımı geriye attı.
"Tadına bakılmayı bekleyen nefis bir meyvesin."
Parmaklarını yüzümde gezdirdi. Geri çektim kendimi sonra
"Asla bana sahip olan kişi sen olmayacaksın. Benden uzak dur. Ben bir meyveyim belki sen de bir hıyarsın o zaman. Uzaklaş!”
Kollarını gevşetti. Hemen kurtuldum ondan
"Çirkin kızlarla sevişmem korkma ufaklık."
"Ben çirkin değilim."
O sıra aynada döndüm kendime baktım. Devamlı çirkin olduğumu söylüyordu ama değildim işte. Belime kadar olan düz, parlak ve kendi rengi olan sarı saçlarım vardı. Manken gibi olmasam da düzgün bir fiziğim vardı boyum ideal bir boydaydı ve kahverengi gözlüydüm yani çok güzel değildim ama çirkinde değildim.
"Aynaya bakınca değişmiyor ne yazık ki ama tanıdığım bir estetik cerrahisi var numarasını vermemi ister misin?"
Omuz silktim. Komik değildi aptaldı ve benimle yarışamazdı.
"Benim bir arkadaşım da beyin cerrahı ama ne yazık ki beyin nakli gerçekleştiremiyor. Gerizakalılığın baki kalacak kocacığım."
"Öyle mi çirkin ördek yavrusu."
"Sensin çirkin."
Ukala herif sen kendine bak asıl. Yem yeşil gözlerin var, harika kaslı bir vücudun, mükemmel hatlara sahip yüzün... Beste ne saçmalıyorsun şuan da onu gömmen gerek yakışıklı olması neyi değiştirir salağın teki. Adam yakışıklı ama salak. Yakışıklıda değil hatta bende çirkin değilim.
"Halimden memnunum."
"23 yıldır bu çirkinlikle yaşamaya alıştım diyorsun yani. İyi öyle olsun. Bugünlük seni yalnız bırakayım odamıza alış."
Yanağımdan makas alıp gitti. Salak bu egosu beni deli ediyordu. Yatağa geçtim kafamı yastığa koydum çok yorgundum ve saniyeler içinde uykuya yenik düştüm.
Gözlerimi odanın kapısının sesi ile açtım. Rüzgar odaya girmişti.
"Ne var?"
"Birazdan annemler gelir ayrı odada yattığımı anlamasını istemezsin değil mi?"
Yataktan kalktım istemsizce. Banyoya gittim yüzüme su çarptım. Annemi özledim sabah uyandığımda onu görmeyi. Banyodan çıktım o sıra Rüzgar üzerini giyiniyordu. Kasları ortada sürekli etrafta ne demeye çıplak geziyor bu. Bakışlarımı kaçırdım hemen. Bana doğru döndü.
"Sende şu üzerine doğru dürüst bir şey giy."
Cevap vermedim. Dolabımı açtım içinden siyah diz altı spor bir etek üzerine salaş beyaz bir tişört çıkardım. Rüzgar odadan çıkınca üzerimi değiştirdim. Saçımı topladım, spor ayakkabımı giydim, hafif bir ruj sürdüm aşağı indim. Yardımcıları çoktan gelmiş kahvaltı hazırlıyordu o sıra evin kapısı açıldı. Nebahat Teyze merdiven başında beni görünce gülümsedi.
"Günaydın kızım."
"Günaydın." Dedim
Ekrem Amca ile de günaydınlaştıktan sonra salona geçtik.
"Rüzgar nerede?" dedi Nebahat Teyze.
Neredeydi cidden bu salak! Hayır bana bir şey demedi ki. Tam o anda arkada belirdi. Eliyle belimi kavrayıp yüzüme öpücük kondurdu.
"Günaydın. Buradayım."
Bana dokunmasından her zamanki gibi nefret ediyordum. Dokunma! Dokunduğun yer yanıyor, acıyor, ölüyorum!
"Günaydın." Dedim
Zoraki gülümsememle kahvaltı sofrasına oturduk.
"Uçağınız öğleden sonra. Bavulları hazırladınız mı?" dedi Ekrem Amca
Rüzgar bana döndü.
"Beste ne yaptın bavul işini?"
"Zıkkımın dibi yaptım hizmetçin mi var gerizekalı herif kalk hazırla bavulunu." Demek istesem de sadece.
"Hazırlamadım." Diyebildim
Süper Kaynana araya girdi.
"Asiye çocukların bavulunu hazırla." Dedi
"Tabi hanımefendi hemen."
Kahvemden bir yudum alırken tabağımdakilere pek elimi sürmedim. Artık bu evde bu insanlarla mı günüm geçecekti. Elimin üstünde bir el hissettim o an. Kafamı yan tarafa çevirdim. Rüzgar'dı bu.
"Hayatım yesene bak yolculuk yapacağız."
Omuz silktim.
"Aç değilim."
"Sen bilirsin." Dedi Rüzgar
Tabağımdaki salatadan birkaç tane attım ağzıma ve kahvemi yudumlamaya devam ettim. Saat 11'e geliyordu uçağımız 13.30'day dı.
"Trafik vardır çıkalım hadi." Dedi Rüzgar.
Kafamı tamam anlamında salladım odaya çıktık. Asiye bavulları hazırlıyordu. Bende içine gerekli birkaç şeyi koydum. Banyodan temizleme jellerimden aldım. Çantamı aldım.
"Tamam hazır hanımefendi."
Hanımefendi lafı beni boğuyor.
"Beste de bana altmış yaşında gibi hissediyorum sen hanımefendi dediğinde."
Gülümsedi.
"Ama."
"Lütfen Beste yeterli."
Asiye odadan çıkınca Rüzgar bana doğru döndü.
"Demek hanımefendi denmesinden hoşlanmıyorsun?"
Kafa salladım. Kolumu tuttu. Kendine çevirdi.
"Balayına hazır mısın kutsal bakire?"
İtekledim.
"Bavulları aşağı indir bay egoist."
Çantamı alıp odadan çıktım. Nebahat Teyze kapının önünde bizi bekliyor. Bu kadının bu bitmeyen telaşı beni yoruyor. Telefonum çaldı Şeyma arıyor bir sorun mu oldu acaba açtım hemen.
"Kuzum."
"Beste nasılsın? Müsait misin?"
Kötü bir şey oldu kesin kötü bir şey oldu.
"Şeyma ne oldu?"
"Yanında biri var mı müsait bir yere geç biri varsa."
Hepsi bana bakıyordu. Gülümsedim.
"Pardon? İşle alakalı."
Yukarı çıktım geri.
"Ne oluyor? Babama bir şey mi oldu?"
"Allah korusun Salim Babam iyi ya bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama oyun bir evlilik olduğu için söyleyebilirim sanırım."
"Ne oldu Şeyma?"
"Kaan."
"Ne oldu ona? Kötü bir şey mi olmuş?"
"Dün bir story atmış."
"Ne oda mı evlenmiş?"
"Yok kızım senin evlendiğini öğrenmiş sanırım. Evleniyormuşsun bugün öyle diyorlar diye şarkı paylaşmış."
"Bağzıları?"
"Evet Bağzıları."
Salak neden bunu yapıyordu şimdi mi gelmiştim aklına acaba. Evleniyordum evet ne yazık ki. Burada kalsaydı yanımda olsaydı evlenmek zorunda kalmazdım. Beni mi takip ediyor hala Amerika'da bile... Ne güzel keşke aramayı deneseydi birkez bile konuşsaydı benimle. Gel deseydi yanıma gel evlenelim… Giderdim.
"İyi misin?"
"Evet süperim. Bir önemi yok paylaşmıştır. Seviyor o grubu... Konserine gitmiştik beraber. Ben kapatayım uçağım varda."
"Tamam haberdar et beni."
"Tamam canım."
Aşağı indim hepsi benim gelmemi bekliyor. Nebahat Teyze gülümsedi.
"Kuzum yüzün asıldı ters bir şey mi var?"
"Yok yok her şey yolunda."
Gülümsedim.
"Güle güle gidin kuzularım."
"Teşekkür ederiz."
Ekrem Amcanın elini öptüm sonra Nebahat Teyzenin. Evden çıktık arabaya geçtik. Güneş gözlüğümü gözüme taktım camı açtım. Arabayı çalıştırdı el salladık onlara ve hızla oradan uzaklaştık. Radyoda şarkı çalıyordu. İkimizde konuşmuyorduk. Bir balayı eksikti oda olsun tamam!
"Ne oldu? Suratın asıldı senin?"
Sanane bay çok bilmiş embesil. Ona içimden istediğim kadar embesil diyebilirim değil mi? Evet derim nasılda duymuyor. Kaan neden paylaştı acaba dün tam da ben evlenmişken paylaşması manidar. Konuşulacağını bile bile üstelik. Üzüldü mü hala beni mi seviyor? Bana veda etmeden gitmişti. Neden üzülüyor ki.
"Yok bir şey seninle evlendiğim için böyleyimdir belki de."
"Seninle üç gün nasıl geçecek şimdi. Hem suratsız, hem sıkıcısın."
"Benimle evlendin artık boşanana kadar suratsız ve sıkıcı birine mahkumsun."
Gülümsedi.
"Bu arada neden üç gün sonra dönmek istedin?"
"Reklam çekimlerim var."
"Ne bitmek bilmeyen şöhret ama. Ne reklamı?"
"Şampuan."
Kahkaha attı. Yine o dünkü alayımsı kahkahasıydı bu.
"Ne var yine neden güldün?"
"Bu çirkin saçların için sana para mı veriyorlar ve insanlarda senden görüp bu şampuanı alıyor mu? Kör olmalılar."
"Kes şunu devamlı beni aşağılama! Saçlarım çirkin değil doğal ve sağlıklı ve bu saçlar sayesinde milyarlar kazanıyorum ben."
"Yapımcılar salak olmalı. Oyuncu olmana bile şaşıyorum senin."
Yüzümü ekşittim.
"Umurumda değilsin."
Elime telefon aldım instagramdayım tabi hayranlar yorum beğeni yardırmış çoğu "Hala neden resim koymadın?" "Düğünden bir kare?" "Yakışıklı kocanı paylaş gibi." Yorumlar.
Zaten bir ilişkinin gerçekçi olması için sosyal medyada boy boy resim olmalıydı o resmin altında ilan-ı aşklar videolar. Kimin umurunda bu salakla tek bir resim atmam! Araba durdu. Havaalanına gelmiştik. Arabadan indim. Bir iki adım attım.
"Bana bak ufaklık bavulunu kendin taşıyacaksın. Yoksa arabada kalır."
Arkamı döndüm. Dil çıkardım. Bu hareketim onu güldürdü. Bagajdan bavulu alıp sürüklemeye başladım. Arkamdan Rüzgar geliyordu. Bana baktı.
"Bir dakikaya kalmadan gazeteciler etrafını saracak."
Gülümsedi, o öyle söyleyince adımlarım yavaşladı ona daha yakın oldum ve dediği gibi gazeteciler geldi. Yine resimler, sorular... Derin bir nefes aldım.
"Kolay gelsin arkadaşlar iyi günler dedim."
Kontrol noktasından uçağın olduğu tarafa geçtik. Klostrofobim olduğu için devamlı cam kenarına oturuyordum umarım cam kenarıdır derken cam kenarına Rüzgar oturdu. Yavru bir kedi gibi yüzüne bakıyordum.
"Ne var ne bakıyorsun öyle?" Dedi
"Oraya oturabilir miyim?"
Suratındaki düm düz ifade ile duygusuz ses tonu ile.
"Hayır."
Keskin ve net bir hayırdı. Soğuk ses tonu ile hemen kestirip attı.
"Ama."
"Geç yerine otur. İnsanları ayakta durarak rahatsız ediyorsun."
İstemsizce yerime oturdum. Kemeri bağladım ve gözlerimi kapadım.
"Sakin ol. Sakin ol."
"Kendi kendine konuşmayı kes. Deli olduğunu düşünecekler."
Tek gözümü açtım.
"Nefes alamayacak gibi hissediyorum."
"Saçmalama kes şunu! Çocuk musun sen?"
Çocuk musun sen deyip karşısında bir çocuk varmış gibi azarlıyordu. Gözlerimi kapadım yeniden. Uçak havalanmaya başladı. Kalp atışlarım yükseldi. Ellerim titriyordu. Nefesim azalmış gibiydi.
"Rü Rüzgar." Diyebildim.
Gözlerimi açtım oda bana bakıyordu.
"Nefes alamıyorum."
"Ne demek nefes alamıyorum."
Bu kez derin bir nefes çektim içime. Yetmiyordu. Yetmiyordu. Sıkışmış gibiydim. Hostesten su istedi. Hostes suyu getirdi elindeki bardakla bana su içirirken.
"Neyin var senin?"
Ağlamaya başladım.
"Bu burası çok dar. Nefes almamı engelliyor. Keşke uçağa binmeseydik hep bu oluyor."
Kemerini çıkardı sonra benimkini.
"Geç baş belası!"
Cam kenarına geçtim. Gökyüzüne baktım. Uçsuz bucaksız. Evet nefes alacak kadar büyüktü. Sakin olmalıydım. Sakin...
"İyi misin?"
Kafama salladım.
"Numaramı yaptın yoksa oraya geçmek için?"
"Klostrofobim var!"
"Tedavi ol o zaman."
Cevap vermedim. Öküz duygusuz pislik. Zaten yaptığı iyiliğin bokunu çıkarırdı elbet. Yolculuk boyunca konuşmadım onunla kafamı cama gömüp gökyüzünü izledim. Uçak inişe geçiyordu. Kemerleri yeniden bağladık. Tamamen indiğinde biran evvel uçaktan inmek istedim. İşte özgürlük buydu. Mis gibi temiz hava. Bavulları alıp taksiye bindik. Balayı yapacağımız otele doğru gidiyorduk. Rüzgar tüm dikkatini telefonuna vermiş başka bir şeyle ilgilenmiyordu. Taksi durunca cüzdanımdan para çıkarıp uzatıyordum ki eliyle beni engelledi parayı taksiciye uzattı. Taksiden indik. Bavulları aldık.
"Bende ödeyebilirdim."
Bana döndü. Gülümsedi.
"Akşam yemeğini sen ısmarlarsın." Dedi
"Olur."
Otele girdik. Büyük ilgiyle bizi karşıladılar ve bavulları aldılar. Asansöre bindik ve odaya çıktık. Bellboy kapıyı açtı Rüzgar bahşiş verdi. Allah'ım kocaman bir odaydı oh ne keyif yaparım burada. Yatağın üstü kalpli güldü ilk işim gidip onu bozmak oldu. Çok salakça gözüküyordu. Masanın üstünde şampanya ve çikolatalı çilek vardı. Geniş bir koltuk ve karşısında lcd deniz manzaralı muazzam bir odaydı. Yatağın üstüne attım kendimi. Rüzgar gözlerini bana sabitledi. "Ne var?" Anlamında kafamı salladım.
"Sürekli miskin miskin yatmayı kes. Keyfimi kaçırıyorsun."
"Sana ne zararım varmış?"
"Enerjim düşüyor."
Omuz silktim. Senin enerjin benim çok umurumda sanki. Masada duran şampanyayı patlattı ve kadehlere boşalttı. Kadehlerden birini bana uzattı.
"Teşekkür ederim."
Yanıma oturdu.
"Aşk oyununa içelim."
"Olur."
Gülümsedi. Şampanyamdan bir yudum alırken.
"Günlerdir düğün telaşı yüzünden başka kızlarla vakit geçiremiyorum bu benim rekorum."
Allah'ın öküzü ya. Cidden ayı. Konuştuğumuz mevzuya bak. Yataktan kalktım.
"Tam bir öküzsün. Bana söyleme en azından."
Masada duran çilekten bir ısırık aldım.
"Neden sanki gerçek karımsın. Kıskandın mı yoksa?"
"Seni kıskandığım filan yok. Binkez söyledim seni kıskanmadığımı. Umurumda bile değilsin sadece günübirlik ilişkilerini dinlemek hoşuma gitmiyor? İstediğinle yatıp kalk banane sadece senin özel hayatını duymak zorunda değilim. Bana anlatmadığın ve yakalanmadığın sürece istediğin kadınla takıl olur mu? Seni kıskanmıyorum, umursamıyorum özgür bir adamsın belli ki libidon da sürekli tetikte yani başka kadınlara kucak aç yeter ki benden uzak dur."
Umursamadı ve devam etti.
"Sevişmeyi seviyorum doğru. Kısıtlamamanı sevdim bu demek oluyor ki bağlılık yok. "
"Yok tabi neden bağlı olacakmışsın. Senin hayatın senin kararların."
"Peki ya sen?"
"Ben ne?"
"Sende başka tenlerde olacak mısın?"
Gözlerimi devirdim adamın derde bak. Daha önce söyledim ona olmayacağını ama beyinsiz olduğu için buna bir şeyi on kez tekrar etmek lazım.
"Benim olmak istediğim tek yer yine kendi evim şu evlilik hemen bitsin yeter."
"O derece tahammülsüzüm diyorsun?"
Kafa salladım gülümsedi.
"Güzel önemsemeyen kadınları sevmişimdir."
Bu adamı öldürmek istiyorum. Lanet olası salak! Ondan uzaklaşıp koltuğun üstüne oturdum. O kadar berbat hissediyordum ki sanki yağmurlu bir havada sahibi tarafından terk edilmiş bir yavru köpek gibi. Açık yarasına merhem bulamayan bir insan gibi. Düşeceğini bilmeden uçuruma bir adım daha atan bir kör gibi. Çaresiz ama acı çekmeye zorunluymuş gibi. Yardıma muhtaç fakat kimsenin dönüp bakmadığı bir şekilde. Böyle bir bencil,egoist ve iğrenç bir adamla evliydim. Ondan nefret ediyordum. Senden nefret ediyorum Rüzgar Soykan.