Bir Dilek

1964 Words
Arda çantanın içinden ruj ve far çıkarttı. Şimdi sinirlenme sırası bana geçmişti. “Kızım ben sana makyaj yapmak yasak demedim mi? Ne işi onların çantanda?” Azra’yla bu makyaj meselesi yüzünden kaç defa kavga ettik. “Anne karışma bana. Herkes yapıyor.” “Herkes beni ilgilendiriyor kızım. Beni sen ilgilendiriyorsun. “ Azra’yla konuşmaya çalışırken Mahir’de dahil oldu. “Senin yetiştirdiğin kız böyle olur işte. “ Bu lafının üstüne bu defa Mahir’le kavgaya tutuştuk. Bizim birbirimize girmemizi fırsat bilen Azra ile Arda’da kendi içinde tartışmaya girdi. Okul kapısının önüne gelene kadar tartışmalarımız durmadı. Çocuklar arabadan inince Mahir’le iyiden iyiye birbirimize girdik. Çocuklar kötü ir şey yapınca benim çocuklarım, iyi şeyler yapıp gururlandırdıklarında onun çocukları oluyor. “Sen çalışmasan, evinde oturup çocuklarınla ilgilensen bunların hiçbirini yaşamayacağız. Benim çalışmam yetiyor. Senin parana ihtiyacımız yok ki. “ Mahir her zamanki gibi konunun para olduğunu sanıyordu. Sinirde elimle yüzümü kapatıp sakinleşmeye çalıştım. “Konunun para olmadığını kaç kere söylemem gerekiyor. Ben çalışmayı seviyorum ve istiyorum. Niye beni anlamıyorsun?” sürekli kendimi anlatmaktan bıktım usandım artık. Çok şey mi istiyorum sanki. Sadece kendini benim yerime koymasını istiyorum.   Beni iş yerime bırakana kadar susmadan kendisinin haklı olduğunu savundu. Konuşup tartışmayı uzatmak istemediğimden ağzımı açmadım. Alttan alan sürekli ben oluyorum ve bundan çok yoruldum. Arabanın kapısını kapattım. Çalışmıyor olsam kendimi dinleyip her şeyi kafama takardım. Çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum ve düşünmeye zamanım olmuyor. *** *** Masamda duran dosyaları inceleyip gerekli fiyat çalışmalarını hazırladıktan sonra poliçeleri hazırlayıp imza için klasörde topladım. Bu ay yapacağım poliçelerle, performansımla terfi alabilme şansım var. Terfiyi uzun zamandır bekliyorum ama bölüm amirimiz sürekli beni görmezden geliyor. Bu ay sıkı çalışırsam müdür olmam için önümde hiçbir sebep kalmayacak. Evde işleri yoluna koyamıyorum hiç değilse işte başarılı olayım. Kendimi işlere öylesine kaptırmışım ki telefonu elime almaya vaktim bile olmadı. Telefona baktığımda Mahir’in on defa aradığın, Emir’in okul yönetiminin de üç kez aradığını gördüm.  Okuldan da aradıklarına göre mutlaka Emir ile ilgili bir durum oldu. Vakit kaybetmeden Mahir’i aradım. Bu sırada oğluma bir şey olmaması için dua ediyordum. Telefonun açılmasıyla Mahir’in telefonun ucundan bana bağırması bir oldu. “Telefonunu niye açmıyorsun?” “Sessizde kalmış özür dilerim.” Bu defa Mahir haklıydı. “O teflon sessizde kalmayacak. O zaman okul yönetimine ilk aranacak kişi olman gerektiğini söylemeyecektin. Ya Emir’e bir şey olsaydı.”  Mahir sinirden ne olduğunu anlatmıyor bana çemkiriyordu. “Ne olmuş Emir’e, iyi mi?” Oğlum için endişeliydim. “Okulu birbirine katmış. Cam, çerçeve ne varsa indirmiş. Sınıfından bir arkadaşıyla dövüşmüş. Ben okla yaklaştım sen de gel.” Deyip teflonu suratıma kapattı. Emir çocuklarımın arasında en sakin olanıydı. Şimdiye kadar hakkında bir şikayet bile gelmemişti. Tüm bunların Emir’in yapmış olmasını aklım almıyordu. Mahir bir yandan kızmakta haklıydı ama telefonumun sessizde kaldığını bilmiyordum bile. Okul yönetiminin Mahir’e ulaşmış olması ve Emir’e bir şey olmaması en büyük tesellim. Bölüm amirinden izin alıp soluğu okulda aldım. *** *** Mahir benden önce gelmişti tabi. Beni Emir’in yanına çıkarttı. Üstü başı yırtılmış yanağında çizik ve morluklar vardı. Oğlum çok korkmuş görünüyordu. Ona neler olduğunu sorduğumda ellerini bağlayıp oturdu. Biraz onun yanında kalıp sakinleştirdikten sonra sınıf öğretmenin yanına öğretmenler odasına çıkıp karşısına oturduk.  “Emir normalinde çok sakin bir çocuk. Son zamanlarda içine kapandığını, derslerindeki başarısızlığının farkında mısınız? Arkadaşlarıyla da arası bozuldu. Tartışmaya, saldırganlaşmaya başladı. Bugün de bir tür sinir krizi geçirdi. Camları kırdı, arkadaşına vurdu. Emir’in böyle davranmasının sebebi sizce ne?” Öğretmen Bey kelimelerini seçerek konuşmaya çalışıyordu. Mahir’in siniri hala üstündeydi.” Neden yaptığını siz söyleyeceksiniz hocam. Bütün gün okulda sizinle. Ama kötü niyetli olduğun sanmıyorum.” Emir ne yaparsa yapsın kötü düşündüğüne bende inanmıyordum. Bu konuda Mahir’le aynı düşünceleri paylaşıyorduk. Öğretmen Bey sakin bir ses tonuyla konuştu. “Bence Emir’in bu davranışlarının sebebi sizsiniz.” Dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular döküldü sanki. Mahir’in sinir tavan yapmıştı artık. “Siz ne söylediğinizin farkında mısınız?” “Sakin ol, önce dileyelim.” Ben Mahir’i sakinleştirmeye çalışırken Öğretmen devan etti. “Sinirlenecek ir şey yok Mahir Bey. Oğlunuzun dersleriyle ne kadar ilgilisiniz? Onun yaptığı resimleri gördünüz mü hiç?” deyip masanın ilerisinde duran resimleri alıp önümüze getirdi.  “ Bunları Emir çizdi.” Çizdiği tüm resimler karanlıktı ve anne baba olduğu belli olan kişiler birbirine bağırıyordu. Çizimleri görünce Mahir’le birbirimize baktık. Normalde Emir tüm renkleri kullanarak cıvıl cıvıl resimler çizerdi. Mahir’le ne söyleyeceğimizi bilmiyorduk. “Anladığım kadarıyla Emir, sizin kavgalarınızdan etkileniyor. Kendini ifade etme şekli de bu. Dikkatinizi çekmek için de saldırganlaşmaya başladı. Yaralanan öğrencinin ailesiyle konuştum, şikayetçi olmayacak. Sizden ricam çocuklarınızın yanında tartışmamanız. Kötü etkileniyorlar. “ Gözümdeki yaşları durduramadım. Oğlumuz bizim yüzümüzden içindekileri yansıtamıyor ve etrafa saldırıyor öyle mi? Bunu oğlumuza biz mi yaptık gerçekten? Onlara nasıl kötü örnek olduğumuzun farkında bile değildim. Öğretmen Bey bize bir pedagog önerisinde bulunup kartını verdi. Eve gidene kadar Emir’le tatlı, güzel bir şekilde konuştuk. Mahir’le tartışmadık bile. Bir noktada Mahir’le yalnız konuşmamız gerekiyordu. Kocamla en son ne zaman yalnız kaldığımızı düşündüm de… Sadece akşamları uyumak için yatak odasına girdiğimiz zamanlarda. Onda da sadece uyuyoruz. Konuşmak yok, öpmek yok, cilveleşmek yok. Emir’le eve girerken bir yandan da annemlere durumu anlattık. Onları da sıkı sıkı tembih ettik çocukların yanında tartışılmayacak diye. Kayınvalideme göre ‘çocuktur yapar, biz abartıyoruz’. Evet biz abartıyoruz ama kavgalarımızı abartıyoruz. Emir’in yüzündeki çizikleri temizleyip morluklarına pansuman da yaptım. Mahir’le yalnız kalıp oturup konuşmak için evden çıktık. Anne baba olarak çocuklarımızın geleceğini düşünmek zorundayız. Ve yine anne baba olarak sadece konuşabilmeli, bir karara varabilmeliyiz. Evden biraz uzakta olan bir kafeye geçtik. Gösterilen masaya oturduk. Mahir de bende konuşmaya nerden başlayacağımızı bilmiyorduk. İki çay istedikten sonra ilk konuşan ben oldum. “Görüyor musun bak. Kavgalarımız yüzünden çocuğu ne hale getirmişiz.” “Evet, en kısa zamanda o pedagogla bağlantı kuralım. “ Mahir de kendini kötü hissediyordu ancak pedagog tek çözüm değil. “ Sadece pedagogla olacak iş değil. Bizim de kendimizi düzeltmemiz gerekiyor. Ben çok yoruldum artık.” İstemsiz bir şekilde gözyaşlarım dökülmeye başladı. “Sürekli kavga çıkartmazsan sorun ortadan kalkar aslında.” Kafede olmasak bağırır çağırırdım. Her koşulda beni çıldırmıyor mu, çıldırıyorum. Bağırıp çağırmadan, sakince konuşup onu haklı çıkartmayacağım. Bu oyunları yemem ben. Gülümseyerek devam ettim. “Sadece ben mi kavga çıkartıyorum. Sen meleksin çünkü dimi? Sakın işin içinden kendini sıyırmaya çalışma. Bu çocuğa ne olduysa ikimiz yüzünden oldu.” Sinirimi bastırmaya çalıştım. “ Sen her şeyi yanlış anlamasan, konuyu uzatmadan, ılımlı yaklaşsan, işi bıraksan sorunumuz falan kalmayacak.” Mahir’e bak sen. Çözümü nasılda buldu kendini görmeden. “Öyle mi? Maden ben yanlış anlıyorum bu izin vermeyeceksin o zaman. Beni tekrar tekrar kızdırıp konuyu uzatmamı sağlamayacaksın. Sende bana ılımlı yaklaşacaksın, anladın mı? Çocuğun bu halde olmasında şaşmamalı. “ asıl suçlu kendisi ama bun göremiyor bile. Mahir’de sesi duyulmasın diye öne eğildi. “ Emir’in bu halde olması benim yüzümden yani Melek Hanım öyle mi? “ “Öyle Mahir Bey.” Beni suçlarsa ben de onu suçlarım. Her şeyi alttan aldığım yeter. Söz konusu çocuğum olduğunda hiçbir şeyi, hiç kimseyi görmez. Kısa bir sessizlikten sonra yine ben konuştum. “ Beni hiç anlamıyorsun Mahir. Birazcık anlamaya çalışsan her şey düzelecek.” Doğrusu bu. “ Sen beni çok anlıyorsun dimi? Kendini biraz benim erime koy. İşte o kadar stresin içinden çıkıp eve geldiğimde huzur bulmak istiyorum ama nerde. Yok annemle kavga ediyorsun yok Azra’yla atışıyorsun. Şu işten çıksan çok rahat edeceğiz.” Mahir olaylara sadece kendi  açısından bakıyordu. Evet evde çok  fazla vakit geçiremiyorum ama çalışmayı seviyorum. “Ben işten çıkınca her şeyin düzeleceğini mi sanıyorsun? Annenle evde bütün gün kalmanın ne demek olduğunu biliyor musun, yok. Annen sana karşı, torunlarına karşı iyi. Bana karşı kaynanalık yapıyor. “ bir de olaylara benim tarafımdan baksa? Mahir arkasına yaslanıp gülmeye başladı. Daha çok dalga geçer gibiydi. “Senin derdin annem mi? Ne yapayım istersin kadını evden mi göndereyim? Nasıl bir insan oldun sen? Bir de adın Melek olacak, şeytansın sen.” Sonunda benim de tepemin tasını arttırmayı başardı. “Şeytanım madem neden evlendin benimle? Asıl şeytan sensin bir kere. Birazcık şu karını dinlesen… Annenin lafından çıkamıyorsun ki. “ Madem eteğimizdeki taşları döküyoruz, ben kaya atarım. Mahir de bir şey söyleyecekti ama yanımıza gelen kadını fark edince sustu. Sanırım farkında olmadan fazla gürültü yapıp diğer müşterileri rahatsız ettik. “Gürültü yaptıysak özür dileriz.” Kafeden de kovulmayalım. Yanımıza gelen kadın çok içten gülümsüyordu. Rahatsız olmuş gibi değildi. “Ben falcıyım. İsterseniz sizin için kahve falı bakabilirim.” Kadının kahve ve fal satmaya çalıştıklarını görünce canımız sıkıldı. “Yok hanımefendi sağ olun. Fal istemiyoruz.” Diye kadını başımızdan savdım. Kadın gidince Mahir’le birbirimize baktık. Tartışmak için hazırda bekliyorduk ama nerde kaldığımızı unutmuştuk kadın gelince. Çayımdan bir yudum alıp boğazımı ıslatayım dedim ama çay buz gibi olmuş. İki taze çay daha söylerken bir dilim de pasta istedim. “Tatlı yiyelim tatlı konuşalım bari.” Diye de laf soktum. “Senin tatlı olduğun zamanlar yıllar önceydi.” Tabi Mahir altta kalır mı? Laf sokma konusundaki hünerini annesinden almış. “Sen keşküle döndüğünün farkında değilsin sanırım. Her anlamda.” Mahir Bey ne demek istediğimi çok net anladı ve siparişler gelene kadar ağzını bıçak açmadı. Bende kaynanamdan laf sokma sanatını öğrendim on sekiz yılda. Ne mutlu bana ki kaynanam var (!). Ağzım tatlansın diye iki çatal pastadan aldım. Sanırım reglim de yaklaşıyor, o yüzden canım tatlı çekiyor. Mahir çayından içip bana baktı. “Hadi ikimizde suçluyuz diyelim konuyu kapatalım. Çocukların yanında kavga etmemeye dikkat ederiz. Pedagoga gideriz. Çocuklarla daha çok ilgileniriz. Tamam işte.” O da tartışmaktan sıkılmıştı benim gibi. “Tamam bunları yapalım, yapmayalım demiyorum. Ama bu kavgalarımıza bir son vermezsek olduğumuz yerde sayar dururuz.” “ bak yine konuyu uzatıyorsun. Seninle anlaşabilmek ne mümkün? Her şeye bir itiraz.” Bazen bu adamın beni neresiyle dinlediğini merak ediyorum. Hemen kendimi savunmaya geçtim. “Ben tamam dedim dimi. Sadece kesin çözüm arıyorum.” “Durumu kurtaralım yeter. “ derken demin gelen kadın tekrar yanımıza geldi. Tam da konuşmamızın ortasında gelip duruyor bu da. “ Fal istemiyoruz.” Kibar olmaya çalışıyordum. “ Fal için gelmedim. Sizlere dilek kartlarından… “Mahir kadının lafını kesti. “Kartlı falda istemiyoruz. Komple fal istemiyoruz biz.” Kadın sakinliğini ve güler yüzlülüğünü hiç bozmadı. “Yanlış anladınız. Bunlar dilek kartları. Müessesemizin hediyesi.” Kartları bize uzattı. Alacakken geri çekti. “ Yalnız ne dilediğinize dikkat edin. Dileklerin gerçekleşebilmek gibi kötü huyları vardır.” Dedi gizemli gizemli ve gitti. Yine kavga da nerde kaldığımızı unutmuştuk. Kartlara baktım. Bendeki parlak mavi, Mahir’deki parlak yeşildi. Kavgamızı bir kenara bırakmak istedim. Uzun zaman sonra dışarı çıkmışız, başka şeylerden de konuşabiliriz, bilmeliyiz. “Ne dilemek isterdin? Gerçekleşeceğini bilsen ne dilerdin?” Mahir kartı elinde evirdi, çevirdi, düşündü ve bana baktı. “Beni biraz olsun anlamanı isterdim. Empati kurmanı.” Cümlesi bitince kartın köşesi parmağını kesti. Kan karta bulaşmıştı. Ben farklı şeylerden konuşalım diyorum o kavga etmekten memnun anlaşılan. “Bende ne isterdim biliyor musun? Benim yerime geçmeni. Nelerle mücadele ettiğimi görmeni isterdim.” Mahir’e bakarken parmağımın sızladığını fark ettim. Benim de parmağım kanamış, kan karta bulaşmıştı. Bana peçete uzattı. “Hadi kalkalım artık. Mikrop kapacağız burada.” Mahir hesabı öderken bende dışarıda bekledim. Müthiş bir yağmur yağıyordu. Gök deliniyor gibiydi. Rüzgarda vardı hatta lodostu. Kafeye kadar yürüyerek gelmiştik. Bu havada taksi bulsak bile yakın mesafe diye almazdı. Mahir’de dışarı çıktığında rüzgarı görünce paltosunun önünü kapattı. Beni kendine çekti üşümeyeyim diye. Bende fırsattan istifade kocama sarıldım. Ne kadar kavga edersek edelim birbirimizi düşünüyor olmamız da güzel. Sıklıkla tartışsak da boşanmayı hiç düşünmedik ya da sinir haliyle bile olsa dile getirmedik. Bu da bir şeydir. Rüzgar resmen fırtınaya dönüşmüştü. Dışarıda kimsecikler yoktu. Bu gece bu fırtınada çatılar bile uçar. Yarın haberlerde görürüz mutlaka. Eve vardığımızda da elektrikler yoktu. Elektrikler gitti diye herkesler odasına çekilmiş. Biz de ses çıkartmadan odamıza çekildik. Pijamalarımızı giyip bir tane daha battaniye çıkarttım, gece soğuk olacağa benziyor. Yatmadan önce Mahir; “Yarın her şey farklı olacak. Bundan sonra çocuklarımızı düşünerek hareket etmeliyiz. “ “Haklısın. Dikkatli olmalıyız. İyi geceler.” Mahir çabuk sinirlenir, kendini haklı görür ama siniri geçince doğru olanı anlardı. Sonra yine sinirlenir ve her şey başa sarar. Yarının faklı olmasını diliyorum. Belki dileklerimiz tutar.  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD