2.Bölüm Part1

1053 Words
Önlem almak mı? Abime sormam gereken soru tam da buydu. Ama o öylece çekmiş gitmişti. Hem bomba misali bir haber vermiş hem de böyle diyerek kafamı karıştırıp hiçbir açıklama yapmadan yok olmuştu. Abimin gelişinin verdiği heyecana o kadar kapılmıştım ki ortamın soğukluğunun ilk başta farkına varmamıştım. Son birkaç yılın en soğuk kış ayındaydık. Yine de burasının bu kadar soğuk olması normal değildi. Özel ısıtmalı bir garajdaydım sonuçta. Birilerini bu konuda sorgulamam gerektiğini aklıma not ettim. Soğuk ile şahsi bir sorunum olduğundan değil. Gümüş ejder kanı taşıyorum ve elementleri kontrol ettiğim için, aslında direk bir ejderha olduğum için sıcak ve soğuk beni etkilemezdi. Arabama binerken kafamda yapacaklarımı bir listeye soktum. Eve ve mağarama -ejderhaya dönüşemesem de bazen kendimi normal bir ejderha olarak hissetmek için gittiğim yer- uğrayıp eşyalarımı toplamalıydım. Abimin ‘Önlem almalısın.’ derken neyi kastettiğini bulmalıydım. Ordumun üst rütbedeki komutanlarına haber vermeliydim. Hmm… Başka ne vardı? Evet! Bir de şu telefondaki mesajlara bakıp sesli olanları dinlesem iyi olacaktı.  Telefonu arabaya bağladıktan sonra ilk önce eve uğramak için kontağı çevirdim. Şirketten çıkarken güvenlik görevlisine garajın ısıtmalarında sorun olduğunu söylemeyi ihmal etmedim. Bu tür detaylar benim için önemliydi. Sonunda şehrin trafiğine çıktığımda telefonumdaki sesli mesajları dinlemeye başladım. Sesli mesajların çoğu abime aitti. Mesajların hepsinde oldukça öfkeliydi. Nerede olduğumu, eğer açmayacaksam neden bir telefona sahip olduğumu soruyordu. Bu oldukça garipti. Abim çoğu mesajında kibarlık sınırını aşmış olmasına rağmen yanımda gayet kibar ve sakindi. Aşık olmak bu adama pek yaramamıştı anlaşılan. Diğer sesli mesajlar ise arkadaşlarımdan ve üniversitedeki hocalarımdandı. Mezuniyet yaklaştığı için bir balo düzenliyorlardı. Okulun hem öğrencisi hem de en cömert bağışçısı olarak biraz gereksiz popüler biriydim. Bu okuduğum beşinci üniversite. Diğer dördünü birincilik ile bitirdim. Eh insan yaşı ile 22 olabilirdim. Ama aslında 99 yaşındaydım. Ve insanların aldığı eğitimlerden çok daha zorlularını başarı ile bitirmişken üniversitede farklı bir sonuç beklemek saçma olurdu zaten. Araba kullandığım için gelen yazılı mesajları es geçtim. Telefonumun kapalı olan sesini açtım. Sonunda dikkatimi yola verdiğimde evime giden yola sapmaktansa çiftliğime giden yola saptığımı fark edince aniden frene bastım. Çiftlik yolu oldukça tenha olduğu için yolun ortasında durarak kimseye zarar vermemiştim neyse ki. Kaşlarımı çatarak etrafa bakındım. Neler olduğunu bilmiyordum. Şehrin iki farklı ucunda olan yerlerin yollarını nasıl karıştırmıştım? Ya da karıştırmış mıydım? Derin bir nefes aldım. İşte o an hissettim. Bir büyüydü bu. Bir şey beni çiftliğimde bekliyordu. Ne olduğunu bilmiyordum ama her kim onu oraya bıraktıysa bulmam için özel bir büyü kullanmıştı. Çiftlik evim insanlardan uzakta tenha bir yerdeydi. Büyüyle alakalı araç gereçlerimi ve tüm önemli kitaplarımı orada tutardım. Abim Jackson haricinde çok az kişi biliyordu orayı. Büyük bir merak içimi sararken arabayı tekrar çalıştırdım ve hızla yola devam ettim. Yaklaşık yarım saat sonra arabamı iki katlı olan evin önüne park etmiştim. Benim geldiğimi gören köpeğim Dragon hemen üzerime atlayıp sevinç gösterilerine başladı. Biliyorum, biliyorum. Köpeğime türümün adını vermek saçma gibi geliyor. Ama o kendi ismine bayılıyordu. Burayı mağarama yakın olduğu için almıştım ilk başlarda. Kitapları güvende tutabileceğim bir ev inşa etmekti ilk fikrim. Sonradan biraz geliştirdim ve sonuç buydu. Atlar ve meyve ağaçları… Devasa bir alana sahiptim artık. Son zamanlarda abimin ziyaretleri sıklaşmıştı. Onu doyurmak orduyu doyurmaktan zordu. Yani düşünsenize iki tonluk olan bir ejderhaya dönüşen bir adamı nasıl doyurabilirsiniz? Bende onun için büyük baş hayvanları da ekledim. Evin bakımına ben bakmıyordum tabi ki. Güvenilir insanlarımdan birkaçı gelip evin ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Dragon’u ardımda bırakarak büyünün çağrısına kulak verdim. Neredeyse koşar adım girdim eve. Evin içinde bir gariplik var mı diye hızlıca göz gezdirdim. Ben her adım attığımda Dragon bacaklarımın arasından geçiyor, benden onu sevmemi istiyordu. Dikkatini başka yöne çekmek için mutfak tarafında ki büyük dolaptan özel mamalardan biraz aldım ve adının altın harflerle yazılı olduğu kabına döktüm, Boşalmış su kabını da doldurunca köpeğim memnuniyet ile kavladı. Hafifçe çömelip onun başını bir kere öptükten sonra arayışıma devam ettim. Girişteki büyük salona vardığımda ahşap masamın üstündeki altın işlemeli zarfı görmedim resmen hissettim. Hızla masaya doğru yürüdüm. Mektup Kırmızı Topraklar kraliyet armasının olduğu bir mühür ile mühürlenmişti. Ortasında altın renginde bir mürekkep ile “Kraliyet ailesi üyesi, Garvin ve Julia’nın kızına” yazıyordu.   İsmimi hala bilmiyor oluşlarını garipsemedim. Büyük abim hariç aileden biriyle görüşmeyeli yıllar olmuştu. Ağabeylerimi ve ebeveynlerimi en son 12 yaşında görmüştüm. Yani onlar beni görmüştü. Ben onları farklı kişiler olarak her yıl birkaç hafta görüyordum zaten. Zarfın herhangi bir yerinde kimin gönderdiği yazılmamıştı. İçini açmadan bunu öğrenemeyecektim belli ki. Tam mührü kırıp içindeki kağıdı çıkarmıştım ki ensemdeki tüm tüyler diken diken oldu. Birisi beni izliyordu. Daha kimin olduğuna bakamadan bir el omuzlarımın üzerine atıldı. “Selam ufaklık! Korkma benim.” Onu hissetmemenin verdiği gerginlik ile irkildim. Ne zamandır buradaydı? “Abi! Ödümü patlattın.” Gülerek yanağıma bir öpücük kondurdu. “Zarfı aldın mı merak ettim. O yüzden geri döndüm.” dedi umarsızca. Elimdeki kâğıdı salladım. “Ve görünen o ki almışsın. Eve gelmemen ihtimali üzerine annem tarafından yapılmış bir büyü.” dedi. Sanırım kendimi bir anda çiftlik yolunda bulmamın nedeninden bahsediyordu. Zarfın üstündeki hitap kısmına istinaden homurdandım. “Tanrılar aşkına! En azından aranızda hakkımda konuşurken kullanacağınız bir isim seçseydiniz. Bu yaptığınız çok saçma.” Abim sözlerime kulak asmadan beni dürttü. “Çok konuşma da  oku.” Kağıdı tamamen açıp sesli bir şekilde okumaya başladım. Dışındaki yazının aksine altın yaldızlı beyaz kağıdın üzerine kırmızı mürekkep ile yazılmıştı. ;Garvin ve Julia’nın kızına" "...Aile adına verilen kararın geri alınmasıyla Kırmızı Topraklar’a giriş yasağınızın kalkmasına   Okumayı bırakıp hızla abime döndüm. “Kırmızı Topraklar’a girmem yasak mıydı? Ben sadece kabul görmediğimi sanıyordum.” “Ülkeye girişin de yasaktı tatlım. İhtiyar Heyeti’nin isteğiydi bu elbette. Eski kral buna karşı çıksa da onaylamak zorunda kalmıştı. Yeni kralımız sonunda duruma el attı da şu saçma durumdan bizi kurtardı.” “O yüzden mi beni farklı kılıklara sokarak götürdün oraya?” En son gittiğimizde insan bir kadın olarak gitmiştim. İlk defa bütün vücudu düzgün olan bir canlı olarak gittiğimden heyecanlıydım. Ta ki 5 çıplak erkeğin arasında kalana kadar. Bilirsiniz. Ejderhalar insana dönüştüklerinde pat diye elbiseli çıkmıyorlar. 5 ejder adam beni görünce konuşmak için dönüşmüşlerdi. Çok çarpıcı bir yaz tatiliydi. Abim sorularımdan bunalmış bir şekilde nefes verdi. “Maalesef evet. Hadi okumaya devam et.” Başka sorularım olsa da dediğini yapıp mektuba döndüm. “…karar verilmiştir. Ailenize katılmanız ve Kraliyetteki Prenseslik mevkiinize gelip görevlerinizi yerine getirmeniz rica olunur. İhtiyarlar Heyeti Neredeyse kahkaha atacaktım. Dalga mı geçiyorlardı bunlar? Ailem Kraliyet üyesi olabilirdi ama taht binlerce yıldır olduğu gibi babadan oğula geçmişti hep. Prenseslik mevkiisi de elbette kralın kızlarına aitti. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD