Çok sıcak, aşırı sıcak! Her yanım yanıyor, sanki cehennem ateşinde gibi hissediyordum. Bu yangının dışarıdan değil, kalbimden olduğunu çok sonradan anladım.
Ter içinde olduğumu hissediyorum, uzandığım yerden kalkmak için toprağı avuçlamaya çalışıyorum, ama tüm çabalar nafile.
Değişik hisler yaşıyordum. Bir yandan ateş gibi yanıp ter dökerken diğer yandan dudaklarım kendiliğinden hareket edip bir şeyler söylüyor, oysa söylenilen lafı ben bile idrak edemiyorum.
Tam sayıklayarak kurtulmak için haykıracakken bir şey boğazıma takılır gibi oldu. Konuşmak istedim, ama bir türlü başaramadım. Ağzımı aralamaya çalışsam da bir türlü başaramıyordum, nefesim kesiliyordu gittikçe.
Soluk almak için direndim, neye karşı direndiğimi bilmesem de uğraştım işte. Tam her şeyin bittiğini düşündüğüm anda haykırarak kapalı gözlerimi açtım.
"Ölmek istemiyorum!"
Ölüme dair çığlık attıktan sonra korkuyla gözlerimi açtım. Beni karanlık ormanda ağaçlar karşılayacak diye bekledim. Ama hayır, burası başka bir yer.
Odamda olduğumu fark ettiğimde büyük bir şok yaşadım. Kabusum bitmiş miydi, her şey bu kadar mıydı? Yataktan hızla doğrulurken nefesim yeni yeni toparlanıyordu.
Odayı güneş ışığı doldurmuştu. Korkuyla etrafa bakındım. Sanki Alex bir yerden çıkıp beni boğacak gibi...
O yaşadıklarım neydi öyle? Ben neler yaşamıştım, neler olmuştu? Her şey hayal miydi, Mary hâlâ yaşıyor muydu, yoksa ben rüya mı görmüştüm?
"Hayır, her şey Rüya olamayacak kadar gerçekti. O adamın elleri sanki hâlâ boğazımda, öyle hissediyorum işte."
Elim boğazıma gitti, o sızıyı gerçekten de hâlâ hissediyorum. Bitkin bir şekilde yataktan sıyrılırken bacaklarım bile acıyordu. Babama bağırmak istesem de beni bu halde görmesini istemediğim için sessiz kaldım. Babam beni bu halde görürse çok endişelenir, onun üzülmesine dayanamam.
Boy aynasının önüne geçtiğimde gördüğüm şeyle dehşete düştüm. Boynum kızarmıştı, ama asıl sorun bu değil. Yüzüm... Yüzümde kan vardı! Bu kanı gördüğüm an çığlık atmamak için elimi ağzıma bastırdım.
Bu görüntüyle beraber aklımda yine o anlar canlanmıştı. O adamın kanının yüzüme aktığını hatırlıyorum, beni boğmaya da çalışmıştı, boğazımdaki izler de bunu belli ediyor.
Bu yaşanılan her şey gerçek miydi yani? Ben orada sadece aklımla değil bedenimle mi duruyordum? Her ne kadar arkadaşımın bedeniyle savaştığımı düşünsem de belli ki ben gerçekten oradaydım, kendimi o adama karşı gerçekten korumayı başarmıştım.
Her ne kadar çoğu şey ortada olsa da emin olmak için şortumu sıyırdım. Küçük sıyrıkları görünce emin oldum, ben gerçekten de oradaydım!
Yolda yürürken o büyük bıçağın bacağımı çizdiğini hatırlıyorum, şimdi izleri bedenimde duruyordu. Yutkunarak banyoya ilerledim. Öyle boktan bir durumdayım ki buna karşılık ne yapacağımı bile bilmiyorum.
"Hassiktir! O adamın kanı bedenimde geziyor, en kötüsü de zihnim hep bu anlarla dolacak."
Korkuyla banyoya attım kendimi, hızlıca üzerimdekileri indirdim. Bir an önce üzerimdeki kandan kurtulmam gerekiyor, bu kan her ne kadar bana ve arkadaşıma kötülük yapsa da Alex'in, yani sevdiğim adamın kanıydı.
Onu kendi ellerimle öldürdüğümü hatırlayınca gözlerimden yaşlar aktı. Ilık suyu açtım ve bedenimi temizlemek için başımı hafifçe suya doğru kaldırdım. Su yüzümden aşağı doğru süzülürken iç çekerek ağlamaya devam ettim.
Alex bana ihanet etti, ihanet ettiği yetmezmiş gibi arkadaşımı öldürmeye çalıştı. Ah, ben ne kadar aptalım? Arkadaşımda bana ihanet etmişti, ama ben hâlâ bana arkadaşım diyorum.
Duş boyunca neden aldatıldığımı sorgulayıp durdum. Mary ve Alex bana böyle bir şey nasıl yapmıştı? Ben onlara her zaman güvenilirken bana büyük bir darbe vurmuşlardı.
Gözlerimden yaşlar akarken çıktım duştan. her ne kadar bedenimdeki kandan kurtulmuş olsam da aklımda o görüntüler hep kalacak.
Daha duştan çıktığım an telefonum titremeye başladı. Hızla telefona ilerledim, ama çalan sadece bir alarmdı. Sıkıntı içinde alarmı kapattım. Tam telefonu fırlatacaktım ki gözüm bir an tarihe kaydı.
Ben hayatın Mary'nin yerine geçtiğim günden devam edeceğini sanıyordum, yani bir gün önceden. Ama takvim bana tam tersini gösteriyor.
Bugün benim doğum günüm, yani olaylar gerçekleşmeden birkaç saat önce. O gün güzel umutlarla uyanmıştım sabaha, şimdi ise kanlı bir şekilde.
Bu nasıl oluyor? Yani tehlike hâlâ devam ediyor muydu? Eğer Mary'ye engel olmazsam ölme ihtimali hâlâ var mıydı? Kafam iyice karışmıştı, yerime oturup sakince düşünmeye çalışsam da aklıma hiçbir şey gelmiyor.
Birkaç dakikalık derin bir düşünceden sonra kimi arayacağımı düşündüm. Alex hayatta mıydı? Yoksa ben o bıçağı sapladıktan sonra hayattan kopmuş muydu? Yaşıyorsa tekrar intikam almak isteyecek miydi?
Hangisini arayacağım konusunda kararsız kalmıştım. Her ne kadar en büyük ihaneti kız arkadaşımdan görsem de onu aramak daha doğru olacak. belki Mary ile konuşursam bana bazı şeyleri itiraf etmeyi dener. Alex öldü mü bilmiyorum, eğer ölmediyse onunla da yüzleşecektim, ama şimdi değil. İlk konuşacağım kişi bana darbede bulunan arkadaşım olacaktı.
O umarım hayattaydı, çünkü o kadar emeği boktan bir macera için vermemiştim. Onun numarasına tıkladığımda ellerim titriyordu. Telefondan bir cevap alabilecek miyim? Yoksa arkadaşım şu an hâlâ ölümüydü?
Telefon birkaç saniye sonra açıldığında kalp atışlarım hızlandı. Karşı tarafta sessizlik oldukça korkuyordum. Bende ses veremiyorum, çünkü karşımda kimin olduğundan habersizim.
"Sofia?"
Mary'nin sesini duyduğumda derin bir nefes alıp geri bıraktım. Onu duyduğum için bu kadar sevineceğimi tahmin etmezdim, özellikle bana karşı ihanet etmesinden sonra.
"Seninle bir an önce buluşmamız gerek, sen evde bekliyor olacağım. Acele etsen iyi olur, pek fazla vaktini almayacağım zaten."
Mary birkaç saniye sessiz kaldı. Az önce adımı söylerken sesi titriyordu sanki. Belli ki başka şeyler de dönüyordu ortada.
"Daha sonra konuşsak olur mu? Şu an hiç iyi durumda değilim, bir süre evden çıkmayı da düşünmüyorum. Bugün doğum gününe gelmesem senin için ayıp olur mu?"
Sesi hiç iyi gelmiyor. Ama umrumda değil, benim şu an tek derdim kendi hayatım, başka hiçbir şey umrumda değil! Zaten bugüne kadar herkesi yeterince düşünmüştüm, düşündüğüm kişiler tarafından da darbe yemiştim.
"Ne olduğunu falan sormayacağım sana! O lanet olası doğum günü de umrumda değil! Bir saat içinde evde olacaksın, seninle konuşmak istediğim konular var!"
Onun keyfini bekleyecek değilim, bir an önce buraya gelecekti ve erkek arkadaşımı neden elimden çaldığını bana anlatacaktı. Bunu bana nasıl yapmıştı, nasıl bana ihanet etmişti? İşte tüm bu soruların cevabını yüzüme bakarak verecekti!
"Tamam, belki biraz konuşmak bana da iyi gelir. Çok kötü durumdayım, öyle olaylar oldu ki..."
Daha fazlasını dinlememek için telefonu yüzüne kapattım. Konu bugün Mary olmayacaktı, bugün onun derdini dinlemek yerine kendi derdimi çözecektim.
Mary... Çok sevdiğim, onun için kendi canımı harcadığım arkadaşım... Bana bunu nasıl yaptığını aklım almıyor. Neden erkek arkadaşımı elimden almak istemişti? Tüm erkeklerin kendisine olan ilgisi yetmemişti de gözünü Alex'e mi dikmişti?
"Tanrım, umarım duymayı kaldıramayacağım şeyler söylemez bana!" diye düşünsem de bundan emin değildim.