Nazlı'nın anlatımıyla
Masama oturmuş bilgisayardaki programdan gelen yorumlarımı okuyordum. Online olarak satışa sunduğum güzel çiçeklerim yine bol bol övgüleri almıştı.
Ancak büyük bir sorunum vardı. Sabah Çağrı’nın zorlamalarıyla bir kahvaltı daha yapmış, patlama noktasına gelmiştim.
Beni bırakıp işe gitmişti ama ben de diğer tarafa gitmek üzereydim. Mide fesatı geçirmem an meselesiydi! Özkan teslimattan gelmiş, motoru park ediyordu. 16 yaşına yeni giren Özkan, sessiz ve içine kapalı bir çocuktu. Annesi ve annem yakın arkadaştılar. Belki açılır diye yanımda işe başlamıştı. Okuldan çıkıp hemen yanıma geliyordu.
Çalan telefonuma cevap verirken Özkan içeri girmiş, kafasıyla selam vermişti.
" Efendim Murat abi"
.
"Gönderecek kimse yok mu peki?"
.
"Anladım abi. Yok biraz midem ağrıyordu ama sorun değil. Ben gelir alırım, yarım saate oradayım."
.
.
"Tamam, görüşmek üzere!"
Telefonu kapatıp ayaklandım. " Özkan yeni orkideler gelmiş. Kimse kapmadan gidip almam lazım. Getirecek kimse yokmuş. Gidip geleyim bizde kapatırız dükkanı olur mu?"
"Tamam Nazlı abla. Sen nasıl dersen."
Kafamı sallayıp, çantamı aldığım gibi arabanın yanına gittim. Aşırı rahatsız hissediyordum. Karnım hala kendine gelememişti. Öğle yemeği dahi yememiştim. Akşam olacaktı nerdeyse ama geçmeyen bu ağrı kafama takıldı.
Arabaya geçip oturdum. Çantamı yan koltuğa bıraktım. Derin nefesler aldım verdim. Yok, yani bu hiç normal değildi. İşlerimi hallettikten sonra acile gitmeliydim. Daha önce de mide ağrılarım olurdu ama bu bir başkaydı. Kendimi toparlayıp arabayı çalıştırdım. Klasik müzik klasöründen sakin bir şey seçip yola düştüm.
Neyse ki trafik yoktu şehir merkezinde. Sera biraz daha şehir dışında kaldığı için burada yollar daha açıktı. Dişimi sıkıyor, ağrıyı göz ardı etmeye çalışıyordum. Arabayı 40'la sürüyordum neredeyse! Seraya az bir mesafe kala mideme deli gibi bir kramp girdi. Nefesim kesilirken midem bulanmaya başladı.
Direksiyon hakimiyetini kaybedecektim neredeyse. Nefes almaya çalışırken aynı zamanda da bulantımı yutmaya çalışıyordum. Gözlerim kararmaya başladı. Siktir! Siktir! Siktir! Bilincim kapanmak üzereydi son gücümle dörtlüyü yakıp frene asıldığım hatırladığım son şeydi.
*********
Yazar anlatımıyla
Şule abisinden gelen telefonla adeta havalara uçmuş, arabaya kendini zor atmıştı. Evde bu tepkiyi veremezdi çünkü annesi evdeydi. Ve bu durumu hiç hoş karşılamamıştı.Arabaya bağlı olan telefonundan en sevdiği şarkıyı son ses açmış, sevinç çığlıkları atarak yola çıkmıştı. Bu arada da bağıra çağıra şarkıya eşlik ediyordu. Kolay değildi onun hayatı. 24 yaşına gelmiş olsa da, tıpkı bir çocukmuş gibi annesi onun önünde durmaktan asla vaz geçmiyordu.
'Şule zayıf olmalısın! '
'Şule güzellik uzmanıyla olan randevunu unutma!'
'Şule okulda derece yapmalısın!'
'Şule asil bir kız olmalısın!'
'Şule erkeklerle arana mesafe koy!'
'Şule bu kızlarla arkadaşlık etmek doğru tercih mi sence?'
'Şule soy adını unutma sakın! Sen Saygın soyadını temsil ediyorsun!'
Şule Şule Şule Şule.... Artık o bu hayatı yaşamıyor, komutları yerine getirmesi gereken bir robottan farksız hissetmiyordu. Babası zaten asla konuşmaz, muhatap olmazdı. Abisi ayda bir kaç gün gelmese yaşadığını bile unutacak durumlara geliyordu. En azından annesinin olmadığı zamanlar, abisi ile sohbet ediyor, vakit geçirebiliyordu.
Ama artık bu devran dönmüştü. Abisi onun şirkette çalışmasını sağlamıştı. Sabahki isyanı artık son damlaydı. Dün görüştüğü adam Şule'ye açıkça bu görüşmeyi ailesi için yaptığını, aslında aşık olduğu biri olduğunu, ancak bunu ailesinin onaylamadığını, bu yüzden de bu görüşmeye zorladıklarını anlatmıştı.
Halbuki Şule ilk kez hoşlanmıştı birinden. Yine de bu durumu belli etmemiş, içinde başlayan o hoşlantı duygusunu söküp atmıştı. Annesi onu bu konuda da çok iyi yetiştirmişti. Yüzüne tıpkı bir maske gibi bir ifadeyi yapıştırmıştı. Ne düşündüğü ya da ne hissettiği asla anlaşılmazdı. Şule de gardını sadece abisine karşı indirirdi zaten.
"Sorun değil. Seni anlıyorum. Ben de annemin zorlamasıyla buradayım. Evlenmek için çok gencim zaten" diyerek görüşmeyi sonlandırmış, annesine de 'vizyonu bizim ailemize uygun değildi anne.' diyerek onu geçiştirmişti.
Ne diyecekti ki sanki. Şule dışında herkesin aktif bir sosyal hayatı vardı işte. İşleri, arkadaşları, aşkları, sevgilileri... Ama onun sahip olduğu tek ve en önemli şey soyadıydı! Öyle de olmalıydı. Aksi dahi düşünülemezdi.
Sonunda annesinden uzaklaşma şansını elde etmişti. Bu iş ona çok iyi gelecekti biliyordu. Bir şeyleri başarmanın zevkini, iş hayatının stresini ve bir sorun olduğunda onun sıkıntısını yaşamayı istiyordu. Ve yaşayacaktı da!
Bu düşünceler ve coşkulu şarkıların da etkisiyle fazla hızlanmıştı. Gaz pedalına abandıkça abanıyor, bir an önce şirkete varmak için hızını artırıyordu. Ödü kopuyordu bir yandan da. Sanki şu an abisi onu arayacak ve gelme diyecekti. Herhangi bir aksilik çıkmadan işe başladığı kesinleşmeliydi.
Önündeki araçla aralarında çok bir mesafe yoktu. Birden önündeki aracın, dörtlülerini yakmasıyla frene asılması bir oldu. Son anda bunu fark eden Şule geç kalmıştı. Direksiyonu sağa doğru kırsa da öndeki araca çarpmıştı. Çarpışmanın gücü bile onu durdurmaya yetmemişti. Hızı o kadar çoktu ki frene sonuna kadar bassa da arabayı durduramadı. Kenardaki koruma bariyerlerine sertçe çarpmış sonrasında da şarampole yuvarlanmıştı.
Zaten o kadar heyecanlı ve sevinçliydi ki arabaya bindiğinde kemer takmak aklına dahi gelmemişti. Şu an en büyük pişmanlığı buydu. Çünkü takla atan arabanın içinde savruldukça, her bir kemiğin kırıldığı anı, acı acı tecrübe ediyordu. Kemerin takılı olmaması, arabanın şiddetle vurması yetmezmiş gibi birde şarampole yuvarlanması Şule için işleri daha da kötüleştirmişti. Çığlıklar atarken açtığı şarkı hala çalmaya devam ediyordu. Bir kaç saniye süren bu olay, ona asırlar gibi gelmişti. Bitmiyordu sanki.Gözleri kararmaya başladığı an ölüyorum sanmıştı. Aldığı darbeler sonucu bilincini kaybetmeye başlamıştı.
******
Yoldan geçen diğer araç sahipleri, hemen arabalarından inip kaza yapan araçlara doğru ilerledi. " Ambulansı ara hemen! Kendinde değil, kafasında kanaması var! Ağzından kan kusmuş bu kız acele et!"
" Arıyorum şu an zaten. Diğer araba aşağıya uçmuş baksana."
Şaşkın ve korku dolu bu iki adam kızlara yardım edebilmek için ne yapacaklarını düşünüyordu.
" Aloo hemen iki tane ambulans gönderebilir misiniz?"
Telefonu açan adam durumu aktarmış adresi vermişti. Öteki adam da, dikkatli adımlarla Şule'nin olduğu arabaya doğru gitmişti. Gördüğü anda korktu. Kanla kaplanmış yüzü görmek, onu ürkütmüştü. Hemen geri çekilip kapıyı açmaya çalıştı. Sıkışan kapıyı açmaya çalışırken dua da ediyordu. Nihayetinde gencecik bir kız olduğu bariz belliydi.
Siren sesleri ağıt yakarcasına son hız olay yerine geldi. Bir ekip Nazlı ile ilgilenirken, diğer ekip Şule'yi araçtan çıkarmaya çalışıyordu. Çok zaman kaybedilmişti. Kanaması ve kırığı çoktu! Bir an önce müdahale edilmeliydi ama lanet kapı açılmıyordu.
Sedyeye yatırılan Nazlı'nın bilinci kısa bir an açılmış, gözlerini aralamıştı. Hiç bir şey anlamamıştı. Zaten bilinci kapanmadan önce en son kustuğunu hatırlıyordu. Gözleri tekrar kapanırken ambulansa bindiriliyordu.
Zaten midesinden sıkıntısı olan Nazlı bugün fazla zorladığı için mide kanaması geçiriyordu. Bulantısının sebebi bu kanamaydı. Ancak çarpmanın etkisiyle kafasını da cama çarpmaktan alıkoyamamıştı. En yakın hastaneye giden ambulans Nazlı'ya müdahale ediyordu. Emniyet kemerinin takılı olması onu daha büyük zararlardan kurtarmıştı.
Telefonu çalınca çantasından çıkardı sağlık görevlisi.
Ekranda ' BABAMMM' Arıyor... görüntüsü belirdi.
Sağlık görevlisi telefonu açtı. Kazayı, kızın durumunu ve gittikleri hastaneyi söyledi. Ahmet bey olduğu yerde sendeledi. Telefonu elinden kayıp yere düştü. Elini kalbine götürdü. Kalbini biri avucuna almış da, sıktırıyormuş gibi hissediyordu şu an. Mutfakta yine hamur işi yapan Asiye Hanım eşine seslenmiş, cevap alamayınca elinin hamuruyla salona girmişti ki eşini gördü. Telaşla hemen yanına koştu.
Bu esnada Şule de sonunda araçtan çıkarılmış, hurdaya dönen arabadan uzaklaştırılmıştı. Hem sedyeyi taşımak, hem de bu dik zemini tırmanmak sağlık ekiplerini zorlasa da nihayet ambulansa binilmişti.
Acı acı çalan siren sesleri ile şoför adeta uçarak hastane yolunu tuttu. Kızın durumu çok ağırdı. Her an ölümle yüzleşebilirdi. Oysa daha bugün bu arabaya ne ümitlerle binmişti. Belki de hayatındaki en keyifli yolculuğu olmuştu.
Gidecekleri hastaneye hastanın durumu aktarıldı. Ameliyathanenin hazırlanması ve kan bulundurulmaları gerektiğini de ilettiler. Tampon yapılıyordu ama fazlasıyla kan kaybetmişti.
Nejat ise bu saatlerde, iş yerinde öyle keyifliydi ki. Tebessüm edecekti neredeyse. Fare, bütün bilgisayarlara ve telefonlara salınmıştı. Denemek için de yem attı ortaya. 'Şule Saygın bugün itibariyle şirkette yönetim kurulunda olacak'. Köstebek yemi hemen yutmuş, sahiplerine mail atmıştı. Bu özel bir maildi. İş yerinde, iş kimliği ile kullanılan mailden farklı hesapta bu bilgi paylaşılmıştı.
Şirketteki hissedarlardan olan Nadir Bey'in sekreteriydi, bu bilgileri paylaşan. Onu bulsalar da hemen ifşa etmediler. Cenk ile bir plan kurup bu köstebeği sahibine karşı kullanacaklardı. Saati fark ettiğinde kaşları çatıldı. Şule çoktan burada olmalıydı. Kafası o kadar dağılmıştı ki kardeşi aklından çıkmıştı. En son konuştuklarında 'Hemen çıkıyorum abi' demişti.
Şule'nin numarasını arayıp açılmasını bekledi. Kalçasını masasına yaslamış cam duvardan şehri izliyordu. Bu yükseklik onu korkutmuyor, aksine ona değişik bir haz veriyordu. İnsan sevmiyor, yalnızlık istiyordu. Ve zirve hep yalnızlık barındırıyordu.
Telefon açıldığı an "Neredesin Şule? ilk günden sence de çok geç kalmadın mı?" dedi. Aldığı cevap onun da yüreğine korku tohumları ekti.
"Bey efendi bu telefonun sahibi kaza geçirdi. Ben sağlık görevlisiyim. Şehir hastanesine varmak üzereyiz. Kan lazım. Bilginiz olsun ailesine de haber verin lütfen!" diyerek çağrıyı sonlandırdı.
.
.
.
Devam edecek...