2. Bölüm

1335 Words
Yazar'dan Beklediği saatlerin ardından "Çık dışarıya" diye kükreyen komutanı duydu. Kollarını sardığı dizlerinden çözdü. Ayağa kalkıp üstünü başını düzeltti biraz. Siniri ve üzüntüsü tüm bedenini sardığı için ağlamıştı. Gözleri şişmişti ağlamaktan. Biraz kafasını dinlemek için sığındığı mağarası bile ona ihanet etmişti ilk defa. Bir teroristin kaçmasına istemeden müsaade etmişti. Bunun ağırlığı yerleşti omuzlarına. Hayat iri yarı olduğu için mi onu güçlü sanıyordu acaba? Görüntüsünün aksine zayıf bir kızdı. Kimse bakmak istemese de, baksa da görmese de o aslında hassas ve kırılgandı. Kara kızın yularını tutup mağaranın çıkışına doğru yürümeye başladı. Birlikte çıktılar mağaradan ama bakışları yerdeydi. Cesaret edemiyordu askerlerin yüzüne bakmaya. Utanıyordu dağ taş dolaşıp terorist avlayan Mehmetçiğin işini zorlaştırdığı için. "Senin yüzünden aylardır kovaladığımız piçi kaçırdık. Kadın olmana dua et yoksa bütün kemiklerini kırmadan burdan çıkamazdın" Komutanın sesi sert ve nefret dolu çıkmıştı. İçine acının yanında bir soğukluk girdi kendine karşı. Bir insan kendisinden soğur muydu? O yaşadıklarından sonra, sürekli dışlanmışlığın verdiği ağır hislerle bunu her zaman yaparken buluyordu kendini. "Ben çok özür dilerim" dedi. Sesinin her tınısı üzgün olduğunu belli ediyordu ama komutan için bu yeterli değildi. "Özür mü diliyorsun birde" diye tıslayan adamla sendeledi biraz. Bakışları botlarına kaydı. Yavaş yavaş yukarı tırmandı. Uzun boylu, geniş yapılıydı. Sadece gözleri görünüyordu diğer askerler gibi. Özel bir tim oldukları belliydi. Eğitimli ve güçlü lidere ancak böyle bir tim yakışır diye düşündü. Keskin siyahlara baktı, gözleri kurşun olsa savunmasız bedenini delik deşik ederdi. Siniri gözlerinden okunuyordu. "Burası benim nefes aldığım tek yer komutan. Birilerinin gelip beni rehin alması planlarım arasında..." yoktu diyemeden "Kes sesini" diye kükreyen adamla irkildi. Tüm askerlerin bakışları üzerinde iken kendini aşağılık bir ucube gibi hissetti. Aile arasında sürekli aşağılanmaya alışkındı ama ilk defa yabancı biri tarafından böyle bir muamele görüyordu. Suçu olup olmadığını kestiremiyordu. Bu durum zaten kendini suçlu hissetmesini sağlayacaktı ama komutan yüzünden kendini daha kötü hissetti. Omuzları düştü, yüzü hayal kırıklığının her tonunu tattı tıpkı kalbi gibi. "Komutanım" diye bağırdı bir asker komutanın onu tersleyeceğini bile bile. "Kıza yazık" dedi dayanamayarak. Vatan aşkı her kalpte aynı değildi. Bazen ölçü kaçıyordu. "Sana söz hakkı vermedim asker. Kendi işine bak" Şimal askerin azar işitmesiyle kendini daha kötü hissetti. Olduğu yerde küçülmek istedi. Komutanın delici bakışlarını üzerinde hissetti. "Madem bu kıza çok acıdın onu evine götür. Hakkında tüm bilgileri topla bakalım masum bir köylü müymüş, yoksa vatan haini mi bilelim. Şimal boğazına takılan acıyla ne konuşması gerektiğini bilmiyordu. Ona değilim dese inanır mıydı? Her şeyin suçlusu olarak onu gören bir adama şu an ne anlatsa boştu. O yüzden susmayı tercih etti. "Emredersiniz komutanım" diyen asker ile sessiz ama derin bir nefes aldı içine. "Bir daha karşıma çıkma, eğer çıkarsan bedeli olur. Şimdi evine git" diyen komutanla sadece başını salladı. Atını çekmeye ve yürümeye başladı. Artık sessiz yerine gelemeyecekti. Eşyalarını bile alamadan geri dönmek zorunda kalıyordu. Kara kızın yularını çekiştirmeye devam etti. Islanan otların üzerinde çizmeleri ile yürüdü. Aşağıya doğru inmek zordu ama o alışkındı. Bu yollar, yerde ki otlara kadar her şey onu tanıyordu. Düz alana inene kadar sadece önüne baktı. Durup askeri bekledi daha fazla yük olmamak için. "Sen komutanın kusuruna bakma bacım. Dediği gibi uzun zamandır peşinde olduğumuz piç kaçtı diye bu siniri. Kendini kötü hissetme" dedi. Sesi iyi yetiştirilmiş bir ana kuzusunun sesiydi. "Orası her zaman gittiğim yerdi. Bilsem gider miydim? Ben üzgünüm" dedi Şimal samimiyetle. "Hadi seni evine götürelim, burası senin için tehlikeli" dedi. Şimal sadece başını sallayıp yürümeye devam etti. Atına binmeyi saygısızlık olarak gördü. Hatta çekinmese yorgun olduğunu düşündüğü askere verirdi atı ama onunda kabul etmeyeceğini biliyordu. Yol uzun sürmüştü. Evinin olduğu alana gelince üvey annesinin bakışları hızla onu buldu. Aslında fakir değillerdi. Yüzlerce dönüm arazisi vardı babasının ve onlarca çalışanı. Bir erkek gibi her işe koştururdu. Tarla işlerini severdi ama üvey annesi o işler erkeklerin diyerek hayvanlarla ilgilenmesini istedi. Eve gelen hayvanları sağmak yavruları beslemek onun göreviydi. Yemek yapmaya yardım ederdi, ev temizliği ona aitti. Ev büyüktü. Üvey annesi kendinden olan kızını pek ezmezdi. "Neredeydin kız sen?" diye soran kadının bakışları askere kaydı. "Ne suç işledin ki asker ile geliyorsun?" kadın şüpheyle ard arda sorular soruyordu. "Yoksa sevgili mi yaptın sen? Baban duyarsa bacaklarını kıracak" dedi tehdit ederek. "Hanım efendi susarsanız durumu açıklayacağız" dedi asker bıkkınlıkla. Neden özel bir time katıldığını şimdi daha iyi anlamıştı. Dağlar taşlar sessizdi insanların tam aksine. "Teröristler var etrafta, kızınızı yanlız görünce eşlik ettim hepsi bu. Evden yanlız çıkmayın dikkatli olun" "Kusura bakma asker bey oğlum. Kızım biraz yaramazdır, onu evde tutmak zor. Bir daha olmaz" dedi. Siniri sesine yansımıştı. Asker Şimal'e acımıştı ama elinden bir şey gelmezdi. Asker kimlerden olduklarını falan sordu aldığı bilgileri komutanına söyleyecekti. Aslında gerek yoktu ama komutan takıntılı bir adamdı. Asker Şimal'in yanından ayrılınca üvey annesi kolunu sıkıca kavradı. Şimal normalde izin vermezdi ama bugün kendini savunmak istemiyordu. "Kız sen bizim başımızı belaya mı sokacaksın? Ne demek askerle gelmek? Yine ne yaptın başını belaya sokacak?" "Seni ilgilendirmez bırak kolumu" dedi üvey annesine. Kadın sinirli bir soluk bıraktı. "Senin suyun ısındı Şimal hanım. Akşam babana bakalım nasıl hesap vereceksin?" Şimal umursamaz bir şekilde kolunu kurtardı üvey annesinin tutuşundan. Kadın daha da sinirlendi onun bu haline. Hem suçlu hem güçlüydü. "Yakında evlenmeni sağlayacağım, hayatımızdan defolup gideceksin" dedi. Şimal ona baktı bugün ilk defa. "Evlenmeyeceğim. Çok istiyorsan kendi kızını evlendir" "Aa terbiyesize bak. Benim kızım henüz 17 bile olmadı terbiyesiz" "Beni rahat bırak" diyerek kara kızın yularını çekip onu ahıra götürdü Şimal. Yorgun ve aç olan atını doyurdu. Daha sonra inekleri yemledi ve sağdı. Eve akşamdan sonra girdi. Duşunu alıp uzandı ama üvey annesinin her şeyi babasına anlatacağını biliyordu elbette. Yani uzun bir akşamın onu beklediğini biliyordu. Vicdan azabı çekiyordu ve birde üvey annesinin saçmalıklarını çekmek zorundaydı. Bir süre sonra içerden duyduğu yüksek seslerle başına gelecekleri anladı. Bugün hayatında yaşadığı en kötü günlerden biriydi hiç kuşkusuz. Kapısı aniden açılınca uyuşuk şekilde oturur pozisyona geldi. "Babam seni çağırıyor" diyen kız kardeşi ile yataktan indi. Kız kardeşi onu küçümsüyordu, çünkü kendisi zayıf barbi bir bebek gibiyken Şimal kilolu ve biraz sivilceli bir kızdı. Giydiği kıyafetler erkek kıyafeti gibi, hatta daha kötüydü. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Babası otoriter bir adamdı. Evde son sözü o söylerdi ama üvey annesinin dolduruşu ile. Oturma odasına girerken babasının sert bakışlarını üzerinde hissetti. Üvey abisi de oradaydı. "Bugün nerdeydin Şimal?" "Canım sıkkın olduğu için gezintiye çıkmıştım" babası sinirli bir soluk bırakıp "Eve askerlerle neden dönüyorsun o zaman?" Şimal sessiz kaldı. Suçlu olduğunu bildiği için bir şey söyleyemedi. "Madem gezintiye çıktın, neden bir asker seni eve kadar getirdi Şimal? Cevap ver" diye tısladı adam. "Ben ondan beni getirmesini istemedim. Etrafta teröristler olduğunu söyleyip getirdi" dedi Şimal. "Büyüdükçe dertlerin çoğalıyor Şimal." "Ne demek bu baba? Ben sana yük müyüm?" "Artık evlenme yaşın geldi. Bugün Hasan ağa hayırlı bir iş için kapımızı çalacağını söyledi. Kendini evlenmek için hazırla" Şimal geriye doğru bir adımla sendeledi. "Ben evlenmek istemiyorum baba, evlenmeyeceğim" dedi sinirle. Babası ayağa kalkıp kolunu tutarken kollarını itti. Üvey abisi kalkıp üvey babasını durdurmaya çalıştı. "Kızı zorla evlendiremeyiz Ramazan baba." "Sen karışma Engin. Baban ne diyorsa o" Engin annesine ters bir bakış attı. "Kızı zorla evlendirmek olmaz" Ramazan Engin'e baktı. "Burda kızların kiminle evleneceğine babaları karar verir Engin. Ben Şimal'i Hasan'ın oğlu Baran'a vereceğim" "Ben evlenmeyeceğim. Ne isterseniz söyleyin" "Sen odana geç Şimal" diyen Engin ile Şimal şaşırdı. Neden onu koruduğunu düşündü. Hiç bir şeye karışmayan adam nedense bugün onu koruyor gibi görünüyordu. Şüphelendi ama kötüye yorumlamak istemedi. Kafasında o kadar fazla düşünce vardı ki artık mantıklı düşünemiyordu. Her şeyi olduğu gibi bırakıp odasına geçti. Oturma odasından hala yüksek sesler gelmesi hayra alamet miydi? Bilmiyordu. Bildiği tek şey evlenmek istemediğiydi. Gerçekleştirmek istediği hayalleri vardı onun. Hasan efendi babasının farklı bir versiyonuydu. Oraya giderse hayatı iyice çıkmaza girerdi. "Baran olmaz. Onunla evlenirsem mutlu olamam" dedi. İnsanları tipiyle yada maddi gücüyle yargılayan biri değildi. Aslında Baran yakışıklı bir adamdı. Evlenmiş eşi doğum esnasında ölmüştü bebeğiyle birlikte. Bir kaç sene üzüntüden fazla görülmemişti ortalarda ama şimdi kendisini istiyordu. Üstelik yaşı ondan epey büyüktü. Onun hakkında tek bildiği, onunla evlenirse baskının artacağıydı. Şimal özgür ruhlu bir kızdı ve onu bir yere bağlayacak hiç bir bağ istemiyordu. Morali iyice bozulmuştu. Bugün evden çıkması en büyük hatası olmuştu. Şimdi ise başı büyük beladaydı, hemde çok büyük...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD