46. Bölüm “Veda Busesi”
Hanna
Eylem’in istemesi de tıpkı hayal ettiğimiz gibiydi; sorunsuz, neşeli, sıcacık bir ortam… Herkesin yüzünde tebessüm, odada kahkaha sesleri dolaşıyordu. Sadece Tolga ağabey ile Çiçek’in atışmaları ortamı biraz şenlendirmişti. Eylem’le ben ara ara göz göze geliyorduk , ikisini kıkırdayarak izliyorduk. Aralarında öyle bir çekişme vardı ki, “Bu ikiliden kesin bir şey olur,” demiştim Eylem’e.
Gerçekten de büyük aşklar kavgayla başlarmış. Ogün Tolga ağabey ile Çiçek’in arasındaki gerilim, ileride nasıl bir hikâyeye dönüşecekti kim bilir...
İsteme Filiz yengenin hayal ettiği gibi son bulmuştu. Dönüş yolunda resmen arabada türkü söylüyordu. Ondaki neşe insana yaşama sevinci veriyordu.
Bir de Tolga ağabeyin Buse’ye verdiği dersi unutmak mümkün değildi. Hak ettiğini bulmuştu resmen. Sonradan duyduğuma göre, Buse nişanlısından ayrılmış. “Aldığım havadisler o yönde,” derken bile içimden bir tebessüm geçmişti. Eminim kuduruyordur şu an. Belki de yaptığı hataları düşünüp pişman oluyordur, kim bilir…
Koray ve Efe’nin anlattıklarına göre Buse aslında kötü bir kız değilmiş. “Belki de biz tanıyamadık,” demişlerdi. Herkesin bir nedeni vardı kendince.
Ama artık o eski defterleri kapatmanın vakti gelmişti. Çünkü büyük ayrılık kapıdaydı. Koray’ın eğitim bölüğü günü gelip çatmıştı. Onu yolcu edecektik, hem de sonsuz bir gururla…
Ama içimde bir sızı vardı. Onu sessiz sakin göndermeye hiç niyetim yoktu.
Bu yüzden gizli gizli bir asker gecesi planladım. Sürpriz olacaktı, öyle istemiştim. Fakat sürpriz fazla uzun sürmedi; Koray, evdeki hazırlıkları görünce her şeyi anlamıştı.” Madem öğrendi rahatça hazırlık yapabiliriz” demiş Seda abla.
Masaların üzeri bayraklarla süslenmiş, fonda duygusal asker türküler çalıyordu. Her şey hazırdı…
Bir tek ben hazır değildim ondan ayrılmaya.
Filiz yengenin keyfi yerindeydi. Efe’yi sonunda evliliğe ikna etmişti. Üstelik ona “evlen artık” demeden, gönlünce bir gelin bulmuştu. Kendini öyle bir kaptırmıştı ki, resmen ikinci baharını yaşıyordu.
Efe’nin askerlik işi ise yatmıştı. Sağlık raporu nedeniyle kalmıştı.
Filiz yenge, bunu bile espriyle karşılaşmıştı. “Anne duası sağlık raporu değil” demişti.
Koray, Efe’yi teselli edebilmek için “mecbur birinin geride kalması gerekiyordu, piyango sana vurdu işte kuzen,” diyordu Efe’ye, kahkahalar eşliğinde.
Ama Efe’nin yüzü gülmüyordu. Morali yerlerdeydi.
Koray’ı da uğurlayacak bu kez. Cengiz gitmişti, Tolga gitmişti, şimdi sıra Koray’daydı.
Hatta Oğuzhan bile başvurmuş, onunki bile çıkmıştı.
Koray, beni arayıp, “Kına gecemde Oğuzhan da olsun. İkimizinki aynı gece olsun. Malum Tolga yok… abisinin yokluğunu hissettirmeyelim,” demişti.
Oğuzhan’la konuşmuş, o da hemen kabul etmişti.
Oğuzhan’ın annesi de “Benim de bir katkım olsun,” diyerek içecekleri, kuruyemişleri almıştı. Küçük bir veda gecesi gibi başlayan organizasyon, kısa sürede koca bir kına gecesine dönüştü.
Etraf süslenmiş, masalar hazırlanmış, herkesin yüzünde bir tebessüm… Ama benim içimde kocaman bir sızı vardı.
Koray’a baktım, o ise gülümseyerek, “İnan bana,” dedi. “Bizim düğünümüz bundan da güzel olacak.”
Ben ise içimden sadece şunu geçirdim:
“Yeter ki sağ salim dön…”
Kına gecemiz başlamıştı.
Asker türküleri yankılanıyor, halaylar birbiri ardına çekiliyor, gençlerin kahkahaları avlunun duvarlarında yankı buluyordu. Her şey o kadar güzeldi ki… ama benim içim sanki başka bir mevsimdeydi.
Kalbimin ortasına oturmuş bir hüzün vardı; iç sesim bile küsmüştü bana, konuşmuyordu artık.
Daha sonra Koray’a kına yakılması için ortaya kurulan masaya gelmesi için anons yapıldı.
Koray ve Oğuzhan meşale, duman ve her Türk asker doğar şarkısıyla arkadaşlarının arasında masaya geldiler. O an gurur verici bir andı. Babamın bile gözleri dolmuştu.
Efe, kuzeninin ellerini tutup, yüzüne hem neşeli hem duygulu bir ifade yerleştirdi.
“Sakın açma Kuzen,” dedi gülümseyerek, “ne toplasan kar. Üç ay maaş yok, üç aydan bu parayla idare edeceksin artık!”
Kahkahalar yükseldi. Efe her zamanki gibi ortamı neşelendirmeye çalışıyordu, ama gözlerinin kenarında beliren gölgeleri sadece ben fark ediyordum.
Koray ve Oğuzhan yan yana oturmuşlardı.
Oğuzhan’ın ellerini kendi kuzeni tutuyordu, ikisinin de omuzlarında ay yıldızlı bayrak vardı. O bayrağın kırmızısı, loş ışıkta bile parlıyordu.
Kayınvalidem balkondan aşağı kocaman bir Türk bayrağı sarkıtmıştı.
Balonlar, süslemeler, türküler... Her şey özenle hazırlanmıştı.
Ama ayrılık vakti yaklaştıkça, kalbimin içi buz kesiyordu.
Asker eşi olmak… uzaktan gurur gibi görünüyordu ama aslında yürek isteyen bir şeydi.
Haberlerde şehit cenazeleri izler, iki dakika üzülür, sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam ederdik.
Ama o akşam anladım… o iki dakikalık hüzün, bir ömür boyu sürebilirdi.
Gözlerimi Koray’a diktim.
O kadar gururlu, o kadar dimdik duruyordu ki...
Tebessümündeki huzur, kalbime hem umut hem de korku gibi dokunuyordu.
Aşık olduğum adam, benden uzaklaşacaktı.
Sessizce dua ettim içimden:
“Allah’ım, sen bütün askerlerimizi koru… Ve bana sabır ver.”
Kına gecesi çok güzel bitmişti.
Türküler sustu, halaylar bitti, kahkahalar yerini yavaş yavaş sessizliğe bırakıyordu.
Evin içinde bir huzur kalmıştı geriye; biraz da hüzün.
Herkes yavaş yavaş evlerine dağılıyordu.
Kayınvalidem annemlerden müsaade istedi.
“Hanna biraz daha kalsın, sonra Koray bırakır,” dedi.
Annem de gülümseyerek, “Tamam kızım, geç kalmayın,” diye karşılık verdi.
Onların o anlayışı, içimde tarifsiz bir minnettarlık duygusu oluşturdu.
O kadar şanslıydım ki… böyle insanlar, böyle bir aile her kula nasip olmazdı.
Ortayı toplamaya yardım ediyordum.
Seda abla tepsileri toplarken bana dönüp,
“Sen bırak onları, Koray’la biraz dolaşın. Son geceniz… Biz hallederiz buraları,” dedi.
Sesinde hem şefkat hem de vedanın o bilindik burukluğu vardı.
Elimdeki tabakları bırakıp teşekkür ettim.
Koray yanıma geldi, ellerimi tuttu.
Sıcak elleri parmaklarımı sararken içimde bir ürperti yükseldi.
Sonra babasının arabasına bindik.
Gece, ay ışığıyla hafifçe aydınlanıyordu. Sokak lambalarının ışıkları camdan içeri vurdukça Koray’ın yüzüne yansıyan gölgeler değişiyor, kalbim onun her ifadesini ezberliyordu.
Arabayı çok yavaş sürüyordu.
Sanki zamanı tutmak ister gibiydi…
O anların bitmesini, sabahın gelmesini istemiyordu.
Ben de istemiyordum.
Radyo açıktı. Ahmet Kaya’nın sesi yankılandı içerde:
“Kendine iyi bak, beni düşünme…”
O şarkının sözleri, bizim hikâyemiz gibiydi.
Ne eksik, ne fazla.
Koray direksiyona baktı, sonra bana dönüp gülümsedi.
“Tam bize göre değil mi?” dedi kısık bir sesle.
Cevap veremedim.
Gözlerim doldu, başımı cama yasladım.
Camdan dışarı baktığımda şehir uyuyordu ama kalbim hiç susmuyordu.
Her virajda, her nefeste, her notada biraz daha yaklaştık ayrılığa.
İçimden sadece bir cümle geçirdim:
“Bu gece bitmesin, sabah olmasın.”
Ne kadar dolaştığımızı bilmiyordum.
Zaman durmuş, yollar uzamış, şehir sessizleşmişti.
Kendime geldiğimde arabamız bir tepenin yamacında durmuştu.
Karşımızda şehrin gece manzarası vardı ışıklar şehrin üstüne serpilmiş yıldızlar gibiydi.
Koray motoru susturdu, içeriye sadece rüzgârın uğultusu doldu.
Bir süre konuşmadan öylece oturduk.
Sonra elimi tuttu, parmaklarını parmaklarımın arasına kenetledi.
Sıcaklığı kalbime kadar işledi.
Gözlerimin içine baktı, sesini neredeyse fısıldar gibi çıkardı.
“Seni çok seviyorum,” dedi.
“Beni sabırla bekleyebilecek misin?”
O cümle içimi acıttı.
Sanki içinde gizli bir vedanın yankısı vardı.
Buse’nin, Tolga’ya yaptığı Koray’ın içinde bir yerlere dokunduğunu o anda anladım.
Korkuyordu benden değil, kaybetmekten.
Gözlerimi ondan ayırmadan fısıldadım.
“Bir ömür beklerim seni.”
O an dudaklarının kenarı titredi, bana doğru biraz daha yaklaştı.
İlk defa bu kadar yakınlaşmıştık.
Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
Yavaşça eğilip dudağıma hafif bir öpücük kondurdu.
Sanki zamanı durdurdu o an.
Utancımdan gözlerimi kapattım, istemsizce dudağımı ısırdım.
Koray gülümsedi, yanağıma dokundu.
Parmak uçları yüzümde gezindi.
“Bu veda busemiz olsun,” dedi alçak bir sesle.
“Bana verdiğin sözün mührü olsun.”
Sonra yanağımdan bir kez daha öptü.
Rüzgâr camdan içeri eserken teminin ateş gibi yandığını hissettim. Kalbim o anda mühürlendi sanki.
Artık beklemenin adı vardı: Koray.
(Keyifli okumalar dilerim yorum yapmayı kitaplığa eklemeyi unutmayın. Sevdiklerinize de tavsiye edermisiniz🙏☕🌹❤️)