7.İKİNİZ DE DELİRMİŞSİNİZ

1334 Words
İki aile bir araya geldiğinde erkekler avluda kurulan büyük yer sofrasının etrafında toplanmıştı kadınlar ise içeride salonda. Nur Melek, annesiyle yengesinin misafirden gizli söylenmelerini dinleyip bir dakika bile oturmadan mutfak ile hazırlanan yemek sofraları arasında gezip duruyordu. Kendi evlerine de misafir gelirdi ama hiç böyle olmazdı yemek için masaya hep beraber oturup yerlerdi. Neden kadın erkek farklı yerde otururken kendisi de yemek yemek yerine garson gibi onlara servis yapıyordu? Mutfağa girdiğinde annesi tepsiye doldurulmuş bazlama gibi pişirdikleri ekmekleri eline tutuşturdu. ‘’Erkeklerin sofrasına götür.’’ dediğinde bıkkınlıkla iç çekip tepsiyi aldı ve dışarı çıktı. Evin sahibi eniştesi olduğu için tepsiyi onun yanına bırakıp hiçbirinin yüzüne bakmadan eve geri girdi. Han, dedesinin yanında oturmuştu ve yemek yerken yardımcı oluyordu. Elleri titrediği için çatal kaşık tutmakta biraz zorlanıyordu. Soru sorulmadıkça muhabbete dahil olmuyordu. Kız istemeye gitmeyeceğim derken kendisini bütün aile yemek yerken bulmuştu ve bu durumdan hiç memnun değildi ama Nur Melek’e de öylece sırtını dönememişti çünkü gözlerindeki korkuyu, çaresizliği görmüştü. ‘’Düğünün tarihini artık belirleyelim.’’ diyen Şahin Bey karşısında oturan kız babasına bakıyordu. ‘’Fazla uzatmaya gerek yok.’’ dedi Özdemir Bey. ‘’Sözleri verileli yirmi iki yılı geçti bir an önce ulaştıralım sonuca.’’ ‘’Sizin için de uygunsa haftaya düğünü yapalım.’’ Han sessizce babasının söylediklerini dinliyordu. Karşı çıkmak istiyordu ama onun yerine sadece kabulleniyordu. Düğün için günü belirleyip ne yapacaklarını konuşurlarken birkaç kez yanlarına gelip giden Nur Melek de konuşulanları duymuştu ve sakin kalmak için kendisini zorluyordu. Mutfakta biten ayranın yerine yenisini yaptığında salona geçti ve Nuray Hanım’ın boşalan bardağını doldurdu. Kadın bütün gece kendisini süzüp durmuştu. Oğluna gelin gelecek kızı incelediğinin farkındaydı ama bakışlarından rahatsız oluyordu ve hiç sevememişti. Konuşmaları çok üsttendi, durmadan oğlunu övüyordu. Gece bir şekilde bittiğinde misafirler gidince kaldığı odaya kapanmış, örtüyü başına çekmiş her gece yaptığı gibi ağlamaya başlamıştı. Genç adam odasına girdiğinde kenardaki divana oturup bir sigara yaktı. Telefon elinde Hazal’ı aramamak için kendisini zor tutuyordu. Galerisine girdiğinde çekilmiş fotoğraflarına baktı. Kokusunu, sesini özlemişti. Ona sarılıp uyuduğu geceleri geri istiyordu. En sonunda Baha’yı aradı. ‘’Uyumuş muydun?’’ dedi. ‘’Yok Aga, durumlar nasıl?’’ Sigarasından bir nefes çekti. ‘’Zoraki, okula gidiyor musun hiç gördün mü?’’ ‘’Bugün karşılaştım ayak üstü biraz konuştuk; Kafa dinlemek için bir süre babamın yanına gideceğim, dedi.’’ ‘’Başka bir şey söylemedi mi?’’ Baha iç çekti. ‘’Bu kötülüğü yapma dostum sana da yazık evleneceğin kıza da. Bir ömür kalbinde başka kadını taşıyacaksın ama yatağını bir başkasıyla paylaşacaksın buna ne sen dayanabilirsin ne de Nur Melek. Unutmanın bir yolunu bul!’’ Han biten sigarasının yerine yenisini yaktı. ‘’Bugün motosikletle Nur Melek’e çarptım. Evlenmek istemediği için evden kaçarken bir anda karşıma çıktı.’’ ‘’Ciddi olamazsın! İkiniz de kafayı yemişsiniz biriniz hala eski sevgilisini sayıklıyor diğeri evden kaçıyor. Kötü bir durum olmadı değil mi?’’ ‘’Hayır el bileği incinmişti önce hastaneye götürdüm sonrasında da öldürmek zorunda kalmayayım diye babasına geri götürdüm. Bir de başı belaya girmesin diye babasına türlü yalanlar söylemek zorunda kaldım.’’ Arkadaşı biraz şaşırmış halde sordu. ‘’Senden kaçıyor diye öldürmezdin değil mi?’’ ‘’Saçmalama Baha ben öyle biri miyim ama babamlar öldür namusunu temizle diye zorlarlardı ve böyle bir durum olursa işin içinden nasıl çıkardım bilmiyorum.’’ ‘’Çocuklarla düğün işini konuşuyorduk kızların dışında hepsi gelmek istiyor ama sen ister misin karar veremedik.’’ Genç adam sigarasını küllüğe bastırıp söndürdü. Kızların gelmek istememe sebebi açıktı. Hazal ile çoğu arkadaşları ortaktı ve onlarda kız arkadaşlarını bırakıp düğününe gelmezdi. ‘’Düğünü beklemeyin biraz erken gelin benimde kafam dağılır yoksa evden kaçan ben olacağım bu defa babam beni sokacak mezara.’’ Arkadaşı havayı dağıtmak için gülerek, ‘’Düğününde oynarsak kızmazsın değil mi? Sizin oraların eğlencesini çok merak ediyorum.’’ dedi. ‘’Bana oyna deme de istediğin kadar oyna.’’ diyerek Han da güldü. Bir süre sessizlik oldu. ‘’Baha, teşekkür ederim sen olmasan dertleşecek kimsem yok.’’ ‘’Boş yapma Aga hadi yat uyu gözaltların şişmesin yakında düğünün var.’’ Telefonu kapattıklarında Han uyuyacağına inanmasa da üzerini değişip yatağa yattı. Gece saat ilerlediğinde Nur Melek su içmek için yattığı kalabalık odadan çıktı. Kardeşiyle beraber iki kuzeniyle daha bu odada yer yatağında yatıyordu. Mutfağa girdiğinde su alacakken duvarda şarja takılı telefonu gördü. Babasının bu konuda herkese talimat verdiğini biliyordu ama biri umursamamıştı. Telefonu eline aldığında ekranını açıp baktı. Halasının kızı Sude’nindi. Neyseki kilidi falan da yoktu. Mutfağın kapısını yavaşça kapattı ve her ihtimale karşı numarayı gizliye alarak Furkan’ı aradı. Bir kaç uzun çalıştan sonra telefon açıldı. “Furkan!” dediğinde ağlamaya başlamıştı. “Nur Melek!” “Benim.” Furkan’ın uykulu sesi anında dağıldı. “Allah aşkına neredesin sen? Partide kendime bir geldim telefonun yerde sen yoksun, etraftakilere soruyorum bir adam aldı götürdü diyorlar her şeyi göze alıp evinin kapısına dayandım kimseyi bulamadım. Markete gidip çalışanlara babanı sordum burada değil dediler. Meraktan kafayı sıyırdım kızım!” “Memleketteyim.” diyen genç kız gözlerini sildi. “Furkan, babam beni zorla Han ile evlendiriyor yalvarırım gel kaçır dayanamıyorum.” Uzun bir sessizlik oldu. “Ciddi olamazsın! Baban seni bu durumdan uzak tutmak için şehre taşınmamış mıydı?” “Partide uyuşturucu kullandığımı anlayınca delirdi annem de engel olmuyor sıkıştım kaldım burada.” Sevgilisi konuşurken ses tonu biraz düşmüştü. “Birtanem geleyim kaçalım ama o ilçeden kaçsak da sizin töreden nasıl kaçacağız var mı bir yolu?” “Bilmiyorum saklanırız bir yerde bulamazlar izimizi.” Furkan yattığı yerde saçlarını karıştırdı. “Bana biraz zaman ver plansız hareket edersek kaçtığımız an bulurlar.” “Bir hafta sonra düğün var ne planı yapacaksan ona göre yap daha fazla konuşamam biri görürse başım belaya girer.” “Tamam seni seviyorum.” dedi genç adam. “Ben de seni seviyorum.” Nur Melek çağrıyı sonlandırınca arama kaydını silip telefonu aldığı yere bıraktı. Gözyaşlarını silerken ruhu biraz olsun ferahlamıştı. Furkan'ın geleceğine inanıyordu. Sevdiği kadına öylece arkasını dönmezdi. Odaya geri dönüp yatağa yattığında buraya geldiklerinden beridir ilk defa gözlerini rahatlıkla kapatmıştı. Gece pek uyuyamayan Han sabah ezanıyla evin damına çıkıp uyuyan kardeşlerinin ve annesinin yanından geçerek ön tarafta yere oturarak bir sigara yaktı. Bakışları uçsuz bucaksız tarlalarda ve üzerine doğmaya başlayan güneşteydi. Güneş ışıklarına baktıkça o sarı ışıklarda Hazal’ın sarı saçlarını görüyordu. Üçüncü sigarasını yaptığında annesi güneşin verdiği sıcaklıkla uyanmıştı. Oğlunu kara kara düşünürken görünce başındaki tülbenti düzeltip yanına gitti. “Paşam omuzlarında hangi dert var?” diye sordu. “Yok bir şey.” dedi genç adam geçiştirmek için. “Adını hiç dile getirmediğin O kız mı? Oğlum baban olmaz demiyor ki neyini dert ediyorsun?” Han sözlerle istemsizce gülmüştü ama bu alaycı bir gülüştü. “Allah aşkına anne sen yapma bari babam üzerine kuma getirse bu durum hoşuna gider mi?” Annesi oğlunun sırtını sıvazladı. “Benim evimin atası baban bir eş daha almak istese ben mi yok diyeceğim? Deden sen daha altı yaşındaydın babaannenin üzerine benden küçük kızı kuma aldı getirdi kendi yaşı var çocuğu olmaz dedik bir de kız hamile kaldı sonra da biliyorsun işte doğum yaparken hakkın rahmetine kavuştu amcan da bize emaneti kaldı. Babaannen ağzını açıp tek kelime etmedi üzerime kuma getiremezsin diyemedi kaderine boyun eğdi Ömer’i oğlu gibi büyüttü. Bu toprakların kuralı böyle oğlum söz kadında değil hiç olmadı da.” “Bırak ben o kurallara göre yaşamayayım anne.” Başını annesinin omzuna yasladı. “Halama karşı bazen içimde bir nefret oluşuyor bu normal mi?” “Ne diyeyim oğlum kendi sevdasına yaktı senin başını. Dokuz aylıktın daha odada emzirirken baban içeri girdi tek kelime etmeden mememden ayırdı aldı götürdü.” “Çok sıcak.” diyen küçük Mustafa uyandığında annesiyle ağabeyinin yanına geldi. “Ağabey bizi nehre yüzmeye götürsene.” Sözlerle beraber Meryem ayağa fırladı. “Nehre mi gideceğiz?” Uyuyan Hasan’ı ayağıyla dürttü. “Kalk hadi ağabeyim bizi nehre götürecek.” “Kurtuluş yok değil mi?” diyen Han yanındaki Mustafa'nın saçlarını karıştırdı. “Önce kahvaltı sonra nehir.” Çocukların hepsi koşarak damdan gitmişti. “Ömer ne zaman gelecek?” dedi Han, annesine. Liseyi ilde okuduğu için yatılı yurtta kalıyordu. “Bugün karnesini alınca atlar otobüse gelir.” “İyi bakalım.” dedi genç adam, taş merdivenleri inerken annesinin koluna girmişti. “Okuldan arkadaşlarım düğün için gelecek misafir odalarını ayarlayabilir misin?” “Ayarlarım oğlum buyursun gelsinler.” Beraber alt kata indiklerinde Han kahvaltı hazır olana kadar odasına çekildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD