✍ ✍ ✍
Gözlerimi açtığımda yan tarafıma dönüp komodinin üzerindeki saate baktığımda saatin daha altı olmadığını gördüm. Her ne kadar saat altıya alarm kursam da asla altıda uyanamazdım. Bu yüzden her ihtimale karşı yine de alarmı altıya kurardım ve hep altıdan önceden uyanırdım.
Bedenim de bu düzene uyum sağlamıştı ki sadece hasta olduğum zaman kendimi zorlayarak altıda kalkmaya çalışırdım. Daha fazla oyalanmamak için hızla kalktım. Tabi ki de bunda da 70 yaşındaki gaddar anneannemin odama gelmemesi için hızlı davrandım.
Aklım olayları kavradığı zamandan beri hiçbir zaman rahat bir şekilde uyumadım.
Dört yaşımdan yedi yaşıma kadar saat gece birde uyuturdu beni sabah yedide uyandırırdı. Tabi ki de bu durumda çok zorlanırdım bazen masanın altında uyumaya çalışırdım ki tilki uykusunda olurdum.
Çünkü anneannem yarım saat bazen bir saat bazen de on beş dakikada bir sürekli zamanı değiştirerek bana bağırırdı. İşte o değiştirmeyi de zamanlara alışmam için yapardı. Eğer uyuduğumu anlarsa işte o zaman beni döverdi bende o dayaktan sonra yorgun düşerek uyurdum. Bazen uyumak için dayak yerdim. Çünkü o zaman birkaç saatte olsa uyuma imkânı elde ederdim.
Ne kadar acı uyku için bilerek dayak yemek.
Daha fazla oyalanmamak için hemen odamın içindeki banyoya gittim. İhtiyaçlarımı giderip geri odama dönerek hızlıca üstümü giyindim. Odam soğuktu o yüzden aceleyle ediyordum.
Tabi ki de neden olduğunu tahmin ederdiniz. Ama yine de söyleyeyim evet anneannem benim odamdaki kaloriferi kapattığı için her zaman soğuk olurdu. Yazları serinletici olsa da kışları bu yüzden sürekli hastalanırdım.
On dakika içinde odamı toplayıp aşağı indim. Hemen mutfağa geçip çay suyunu koyup buzdolabına yönelip kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Masayı güzel bir şekilde hazırlarken çay suyunun kaynamasıyla saate baktım. Saat altı yirmi olduğunu gördüğüm de biraz daha hızlanarak suyun altını kapatıp dolaptan bir kâsenin içine yumurta çıkarak çırpmaya başladım.
Anneannem tam altı buçukta aşağı indiği için hızlı davranıyordum. Çayı demleyip hemen peynirli omlet yapmaya başladım. Raftan anneannemin çay bardağını alıp masaya yerleştirdim. Çay tabağına iki küp şeker koyup çayını doldurdum.
Tabi ki omleti de unutmadım masadan tabağı alıp içine omleti koyup anneannemin hemen önüne koydum.
Ayak seslerini duyduğumda hemen çayını doldurdum. Anneannem mutfağa girdiğinde kahvaltıyı hazırladığımı gördüğünde yüzünü buruşturdu. Ceza veremediği içindir o hoşnutsuzluk ben ayakta beklerken anneannem yemeğe başladı.
Anneannem 70 yaşında olmasına rağmen hala dinç bir yapıya sahiptir. Neden ayakta bekliyorsun diye sorarsanız hizmet etmek için bir de anneannem sofradan kalktıktan sonra ben onun ardından bıraktıklarına yiyeceğim için bekliyorum.
Artık küçük değildim bu yüzden herhangi bir artık yemeği yemiyordum yoksa masayı neden donattığımı sanıyorsunuz.
Hayret anneannem nedense bugün benden hiçbir şey istemedi. Yemeğini bitirip ayağa kalktığında çay bardağını alıp ocağa yaklaştığında hemen elinden bardağı alıp doldurmak isterken izin vermeyip kendi doldurmaya başladı.
Çaydanlığı ocağa koyarken ayağımda sıcak bir acı hissettiğimde birden acıyla bağırdım.
Anneannem "Bağırma be sende 70 yaşındaki kadına çay koydurursan böyle olur. Elim tutmadı birden abartma ben salona gidiyorum temizle buraları zaten soğuktu çay bir şey olmaz." deyip mutfaktan çıkarken gözümden yaşlar boşalıyordu.
Acı öyle bir ayağımı sarmıştı ki sanki diri diri ateşe atılmış gibiydim hemen tezgâhtan ıslak sarı bezi alıp sandalyeye oturduğum gibi yavaşça çorabımı çıkarıp ıslak bezi koydum. Acı öyle bir vuruyordu ki yavaşça yerimden kalkıp mutfaktan çıkarken buzdolabından elma sirkesini alıp banyoya gittim.
Acı başıma vuruyordu ve kendimi zorlayarak banyoya attım. Dolaptan sargı bezi, pamuk ve yanık kremini alıp küvetin içinde oturacak yere oturup ayağımdaki bezi alıp ilk önce pamuğa elma sirkesi dökerek onu yanığın üzerine sürdüm ağlayarak bunu yapıyordum. Çünkü acıdan başım çatlayacaktı nerdeyse biraz bekledim.
Acı biraz hafiflemeye başlamıştı ki kapının hızla açılmasıyla irkilip "Ne yapıyorsun sen ha dün demedim mi bugün mahalledeki kadınlar bana gelecek diye yarım saattir banyodan çıkmıyorsun. Çabuk ol bir şey hazırla hem mutfağı da toplamamışsın. Anlamıyor musun? Kıt mısın? KALKSANA" diye bağırmasıyla hızla ayağa kalkarken acıyla inledim.
Başımı hızlıca sallayıp tekrar kalkarken anneannem de çıktı. Gözyaşlarımı hızlıca silip belli bir süre geçtiği için acele ile yanık kremini ayağıma sürüp gazlı bezle sardım. Hem acısı azalmıştı artık misafirler gittikten sonra sağlık ocağına ya da hastaneye giderdim yoksa misafirlerden sonra çok kötü cezalandırılırdım.
Mutfağa gittiğimde masadaki kahvaltının yerlerde olduğunu gördüm. Yine yapacağını yapmıştı zaten beni yaralamasının nedenine hiç gelmiyorum her zamanki gibi acı çekmemi istiyor zaten onun içinde bu yiyecekleri de yere atmıştı. Sırf yere eğilip kalkıp daha çok acı çekmem için yapmıştı asıl sorun bendeydi bilmeliydim bir şey yapacağını ama neyse zamanın azalmasıyla hemen yerdekileri toplayıp bir poşetin içine koydum.
Onları akşam sokak hayvanları için bırakacaktım. Banyodan kovaları hazırlayıp hemen mutfağa geri döndüm. Yerleri hızlıca temizleyip yiyecek yemekleri yapmak için işe koyuldum. Allahtan dün bazı atıştırmalıkları hazırlamıştım da çeşit azlığı yüzünden yine beni kötülemezdi.
Bütün işleri mi bitirip derin bir oh çekip saate baktığımda biri on geçiyordu. Zaman yaklaşmıştı o kadar terlemiştim ki hemen banyoda ki toz bezlerini alıp genel bir tozlarını almıştım. Anneannem ortalıkta gözükmüyordu kesin hazırlanıyordu zaten şu anda en iyisi ortalıkta olmamasıydı. Kendimi direk odamdaki banyoya attım ayağımı o kadar zorlamıştım ki acıyordu. Ayağıma poşet bağlayıp kısa bir duş alıp çıktım.
Dolabıma gidip diz kapaklarıma kadar gelen deri eteğimi giyip üstüne de beyaz bir tişört alıp hemen üstümü giyindim. Saçlarımı kurulayıp açık bıraktım aşağıya inmeden ayağıma yanık kremini sürüp sardım ayağıma ayakkabı tarzında terlikleri giymem bir zor olsa da aynadan kendime baktığımda çok belli olmuyordu hızlı bir şekilde aşağı indim. Salondaki masayı aynı hızla hazırlamaya başladım bitirdiğimde kapı çalmıştı.
Sevil yengenin geldiğini bildiğim için aceleyle kapıyı açtığım da homurdanıyordu. Kızgın bir şekilde bana kadar "Neredesin sen iki saattir kapıda bekliyorum. Çekil." Diyerek eliyle omuzumdan ittirerek içeri girdiğinde sağ ayağıma yüklendiğimde acıyla inledim.
Bende içeriye geçtiğimde anneannem Sevil yengeyle koltukta oturmuş konuşuyordu. Anlaşılan yine beni şikâyet ediyordu. Sevil yengem bana baktığında kızgın bakış atıyordu. Aslında Sevil yenge bana sürekli kızıp azarlamazdı ama nedense son iki ya da üç yıldır daha başka bir şekilde sinirliydi. Nefes almam bile onun sinir olmasına yetiyordu.
Ve nedenini bilmiyorum Arda'nın benim yüzümden gitti diyeceğim öyle bir şey de olamaz çünkü Arda 25 yaşında ve üç, dört sene önce bitirdi fakat hala İzmir'de yaşıyordu. Yani demek ki sorun ben değildim onu orada tutan başka bir şey var. Daha fazla düşünmeden mutfağa geçtim. Sabahın altından beri ayakta olduğum ve işlerle uğraşmam acıktırmıştı.
Hemen ekmek sepetinin içinden ekmek alıp buzdolabından peynir ve domates koyup yemeye başladım. Hızlı yerdim çocuktan kalma alışkanlıkla karnım doyduğunda hemen masanın üstünü sildim. Mutfaktan çıktığımda zil sesiyle acele kapıya gittim birde anneannem buna sinirlenmesini istemiyordum.
Kapıyı açtığımda bir sürü kadın karşımda bana gülerek bakıyordu. Bende onlara tebessüm ederek "Buyurun." diyerek elimle içeriyi gösterdiğimde kadınlar bana gülerek ve maşallah diyerek içeriye geçtiler.
Kadınların eğlencesi başlarken bende orada boşalan tabakları ve bardakları dolduruyordum. Birisinin ayağıma basmaması için dikkatli olurken Sevil yengenin ya da anneannemin ısrarla ayağıma basma çabalarını anlamıyordum. Bir insanın bu kadar kötü olması hiç anlamıyordum. Sevil yenge daha önce bu kadar acımasız değildi ama son iki üç yıldır daha da kötü davranıyordu.
Her gün buraya gelir ve yapmadığı eziyet kalmazdı. Birde kendi evine götürüp hizmetçi gibi evini temizlettirirdi. Hayır, yani kendi kızı da var ve benden bir yaş büyük ama işte anne kız aynı şekilde bana eziyet etmeden zevk alırlar bilmiyorum nedenini ama terk etmeyi ne kadar düşünsem de yapamadım.
Eğer ben buradan ayrılırsam nasıl hayatımı devam ettirebilirdim ki üniversite bile okumadım lise mezununa kim iş verirdi ki iş bulsam kalacak yer sıkıntısı ortaya çıkardı. Elimde hiç para yoktu ki sanırım anneannem bunun için önlem alıyordu. Elime lise de bile hiç para geçmezdi ki bir şey alacak olsam anneannem kuruşu kuruşuna hesap eder ona göre para verirdi.
Kitap almak istediğimde ilk önce hiç ama hiç umursamazdı ama bir gün okuldan öğretmenlerin aramalarından sonra almıştı. O gün eve gittiğimde hiçbir şeyden haberim yoktu ve çok dayak yemiştim yine ama yine de kendisi almıştı hala da kitap alırken evin hemen yakınındaki bir kitapçıdan birlikte gidip alırdık.
Eve hapsedilmiş biri olarak yeterince dışarısı korkutucu geliyordu. Bu yüzden istesem de yapamazdım gerçekçi olmaya özen gösterirdim bu yüzden hiç öyle hayalperest olmadım şu ana kadar hep gerçekçi olmaya çalıştım. Dışarının korkutucu gelmesinin de en büyük nedeni altı yaşımdaki halime dönüyor olmam ne kadar erkeklerden eskisi gibi korkmasam da yine de havanın kararmasından sonra hiçbir yere gidemezdim.
Korkuyorum çünkü ama bu korkudan hiç bahsetmem hatta akşam anneannemin zoruyla çıkardım ki anlamasın diye eğer anlarsa akşam sürekli benim dışarıya çıkmamı sağlardı. Nasıl gözünden kaçtı bilmiyorum ama hala saklamaya çalışıyordum. Allah'tan bu konu hakkında bir şey anlamıyordu.
Bir yanım her gün bu eziyetin son bulmasını isterken diğer yanımda suçlular gibi bu mahkûmiyete boyun eğiyordu. Aslında onların bana eziyet etmesi sanki benim suçumun kefareti yerine geçiyordu.
Rahatlardım sanki bu eziyetlerden sonra çünkü bende kendimi suçlu görürdüm. Bu yüzden sessizce cezamın sona ermesini beklemekten başka çarem yok. Bakalım yirmi iki yıl boyunca bu cezayı çekerken ne zaman bu cezadan kurtulacaktım.
Sevil yengenin bir iki kere ayağıma basmasıyla ağrıdan nerdeyse ağlayacaktım ki kendimi zor tuttum. Çünkü biliyorum eğer ayağımın yanmasını biri öğrenirse anneanneme bir şey diyecek ve ben onlar gittikten sonra dayak yiyecektim.
Hemen oradan uzaklaşıp mutfağa gittiğimde sandalyeye biraz oturup ayağımı terlikten dışarı çıkartıp hızlı bir şekilde salladım. Dua etmeye başladım bir an önce bu günün bitmesi için bende hemen sağlık ocağına gidebilirdim böylece terliğimi giyip tekrardan odaya döndüm.
Bu birkaç saat bana o kadar uzun gelmişti ki ama sonunda herkes gitmişti. Salonu hızlıca toplamaya başladım temizlemeye şuanda yapamazdım çünkü sağlık ocağına da gidemezdim çünkü saat beşte kapanıyordu ve saat altıydı. Ortalığı hemen toparlamaya başladım hastaneye gidecektim mecbur ama acilden giriş yaparsam en azından daha kısa süre de işim biterdi ve gelip evi o sırada temizleyebilirdim.
Salonu hızlıca toparladıktan sonra çantamı alıp tam çıkacakken Sevil yengenin "Dur bakalım orada fare nereye gidiyorsun." sinirli çıkan sesiyle anneannem de geldi.
"Ne oldu kızım." diye Sevil yengeye sorarken birden kolumdan tutup çektiği gibi bir tane tokat attı.
"Yengenle doğru konuş kemiklerini kırmayayım senin hem temizlik yapmadın nereye çıkıyorsun ha ben sana evden dışarı çıkmayacaksın demedim mi?" aynı zamanda koluma tırnaklarını batırıp sıkıyordu.
"Be...ben has...hastaneye git ... gidecektim." dediğim de Sevil yenge hemen "Yalan söylüyor anne bende birkaç kere yandım biliyorsun ama bir yere de gitmedim. Kesin bunun başka bir planını vardır." Dediğinde şok olmuştum.
Anneannem beni dinlemeden hemen kolumdan tutup yere attı. "Ben biliyorum kızım kesin bu oruspu başka bir şey yapacaktı küçük bir yanık için yalan böyle diyor." Yerden kalkmaya çalışıyordum ki Sevil yenge yanık olan ayağımın üstüne bastırıyordu.
O acıyla inlerken anneannem hızlıca yanıma gelip eliyle saçlarımın kökünden tutup çekerek ayağa kaldırıyordu ki Sevil yenge hala yandık ayağına basıyordu. Zar zor kalkarken birkaç kere daha vurarak beni salonun ortasına fırlattı.
"Sakın zırlama gebertirim seni anlıyor musun? Çabuk temizle buraları da ev pislik içinde temizlemezsen yalatarak sana temizletirim." Dedikten sonra Sevil yengeyi de alıp çıktı.
Kapın kapanma sesiyle yavaşça ayağa kalkmaya çalışıyordum ama canım o kadar acıyordu ki ağrı başıma vuruyordu zorlukla ayağa kalkıp benim odamdaki banyoya gittim. Ecza dolabından yanık kremi ve sargı bezi alıp odama geri dönüp yatağımın üstüne oturarak yanık ayağımdaki sargıyı açmaya çalışırken ağzımdan iniltilerin çıkmasına engel olamıyordum. Sargıyı tamamen çıkarttığımda ayağımın üstü kısmı kıpkırmızı, soyulmuş ve bazı bölgelerin de su toplamış olduğunu gördüm.
O kadar mide bulandırıcı bir görüntüydü ki tıbbi bir müdahale yapılması gerektiğini gösteriyordu. Anneannemin eve gelmeden temizlik yapmak için acele bir şekilde ayağıma kremi sürüp sarmaya başladım.
Krem ve sargı bezini yatağımın yanındaki boşluğa koydum ortak banyoya geçip oradan kova ve su hazırlayıp salona geri döndüm. İlk önce elektrik süpürgesiyle temizlemeye başladım kendimi kaptırdığımda her yer pırıl pırıl parlıyordu.
Temizliği bitirip hemen mutfağa geçtim çünkü akşam yemeği yapmam gerekiyordu. Ne yapacağımı düşünürken buzdolabın üstündeki kâğıt dikkatimi çekmişti.
Kâğıdı elime aldığımda bugünkü ne yemek yapacağım yazıyordu.
Histerik bir gülümseme ile istedikleri yemeği yapmaya başladım. Saatlerimi mutfakta geçirirken biraz olsun unutmuştum her şeyi istedikleri yemekleri bitirdikten sonra sırtımı biraz esnetmeye başladım. Belim ağrımıştı ama değmişti çünkü çok güzel olmuştu.
Anneannem gelmemişti hala bu da benim için iyi bir şeydi hemen fırına önceden attığım güveçlerden bir tanesini aldım. Bezlere sararak kombinin olduğu dolaba götürdüğümde içerideki boşluğa yerleştirdim. Küçük saklama kaplarından bir tanesine de birazcık pilav ve cacık koyup onları da oraya sakladım hemen üstlerini örterek ocağa dönüp pilavı sanki dokunulmamış gibi yaptım.
Pilavın üstüne tam peçeteyi saracakken "Ne yapıyorsun kız?" diye ses geldiğinde irkilip kapıya baktığımda anneannemin orada olduğunu gördüm. Anneannem hızlıca gelip yemeklere baktı sonra "İnşallah güzeldir yoksa bu yemekleri senin başından aşağı dökerim. Anladın değil mi?" Dediğinde başımı hafifçe salladım. Anneannem fırındaki güveçleri saymaya başladı. Malum sayısını da belirtmişlerdi.
Sevil yenge de mutfağa girip "Anne hadi Osman birazdan burada olur." dediğinde anneannem başını hafifçe sallayıp mutfak dolabından örtüleri çıkartıp yemekleri ona sarmaya başladı. Sevil yenge de ona yardım ediyordu tam mutfaktan çıkacaktı ki anneannem geriye dönüp çekmecelerinden kilit çıkartıp buzdolabını kilitleyerek mutfaktan çıktılar. Kapının çalınmasıyla kapıyı açmaya gittim.
Benden önce Sevil yenge açıp kocasına dert yanıyordu. "Ah bu kız beni öldürecek Osman sabahtan beri her şeye ben koşuyorum. Temizlikti, gündü derken yemekleri sen yap dedim diye bana demediğini bırakmadı." Diyerek konuşunca şaşırmadım hep yaptıkları gibi dayımı zehirlemeye çalışıyordu. Anneannemde dert yanıyordu ah vah ederek.
Dayım sinirli bir şekilde gelerek öyle bir tokat atmıştı ki yere düştüğümde yanağımın cayır cayır yanıyordu ve kulağımda uğuldama vardı.
"Aman kocam yapma nankör işte boş ver elini kana bulama kızımızı düşün sen" derken dayım "Bu kızıma kurban olsun tırnağı etmez bu kızımın, seni besliyoruz ama nankör mü davranıyorsun LAN" diye bağırdığında yavaşça yerde sürünerek geriye doğru kaydım. Sevil yenge zorla dayımı evden çıkarttığında anneannemde hala söylenerek kapıyı üstüme kilitledi.
Yavaşça yerden kalkıp salona geçip koltukta oturdum.
Neden diye sormuyorum artık biliyorum bunlar benim imtihanım hem de ağır imtihanım sadece rabbimden bu kefaretten çabuk kurtulmak için dua ediyordum. Artık dayanacak gücü kendimde bulamıyordum. Ağrıma gidiyordu yemek yemeyeyim diye dolabı kilitlemeler, dayımı doldurup üstüme salmaları, Sevil yengenin hakaretleri ve en beteri bir şeytanla aynı evde kalmak.
Aslında dayım hiç düşünmüyordu bir gün aniden kapıyı çalsa içeri girse ya da bana birazcık dikkatli olsa her şeyi görecekti ama dayım hiç görmüyordu. Vicdanını susturmuştu halimi görmüyordu sadece bakıyordu.
Öylece bomboş bakıyordu ve kim ne derse ona göre çekiliyordu. Kızının yapmadığı şey kalmamıştı ama onu bana örnek gösteriyordu. Doğru ama onun annesi vardı benim bir annem yoktu. Annemi geç beni koruyacak tek bir kişi bile yoktu.
Biraz daha oturup saate baktım saatin on olduğunu gördüm. En geç iki saat sonra anneannem geleceği için hemen mutfağa geçip sakladığım yerdeki yemekleri yemeye başladım. Kötü olan insanları hiç anlamayacağım bir insana kötü davranmak neden bu kadar hoşlarına gidiyor acaba bunun üzerine baya düşünülmesi gerekiyor.
Bir de siyahi, Arap, İngiliz, İtalyan, Fransız, gey, Müslüman, Gayri Müslim vb. gibi şeylerle insanları ötekileştirirlerken aslında insanları iyi ve kötü diye ikiye ayırmaları gerektiğini unutuyorlar.
Ama keşke kötü insanları belirtecek bir şey olsaydı. En azından o kişileri bilip ona göre bir davranış biçimi içinde olurduk. Yemeğimden geriye kalan yiyecekleri balkon kapısından çıkıp kapının kapanmaması için arasına bez koyup ağaçlığın oraya döktüm.
Sanırım şu dünya da beni seven tek canlı olan Kara olacaktı ve birazdan buraya gelecekti. Sokak köpeği olmayan bu tatlı köpek sanırım sokağa atılmıştı. Onu on dokuz yaşımda bu ağacın altında tir tir titrerken bulmuştum.
Sanırım soğukta ölecekken karşılaşmıştık bu tatlı yaramazla hem o zaman daha küçücüktü anneannem evde olmadığı bir gündü bu yüzden içim rahattım üstümde ki hırkayı çıkartıp onu sıcak tutmaya çalışırken Kara'nın elimi yalamasıyla aç olduğu anlayıp evden öğle yemeğinden kalan yemek ve su getirmiştim.
O kadar acıkmıştı ki hem yemeği yemeye hem de su içmeye çalışıyordu. Yemeğini ve suyunu bitirdikten sonra tam eve gidecekken benim peşimden gelmeye kalktı öyle tatlı bir şekilde bakıyordu ki kıyamadım. Gizlice benim odama çıkartıp ilk önce güzelce bir şekilde yıkadım sanırım beyefendinin karnı tok, ısınıp birde mis gibi olunca uykusu gelmişti.
Geçen günlerde anneannemin eve bir şey alırken bana atmam için verdiği karton kutuyu gidip aldım. İçine yatağımın üstünde ki bir yastığı koyup içine de pikeyi katlayıp güzelce serdim içine küçük arkadaşımı yerleştirdim. Rahat yeri bulunca hemen uyuyan küçük beyin kalan pikeyle üstünü örttüm.
Anneannemin görmemesi için bir yer düşünmeye başladım. Benim odamı sıkça karıştırdığı için gitmeyeceği bir yer olmalıydı yoksa bunun altından ne ben ne de küçük arkadaşım kurtulabilirdi. Evin içinde olursa yakalanırdık bu yüzden evin dışındaki depoya götürmeye karar verdim.
Hızlıca evden çıkıp depoya gittim deponun kolay kolay gözükmeyen arka tarafına gidip oraya bıraktım. Ama burasının çok karanlık olduğu için küçük arkadaşım da korkmasın diye ışık bulmalıydım.
Ah tabi ya benim ışık topum olması lazımdı. Sude'nin benden kıskandığı kırdığı lamba, dayım ikimize almıştı ama o kıskançlığından kırmıştı tabi dayıma benim kırdığı söylemişti birde o yüzden dayımdan ve anneannemden dayak yemiştim.
Ama onu da bantlayıp buraya kaldırmıştım sonuçta o benim aldığım ilk hediyemdi, atamazdım ki Allah'tan pille çalışıyordu. Hemen koyduğum yerden çıkartıp ışığını açıp küçük arkadaşımın yanına koydum. Küçük arkadaşıma eğilip sakın korkma tamam mı? Diye fısıldayıp oradan çıktım. Sonra eve gelip yemeğe temizliğe giriştim.
O gün beri de arkadaşız hatta o benim küçük dostum hala orada yatıyor ama tabi artık daha büyük ve bana kötü bir şey olduğunu sanki bilip hemen yanıma gelirdi. Küçük dostumun yanıma gelmesiyle ilk önce bana yakınlaşarak bana sürtünüyordu.
Yine hissetmişti olanları sanırım bende ona sımsıkı sarıldım. Gerçekten de insana çok iyi geliyormuş yanında birinin olması ve sana sarılması benim acımı sanki hissediyor ve benim için ağlıyordu.
İnsanların yapamadığını hayvanların yapmasından içimden hayvanlar kadar olamadınız diye haykırıyor. Evet, bir hayvan bile olamayanlarla dolu bu dünya ve bu çok acı bir gerçek olarak yüzümüze tokat gibi gelirken aslında o insan müsveddeleri daha da hayvanlaşıyorlar ve bile bile bu bataklığa gömülmüşler.
Bunun farkında bile değiller ya da görmezlerden geliyorlar sanrım görmezden gelmeleri işlerine yarıyor. Fakat bir şeyi unutuyorlar ilahi adaleti inanıyorum ki ilahi adaletle bazı şeylere çok geç kaldığının farkına varacaklar ama geri dönüşü olmayacak.
Biraz küçük dostumla vakit geçirip onu depoya bırakarak eve geri döndüm. Bir süre sonra anneannem eve geri döndüğünde çok sevinçliydi. Bana şeytani bir bakış ve gülüşle bakarak odasına gitti. Onu bu bakışı beni altı yaşımdaki zamana götürdü o felaketin olduğu zamana ve iliklerime kadar buz tuttuğumu hissettim.