2. Bölüm İlk Karşılaşma

1125 Words
2. Bölüm İlk Karşılaşma Koray Kılıç Yine yoğun bir hafta geçirmiştim. Hafta sonunu kendime ayırmıştım; fabrikada çalışmak çok yorucuydu. Mesailerle tüm gün iş yerinde geçiyordu ve asgari ücretle yapılacaklar sınırlıydı. Sevgili yapsan bile gidilecek çok yer olmaması masrafı bir nebze azaltıyordu. Ama bu aralar iş yoğunluğundan sevgiliye vakit kalmıyordu. Tek başıma takılıyordum. Aşk hayatıma maddi imkansızlıklardan ara vermiştim. Aksaray çok büyük bir şehir değildi ama güzeldi. İnsanları sıcak, komşuluk ilişkileri samimiydi. Gerçi biraz fazla samimi; herkes her şeyi biliyordu. Gizli saklı iş çevirmek zordu. Terzide pantolon tamiri beklediğim bir gün, o kapıdan içeri girdi. Girmesiyle birlikte adeta rüzgârı da içeri almıştı. Rüzgârla birlikte gelen Yasemin kokusu ciğerlerime dolmuştu resmen. Ufak tefekti ama kendine has bir havası, bakışları ve tavırları vardı. Dikkatimi çekmişti. İsmini ilk duyduğumda beynime kazıdım: Hanna. Anladığım kadarıyla mağazada çalışıyordu. Terziye getirdiği kıyafetleri tarif ediyordu. Mustafa Abiye uyarıda bulundu: "Umarım aksilik olmaz, müşteri aksi hata olursa başımız belaya girer." Hanna hafifçe gülümsedi ve anlatmaya devam etti, ama o gülümseme içime kadar işledi. Mustafa abinin ona ismi ile hitap etmesi işime yaramıştı. Aşk hayatına ara vermiştim fazla sürmedi bu ama . Seni aklıma kazıdım Hanna. Hanna işini bitirip çıkınca, bende yanımdaki arkadaşım Cengiz'e işaret ettim. İşaretimle niyetimi anlamıştı Cengiz. Benden önce dükkandan çıkıp hızlı adımlarla ilerledi. Cengiz, “Hanna, Hanna,” diye bağırınca şaşırdım. Nerden tanıyordu? Hanna dönüp bakınca; Cengiz, “dükkanda telefona daldım farketmedim geldiğini. Nasılsın?” Hanna benimle göz göze gelince utandı bakışlarını hemen kaçırdı benden. Daha sonra tekrar Cengiz'e dönüp; “ Önemli değil, ben de farketmedim. Nasılsın? Ablanın siparişi de hazır. İstersen gel verim.” Cengiz, “ İyi olur eve gidince nasılsa beni gönderecek, hazırsa alım.” İkisi önde ben bir adım geride yürüyordum. Cengiz salağı akıl etti de tanıştırma lütfunda bulundu. Cengiz, “buda kankam Koray Kılıç.” Hanna, “memnun oldum tanıştığımıza.” Ben kısa ve net cevap verdim “bende” diyerek. Saçları kapalı bir kızdı, her adımında parfüm kokusu içime işliyordu. Farkında olmadan derin bir nefes çekmiştim. Sanırım derinden çekmiş olacaktım ki Hanna arkasını dönüp bana anlamsızca baktı. Hiç öyle bakma canım radarımdasın. Adını kokunu ezberledim. Sırada numaran var. Çalıştığı yere kadar beraber yürüdük. Cengiz boş laf konuşup durdu. Mağazaya gelmiştik iş yerinin ismini de öğrenmiştim. İçeri girip etrafa baktığımda, sadece bayan çalışanların olduğunu farkettim. Bu çok iyi işlerinde erkek olmaması içimi rahatlatmıştı . Cengiz alacağını almış tam çıkacaktık ki ablamla karşılaştık. “Hayırdır abla ne işin? var dedim. Oda, “kıyafette indirim vardı kaçırmayalım bir bakalım dedik. Sen ne geziyorsun? bayan giyim burası.” Cengizi gösterip, “ablasının siparışleri varmış, onları almaya geldik.” “Madem geldin bekle beraber döneriz.” Bana bahane olmuştu seve seve dedim. Cengiz'in pis pis sırıtmasına aldırış etmeden tekrar mağaza döndük. Ablam Seda her kıyafeti incelemişti. İlk defa kızmadan sabırla bekledim. Hanna’ya bir şekilde numaramı vermem gerekiyordu. Bana baktığını fark edince telefonu işaret edip. Abla 532 kıyafete baktın, 351 ni beğenmedin 22 sini denedin 68 ni bıraktın. Dedim umarım anladın Hanna. Ablam kıyafete daldığı için “ne saçmalıyorsun denemeden mi alacam.” Çok şükür anlamadı saf ablam ama Hanna’nın bakışlarından numaramı aldığını farkettim. Kısa bir an bana bakıp tebessüm edince içimde bir umut ışığı yandı bu iş oldu dedim. Cengiz ayrılmıştı bizden günümü burada geçiremem diye. Sevgili ablam üçyüz kıyafette sonra bir parça beğenmiş onu alıp çıkmıştık. Bakalım Hanna ne zaman mesaj atacaktı bana. Hanna; Yine yorucu bir gün olmuş, ayaklarımın altı zonkluyordu. Son saatlerimdi. Sonrasında eve gidip duşumu alıp uzanacaktım. Çalıştığım mağaza üç katlı olunca, müşteri geldiğinde her katı dolaşıyordu. Tabi ben de onlarla aynı yerleri defalarca tekrar tekrar dolaşıyordum. Allah’tan patronum anlayışlı ve iyi biriydi, bayan olmasıda artı avantajımız. Patron hariç üç kişiydik mağazada. Müşteriler kıyafetlerini zor da olsa beğenmiş, yirminci kes aynanın karşısında kararını vermişti. Ben de boy ölçüsünü alıp diğer terzilik işlerin yanına bıraktım ismini de not alıp. Terziye gitmek bir nebze olsun iyi geliyordu. Biraz hava almış oluyordum. O günde rutin terzi işlerin alıp anlaşmalı terziye gittim salına salına. Terziden içeri girdiğimde Mustafa abinin kesim tezgahının tam yanımda biri oturuyordu. Tam bakamadım ama anlık gördüğüm kadarı bile kalp çarpıntım arttırmaya yetmişti. İçimden; “Üf anam seni nasıl bir ana doğurdu.” İç sesim benden bağımsız çok argo konuşan geveze biri. Mustafa abiye malzemeleri anlatıp çıkmıştım. İç sesimin gevezeliği ile baş etmeye çalışıyordum. “Bu çocuk sana niye baksın? Boyu posu yerinde, kaşı gözü yay mı desem keman mı? Senin gibi bir elliyi ne yapsın. Ama baksa sevaba girerdi bence. Garip sevindirmek sevaptır.” Ben bu düşüncelerle yürürken arkamdan birinin bana seslendiğini duydum. Ses tanıdıktı, ama kim dönüp baktığımda Cengiz olduğunu gördüm. Ablası daimi müşterilerinden di mağazanın. Ben dönünce Cengizi hemen arkasında da terzide ki yunan heykeli çocukta vardı. İster istemez gözüm ona kaydı. Dikkatimi dağıtma ak için ona bakmamaya çalışıp saçmalamaya başladım. Cengiz nasılsın diye sormuştu. Bense ablasının siparişlerini hazır olduğunu söylemiştim. Şimdide mağazaya doğru beraber gidiyorduk. Ben, Cengiz ve yunan heykeli. Bir an için ensemde nefesini hissettiğime yemin edebilirdim. Sanki derin bir iç çekmişti. Ani bir hareketle dönüp baktığımda tam arkamdaydı dursam bana çarpacaktı. Keşke durup mu baksaydım. Ne güzel çarpardı. Tekrar devam ettik, Cengiz o kadar boş muhabbet ediyordu ki artık otomatiğe almıştım cevapları. “Hı hı” deyip geçiştiriyorum. Mağaza gelmiştik, poşetlerini hazırlayıp verdim. Kapıdan çıkarken totem yaptım, yunan heykeli bana dönüp bakacak mı diye. Ama çıkmaları ile tekrar girmeleri bir olmuştu. Bu gelen müşteride daimi müşterimizdi. Yunan heykelinin ablası çıktı. Buna neden bu kadar sevindim anlayamadım. Tabi Seda hanımla, bizzat kendim ilgilendim. Biraz daha görülmüş olacaktım. Bir kaç kez göz göze geldik, ama benden hoşlanıp hoşlanmadığını anlayamadım. Bir ara ablasına saçmaladı ama çok takılmadım. Çok yakışıklı olunca böyle oluyor demekki, diye geçirdim içimden. Alışverişi bitirip çıktılar bende yine totem tutup arkasından baktım. “Dönüp baksana hadi, hiç mi beğendin be adam?” O sırada patronum Dilek bana seslendi masasından ona baktım bir şeyler soruyordu ama anlamıyorum kafa başka yerde olunca. Son kez baktığımda çoktan uzaklaşmış, acaba baktım bana. Tüh ya totemde tutmadı. Zaten benim için fazlaydı. Kesin sevgilisi vardır, boş bırakmazlar böylesi yakışıklı babayiğidi. İç sesi ede ayar vermem lazım susmak bilmedi bu gün. Bir daha ne zaman gelecekte ne zaman göreceğim. Bayan giyim olunca erkek müşteriler pek olmuyordu. Genelde müşterilerin eşi veya oğlu yada böyle kardeşi oluyor yanlarında. Gün bitsede eve gidip uzansam. Reonları düzenlerken vakit geçer diye oyalanmaya başladım. Acaba Dilek hanıma indirim yaptırsam ablası ile tekrar gelir mi.? Saçma fikirler üretirken buldum kendimi. “Boş ver Hanna işine bak seni ne yapsın bu yunan heykeli.” Sanırım bu kısmı dışından söylemiş olmalıyım Dilek hanım bana bakıp gülüyordu. Üzgün ve utanç dolu bir surat emojisi var mıdır bilmem ama benim ifadem tam olarak öyleydi… Oysa Dilek Hanım’ın gülüşü sandığım gibi masum bir tesadüf değildi. Kameradan Koray’ın ablasına kıyafet numaralarıyla sözde şifre verip bana numarasını yazdırmaya çalıştığını görmüştü. Ben ise bunun farkına bile varmamış, Dilek Hanım’ın gülüşünü sadece benim saflığıma vermiştim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD