Sabah işe gitmeden önce aç karnına kıçıma batan yayların üstünde bir saat çalışmak gibi işkolik bir huyum vardı. Çalışmayı severdim çünkü sonunda para vardı.
Kendimi bildim bileli anlımın teriyle kazandığım para için didinip dururdum. İlk okulda mendil sattım, orta okulda hem mendil sattım hem de başka çocukların proje ödevlerini para karşılığı yaptım. Bir lirayı öğrendiğim günden beri onu kazanmak için elimden gelen işin fazlasını yapmıştım.
Ama lise en zoru ve korkunç pisliğin yuva yaptığı bir dönemdi. O zamanlar ergenliğin getirileri olan olgunluğa erişirimimde ki değişimlerim dikkat çekiyordu. Küçüklüğümden beri saçlarım kızıldı ve büyüdükçe iyice koyulaşmış ve bana yeni bir kimlik kazandırmıştı. Ateşin kızı diye artık çağırılıyordum. Buna zamanla alışmıştım ama değişen sadece saçlarım değildi. Vücudumun hatları belirginleşip yeni bir şekil aldığında iğrenç bakışların ve düşüncelerin hedefi olmuştu. Olgunlaşan bedenime dar gelen üniformam ve kızıl saçlarım yüzünden bir çok kere sözlü tacize uğramaktan artık psikolojik sorunlar yaşamaya başlamıştım. Okul yetkilerinden izin alarak pantolon ve gömlek giymeyi istediğimi söylemiştim. O zamanlar maddiyat olarak sıkıntı içerisinde olduğumuzu bilen matematik hocam kendisi bana geniş gri bir pantolon almıştı. Ona minnettardım. Üç buçuk yıl o pantolonla okula gidip gelmiştim.
Kendimi dış dünyanın pisliklerine kamufle etmekte başarılıydım. Uzun kızıl saçlarımı kestirip biriktirdiğim üç kuruşla siyah adi bir boya almış ve yıllarca soluk ve rengi tuhaf olan saçlarla gezmiştim. İş hayatına atılmama rağmen hala aynı soluk saçlarla geziyordum.
Kadın bedenini kullanım aracı olarak gören kesim yüzünden hiç bir zaman kendimi aynanın karşısında bir bütün olarak görememiştim. Beni bana mahrum bırakan bir zihniyetin acımasızlığını bugüne kadar yaşamış ve yaşamaya devam ediyordum. İleride yine yaşayacak olmaktan korksamda ördüğüm duvarların ardında kalmayı beceriyor ve gördüklerimle yetiniyordum.
Liseyi farklı işlerde çalışarak bitirmiş üniversiteyi tam burslu olarak kazanmıştım. Pizzacıda, fırıncıda kafede, markette ve en son çalıştığım yer olan züccaciyeyede iyi kötü geçinip gitmiştim. Ama üniversite yıllarının yokluğu o kadar zordu ki kaç kere bırakmayı düşünmüştüm fakat annemin sözleri aklıma geldikçe bu fikrimden süratle vazgeçiyordum. Son nefesinde ayakta kalmam için yalvaran gözlerini unutmam imkansızdı.
Bir yandan okuyup diğer yandan çalışıp ihtiyaçlarımı karşılarken bana hiç bir faydası olmayan tam tersi okul için kazandığım üç kuruşu da zorla alarak içkiye ve kadına yatıran insan müsveddesi olacak baba bozuntusu zorla tehdit ederek kendine kefil etmiş ve annemden kalan evimizi ipotek ettirmişti. Yuvam gitmişti ellerimden annemin hatırası gitmişti. Ve o günden sonra asıl çilem başlamıştı.
Banka borçlarını öderken diğer yandan okumak çok ama çok zordu. Verilen burslar olmasaydı şimdi sıradan bir garson olarak bir kafede çalışıyor olurdum.
Kıyafetlerimi ve yiyeceklerimi de en uygun yerlede almaya çalışıyordum.Maaşımı değil görmek kokusunu bile duyumsamamıştım kredi borçları yüzünden.
Geçen bir saatin ardından siyah ama griye yüz tutmuş eteğimi tek düzgün krem rengi gömleğimle kombin etmiştim. Kırık dökük aynanın önünde saçlarımı tararken baya uzadığını fark ettim ve bir kaç gün içinde kesmeye karar verdim. Siyah saç boyasınında zamanı geliyordu dipler kızıl duruyordu ama elimde zor günlere ayırdığım az bir param vardı. Ama eğer üzerinde çalıştığım uygulamayı beğendirebilirsem rahat bir nefes alacaktım. Üzerime yıkılan borçlardan kurtulur rahat bir nefes alırdım. Orta halli bir eve geçmeyi düşünüyordum.
İşe gitmek için yürüdüğüm uzun yolu bitirdiğim sırada Fatih son model arabası ile yanımda durdu. Açtığı camdan kocaman gülümsemesi ve sabahın köründe canlı bakan gözlerini görmemle dudaklarımı büktüm. Sabahları bu enerjiyi nereden buluyordu bu adam?
"Hadi atla ne bekliyorsun?"diye konuştu havalı adam.
Gri gözlerimi kıstım ve bana palyaço görmüş gibi sırıtan adama " Kırmızı tarzım değil." dedim eğlenircesine.
Yazın geceleri parklarda geçirdiğim için bazı ailelerin küçük çocuklarına aldıkları renkli akülü arabaları keyifle izliyor afacanların caka satmalarını çok sevimli buluyordum. Tıpkı Fatih gibi sırıtıp duruyorlardı. Birde arabaları birebir aynı renk ve şirinlikteydi. Kırmızı ve üstü açık.
"Siz kadınlar ne istiyorsunuz anlamıyorum ki." Düşen yüzüyle birlikte arabasını da geride bırakıp zaten vardığım şirkete girdim. Kendimi alıştırmak istememiştim öyle bir lükse. Rahatlığı yaşadıktan sonra akşama popoma değen yaylar canımı daha çok yakabilirdi.
Yerime geçtiğim gibi soluk almadan işime koyuldum. Parmaklarım klavyenin üzerinde uçuyor keskin gözlerimle kodlamaları hatasız yapmak için ful konsantre ekrana bakıyordum. Öğlen molasına beş dakika kala yılları birlikte geçirdiğim eskimeye yüz tutmuş gözlüğümü masaya bıraktım.
Yanan gözlerime avuç içlerimi bastırdığım an onun kibirli suratı karanlık dünyamı esir aldı.
Asude ye anladığım kadarıyla değer veriyordu hem de ona saygısızlık yaptığı için şirketinde ki en iyi kodlama yapabilen çalışanını işten çıkaracak kadar. Bunu şimdilik göze alamazdım. Üzerinde çalıştığım uygulamama her defasında yeni bir kulp tarak gönderiyor hatalarıma ek bir tehditte ekliyordu. Çenemi şu uygulamayı bitirene kadar kapalı tutsam iyi olacaktı.
Çalan eski çağdan kalma telefonum sakladığım çekmecem de titreyip tuhaf bir ses yayınca uyuşuk bir halde çıkarttım yerinden. Büyük ihtimal bankadan arıyorlardı. Başka kim beni arayacaktı?
"İyi günler Ben Şafak Banka 'sından Umut Batık. Elif Acarlı ile mi görüşüyorum?"
"Evet, buyrun."
Neyin geleceğini az çok tahmin ediyordum ama her defasında içime işlenen korku ve öfkenin ilk gün ki gibi yüzüye çıkmasını beklemiyordum.
"Kenan Acarlı nın ödeyemediği borçlarını kefili olmanızdan dolayı borcun sizin ödemekte olduğunuzu biliyoruz. Ama son üç ayın ekstrelerini dahi ödemediğiniz için hakkınızda haciz kararı aldırmak zorunda kaldık. Bilgilendirmek amaçlı olup iki hafta içerisinde ödeme yapmanız dahilinde haciz işlemini geri çekeceğimizi belirtmek için aradık. Diğer türlü işlemler için banka şubemize bekleriz. "
Bir müddet adamın dediklerini düşündüm. Klasik banka bilgilendirmesi bekliyordum ama bana üç ayın borcunu ödemediğimi söyleyince gerisi gelen her bir kelime boğazıma iğneyle ilmek ilmek işleniyordu. Kırık bir çekyatı mı haciz edeceklerdi?
" Pardon ben tam anlayamadım. Son üç ayın taksitlerini ödedim otomatik talimat vermiştim. Bir yanlışlık olmalı."
"Hayır Elif hanım son üç ay ödeme yapmamışsınız. Otomatik talimatlardan da çıkarmışsınız. Çalıştığınız şirketten aldığınız maaşı son üç aydır başka hesaba yatırıyorsunuz. Ayrıca arayıp bilgilendirme mesajlarını da iptal ettirmek istemişsiniz."
" Ben arayıp böyle bir istekte bulunmadım Umut bey!" Şok olmuş ağzımdan çıkan sözcüklerden bile şüphe eder olmuştum. Titreyen sesimi sabit tutmaya çalıştım ama nafile ellerim çoktan zangır zangır titriyordu.
"Bankada kayıtlı olan telefon numaranızdan ve sizin kimliğiniz ile giriş yapılmış Elif hanım."
Oturduğum yerden kalktım ve küçük oda da volta atmaya başladım. Üç ay önce olanları hatırlamaya çalıştım ama bankayı aramadığıma adım gibi emindim. Aklıma gelen görüntü ile yürümeyi kestim ve şok geçirerek tekrar yerime çöktüm. Alçak adam neden yıllar sonra kapıma geldiği belli olmuştu.
Kenan Acarlı! Babam olacak pislik onsekiz yaşıma girmemle bankada yüklü miktarda para çekmiş ve annemin hatıralarıyla dolu evi ipotek ettirmişti. Annemin emeği olan yuvamızı babamın kumar, içki ve kadın tutkusu yüzünden göz açıp kapatıncaya kadar kaybetmiştim. Kaybolmayan acısını yüreğimde hala hissederken o zamanlarda yaşadığım kötü olayların darbesi harap bir halde bırakmıştı beni. İhanete ortak etmişti baba demekten utandığım adam.
Yıllardır faaizlerle dağ gibi borcun altında ezilme noktasına gelmiştim. Son durak yıllarca hapishane köşelerinde çürümekti. Ama o pislik herif üç ay önce karşıma çıkıp ellerinde poşetlerle utanmadan evime girmiş pişkinlikle konuşmuştu. Kızım bu evde nasıl yaşıyor dememişti bile!
Ellerindeki poşetleri mutfak tezgahına sermiş ve getirdiği yemekleri masaya servis etmişti kısa sürede. Ama onu eve girdiğinden beri sessiz ve iğrenen gözlerle izliyordum.
Evet o akşamda çok yorgun ve çok açtım. Günde bir ve ya iki öğünle idare etmeye alışıktım ama çok çalışmanın verdiği yorgunluktan yemek dahi yiyememiştim. Yemeklere bakmadan evimden hayatımdan defolmasını söyleyip durdum. Sessizce beni dinliyordu ama gözlerinde o şeytani parıltıyı tanıyordum. Sonunda öyle bir şey söylemişti ki oturup önüme koyduğu ayrandan bir yudum almıştım.
Borcunu ödeyecekti. Komik olduğunu çok geçmeden anlamıştım. Yemek yedikten sonra aniden uykunun üzerime çullanmasıyla oracıkta uyumuştum. Sabah kalktığım da bir not ve saçma sapan bir yüzlük masanın üstündeydi.
"Canım kızım asıl niyetim seni görmekti. Borcu sağlık nedenlerim yüzünden çalışıp ödeyemem. Biricik babana bu iyiliği sürdüreceğini düşünüyorum. Çok güzel uyuyordun kıyamadım kaldırmaya. Kendine iyi bak."
Ağlamak, ortalığı yıkıp yakmak, neden bu adama yıllarca katlandığıma sövmek istiyordum ama bir korkak gibi giderek küçülüyor sessizliğim ile kendimi boğuyordum. Kimliğimi ve telefonumu çalarak böyle bir tuzağı kurmuş olmasına şaşırmıyordum. Sicili baya kabarıktı. Nasıl bir vicdanla yaptığına da şaşırmıyordum. Anlamadığım nokta evime getirmeyi başardığı sürtüktü. Adımı sesimi kimliğimi kullanarak yaptığı işten haz alan biri tam bir aptaldı.
"Elif hanım orada mısınız?"
"Evet. Benim hacz edilecek herhangi bir eşyam yok. Haciz işlemi gerçekleşmesse ne olacağını da tahmin edebiliyorum. Bana biraz daha süre verebilir misiniz taksitleri ödemem için?"
Hayatımda kimseye muhtaç olduğumu göstermemiştim ama bu bankaların önünde yatıp kalkar olmuştum. Bir makineyi andıran zihinleri ile inekten süt sağar gibi insanlardan para çekiyorlardı.
" Elif hanım bunu değerlendirmek için şube müdürümüzle konuşup sizi tekrar arayacağız. Ama bu zamana kadar -son üç ay hariç düzenli ödemenizden dolayı biraz süre verileceğini tahmin ediyorum. Ama yine de son karar şube müdürümüzde olacaktır."
Büyük bir rahatlamayla derin bir nefes çektim içime." Peki teşekkür ederim."
"Ben teşekkür ederim Elif hanım iyi günler."
Telefonu yüzüne kapattığım adamı umursamayarak başımı ellerimin arasına aldım. Bitecektim, az kalmıştı ama içimden bir ses ayakta kalmam için savaşmam gerektiğini fısıldıyordu. O ses o kadar az çıkıyordu ki eğer bir kaç engele daha takılıp düşersem bütün dünyaya kulaklarımı sonsuza kadar tıkayacaktım. Çok az kalmıştı..
Ellerimin titremesini hissettim ve gözlüğümü tekrardan takarak cep telefonumu ceketimin cebine koydum. Normalde asla insanların yanında çıkarmazdım ama beklediğim bir haber vardı.