ÇÖZÜM

1112 Words
Dediklerimin üzerinden ne kadar süre geçtiğini anlayamamıştım ancak Alp'in bir anda omzumdan itmesiyle geriye sendeledim. Şaşırmış ve dediklerimden ötürü olsa dağılmış görünüyordu. Bana şaşkınca bakarken sırtımı mutfak tezgahına yaslayarak kendine gelmesini bekledim. "Sen ne dediğinin farkında mısın?" kaşları çatılmıştı ama o şaşkın haline rağmen yıkılmış görünmüyordu. "Farkındayım." dedim. Kendimden oldukça emindim. Belki de beni deli sanacaktı ama öyle olmadığının farkındaydım. Anlamıştım. Süheyla Ateş'in sesini duyduğunu fark etmiştim çünkü bana öyle bakmıştı ki onun tüm hislerini yüzünden okumuştum. "Deli misin kızım sen?" diyerek sertçe konuştu. "Ne Süheylasından bahsediyorsun? Annem öldü benim, öldü." teker teker dediklerinin üzerinden geçtiğinde omuz silktim. "Deli olan ben miyim yoksa ölmüş(?) annesini gören sen mi?" sırıtarak söylediğim sözlerle bir anda üzerime yürümeye başladı. Sinirlendiğini anlamıştım. Eh, zaten elimden ne geldiyse de yapmıştım. Elimi göğsüne koyarak tam önümde durdurdum. "Yavaş ol." Bir göğsündeki elime, bir bana baktı. Ardından sessizce bir gülüş gönderip "Sen. Delisin." dedi tek tek kelimelerin üzerine bakarak. Gözlerini bir saniye ayırmamıştı. Nefesim titrediğinde neler olduğunu anlayamıyordum. Doğruyu mu söylüyordu? Peki ya falcının dedikleri... Ne yapmam gerekiyordu? Alp, gözlerini benden ayırmazken düşünemiyordum bile. Muhtemelen değil, gerçekten bir deli olduğumu düşünüyordu. Yaptığım planın elimde patladığı yetmezmiş gibi şimdi kendimi nasıl ispatlayacaktım onu bile bilmiyordum. "Çekil önümden." dedim. Dediğimin aksine daha da yaklaştı. "Hayır?" ofladım. "Şakaya da gelmiyorsun, beni zorla evine de sokuyorsun. Ne biçim bir zorbasın sen?" en sonunda kişisel alanımdan çıkış yapınca nefes aldım. "Bana bunları bir sapık mı söylüyor?" "Sapık olmadığımı ikimizde biliyoruz." "Ben bilmiyorum?" "Eben tamam mı, eben!"sinirle tısladığımda ellerini başının iki yanında açarak, "Pekala...." diye mırıldandı. Ardından kapıya yöneldiğim sırada önüme geçerek beni durdurdu. Şaşkınlıkla ona baktım. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" "Ne yapıyormuşum?" şu biliyormuş gibi tavırları yok mu...beni deli ediyordu, deli! "Alp..." sakinleşmeye çalışıyordum. "Az önce dediklerini açıklamadan nereye gittiğini sanıyorsun?" sinirliydi ama bunu göstermemeye çalışıyordu. Yine de ben öyle değildim. İçimden nasıl geliyorsa öyle davranıyordum ve öyle davranacaktım. Nitekim de öyle yaptım. Orta parmağımı ona doğru kaldırdığımda içimden deliler gibi kahkaha atıyordum. Alp elimi gördüğünde gözleri kısıldı, "Senin o parmağını..." derken devamını getirmemişti. Eh, bana da memnun olmak düşmüştü. Bir anda kapının kırılırcasına çalınmasıyla yerimde sıçradım. Alp, açık kahve gözlerini benim yüzümden çekerek kapıya kısa bir bakış attı. Kaşları çatılmıştı, tekrardan bana dönüp "Odaya geç." dedi içeriyi göstererek. İstediği şeyle başımı 'neler oluyor' dercesine iki yana salladım. İki adımda yanımda bitti. Kolumdan tutarak koridora sokarken bir yandan da söyleniyordu. "Ne olurdu sanki bir kez dediğimi yapsan?" daha ikinci görüşmemizde...pekala. Boğazımı temizleyerek kolumdaki elini ittim. "Yürüyebilirim." Tekrardan kolumu tutacağı sırada kapının daha şiddetli çalınmasıyla oraya doğru baktık. "Kim bilir kimleri kızdırdın?" "İçeriye Nazlı, içeriye..." diye homurdanınca kıkırdayarak tam yan odaya giriyordum ki kapıdan tanıdık bir ses duydum. "Sayın Alp Bey, lütfen açar mısınız efendim kapıyı?" Bu geçen sefer geldiğimde gördüğüm çocuğun sesiydi! Alp kapıya öldürecekmiş gibi bakarken, "Şerefsiz." diye tısladı ve hızlı hızlı kapıya yürümeye başladı. Ben de onu takip etmeye başladım. "Alp Bey, lütfen? Efendim çaldığınız paralarla ilgili bir açıklama yaparken bir bardak su ikram edebilir misiniz?" Güldüm. Alp bir hiddetle kapıyı açtığında iki kişi içeriye doğru sendeledi. Kapıya yaslanmış olmalılardı. Yiğit'in elinde bir pet şişe vardı ve onu mikrofon olarak kullanıyordu! Bu hali o kadar komikti ki. "Ulan iki dakika ibnelik yapmayın." diyerek sertçe konuştuğunda gözlerimi devirdim. Bu adam şakadan anlamıyordu. "Alp Bey bize soğuk bir su ikram edebilir misiniz?" dedi az önce Alp'in dediklerini görmezden gelerek. Beni de henüz fark etmemişlerdi. Selim, Yiğit'in ensesine bir şaplak atarak "Sen kaç yaşındasın? Bana yaşını söyle, kaç yaşında adamsın." Yiğit gözlerini devirerek, "Geri zekalı o diğer şakamızdı. Karıştırmasana." kendi aralarında cebelleşme içine girmişken Alp kapıyı kapatarak bana baktı. Şirince gülümsedim. O kadar sinir ve stresten sonra iyi gelmişti. En sonunda Yiğit beni fark ettiğinde duraksadığında el salladım. Yiğit bir bana bir Alp'e bakarak, "Yok artık." dedi. Elini alnına koyarken yere düştüğünde şaşkınca ona bakıyordum. "Geri zekalı herif, kalk ayağı." dedi Alp ayağıyla onu dürterken. "Agam..." sustu. "Agam bu ev bizim değil mi? Niye eve kız atarken bize haber vermiyorsun?" gözlerimi sinirle kıstım. İlk geldiğimde de aynı muameleyi görmüştüm, şimdi de. Bir de o kadar tanışmıştık! "Eve kız atmadığı için olabilir mi bay zeki." dedim sol tarafımı kapıya yaslarken. Yiğit başını sallayarak ayağa kalktı ve sinsice güldü. "Zaten bu zeki kız, bizim salak Alp'e fazla gelirdi." kocaman bir kahkaha attığımda Alp'in Yiğit'e uçtuğunu görmüştüm. İkisi de yerde tepinirken göz ucuyla onlara baktım ve doğru zamanın bu olduğunu düşünerek sıvışmaya çalıştım. Selim pet şişeyi, namı değer mikrofonu Alp'e uzattı. Alp, gelen aydınlanma hissiyle bir anda bana bakarken kıkırdayarak arkamdaki kapıyı açtım. "Lan." dediğinde üçü de bana bakıyordu. "Size iyi eğlenmeler." kahkaha atarak ardıma bakmadan merdivenleri inmeye başladım. Evet, belki de oyunun kurucusunu bulma açısından kötü gitmişti ama Alp'e bu durumu açıklayamazdım. Biliyordum ki bu yolun sonu hastanelik olurdu. Kafasının da oldukça karışmış olduğunu biliyordum ama bir diğer bildiğim şey ise, haftalar sonra benim gibi birisinin varlığını bile hatırlamayacaktı. Bir daha aynı ortama girmeyecektik çünkü Süheyla Ateş'in kendi gölgesinde kaybolmuştu. Belki de cidden kötü biriydi, oyunun kurucusu tarafından serbest bırakılsa dahi oğluna görünmemeyi tercih etmişti. Kim bilir, oğluna iyilik yaptığını da düşünüyor olabilirdi. Bilemezdik. Kimi kandırıyorum...Uzun bir süre evden çıkmamalıydım. İki sokak ötemde oturuyordu ve karşılaşmayacak mıydık? Gerçi kaç senedir hiç görmemiştim...Bilmiyorum. Bana her an her şey olabilir gibi geliyordu. Fazla kuruntu da yapıyor olabilirdim. Sokaklardan koşarak geçip apartmana girdim. Nefes nefese kalmıştım. Asansöre girerek dördüncü kata bastım. Aynadaki yansımama baktığımda elimin yüzümün ter içinde kaldığını, kıpkırmızı kesildiğimi gördüm. Göğsüm bir an önceki koşmamdan dolayı hızlıca inip kalkıyordu ama mutluydum. Her şeye rağmen mutluydum. Artık bir şeyleri kabullenmiştim. Sorun çıkartma, çözüm ara. Eğer ortada bir sorun varsa kaldır. Belki Süheyla Ateş'in gölgesini bulmamıştım ama oyunun kurucusunu çok yakın bir zamanda bulacaktım ve ölmeyecektim ben. Belki de astımım yeniden tetiklenecekti, en ufak bir mevsim değişiminde hasta olacaktım ama umurumda değildi. Ben yaşamayı sevmiştim. Yapacak onca şeyim vardı ki...Bunların hepsini yapmadan ölmek istemiyordum. Bir oyun yüzünden, bir kart yüzünden, bir halk yüzünden ya da bir kadın yüzünden ölmek istemiyordum. Kaderimi yaşamak değil, kaderimi değiştirmek istiyordum. Kaybolan bir kadını aramak değil, kaybedilen kadını aramak istiyordum. Kaybolan bir kadın olmak değil, kaderini değiştiren kadın olmak istiyordum. Derince bir nefes aldım ve aynadaki yansımamla göz göze geldim. Ellerim saçlarıma giderken yutkundum. Geçmişe kaydı gözlerim ama hızlı bir biçimde toparlandım. Her zaman ölmenin nasıl bir his olduğunu düşünmüştüm. Cidden berbatmış...Hele ki hangi gün öleceğini bile bile yaşamak. Bu yüzden bu fikri kafamdan atacaktım. Yarın yeni bir güne başlayacaktım ve bir plan yapıp harekete geçecektim. Madem Süheyla Ateş, oğluyla iletişime geçmemişti o zaman ben de annesiyle iletişime geçmiş birisini bulurdum! Asansörden inerek gülümsememi takındım. Anahtarımla kapıyı açarak hemen odaya geçtim, yatağıma doğru uçuş yaptım. Tavanla bakışırken bile gülümsüyordum ama gözlerimden gelen bir damla yaş şakaklarımdan yastığa kaydı. "Mutluyum." diye fısıldadım görmezden gelerek. "İyi olacağım..." Değil mi? Ben iyi olacaktım. Yarın yeni bir gün olacaktı...Yepyeni.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD