Keyifli okumalar
Sabahın güneşi odaya vurduğunda genç kadın yataktan kalktı. Arkasına dönüp uyuyan kocasına baktı. Yine içmiş, sabaha kadar sevdiği kadının ismini sayıkladı.
Sura buna rağmen hâlâ yanında oluyordu. Çaresizdi ve yapayalnız bir kadındı. Ses çıkarmadan dolaptan giyeceği kıyafeti çıkardı. Banyoda rutin işlerini halletti. Bu ev onun için azap gibiydi. Gözyaşı dinmez olmuştu.
Mutfağa gidip kahvaltı hazırladı. Çay koyup demledi. Dünden kalan bulaşıkları makineye attı. Kocası odadan çıkarken karısına bile dönüp bakmadı. Buzdolabını açtığında sürahiyi alıp bardağa su koyarak içti.
Sura sessizce gideceği zaman kolundan tuttu. Sorgular şekilde bakıyordu ama tek bir cevap bile vermedi. Kolunu kurtarıp kahvaltı hazırladı. Kapı zili çalınca Murat ona bakmadan gitmişti.
Jale, son kez konuşmak için gelmişti. Onun baskıcı davranışlarına daha fazla dayanamamıştı. Murat’ın ağzından onun adı çıkınca Jale içeri girdi.
Sura’nın yüzünü görünce başından aşağı kaynar sular döküldü. Yüzü mosmor, dudağı yaralıydı. Murat’ın yüzüne bir tokat atmıştı. Jale de zamanında çok yara almıştı.
— "Benden sonra o kıza da mı vurdun?!"
— "Jale, dinle..."
— "Bana yaptıkların yetmedi değil mi? Şimdi o kadına mı şiddet uyguluyorsun? Sen kendini adam mı sanıyorsun?!"
Sura’nın gözleri doldu. Jale, hiç öyle kötü bir kadın değildi. Onu koruyan bir melekti. Murat, karısına öfkeyle baktı.
— "Sura, içeri geç."
Genç kadın mutfağa gidince Murat ve Jale kavga etmeye başladı. Bir kadının hakkı değil miydi? Kocası tarafından sevilmek, değer görmek... Ama Sura o değeri hiç görmedi.
— "Jale, sadece bir şans ver."
— "Olmaz, istemiyorum. Ben evlendim."
Murat duydukları karşısında şok geçirdi. Sevdiği kadını kaybetmişti. Gözleri dolmuş, nefesi tıkanmıştı.
— "Sen... evlendin mi?"
— "Evet, evlendim. Peşimi bırak artık. Bak karın var, onunla ilgilen!"
Ardından evden çıkarken aklına o kadın geldi. Çok kızdı, onunla evlendiği için... Çünkü o, Murat’ın gerçek yüzünü bilmiyordu.
Sura tedirgin bir şekilde mutfaktan çıktı. Karısını görünce içini bir sıkıntı bastı. Onu hâlâ sevmiyordu. Yaptıkları yüzünden özür diliyor ve tekrar aynısını yaşatıyordu.
— "Sura!"
Genç kadın olduğu yerde durdu. Kalbi kırık kadın... Uğruna her şeyini feda eden kadın. Murat, ona dikkatli bir şekilde baktı. Aslında çirkin değildi. Güzeldi, hem de çok güzel... Sessizdi. Ama neden sevemiyordu?
— "Neden orada duruyorsun? Valizini hazırla, ailene gidiyorsun."
Sura, tek kelime etmeden odasına çıkarak kocasının dediğini yapmıştı. Çünkü yıllardır karşılıksız sevdi. Valizle birlikte indi. Murat’ın buna daha fazla tahammülü yoktu.
Arabaya binip yola çıktılar. Ev fazla uzak değildi. Zamanında gelmişti. Evin önünde durunca araçtan indiler. Valizi kadının eline vermişti. Bahçe kapısından içeri adım attığı anda imam nikâhlı karısını herkesin içinde boşadı:
— "Boş ol."
— "Boş ol."
— "Boş ol."
Genç kadın gözyaşını serbest bırakarak ona doğru yürüdü. Son kez bakıyordu.
— "Bunu yaptığına öyle pişman olacaksın."
Murat ardına bakmadan çekip giderken, Sura ailesine baktı. Babasıyla göz göze gelince ağladı.
— "Baba..."
Yavuz Bey, kızına sımsıkı sarılıp saçlarını okşadı. Abisi onun geldiğini gördüğünde koşarak yanına gidip sarıldı.
— "Suram... Canımın içi!"
— "Abi..."
Mutfakta yemek yapan yengesi onun sesini duyunca sevinçle koştu. Sura ağladıkça makyajı akmıştı. Yüzündeki morluklar ortaya çıktı. Babası korkuyla baktı.
— "Kızım, ne oldu?"
Abisi koluna dokunduğu anda genç kadın çığlık çığlığa ağladı. Canı yanıyordu. Yengesi sarılarak sakinleştirmeye çalıştı.
— "Sura... Abisinin gülü... Ne oldu?"
— "Abi, ben şiddet görüyorum. Her gece yaralarım iyileşmeden yenisi eklendi."
Mert, duyduklarıyla dondu. Yumruğunu balyoz gibi masaya vurdu. Dilan Hanım alışverişten döndüğünde kızını görünce mutluluk gözyaşlarını döktü.
Yüzüne baktı. Gül goncası perişan hâldeydi. Yüreği sıkıştı. Mert, eşine bakarak onu odasına götürmesi için işaret etti.
— "Suram, gel... Odana gidelim."
Odaya çıkınca Sura daha çok ağladı. Derya onun bu hâline üzüldü. Zamanında onu uyardı ama dinlemedi.
— "Yenge, biliyor musun? Sevdiği kadın varmış, adı Jale. Ona da aynısını yapmış. Hatta çocuğu varmış. Murat’ın yüzünden ölmüş. O kadın beni uyardı."
Derya şoka girmiş şekilde dinledi. Bu adam nasıl bir şeydi? İnsan bile sayılmazdı. Dilan Hanım kapı eşiğinde her şeyi duymuştu.
Odaya girince kızının elinden tutup yanaklarını öptü. Evet, o bir hata yapmıştı. Ve bunun bedelini ağır ödemişti. İki kadına baktı.
— "Ve biliyor musunuz? Ben de bebeğimi kaybettim. Hastanede kriz geçirdim ama onun umrunda olmadı."
Dilan Hanım gözyaşını tutamadı. Mert, Helen’i aradı. Uzun çaldıktan sonra açıldı.
— "Alo?"
— "Abla, Sura geldi. Hemen gelmen lâzım."
Helen elindeki işleri bırakıp taksiye binip yola çıkmıştı. Kardeşini özlemişti. Mert hâlâ sinirliydi. Taksi kapının önünde durdu.
— "Nerede?"
— "Odasında."
Dilan Hanım onun üstünü çıkardı. Gördüğü şeyle donup kaldı. Helen, kapıyı açar açmaz kardeşinin yanmış vücuduyla karşı karşıya geldi.
— "Sura!"
Sura daha fazla dayanamadı ve yere yığıldı. Helen babasına seslendi.
— "Baba! Koş!"
Yavuz Bey odaya koştu. Sura baygın hâlde yatıyordu. Mert hemen ambulansı aradı. Helen diz çöküp başını dizine koydu.
— "Abla... Canım çok acıyor..."
— "Geçecek ablam, dayan..."
— "Abla, beni bırakma... Korkuyorum..."
— "Korkma, ben yanındayım."
Siren sesleri geldiğinde Mert dışarı çıkıp onlara yolu gösterdi. Sedyeye alındı.
— "Baba, anne... Beni bırakmayın!"
— "Buradayız kızım, korkma."
Ambulansa alınan genç kadın hastaneye kaldırıldı. Durumu kötü gidiyordu. Murat’ın açtığı yaralar kapanmamıştı. Sura öfkeliydi. Kocasına nasıl bu kadar vicdansız olmuştu?
Acil müdahale odasına alınan kadına doktor şaşkınlıkla baktı. Hemşireye gerekenleri söyledi. Genç kadının ailesine gidip bilgi verdi.
Sura hastane odasında yatarken annesi ve babası sessizce ağlıyordu.
Helen o kadar öfkeliydi ki sinirden delirmek üzereydi.
Genç kadın gözlerini açtığında ablasına baktı.
— "Abla..."
Helen duyduğu sesle kendine geldi.
Anne ve babası yanına gidip elini tuttu.
Abisi elinde pamuk şekerle duruyordu.
— "Abi, su..."
Mert bardağa su koyup içirdi.
Gözleri tekrar doldu.
Hıçkıra hıçkıra ağladı.
— "Baba, bebeğim öldü. O öldü..."
Yaşadıkları aklına geldiğinde kalbi duracak gibiydi.
Yavuz Bey kızının saçına öpücük kondurdu.
Doktor muayene için odaya girdi.
— "Sura Hanım, nasıl hissediyorsunuz?"
— "Canım acıyor."
— "Şimdi ağrı kesici yapacağız, dinlenin."
Yavuz Bey, eşiyle kapıya kadar çıktı.
Doktor onlara üzgün bir şekilde bakıyordu.
— "Doktor, kızım nasıl?"
— "Durumu iyi değil.
Vücudunun çoğu yanıklarla dolu, kemikleri kırık.
Nasıl ayakta kalmış, şaşkınım.
Uzun bir tedavi bizi bekliyor ve ayrıca psikolojik desteği de alması lazım."
❖❖❖
Aradan uzun süre geçince Sura ablasına baktı.
Murat için onu çok kırmıştı.
Ve bir gün pişman olacağını tahmin etmemişti.
— "Abla, beni affet. Seni hep kırdım."
— "Ablam, geçti bak... Yanındayım. Her zaman olacağım."
Ailesi her zaman yanında olacaktı.
Ama isterdi ki kocası da yanında olsun, sevip değer versin...
Fakat olmayınca olmuyor.
Mert, elindeki pamuk şekeri Sura’ya uzattı.
Çocukluktan beri çok severdi.
Pamuk şekeri ağlaya ağlaya yiyordu.
Bütün acılar zamanla geçerdi.
Tek geçmeyen şey, evlat acısıydı.
Bunun için zaman gerekirdi.
Hemşirenin yaptığı ağrı kesici sonucunda uykuya dalmak için gözlerini kapattı.
Rüyasında minik bebeği ona gülümsedi...